29 Şub 2008

,

Zoom Kobe I-II-III


I


II


III

I hayatımda giydiğim en rahat ayakkabılardan biriydi.. Jordan XII'yle kapışacak bir rahatlığı vardı.. Ama karizmatik duruş da eline su dökemez tabi o Jordan'ların.. Hiçbir ayakkabı dökemez zaten kolay kolay.. Süperdi ama betonda 2-3 ayda dağıldı ayakkabı, çok dayanıksız çıktı.. II'nin konforu I kadar olmasa da yine de hayli iyi.. Görünüş olarak da en güzel Kobe ayakkabısı sanıyorum.. 2K4 Huarache'nin sarı-mor'u da efsaneydi ama bu ayakkabı da çok şık.. Betonda dağılacak mı merak ediyorum açıkçası bu da ama tabanı daha sağlama benziyor..

III'ün tipini çok beğenmedim ama o da inanılmaz rahat bir ayakkabıymış.. Kobe rahatlığa çalıştırıyor sanıyorum Nike'yi.. Yine de II'ye devam deyip IV'ü beklemeyi daha uygun gördüm ben..

Bu arada daha önce LeBron'ları da koymuştum buraya.. Zoom LeBron serisi mükemmel başlamıştı ama daha sonra resmen işi palyaçoluğa döktüler.. 4-5'i falan hiç bilmiyorum, giymedim de rahat mıdır değil midir ama artık LeBron serisi basketbol ayakkabılığından çıktı, başka bir kulvara doğru gidiyor.. III'ü o dönemin en iyi ayakkabısıydı ama arkadan gelenler sürekli hayalkırıklığı yarattı görünüş açısından.. Bence tabii..

Pizza Max


Pizza seven insanların bilmemesi mümkün değil Max'ı.. Benim de İstanbul ziyaretlerimden birinde tanıştığım bu süper yeri İstanbullulara öğretecek değiliz.. Fakat Pizza Max yaklaşık 1 yıldır Ankara'da da bulunuyor.. İstanbul dışında da ilk olarak Ankara'ya açıldı, şimdi Kocaeli'nde de varmış sanıyorum.. İstanbul'a gidişlerimde artık eski tadında olmadığını görsem de bu süper yerin Ankara'daki şubesi hala bilinen Max efsaneliğini koruyor.. Çoğu Ankaralının habersiz olduğunu görüyorum hala buradan.. Yeri biraz ters tabii şehirdekilere.. Koru Sitesi'nde, Mesa Plaza'da mekan.. Ama artık buralar da şehir gibi oldu, bilmeyip de geldiğinde uğramak isteyenler için eklemek istedim buraya.. Tava pizzasından bıkmış bünyeler için bundan ötesi yok..

28 Şub 2008

,

İşte Lincoln'ün ettiği küfür!


Bugün de alıntılardan yazıyorum, zira böyle büyük maçların sonrasında inanılmaz malzeme çıkıyor basında, okumak acayip keyifli.. Bakın Hürriyet'in kolpaları.. Önce kaynağı verip sonra aynen paste ediyorum buraya.. Fotoğraf da Hürriyet'ten..

Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/spor/futbol/8334904.asp?gid=229&sz=25706

"Galatasaray-Fenerbahçe maçının 90'ıncı dakikasına damga vuran Volkan-Lincoln kavgasına hangi sözlerin neden olduğu ortaya çıktı..

Ümit Karan'ın Galatasaray'ı 2-1 öne geçiren golünden sonra iki futbolcu arasında top kavgasıyla başlayan tartışma, önce küfürleşmeye, daha sonra da Fenerli kalecinin rakibine saldırması ile doruk noktasına çıkmıştı..
İşte ikili arasındaki kavga çıkartan diyalog:

(Gol olmuştur. Volkan sinirli bir şekilde topu ağların içinden alır. O sırada Lincoln gelir ve topu almak ister)
LİNCOLN: Give me the ball (Topu ver)
VOLKAN: Go away (Git işine)
LİNCOLN: F... you mom, f... your wife (Anneni, karını, s........)
VOLKAN: I f... your mom. (Ulan ben senin anneni, karını s.......)
(İki futbolcunun kavgasına şahit olan Galatasaraylı Barış araya girer.. Ancak Volkan edilen bu küfür sonrası Lincoln'ün boğazına sarılır. Ona ''Erkeksen dışarı gel ulan'' diye bağırır.. Brezilyalı futbolcu kaçmaya çalışır. Volkan reklam tabelalarının önünde kıstırdığı Lincoln'ün hayalarına diziyle vurur. Ve hakem Cüneyt Çakır her iki oyuncuya da kırmızı kart gösterir"


Hey yavrum benim.. Maçın o bölümünü 5 defa sararak izleyip Volkan'ın açıklamalarıyla birleştirdikten sonra hemen yazmış Hürriyet editörleri.. Küfürlerdeki yaratıcılık, özellikle parantez içlerindeki tercümelerdeki kopartıcılık anormal boyutlarda.. Oku oku gül..

2 gün geçmeden


Neyin üzerinden geçmeden? Hıncal-Canaydın ilişkisi üzerine yazdığım yazıdan tabii.. Önce küçük Fotomaç'a dillendirilen ev ziyaretinden sonra asıl yazı, büyük babaya, Sabah'a bırakılmış Hıncal Uluç tarafından.. Eh, gündemi belirlemeye çalışacaksan Sabah'ta yazacaksın tabii ana yazıyı..
Benim yazının üstüne Hıncal Uluç'un bugünkü yazısından alıntılar yapacağım.. Komediye bakın hele..

"Özhan Canaydın, takım Kasımpaşa'ya yenilirken bendeydi. Bir gün evvel artık aday olmayacağını açıklamış, ben dahil kimseleri inandıramamıştı.
O gün bizde konuyu ne biz sorduk, ne o açtı.. Tek kelime konuşulmadı. Ama 30 yıllık dostumu saniye saniye izledim..
Bu defa hissettim ki, dedikleri samimidir. Kongre taktiği değildir. Özhan Canaydın gidiyor."
(Yine aynı nakarat, bir tekrar etmek lazım ki görsün insanlar düşüncesi Hıncal'dan)

"Peki kim gelecek?"

"Özhan Canaydın gidiyor.. Görünen en aydınlık gelecek, onun kararından vazgeçip geri dönmesi.. Bunu da ben söylüyorum, anlayın ötesini.." (Yazının can alıcı noktası, ben bile böyle diyorsam düşünün artık empozesi Hıncal babadan.. Hangi Hıncal'dan bu düşünce.. Özhan Canaydın Galatasaray tarihinin en kötü başkanıdır diyen Hıncal'dan.. Peki 2006 seçimlerinde gencecik, projeleriyle sapasağlam gelen Yiğit Şardan çıktığında ne yazmıştı Hıncal? Bugünkü bu yazının benzerini..)

"Daha dün bana, hem de 10 kişinin içinde "Ben bu dönem yokum" diyen, bunu da on kez tekrar eden Adnan Polat, anında açıkladı adaylığını..
Şimdi bu Adnan'a nasıl güvenirim ben?..
Kongre de güvenmez zaten.. Liseciler kulüp batsa oy vermezler. Galatasaray'ı sevenler de vermez..
2000 yılında Avrupa Şampiyonu olan takımdan daha güçlü bir kadroyu darmadağın eden, birbirine düşüren, takım aşkı ve ruhunu sıfırlayan, Kasımpaşa, Leverkusen önlerinde şamar oğlanına çeviren Kalli-Ahmet Akçan ikilisini her şeyi gördüğü, bildiği halde iş başında tutan Adnan Polat değil mi?.
Leverkusen maçı sonrası moralman çökmüş takımı toparlayacağına "Biz iyi takım değiliz" diyerek tüm suçu futbolculara atan adama "Tamam bitti işin" diyemeyen ve Kasımpaşa maçında takımı hala ona emanet eden Adnan Polat değil mi?.
İbrahim Polat "Benim oğullarım on para etmez" dese ve manşetlere geçse, sen bırak gökdeleni, gecekondu yapabilir misin Adnan?.. Kendini o genç adamların yerine koysana..
"Adnan Polat başkan.. Galatasaray şampiyon" diye bağıran kitleler şimdi yuhalamakla meşguller.
Adnan da olmaz.."
(Yorumsuz..)

"Kim olur?..
Başta Selahattin Beyazıt yaşayan tüm eski başkanların üzerinde ölü toprağı serpili.. Bir araya gelip bir tavsiye kararı bile almıyorlar.."
(Galatasaray'a çok yakın olduğunu iddia eden, kulübün içini bilen Hıncal Uluç'un Adnan Öztürk gibi bir adamdan haberi yok tabii..)

Yazının tamamı burada: http://www.sabah.com.tr/haber,5C28D6D534E14ED1B5BF88C9CA5C9175.html

Adaylar ortaya çıksın, Özhan Canaydın'ın dönüp dönmeyeceği, dönmezse herhangi bir adayı destekleyip desteklemeyeceği belli olsun, Hıncal Uluç kongreye yakın en az 1 yazı daha yazacaktır.. Ama şimdilik,

Mission Accomplished!

Tebrikler..

27 Şub 2008

Kim sevinir?


Şu son iki Galatasaray maçı, Kalli'nin hayatımda gördüğüm en kötü hocalardan biri olduğunu gösterdi.. Son dakika golü sadece Galatasaray'a tur getirir, bu inanılmaz maçta rezil olmasını engeller.. Onu da ne kadar başarır bilmiyorum.. Fenerbahçeli bir taraftarın bu maçtan sonra üzüleceğini ben zannetmiyorum, üzüleceği tek şey kupaya yıllar sonra bu kadar yaklaşmış ve Galatasaray'a bir hezimet daha yaşatmak üzereyken bunların son saniyede kaybedilmesi olur.. Galatasaraylıların ise sevinci kendilerinin futbola bakış açısına göre şekillenir..

Kalli iki forvet ve Lincoln sevdasından vazgeçmemiş.. Ama bu sefer eski komik sisteme göre çok daha mantıklı bir yerleşim yaptırmış oyunculara.. Sukur tek forvet gibi başladı.. Klasik 4-4-2'deki Arda-Barış-Topal bozulmamış, Lincoln Sukur'un hemen arkasında sağa yakın oynarken Karan da savunmada sık sık Topal ve Barış'ın arasına inip oradan ani çıkışlarla gol arama düşüncesinde, Arda ve Lincoln'ün kenarlardan yapacağı çıkışlarda Barış ve Topal'ı yalnız bırakmamak için Karan'la birlikte belirli zamanlarda bir üçlü orta saha oluşturma gibi mantıklı bir hamle yaptığını gördük.. Daha maçın 15. saniyesinde gol kaçtı, 4. dakikada gol geldi.. Uzun yıllar sonra ilk defa Galatasaray bir Fenerbahçe maçında ilk yakaladıklarını gol yaparak öne geçti.. Fakat daha sonra ne Fenerbahçe demoralize oldu, ne Galatasaray öne geçmenin avantajıyla baskısını arttırabildi.. İlk yarım saat boyunca saçma sapan, Fenerbahçe'nin pek bir şey yapmadığı, Galatasaray'ın da skor avantajıyla gitmeye korktuğu bir futbol oynanırken Fenerbahçe'nin 10 kişi kalmasıyla bir anda işler değişti.. Ortaya hakim, Fenerbahçe'ye top yaptırmayan, 2. golü arayan bir takım beklerken devreye kadar Galatasaray maça zerre hakim olamadı.. Başlangıç için, gol atmak için güzel olan düşünce Fenerbahçe orta sahasına işlememeye başlayınca Kalli maçı 30. dakikadan itibaren sadece izlemeye başladı.. 10 kişilik Fenerbahçe neredeyse orta sahaya daha hakim, Galatasaray daha önce hiç oynanmamış riskli dizilişiyle rakibin üstüne yüklenmeye çalışırken orta sahası 10 kişilik Fenerbahçe savunmasından dönen topları almaktan başka hiçbir şey yapamaz haldeyken, Fenerbahçe bir bir mantıklı oyuncu değişiklikleri yaparken aval aval maçı izleyip, o soğukta kızaran suratı utancı mı temsil ediyordu Kalli'nin bilmiyorum ama hicap duyması lazım kendisinin bu maçta.. Sevinmeye de hakkı olduğunu düşünmüyorum.. Fenerbahçe 10 kişi kaldığında soldan Uğur'u alıp oraya Alex'i kaydırarak 4-4-1'e dönüp, golün gerekmeye başladığı anlarda orta sahadan Selçuk'u alarak Semih riskine girerken 10 kişilik takıma karşı oyuna hakim olamayan, skor avantajlı takımın hocası mal mal izledi bütün maçı.. 9 kişi kalınca yine güzel bir hamle yaptı Zico, bu sefer de forvetten birini çıkarıp Önder'i aldı sağ beke.. Yapılabilecek doğru bütün hamleleri yaparken Fenerbahçe hocası, Feldkamp yapılması gereken hiçbir şeyi yapmadı.. Yaptığı tek şey yine gol gerekince bir bir defansları çıkarıp forvetleri almak oldu.. Zira daha önce de dediğim gibi 25 yıl öncesinde kalmış bu Alman'ın tek bildiği şey bu geriye düşünce..

Galatasaray son dakika golüyle 6-0'dan daha beter bir sonuçtan kurtulmuştur.. Taraftarı sevinecekse buna sevinmeli bu maçta.. Fenerbahçeliler de muhtemelen biraz abartarak bunu gurur mücadelesine dönüştürüp mağlubiyetten zerre etkilenmeyeceklerdir.. Haksız olurlar diyemem..

Cüneyt Çakır çıkardığı kırmızılardan etkilenip sarı kartlarla maçı piç etmekten başka hiçbir şey yapmadı.. Lugano ve Volkan'ın kırmızılar gayet haklı kararlar.. Gökhan Gönül'ünki için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.. Kurallara göre emin de değilim zaten o hareket zamandan çalma olarak değerlendiriliyor mu diye.. Ama Gökhan sahanın içinde olan topa hareketlenirken atılan topu almaması şöyle bir maçta kırmızı nedeni olmaz.. Muhtemelen Fenerbahçe cephesinden çok baskı yiyecek hakem ama bence o tarz kötü bir yönetimi olmadı.. Kötülüğü sadece maçı rezil etti, o kadar..

Türkler geri dönüyor


Maça 2.5 saat kala Galatasaray cephesinden gelen haberler Türk ağırlıklı kadronun geri döndüğü şeklinde.. Barusso kesin yok.. Lincoln büyük ihtimal yok, eğer akıl oyunlarına girişmediyse Kalli.. Nonda yine yok görünüyor.. Bir tek Song'un yeri garanti gibi.. Onun da Emre-Servet tandemiyle birlikte sağ bekte mi, yoksa Sabri'li sağ bekte Servet partneri olarak mı görev alacağı belli değil.. Kalli bir büyük ve önemli maçta daha Lincoln'ü tek forvet partneri şeklinde düşünmüyor, ne güzel.. Ama en azından klasik 4-4-2 geri dönecek, orası kesin gibi.. Her ne kadar ortada oynayacağı kesin olan Ayhan yine orta sahanın düşmesine neden olacaksa da idare eder, Topal'a büyük iş düşecek orada.. Her türlü daha önceki mallıklardan iyidir tabii..

Fenerbahçe'de her şey her zamanki gibi belirgin.. Kesin olan tek şey Roberto Carlos'un yokluğu.. Onun dışında her zamanki sistemleri ve oyuncuları sahada olacak büyük ihtimalle.. Eğer Kasımpaşa maçını kazansaydı Galatasaray yine bir derbi öncesi kötü sonuç alarak Galatasaray'la yaralarını sarma çabası içinde olacak Fenerbahçe kesin favori derdim, şimdi de tura yakın olmalarına rağmen Galatasaray için bir şans var diyorum 4-4-2'yle.. Kasımpaşa'ya kaybedilen rezalet maçın böyle bir avantajı olabilir bu akşam.. Her türlü o maçı Galatasaray'ın alıp bugün kaybetmesini yeğlerdim ben ama benim isteklerime göre şekillenmiyor tabi Türkiye'de futbol.. Maç over olacak gibi doğuyor içime bu arada, onu da eklemek isterim..

Aliadiere 4 maç yok


Bunu da yeni gördüm.. Liverpool maçında Mascherano'nun tacizine karşı tokatla karşılık verince Aliadiere kırmızıyı patlatmıştı hakem suratına.. 3 maç ceza verdiler önce.. Sonra itiraz etti Boro ve Aliadiere.. Ceza 4 maça çıkmış.. Aslında 3 maçlık bir hareket bile değildi bence ama FA sert kuruluş tabi.. Bir tek Martin Taylor'a işlemiyor onların sertliği bu arada, neyse.. Yine de bu özelliklerini seviyorum adamların.. Normalde cezaların üstüne itiraz yapıldığında ya aynı kalır ceza, ya da indirime uğrar.. Ama FA itirazı salakça bulduğu zaman aha al sana zamlı tarife diyebiliyor kulüplere.. O yüzden de öyle her kırmızıda itiraz etme gibi bir durum oluşmuyor, yemiyor çoğu kulüp için karşı gelmek kolay kolay.. Tabi cezanın çok düşmesi, hatta tamamen kalkması gibi güzel durumlar da var ama her şey ölçüyle.. Ben kulüp yöneticisi olsam, o tacizin üstüne gelen, ve de çok da sert olmadığını düşündüğüm o tokat için verilen 3 maça kesin itiraz ederdim ben de.. Ama bana da patlarmış demek ki..

Eh Tuncay da Afonso'nun gelişiyle birlikte sallantıya düşebilecek formasını ve mevkiisini en azından 1 ay süreyle sağlama almış durumda.. Son 1-2 aydaki topunu oynayan Tuncay'ı kesmek kolay değil de, Alves'in gelişiyle yine açığa kayabilirdi, bir süre daha gidecek şimdi forvette..

Tugay Kerimoğlu


Yok Emre'ymiş, Tuncay'mış, Nihat'mış, oymuş, buymuş.. Avrupa'da oynayan Türk topçular üzerine tek bir gerçek varsa onun adı da Tugay Kerimoğlu.. 30 yaşında ülkeden ayrılıp, 2 ayrı takımda çok başarılı olup efsaneler arasına girmeyi başarabilen bir adam için ne demek lazımdır ben bilmiyorum.. 2007 yazında Blackburn'le kontratını uzatmıştı 1 yıl daha.. O Blackburn, 38 yaşına gelmiş Tugay'ın yeniden sözleşme uzatmasını istiyor.. 35'ine gelince hadi yallah denen oyuncuların arasında Tugay 40'ına merdiven dayamışken Blackburn'ün en önemli parçalarından biri olmaya devam ediyor..

Açıkçası 2000'de UEFA Kupası'nı almadan önce takımdan gönderilmesi nedeniyle hep bir kırgınlık olduğunu düşünüyorum Tugay'ın içinde Galatasaray'a karşı, üzücü bir şey tabii bu.. Ama o Tugay'ın Terim tarafından gönderilmesi çok yanlış bir karar değildi.. İlginç olan, 30 yaşında vasatın üstünde bir Türk topçusuyken Avrupa gördükten sonra futbolunda yaptığı aşamalar bu güzel adamın.. Türkiye'de kalıp lokal yıldız olan gençler için ibret olacak bir öykü aslında.. Futbolu bırakınca belgeselin babasını çekerler Tugay için İngiltere'de..

Kulüp tarihinde Alan Shearer'dan sonra en çok sevilen adam haline geldi 31 yaşında geldiği Blackburn'de.. Takımda kalması için de yapmayacağı şey yok Blackburn'lü yöneticilerin.. Futbolu bıraktıktan sonra da zaten takım içinde bir görev alacağı şimdiden kesinleşmiş durumda bu Blackburn efsanesinin.. Belki de bir 10 yıl sonra EPL'de görev alan ilk Türk menajer olarak da tarihe geçer, belli mi olur.. Her şey yakışır büyük kaptana..

26 Şub 2008

Canaydın'ın Hıncal Ziyareti


Bu ara Galatasaray'dan gidiyoruz ama ortam çok hareketli, seçim bitene kadar sürer bu.. Fotoğraf Hürriyet'ten.. Geçtiğimiz dönemde Hıncal Uluç Özhan Canaydın'a ve yönetime ayar üstüne ayar verirken Canaydın'la aralarında oluşan polemik sonucu.. Hıncal Özhan Canaydın başa geldiğinden beri düzenli olarak kendisine saydırır seçim zamanında döner, birkaç posttur söylüyorum.. Geçen seçimden önce de, defalarca Canaydın'ın Galatasaray tarihinin en kötü başkanı olduğunu, kim adaylığını koysa kazanacağı halde Galatasaray'ın Canaydın karşısına kimseyi çıkaramadığını falan yazıyordu.. Sonra ne oldu? Canaydın Hıncal Uluç'un evine tek bir ziyaret yaptı.. O gün o evde neler konuşuldu kimse bilmiyor, tam seçimden önceki gün Hıncal Uluç bir yazı döşendi, Yiğit Şardan'ın ne olduğu belli değil, ona güvenileceğine Canaydın'la devam etmek daha mantıklı diye.. Ama ustalıkla kaleme aldı o yazısını tabii ki, fakat bas bas bağırıyordu.. Kimse de yahu sen ne diyorsun demedi Hıncal'a.. Korku da var tabi sarar da başıma bela olursa diye, ayar manyağı falan yapar çünkü adam tekin değil.. Neyse, şimdi noldu peki.. Canaydın önce başkanlığı bıraktığını açıkladı sonra da soluğu Hıncal'ın evinde aldı.. Hıncal da hemen bir yazı daha döşenmiş Fotomaç'a.. Başlık: "Özhan'cı olurum".. Ne sürpriz ama! Özhan Canaydın'ın başkanlığı bırakır bırakmaz maç izlemek için o haftasonunda soluğu Hıncal Uluç'un evinde almasını kimse salt dostlukla bağdaştırmaz sanıyorum.. Hıncal Uluç çok sever düzenli eleştirdiği insanlarla dostluğunun bozulmadığını anlatmayı, yerin dibine soktuğu Canaydın evine gelince Hıncal'ın bunu yazısına konu edeceği çok açık.. Hem de başkanlığı bırakma gibi sansasyonel bir haberin üstüne.. Canaydın bunu bilmiyor mu? Adı gibi biliyor tabii ki.. Buyrun size o eve gitme nedeni işte Sayın Canaydın'ın..

Hıncal evde başkanlığı bırakmayla ilgili hiçbir şey konuşulmadığını, sadece Canaydın'ın tavır ve hareketlerinden bir şey çıkardığını söylüyor, zerre inanmıyorum.. Muhabbetin kralı dönmüştür o evde.. Hıncal Uluç da bugün İnan Kıraç'ı eleştirerek gerekirse en büyük Canaydın'cı olacağını söylemiş.. Hani şu Canaydın'la genel kurul sabahı bir görüşme yapıp artık bırak dediği ileri sürülen İnan Kıraç'la..

Açıkçası Adnan Polat'ın adaylığı sonra Özhan Canaydın'ın geri dönme olayı gerçekten zorlaştı.. Polat'ın kendisinden icazet ve destek alarak adaylığını açıklaması da aralarındaki çekişmeden dem vurduğum şu günlerde hayli şaşırttı beni.. Geri dönüp dönmeyeceğiyle ilgili bir şey değil yani bu yazının konusu.. Ama Canaydın Hıncal Uluç'la görüşerek bile bazılarını hedef gösterebileceğinin, yeni gündemler yaratabileceğinin farkında.. Hıncal Uluç gibi bir adamın bunun farkında olmaması mümkün mü? Hiç bilmiyorum..

Özhan Canaydın'la 3 dönemdir desteğini aldığı duayenler arasında sanki büyük anlaşmazlıklar ve savaşlar var gibi geliyor bana.. Canaydın'ın dönmemesi durumunda ortadaki adayları destekleme döneminde iyice belirginleşecek sanırım bu.. Fokur fokur kaynıyor yine kulübün içi, hayır getirir inşallah bütün bunlar ama futbol takımı için pek hayra alamet değil içerideki hadiseler..

25 Şub 2008

Ercan babadan NBA


NBA TV açık odamda, bilgisayarda oyun oynuyorum.. Maç özetlerinin verildiği NBA Live başlamış.. Oyuna dikkatimi vermişim, farketmem geç oluyor.. İkinci maç özeti, Seattle-Lakers maçı.. Bir ses geliyor.. Celaaabaaal (Gelabale), Fransız oyuncuu, çokkklas bir oyuncuu.. O anda anlıyorum Ercan Taner'in sunduğunu.. NTV grubunda herkes kombo çalışıyor tabii ama Ercan Taner bu işi de kıvırmış.. Timeak, Libron gibi süper telaffuzlarının yanında maç sunsa rahatsız etmeyecek gibi geldi bana tarzı.. Helal olsun Ercan abiye.. Keşke Murat Murathanoğlu'dan da ayrılmadan bir futbol maçı özeti duysaydık ama Ercan Taner'le idare edeceğiz artık.. Ne yapsa yakışıyor babaya.. Sırf Gelabale kısmı için bugün yakalamanızı öneririm NBA Live'ı..

Garip işler dönecek


Özhan Canaydın başkanlığı bırakacağını açıkladı, bundan sonraki süreç Galatasaray için fazlasıyla sancılı olacak.. Bu Levent Tüzemen'le ilgili daha önce yazmıştım, Canaydın'ın medyadaki has adamlarından kendisi.. Çok eleştirir aralarda, ama seçim zamanı gelince kuzu kesilir, Canaydın'ı kurtuluş yolu olarak gösterir.. Fatih Altaylı ya da Hıncal Uluç gibi.. Canaydın'ın bunlarla tek buluşması yeter fikrini değiştirmeye.. Össan abinin de böyle bir tavrı var işte, eleştirilere açık aslında.. Yani müdahil değil aralarda yapılan eleştirilerde.. Arada Hıncal Uluç'a falan şarlayıp bazı kötü giden işlerin nedeninin Hıncal ve onun gibiler olduğunu söyleyip saçmalar ama Canaydın onun dışında müdahil olmaz normal zamanlarda eleştirilere.. Ne zaman ki seçim zamanı gelir, bu eleştiricilerle toplanır, evine ya da kulübe çağırır, çok güzel, sanki hiçbir şey yokmuş gibi konuşup etkiler insanları (Ki yüzyüze muhabbette inanılmaz etkileyici biri olduğunu duydum ve okudum..) belki arada bazı tavizler verilir çeşitli konularda.. Ve bu adamlar bir anda döner.. Özellikle geçen seçimlerde Fatih Altaylı'daki 180 derecelik dönüş çok güldürmüştü taraftarı.. Ama işini bilen adam tabii.. Tüzemen'in olayıysa biraz daha farklı bu adamlardan, ciddi anlamda önemli adamı olduğunu düşünüyorum Tüzemen'in medya içinde..

Ben hala güvenemiyorum genel kuruldaki açıklamalarına.. Orada da cümle aralarında yaptığı çok ince göndermeler var.. Bu yazının konusu yine Adnan Polat'la olan muhabbeti tabii.. Genel kurulda bu seçimlerde yokum derken Polat ve ekibiyle ilgili söylediği "Takımı futbol şubesine teslim ettik." cümlesiyle açık bir şekilde Leverkusen maçıyla dibe vuran takımdaki sorumluluğu başkalarına yıkmak, Adnan Polat'ı genel kurul ve taraftarın önüne atmak eylemini gerçekleştirdiğini gördüm.. Hemen bunun arkasından dünkü Kasımpaşa mağlubiyetinden sonra da has adamı Levent Tüzemen "Polat özür dilemeli" başlıklı bir yazı yazıp bu sene zaman zaman övdüğü Kalli'yi getiren Adnan Polat'ın takımın bu halinden açıkça sorumlu olduğunu, Kalli'yi getirip kendisine tam yetki verdiği için Polat'ın çıkıp herkesten özür dilemesi gerektiğini söylüyor.. 2-3 gün içinde Polat'ın üzerine yapılan bu hamleler de ilginç şeyler düşündürüyor insan.. Ya Canaydın hala Polat'ı sindirime devam ediyor bir şekilde ya da yine bu minvalde geri dönmeyecek olsa bile büyük adaylardan biri konumuna gelen Adnan Polat'ın önünü kesmek istiyor.. Meydanı fırsatçılara bırakmayız çıkışını da bu konuyla bağ kurarak anlamlandırabiliriz gibi geliyor bana hatta..

Daniel Day-Lewis


Birazdan başlıyor Oscar'lar.. Son birkaç seneki sönük törenlerden biri olacak yine bu akşam.. Sırf bu adamın Oscar'ı alışını görmek için izleyeceğim.. Zira There Will Be Blood'da yaptıkları son yıllarda görmediğim cinsten bir şeydi.. Oynadığı her filme imzasını atan Daniel babanın filmdeki performansını kelimelerle anlatmak imkansız, gidip sinema salonunda şahit olmak gerek.. %100 çakacağını biliyorum Oscar'ı da, olur da ters bir karar çıkarsa basmaya giderim Kodak Theatre'ı bazukalarla.. Filmi de almasını isterim, ama o zor görünüyor.. Zaten Oscar ödülleri de iyice ne olacağı 4-5 gün öncesinden bilinen ödül törenlerinden biri olma yolunda ilerliyor..

24 Şub 2008

Kovun Gitsin!


Fenerbahçe değişik kadro çıkarması yüzünden yenilmiş, merakla maçı bekliyorum.. Bütün yabancılar oynayacak haberi geliyor, iyice merak ediyorum çıkacak kadroyu.. (Hepsi derken Carrusca'dan habersizim tabii) Keyifle maçın karşısına geçip izleyeyim diyorum.. Önce çıkan kadroyu görüyorum.. Yine çift forvet üzerine Lincoln.. Bir de solda savunması ve mücadelesi Arda'dan beter Carrusca.. Hadi Kasımpaşa rakip, bu maç için denenebilir diyorum.. 3 stoper görüyorum.. Herhalde Emre-Servet tandemi bozulmayacak, Song beke kayacak fena değil diyorum.. Heyecanım devam ediyor.. Ama maç başlar başlamaz gördüğüm sistem ve oyuncu yerleşimi bütün gazımı kaçırıyor.. Daha 3. dakikada bu maçın çok zor geçeceğini biliyordum..

Barış Özbek'ten sonra Karl-Heinz Feldkamp'ın sağ bek için bulduğu ikinci çözüm Barusso.. Burada yazdım mı hatırlamıyorum ama bu adamın sağ bek veya sağ açıkta Kalli tarafından kullanılacağı şerefsizim aklıma geldiydi! Eski tandem Servet-Song devam.. Ama o da ne? Emre Güngör ön libero.. Kusursuz bir futbol dersi daha Kalli'den.. Önce Ismael Bouzid, sonra Emre Güngör orta saha oyuncusu.. Top tekniği benden iyi olmayan Emre Güngör'ün orada olmayacağını anlamak için 30 dakika sabretti Kalli.. Çok sabırlıymış arkadaş.. Emre ve Ayhan'dan oluşan çift ön libero var ama Emre orada stoper işleri yapıp Song ya da Servet'in kademesine girme denemelerinden başka hiçbir şey yapmadı 30 dakika.. Ayhan zaten hala eski gücünün yarısında değil.. Berbat bir orta saha yani.. 30. dakikada Emre Güngör sağ beke geçti (Hala Song değil) Barusso Ayhan'ın yanına çıktı.. Biraz daha normale döndü şablon.. Ama onun da ömrü 15 dakika oldu.. Bu arada ilk 45 dakika boyunca sağ kanatta Barusso dışında adam yok.. Ümit Karan arada forvetten yanaşıyor ama etkisi yok..

Büyük bir merak içinde bu Marcelo Carrusca denen futbolcu bozuntusuna ne kadar sabredecek diye bekledim.. 60 dakika sabretti.. Çok çok sabırlıymış arkadaş.. Uğur Meleke'den başka Türkiye'de Carrusca'nın iyi futbolcu olduğunu düşünen kimse kalmadı.. Ama biri daha varmış onu öğrendik bu akşam.. 60. dakika Carrusca çıkınca naptı Kalli.. Hakan Sukur sahaya.. 3 statik forvet, üstüne Lincoln, üstüne sağ açıktaki forvet Serkan.. Tek ön libero da dili dışardaki Ayhan.. Bu aptalca hareket niye bugün tekrar sahada.. Çünkü İstanbul Büyükşehir Belediye maçında tuttu.. Çünkü İBB 2-0'dan sonra bütün maçı kendi ceza sahasının önünde oynadı.. Ama Kasımpaşa öyle yapmadı.. Orta sahada adam kalmamışken ileride ve orta sahada basmaya devam etti, geriye yaslanmadı.. Sonuç? 90 dakika boyunca net tek bir pozisyon yok..

Uzun zamandır söylüyorum da, artık çiviyi çakmıştır bu maç.. Galatasaray'ın bu adamla yürüme şansı yoktur.. Böyle saçma icraatlarla gelecek şampiyonluktan da hayır gelmez.. Direk kovulmalı bu adam, başka bir çıkar yolu yok bu rezillikten.. Hayır yahu, biri bana Allahaşkına söylesin.. Avrupa'nın herhangi major bir liginde herhangi bir major takımın, ya da vasat takımın, hatta küme düşmeye oynayan bir takımın yaptığı benzer şeyler söylesin bana.. Avrupa'da kim defanslarını ön libero yapıyor, kim geriye düşünce 4 tane forvet yapıyor Lincoln gibi bir oyuncunun önünde.. Bu köhne kafalı Alman hala 25 sene öncesinde.. 25 sene önce bunlar yapılıyor olabilir (O zaman ön libero diye bir şey yoktu tabi) ama günümüz futbolunda yapan yok..

Fenerbahçe dün kadroyu tamamen değiştirdiği için puan kaybetmişken bu denemeyi rahatlıkla yapan adamın vicdanından, aklından ben şüphe duyarım.. Aklıma bir de Özhan Canaydın'ın dünkü açıklamalarından sonra komplo teorileri geliyor ki saçma sapan dillendirmek bile istemiyorum burada.. Söyleyebileceğim tek kelime, yazık..

Bu arada 90 dakika boyunca savunmada, hücumda futbolun bütün doğrularını kadrosu ölçüsünde sahaya koyan Kasımpaşa'ya da özel tebrik iletmek gerek.. Aslan payını da Uğur Tütüneker'e vermek gerek elbette.. Bravo Uğur hoca, ananın ak sütü gibi helaldir bu 3 puan sana..

Martin Taylor köpeği

Arsenal maçını izleyemedim bugün.. Eve 5 gibi geldim, direk Pool-Boro'yu açtım.. O ara aceleyle Arsenal ne yapmış diye bakarken sonucu gördüm.. Eduardo'nun ayağının kırıldığını öğrendim bir arkadaştan.. Bu tip sakatlıklarda ne fotolara bakabilirim ben, ne de görüntülere.. Çok etkileniyorum.. O yüzden de Eduardo'ya da çok üzüldüm ama bakamadım olayın detaylarına.. Biraz önce bir blogda istemeden denk geldim fotolara.. (Nolur koymayın şunları ortalığa ya) Hayatımda böyle kötü bir sakatlık görmedim ben.. Bunun kadar kötü bir tane daha görmüştüm yine İngiliz Ligi'nden, çok eski ama ne takımları hatırlıyorum, ne oyuncuyu.. Eduardo'nunki de öyle bir şey.. Buraya normal bir Eduardo fotosu bile koymak gelmedi içimden.. Akıl sağlığını korumak istiyorsanız size de bakmanızı önermiyorum..

Maçtan sonra Arsene Wenger bunu yapan köpek için ömür boyu ceza verilsin isteğinde bulunmuş.. Bu kadar kesin kararları vermek çok zor evet ama hak veriyorum Wenger'e.. O müdahaleyi o şiddette yapan bir insan için gaddar değil demek imkansız gibi bir şey.. Güven'in futbol hayatını bitiren Mustafa Doğan'a benzer şeyleri söylemiştik zamanında, onun müdahalesi bile çok hafif kalmış bu köpeğinkinin yanında.. Şanssızlıkla ya da talihsizlikle açıklanabilecek bir şey değil bence bu.. Eduardo'nun bu senesinin gitmesinin yanında bence öbür sezon da dönmesi çok zor.. Arsene Wenger de zaten sakatlık bu seneyi kaybetmesinin çok çok ötesinde diyerek özetlemiş durumu.. Eduardo dönebilecek mi futbola bilmiyorum ama bu herif Eduardo'dan önce dönerse futbola o FA'e FA demem ben artık..

23 Şub 2008

Yakışmadı Tuncay


Liverpool Middlesbrough'yu 3-2 geçti.. İlk devreyi ve son 15 dakikayı izleyebildim.. Tuncay'ın gol güzeldi, özellikle Downing'in kesişi.. Yine benzer pozisyonda koluyla attı, hakem iptal edince anlamamazlıktan falan geldi, ayıp etti.. Ondan sonra Pool tribünlerinden tepki gelir diye tahmin etmiştim Tuncay'a ama izleyebildiğim bölümlerde yoktu, iyi yırttı..

En komik pozisyonsa adını bilmediğim, anmak da istemediğim gereksiz Fox spikerinin Aliadiere'nin geçersiz golündeki yarıcı tepkileriydi.. Fransız Tuncay'la verkaç yapıp kaleciyle karşı karşıya kalıp golü attı, hakem geçersiz dedi.. Aliadiere'nin topu alışında sorun yoktu ama Tuncay'la verkaça girerken Tuncay'a verdiği pasta bizim çocuk ofsayttaydı.. Gooool diye yırtınıp Borolular sevinmeyince önce topun yan ağlarda kaldığını sandı.. Sonra hakemin iptal ettiğini sandı ofsayt mı acaba, yok ama dedi.. Bu arada pozisyon gösterildi yan kameradan slow motion.. Tuncay'ın kabak gibi ofsaytı ortadaydı ama Aliadiere'nin alışına bakıp ofsayt yok demeyi uygun gördü.. En sonunda da aut dedi kestirip attı.. Bundan 10-15 saniye ofsayt var mı yok mu gevelemeleri de geldi ama ben o sırada gülmekten yanaklarımı ağrıtıyordum.. Apaçık pozisyondan kararı çözemeyen futbol cahillerinin EPL yayınlarını canlı olarak sunması ne acıdır be kardeşim.. Akıl alır gibi değil..

Bu arada Torres iki klas gol attı.. Defansın arkasına harika sarkabildiği gibi uzaktan da gördüğü anda asılmaya başladı fırlama.. Sırtı dönük oyunu da iyice gelişirse komple bir forvet olacak.. Zaten Liverpool'a geldiğinden beri fiziksel değişimi üst boyutlarda.. Harika bir fiziği var şu anda.. Bu duruma gelmese vücudu dünyanın en mücadeleci liginde bu işleri yapması imkansızdı zaten.. Babel'le birlikte parıl parıl parlıyorlar Gerrard'ın önünde..

Özhan Canaydın Aday Olmayacak!?


Mali Genel Kurul Toplantısında böyle bir açıklama yapmış össan abi.. Şüphesiz ki eğer doğruysa 23 Şubat 2008 Cumartesi günü Galatasaray için yeni bir milat olacaktır.. Benim de seçimlerle ilgili yazacağım her şeyi değiştirir böyle bir karar fakat erken sevinmemek lazım eğer össan abi söz konusuysa.. O koltukta kalmasını isteyen Aziz Yıldırım yeni yeni taktikler vermiş olabilir kendisine.. Son 1 aydır harıl harıl seçim için çalışan bir adamın bir anda böyle döneceğine ihtimal vermiyorum ben.. Usta seçim stratejisti össan abinin müthiş yeni planının sağlam bir parçası olabilir bu açıklama.. Tedbirli yaklaşmak, hiçbir kanattan nolur yapma dememek lazım.. Lakin şakşakçıları şimdiden başlamıştır olur mu össan abi demeye.. Çevresinde Galatasaray'dan çok össan abinin ve geleneğin devamını umursayan insanlar var ne de olsa..

Bekleyip görmek lazım bundan sonra olacakları..

22 Şub 2008

Son Dakika Takasları


Dün gece gerçekleşti NBA'de trade deadline.. Yine son dakika transferleri patladı son dakikada.. Ron Artest'i sağlam bir takımın kapmasından korkuyordum, özellikle Denver'la fazla anılıyordu son günlerde adı.. Şükür ki gerçekleşmedi, çok değişik bir takım olabilirlerdi Artest'le.. Bir de Spurs hadisesi vardı ki adını anmak istemem burada.. Neyse, süper bir üçlü takas gerçekleşti son anda Cleveland, Chicago ve Seattle arasında.. Takımlara gelen oyuncular şöyle..

Cleveland Cavaliers: Ben Wallace, Joe Smith, Wally Szczerbiak, Delonte West

Chicago Bulls: Drew Gooden, Larry Hughes, Shannon Brown, Cedric Simmons

Seattle Supersonics: Donyell Marshall, Ira Newble, Adrian Griffin


Cleveland Cavaliers ilk 5'ten iki oyuncu gönderdi ama oraya yerleşebilecek 3 topçu aldı.. Ben Wallace'ı Z'nin yanında 4 numarada oynatacaklar, Chicago'da patır patır parkeye pisleyen Ben iş yapabilir orda.. Pota altını hayli sağlamlaştırmış oldular.. Wally tam LeBron'un yanında isteyeceği türden bir eleman, bence daha yararlı olacaktır Larry Hughes'den.. Sıkıştıkça LeBron çıkarır köşeye, yazar ordan eleman.. Delonte de süper bir hamle bu kadar uzun zamandır point guard sıkıntısı çekerken.. Daniel Gibson'ın da bileğini burkmasından dolayı uzun süre takımdan ayrı kalması söz konusu, cuk oturacak oraya Delonte.. Chicago'da skor yönünden iyi işler çıkarmaya başlayan Joe Smith de yedekten gelip Drew Gooden'ın yaptığı skor katkısını yapar, Cleveland hayli avantajlı duruyor kağıt üstünde.. (Bir tane de 2. tur draft hakları var Chicago'dan aldıkları, pes..)

Chicago Bulls Ben Wallace'ın kallavi kontratından kurtulduk diye seviniyor ama Larry Hughes'ün ondan aşağı kalmayan kontratını aldılar, pek bir şey farketmedi.. Ama Larry'nin de belki orada iş yapabilme ihtimali olur.. Cavs kısmında dediğim gib, LeBron'un yanında ikinci adamlık yapabilecek özellikleri yoktu Larry Hughes'ün, Kobe'nin yanındaki Lamar Odom'un çektiği sıkıntıların benzerini çekiyordu.. Doğru parça değildi LeBron için.. Chicago'da nasıl bir rol üstlenecek onu tahmin etmek zor ama bir şans var.. Drew Gooden da pota altı kısırlığı için kısa vadeli bir çözüm olabilir ama ne kadar şey verir bilmiyorum..

Seattle Supersonics yine salary cap boşluğu yaratma çabası içinde girmiş bu üçlü takasa, son zamanlarda en büyük misyonları cap boşaltma oldu zaten.. Wally'nin 2 senelik hayvani kontratından kurtulmaları elbette güzel ama nasıl bir artı getirecek onu bilmiyorum.. Zaten 2009 yazına kadar büyük bir hamle yapma şansları yok.. Wally öbür sene biten kontratı temel alınarak oyuncu özellikleriyle iyi bir oyuncu için kullanılabilirdi ama bilmiyorum.. Fazla şey de okumadım zaten Seattle tarafıyla ilgili, belki başka bir planları vardır ama bana çok mantıklı durmadı.. Olsa olsa kulübün sahipleri boş para vermeyelim 2 sene boyunca, kemerleri sıkalım demiştir o yüzden yapmışlardır.. Ama yine de her türlü cap boşaltma güzeldir tabi, elden çıkan oyuncu da matah olmayınca daha güzeldir..


Diğer bir takas Houston Rockets ve Minnesota Timberwolves arasında gerçekleşmiş.. Gerald Green, Kirk Snyder karşılığında Houston yolu tutmuş.. İki tarafa da pek bir şey kazandıracak bir takas değiş açıkçası, çerez niyetine yapılmış..


Juan Dixon da Primoz Brezec karşılığında Detroit'e geçmiş.. İki tarafa da ufak tefek faydaları olabilecek bir takas bu da..

Bunların dışında yine toplu bir takas karşılığında New Orleans Hornets de Mike James ve Bonzi Wells'le en önemli sıkıntıları olan bench zayıflığını azaltmak için önemli bir girişimde bulunmuşlar.. İyi işler çıkardılar büyük takımlar bu sezon NBA'de, ama aynı şeyleri küçük takımlar için söylemek çok zor..

21 Şub 2008

,

Leverkusen 5-1 Galatasaray


Pek söyleyecek sözüm yoktur bu maçla ilgili ama fark olunca kaçtı dedirtmeyelim tabii.. Ne 2 hafta önce son yılların en iyi Avrupa maçını çıkaran bu çocukları suçlarım, ne de Kalli'yi.. Zira bilirim ki Lincoln oynayıp yine kaybedince (ki öyle olacaktı) bu sefer de tam tersini diyecek onlarca fitbol yazarı var bu ülkede.. Tek bir eleştiri yapayım futbolculara.. E be Barış, Almanya Ümit Milli'de sağ bek oynamış halin bu mu senin.. Stoper kademesine girmek diye bir olgu var bek literatüründe ama canın sağolsun ne diyeyim.. Geri dörtlü toptan felaketti zaten bugün..

Neyse, sorun değil.. Allah össan abiye zeval vermesin önemli olan o şu anda Galatasaray'da.. Ne alakası var ulan demeyin, hedef saptırmaya çalıştığım, ilk mağlubiyette suçu össan abiye atmaya çalıştığım da yok, seçim yaklaşsın yazacağım burada birkaç post.. (1-2 aydır da bunu söylüyorum, tık yok.. Yavaştan girmek lazım..)

Hoşgeldin ShaQ

Büyük Kapışma


ShaQ Phoenix'e takas olduğundan beri ilk maçına çıkıyor.. Aa ne sürpriz, rakip de Lakers'mış.. Kobe haşat olmuş parmağıyla yaşlı adamın karşısına dikilecek.. Bize de 3.5 saat sonra bu güzel kapışmayı izlemek düşecek.. Sopcast linkleri çıkacak maçın 1-2 saat içinde.. Buraya yapıştırırım artık bu maçın şerefine.. Repleri unutmayalım yalnız..

David Stern de yeni noel gecesi eşleşmesini bulmuştur artık.. 1-2 sene de burdaki rekabet götürür işi.. Ama ne Kobe eski Kobe, ne ShaQ eski ShaQ.. İstediği gerilimi tutturamaz David abi.. Saygılar abi..

20 Şub 2008

,

Fenerbahçe 3-2 Sevilla


Jimenez'in maça Duda'yla başlaması Sevilla'nın takım savunmasındaki sorunların farkında olduğuna işaretti, ki zerre beklemediğim bir hadiseydi.. Duda'nın da o açıdan büyük iş yaptığını kabul etmek lazım.. Fakat yetti mi? Takım savunması olarak normalden çok daha iyiyken Sevilla savunmanın özelinde berbat bir maç çıkarıp 3 tane gol yedi böyle önemli bir maçta..

Fenerbahçe de açıkçası gruplardaki standardının fazlasıyla altındaydı, bunu bekliyordum diğerinin tersine.. Fakat Fenerbahçe'nin gruplarda tutturduğu standardının yarısını zor bulduğu maçta Sevilla'nın maçı 3-2 kaybetmesi bu seviye için ne kadar kapasitesiz olduklarını da gösterdi net bir şekilde.. Drago-Escude tandemi tam bir facia olduğu gibi iki bek Adriano ve Dani Alves'in de asıl olayları hücum olunca böyle korkunç bir dörtlü oluşabiliyor işin savunma yönünde.. Fenerbahçe'nin 90 dakika boyunca kenardan kestiği, duran ya da hareketli, her top tehlike oldu.. Şampiyonlar Ligi için olacak şey değil..

Fenerbahçe'nin maçta kendi oyununu dikte ettirememesinde ve Sevilla'dan geri kalmasında en büyük etken bence takımların ileri hatlarının savunmadaki etkisiydi.. Luis Fabiano ve Frederic Kanoute çok yardımcıydılar orta sahalarına.. Alex ve Kezman için aynı şeyleri söylemek zor.. Kezman çıktığında maçın en çok koşan adamıymış, televizyondan da çözmek kolay olmuyor bazı şeyleri evet ama orta sahadan çok kopuktu, gerekli presi yapabildiğini düşünmüyorum.. Alex ise yine araziydi maçta.. Son goldeki pası asist sayılırsa 2 asistle tamamlamış olacak yine maçı.. Kazanmasalar büyük eleştiriler alırdı, paçayı yırtan adam oldu..

Fazla gollü geçeceğini beklemiyorum demiştim.. Aslında maçın gidişatı da 5 golü gerektirecek şekilde değil ama savunma hataları birbirinden garip golleri getirdi maçta.. İkinci maç için her türlü avantajdır galibiyet ilk maçta.. Maçın başlarında bu savunmaya sıkıştıracağı bir gol arızaya uğratabilir Sevilla'yı.. Bu maçta etkili yapılamayan presi o maçta mutlaka sahaya koymak gerek.. Aksi durumda Sevilla buradaki fırsatların fazlasını ve netini bulur kendi sahasında.. Bugün de daha fazla gol atabilirlerdi..

Maçın başında fazla ürkekti Fenerbahçeli topçular.. Ama 90 dakikadan sonra zannediyorum ki bu takımın matah bir olayı olmadığını görmüşlerdir.. Daha sağlam bir savunma ve presle birlikte orada da başabaş geçecek bir 90 dakika sonrası biraz şansla turu lehlerine çevirebilirler.. Bu Sevilla'nın çok iyi bir maç çıkarıp rahat bir şekilde turu geçemeyecekleri anlamına gelmiyor tabii futbol söz konusu olunca ama Fenerbahçe maçın özelinde alabileceği en iyi sonuçlardan birini almıştır, galibiyetin kıymetini bilip ikinci maçta futbolun buna göre inşa edilmesinde fayda var..

Fenerbahçe - Sevilla Preview


Fenerbahçe Sevilla'yı ilk çektiğinde bir kısım Antu kaynaklı Fenerbahçe apaçileri süper, lokum gibi kura olduğunu söyledi.. Bir kısımları da çıkabilecek en zor takımın çıktığını, Fenerbahçe'nin ayvayı yediğini.. Sevilla'nın inanılmaz bir takım olduğu, silindir gibi oynadıkları, makine düzenine sahip oldukları (bildiğin palavra!) gibi konuşmalar maç yaklaştıkça daha da artmaya başladı.. Bir ortası yok mudur kardeşim bunun? Türkiye'de yok gibi de biraz daha mantıklı yorumlar bekliyor insan..

Öncelikle şunu söyleyeyim, Fenerbahçe'nin doğal olarak şansı daha az.. Ve en son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim, eğer İspanya'ya skor avantajıyla gitmediği takdirde de turu geçme şansı çok az olacak.. Yani, İspanya'da yenmesi gerekmemeli Fenerbahçe'nin bu geceki maçtan sonra.. Onun dışında oraya avantajla gidilen her türlü skorda ikinci maçın son yarım saatine kadar çok çekişmeli bir tur olacağını düşünüyorum.. Yine yani, burada alınacak 2-1, 3-2 gibi sonuçlar bile bence avantaj sağlar takıma.. Tersi durumlarda ikinci maç için Allah yardımcıları olsun, ya gol için kabak gibi açılıp üçlük falan olurlar en az, ya da benzer bir oyun oynayıp doğru düzgün pozisyona giremeden rahat bir tur verirler Sevilla'ya..

Sevilla'nın görebildiğim en güzel özelliği bir 4-4-2 fanatiği olarak klasik 4-4-2'yi belki de dünyada en temiz uygulayan takım olmaları.. Ufacık televizyon ekranından bile tertemiz bir 4-4-2 şablonuna sahip oldukları görülebiliyor adamların.. İki güzel ön libero, iki klasik açık, iki klasik forvet elbet buna güzel zemin hazırlıyor ama EPL'deki 4-4-2'lerden daha netini sahaya koymaları müthiş.. Çok iyi takım tabii, ama fazla abartılıyorlar.. Jimenez geldikten sonra düzeldikleri gibi bir yanılgı var, pek doğru değil.. Juande Ramos'la 7 maçta 3 galibiyet 4 mağlubiyet aldıktan sonra Manuel Jimenez'le 8 galibiyet, 3 beraberlik, 6 mağlubiyetleri var.. Bulundukları yer de kimilerine göre çok mükemmel kadrolarının hak ettiği bir yer değil, eğer mükemmel bir kadroysa tabii Sevilla..

Bir kere sağlam pres görünce bozuluyorlar.. Fenerbahçe'nin de bu sene iyi yapabildiği bir şey bu.. Klasik 4-4-2'nin en büyük zaafı olan (istisnaların kaideyi bozmaması şartıyla) iyi bir yöneticinin olmaması bu bağlamda etkisizleşmelerinin nedeni oluyor pres karşısında.. Düşük tempolu ve iyi kapanan takımlara da çok zorlanıyorlar.. La Liga'nın tempo ortalamasının altında kalan takımlara genellikle ya yenildiler, ya da puan kaybettiler.. Bu iki olgunun sentezini iyi yapması gerekiyor Fenerbahçe'nin.. Önde sağlam presle kenarları kapatarak oyun kurma sıkıntılarının üstüne gitmek ve geriyi fazla boşaltmadan kademe kademe yüklenmek gerekiyor adamların üstüne..

Diego Capel ve Jesus Navas bazılarının gözünü çok korkutuyor biliyorum.. Dani Alves falan da eklenince bekten çok haksız değiller.. Jesus Navas çok teknik ama sertlikle çabuk yılıyor.. Dani Alves'ten aldığı desteği kesmek için Wederson daha iyi bir seçim olabilir bence bu maçlar için.. Diego Capel inanılmaz bir çabukluk, çok da formda evet ama onun da görebildiğim kadarıyla teknik sorunu var.. Artık 6 yaşındaki çocukların bildiği sağ açık Gökhan Gönül'e yardım etmeli geyiğine girmemek gerek, aksi zaten saçmalık olur.. Ama Gökhan ileriye destek çılgınlığını kestiği zaman iyi bir savunma beki de aynı zamanda, bence.. Zico düşmanı komedyen Gürcan Bilgiç Capel gibi bir çabukluğun karşısına sağ beke Önder Turacı konup önüne Gökhan Gönül yerleştirilmesi gerektiğinden dem vurmuş geçtiğimiz hafta.. İşte o yüzden Gürcan Bilgiç zaten, öbür taraftaki hoca da o yüzden Avrupa'daki en iyi Fenerbahçe'yi çıkardı.. Söylediği mantıklı olsa rolleri değişirlerdi belki..

Ve en önemli konu.. Bireysel toplamda Sevilla belki çok daha iyi bir takım ama Şampiyonlar Ligi'nde, özellikle de elemelere geçmişken borusu öten genel kalite değil, takım savunması.. Fenerbahçe de bu sene bu konunun iyi takımlarından Avrupa'da.. Başarısının kilidi de savunmadaki bütünleşmiş yapıları.. Sevilla bu konuda da vasatın üstünde değil, altında olan bir takım.. Bununla birlikte yine herkesin dilinde olan, en zayıf bireysel oyuncularının da savunmada olmasının altını tekrar çizmeye de gerek yok ayrıca, sanırım.. Fenerbahçe en önemli konuda Sevilla'dan daha üstün bir takım yani, bu neden vurgulanmaz burada ben anlamadım..

Yine de bunlar Fenerbahçe'yi favori yapmaya yetmiyor tabii.. Kaldı ki bu yorumları Fenerbahçe'nin gruplarda tutturduğu standart üzerine yapıyorum ben.. Orada bir sorunu olabilir Fenerbahçe'nin.. Aradan aylar geçti ve o üst düzey Avrupa formu devam ediyor mu o soru işareti.. Ligdeki durumları ölçü değil.. Avrupa'da harika maçlar çıkarırken Türkiye'de tam tersi bir görünüm sergileyebiliyorlardı.. Bu aralar TSL'de daha iyiler ama Avrupa'daki formları düşmüş olabilir.. Onun da bu maçla test edilecek olması bir şanssızlık aslında.. İki takımın bu seneki standartlarını tutturmaları durumunda Sevilla ağır bassa da ortada geçecek bir eşleşme Sevilla-Fenerbahçe, söylemeye çalıştığım şey bu yani..

Sevilla'nın hücumu çok düşünerek sahaya çıkacağını zannetmiyorum.. Burası La Liga değil sonuçta.. Ki bu mantaliteleri La Liga'da bile büyük işler açabiliyor başlarına.. Fenerbahçe'nin de çok büyük bir baskı kurabileceğini düşünmüyorum.. Maçın çok gollü geçeceğini de düşünmüyorum ayrıca.. Skoru lehine çevirebilen ikinci maç öncesinde avantaj sağlayacak.. Arsenal - Milan CNN Turk'deyken de ben hangisini izleyeceğim onu düşüneceğim 4-5 saat daha.. İkisi de piç olacak büyük ihtimalle ama elden de bir şey gelmiyor tabii şu ortamda..

Two and a Half Men


Yeni favorim bu şirin dizi.. Amerikan komedilerine her zaman mesafeli yaklaşıyorum ben.. Milletin hastası olduğu Seinfeld mesela, uzun süre yüzümde arada bir beliren tebessümle izleyip bir süre sonra da sıkıldığım bir dizi olmuştu.. Zira gerçek anlamda bir Amerikan komedisi, Türk insanına fazla uygun olduğunu düşünmedim hiç ben.. Gerçi bu ülkedeki hastaları benim görüşümü anlamsız çıkarıyor ama en azından benim düşüncem bu.. Hep aynı seviyede giden, espriyi patlattıktan sonra aha bak burada espriyi çaktım, çocuğu koydum diye 3-4 saniye bekleyen adamlar pek içine alamadı beni..

Normalde dizilere yarısından başlamayı da hiç sevmem.. Beğenirsem 1-2 bölüm izleyip, yetişene kadar baştan izlemeyi tercih ederim ama ilk defa bu dizi için bu kuralımı yıktım.. 3-4 aydır izliyorum.. Bir ara ilk sezonlarına ulaşmayı denedim, bulamayınca aman boşver deyip CNBC-e'de izlemeye devam ettim.. Dün sanırım sezon finali yaptılar mükemmel bir bölümle.. Bir an önce bulup izlemek gerek ilk sezonları..

Dizi diğer Amerikan komedilerine göre daha basit.. Espriler karakterlerin birbirine soktuğu sağlam laflar ve ayar vermeler üzerine kurulu.. Fakat öyle bomba şeyler dönüyor ki, sandalyeden düşürmek deyimini defalarca doğru çıkardı benim odamda.. Charlie Sheen başta 2.5 adamın yanı sıra Berta adlı karaktere hayran olmamak imkansız..

Burada da tabii ki arada Amerikan yaşamına odaklı espriler ve göndermeler dönüyor.. Birkaçını yakalıyorum, birçoğunu kaçırıyorumdur belki.. Ama bazı Amerikan komedileri gibi hep aynı tornadan çıkmış gibi değil bu dizinin güldürü tarzı.. Çok daha sıcak ve samimi.. Öneririm herkese..

Downing imzaladı Wheater sırada


Afonso Alves'in yüklü bir miktar karşılığında Middlesbrough'ya gelmesinin ardından kulüpte işler iyi gidiyor, belli bir heyecanı da sağladılar bu transferle.. Bir süredir gideceği konuşulan, takımın en önemli topçusu Stewart Downing'e 5 yıllık sözleşme imzalattılar.. Ki İngiltere'de en sevdiğim 3-4 topçudan biridir bu eleman benim.. Boro'da 2-3 maçını izleyip de takımın kreatif anlamda her şeyi olduğunu anlamamanın imkansız olduğu bir adamdır.. Böylece onun büyük kulüplere satışından 20-25 milyon euro'yu garantilemiş oldular.. Şimdi de burada sık sık adını andığım geleceğin stoperi David Wheater'ı uzun süreli bağlamak istiyorlarmış.. Güzel hareket olur şu ortamda.. Kesinlikle Boro'nun elindeki en önemli gençler bunlar.. Özellikle Wheater'ın değeri Woodgate'in gidişiyle daha da artmış durumda.. Onu da bağladıkları takdirde hem takımca kafaları rahatlar iyice, hem de Afonso'nun iyi iş yapması durumunda önümüzdeki senelere çok daha sağlam girerler.. Boro'da var o potansiyel.. Ama Gareth Southgate'te var mı onu bilmem..

19 Şub 2008

,

Liverpool 2-0 Inter


Pool ilk 10-15 dakika klasik Anfield Road başlangıçlarından birini yapıp kapattı Inter'i sahasına.. 15. dakikada topla oynama yüzdesini gösterseler %80 mi çıkar Liverpool, yoksa %85 mi onun geyiğini yapıyorduk pederle, öyle bir baskı.. Ceza sahasına yığılan Inter o baskıyı kırıp çiçek gibi yavaş yavaş açılıyordu ki Materazzi sığırı oyundan atıldı 30. dakikada.. Ondan sonrası tek taraflı bir maç oldu zaten..

85 dakika bal yapmayan arı gibi vızıldadı Pool.. Sonrasında Kuyt'un golüyle açılan Inter kapısından Steven Gerrard hayvanının içeri girmesiyse sanıyorum tur geldi Liverpool'a.. 1-0 avantaj getirecekti İngilizlere sadece ama Rafael Benitez 2-0'dan tur vermez CL'de.. O da bu turla yerini bir süre daha sağlamlaştırır.. Ama gelmezse bu kupa, kulbu bir şekilde girecek Benitez babaya.. Farkında zaten o da.. Şu maçta yerinde olmak istemezdim.. Kuyt'un golünde neler hissettiğini de kimse bilemez heralde..

Alemlerin en boş topçularından Kuyt'un golü Inter defansına çarpmasına rağmen güzeldi.. Top fazla yanda kalmıştı, güzel vurdu çocuk hakkını vermek lazım.. Bir de şu Ryan Babel'de ısrarla yanlış yapılıyor hala, bence.. Kaleye yakın tutmak lazım bu tayı, uzaklaştırıp klasik bir çizgi oyuncusuna döndürmek performansından düşürmekten başka bir işe yaramıyor.. Jose Mourinho tarzı bir 3 orta saha, tek forvet ve çizgiden gelen oyuncular gibi düşünülse, yani bir 4-3-3'ün sol açık/forveti gibi oynasa (Jose babadan biraz farklı olsa da) fena öttürecek çocuk ama Benitez'e göre değil tabi.. Gerçi sağdan devamlı içe kat eden Gerrard'la birlikte Pool da 3 defansif orta sahalı bir sistemi benimsiyor gibi ama şu maçtaki Liverpool'un klasik 4-4-2'ye daha yakın olduğunu kabul etmemek de çok zor..

Inter yine büyük ihtimalle son yıllardaki klasik CL hayal kırıklıklarına bir yenisini ekleyecek.. Elendikleri takdirde Marco Materazzi'nin bu maçtaki öküzlüğü ne kadar etkili olacak bilemiyorum ama kendi içlerinde fazlasıyla suçlayacakları kesin.. Belki erken konuşuyorum tur için, bu Inter ters takım evet.. Liverpool da bu sene pek iyi değil.. Ama diyorum ya, Benitez burdan tur vermez.. Verirse de zaten toplasın bavulu, dönsün İspanya'ya.. 1.5 yıl tatil versin kendisine.. Yapar da zaten eminim, karakterli adam.. Bir de bu Maicon gitsin Brezilya'ya sebze, meyve satsın.. Peter Crouch da büyük topçu.. Gerisi yalan..

Özel not: Materazzi'nin sığırlıklarını vurgulamamın tek nedeni bu maçtır.. Dünya Kupası'ndan kalan bir hıncım yok yani kendisine.. Hem zaten İtalya'yı tutuyordum ben o maçta, Zidane atılınca da hadi yallah yavrum falan diyerek göbek atıyordum evde.. İyi görev adamı bu Marco da, futbol zekası yok işte fazla.. Olsa, o fizikle Nesta'ydı zaten şimdi..

18 Şub 2008

,

Konyaspor 0-1 Galatasaray


Galatasaray beklediğimden çok daha iyi oynadı.. Mücadele gücü üst seviyede olan taraftı aynı zamanda.. Maçtan önce Bahri Havadır elinde Galatasaray'ın maça özel getirdiği krampon çivilerini gösteriyordu.. Konyasporlu topçular ne giydiler ayaklarına bilmiyorum ama ikili mücadelelerde hep Galatasaraylılar ayakta kaldı, bir ilgisi olabilir krampon seçimiyle.. (Gerçi adamlar hep o zeminde oynuyor değildir muhtemelen)

Karan golde süper vurdu soluyla.. Son saniyede de golü kurtardı belki de.. Direk Ümit Karan'ın haneye yazılacak bu maç.. Yine Sukur'un bir kademe arkasındaydı ve kanatlara inerek güzel toplar da çıkardı ortaya..

Galatasaray puan kayıpsız dönecek İstanbul'a ama Uğur Uçar'ı kaybettiler sanıyorum.. Diz kapağında kırık olabilir demiş doktorlar.. Pozisyon tamamıyla zeminden kaynaklandı.. Dediğim şey buydu işte.. Mehmet Topal da ısınırken kayıp dizini vurmuş, o da dizlikle oynadı ama sanıyorum çok ciddi bir şeyi yok.. Eğer pozisyonun sıcaklığıyla devam etmişse daha çok hırpalanmıştır tabi o diz.. 2 saat sonra ortaya çıkar acısı.. Uğur'un yerine inşallah Barış Özbek koymaz Almanya'da Kalli..

Ayak yapma Henry


Çok mutluymuş Barcelona'daki hayatından Thierry Henry, öyle demiş yani.. Müneccim olmak lazım samimi olup olmadığını bilmek için ama benim buradan gördüğüm kendisinin şu Arsenal'i görüp çatır çatır çatladığı.. Bunu Arsenal'i satıp gitti, kapak oldu bir yerlerine edasıyla yazmıyorum tabii.. Durumun öyle olmadığını da biliyorum zaten.. Aktif topçular içinde bu adamdan çok sevdiğim de yoktur.. Futbolcular üstü bir yere koyduğum büyük kaptan Canna hariç tabii.. Ama beklenen performansın yarısını gösteremeden, ayrıldığı takım da kendisinin ayrılmasıyla coşum coşum coşarken bu açıklamalar bana biraz anlamsız geliyor..

Zaten açıklamanın devamı daha komik.. Rijkaard'ın kendisini sol açıkta oynatmasıyla ilgili bir soru sormuşlar.. Hocanın bileceği iştir, o nereye koyarsa oynarım mealinde bir cevap vermiş Henry'm.. Ulan Juventus'ta seni sağ açıkta harcadıklarında avazın çıktığı kadar bağırıyordun noldu? Arsene Wenger forvet yapınca oh dünya varmış diyen ben miydim? Sendin.. Eee bu ne o zaman? Ayak..

Arsenal tarihine yazdırmış ismini Thierry'm, gerisi boş..

Konyaspor - Galatasaray


Maç bir saat sonra başlıyor, 13.00'da.. Şu sahada, şu zeminde maç yaptıracaklar takıma.. Normalden fazla yorulacak oyuncular, 3 gün sonra da çok kritik bir Avrupa maçı var Galatasaray'ın.. Nasıl ertelenmez bu maç ben anlayamadım.. Neymiş, fikstür çok yoğunmuş.. Yapma ya.. Gören de Galatasaray UEFA'da finale gidecek zanneder.. Ulan elenecek işte ileride, belki hatta büyük ihtimalle de perşembe günü.. 5 hafta bulunur bu maçın konacağı ama yapmıyorlar tabii.. Hadi diyelim Galatasaray finale kadar yürüdü, boş yer kalmadı.. Gerçi ona da bakmadım ya fikstürde.. O takım öyle bir durumda 2 gün arayla bile oynar maçını bir gazla, gerekirse yedek takımla çıkar.. Şöyle önemli bir Avrupa maçı öncesi zaten günlerdir antrenman yapamamış takımı daha çok yormak, buzlu zeminde sakatlıklara zemin hazırlamak kime yarar ki? Galatasaray'a yaramaz orası kesin.. Yarayacak kesimler vardır ama mutlaka..

Yazık günah.. Klasik puan kaybı maçı ama şu durumda puan kaybında değilim işin.. Tek düşüncem gazı almış takımın, Avrupa'daki durumu.. Zaten ilk maçtan sonra azalmış şansı.. Daha da azaltmaya çalışıyorlar..

Welsh Open 2008 Final


Mark Selby The Golden Boy'u rahat geçmiş, Roket de Shaun Murphy karşısında öttürüp 6-3 yenerek finale çıkmışlar..

Final mükemmel geçti.. İlk 2 frame'i aldı Selby.. 3. frame'de kötü açılış yapınca affetmedi Ronnie.. 4. frame'de Mark Selby'deyken avantaj ve çok da güzel bir pozisyon bulmuşken Roket'e snooker bırakacak onu değerlendiremedi, oradan aldı yürüdü O'Sullivan.. İlk seans arasına kadar 2-2'den sonra Selby öne geçti, Ronnie yakaladı.. 4-4'e geldi durum.. Akşam seansına Ronnie inanılmaz girdi.. 2 frame aldı.. 1 tane verdi sonra.. Üstüne 2 tane daha alıp 8-5'e getirdi.. Yine ben aldı derken Selby'nin tempoyu iyice yavaşlatması ve oyundan kopmaması sonrası yavaş yavaş bildiğimiz konsantrasyon bozuklukları devreye girdi.. Selby uzun süreli vuruşlarla Ronnie'nin masaya büyük aralıklarla gelmesini ve iyi güvenli vuruşlarla bu geldiği anlarda da kısa süreli kalmasını sağlayarak oyundan yavaş yavaş çekti aldı Ronnie'yi..

Selby'nin maçın başında yaptığı bazı kılçıklıklara aslında Ronnie de iyi cevap veriyordu, beklemediğim bir şekilde.. Bu bakımdan psikolojisinin sağlam olduğunu da düşünmeye başlamıştım.. Alt banda yapışan toplarda uzun güvenli vuruşların çok tehlikeli olabileceğini görüp küçük vuruşlarla topu pakete yapıştırmak pek sık görebildiğimiz Ronnie vuruşları değildi, Selby'nin kıllıklarına güzel kıllıklarla cevap verdi.. Ama yine de yetmedi..

8-5'ten üst üste 4 frame'le Selby aldı götürdü şampiyonluğu.. Kızıyorum ben Roket'e karşı bilinçli bir şekilde yavaş oynayanlara.. Selby zaten yavaş tempo ve incelikli oyun adamı, orası kesin.. Yavaş ve defansif oynamasına rağmen century break yapmada da dünyanın en iyilerinden.. Ama kendi oyununu bile daha yavaşlattı Ronnie'ye karşı, bilinçli bir şekilde.. Sinirleniyorum ama diyecek bir şey yok, taktik mücadelesi tabii.. Ronnie de biraz daha profesyonel olup bunlara izin vermeyecek ki yapamasınlar böyle.. Onu da yapamıyor ama.. Ne olursa olsun, rakip ne yaparsa yapsın böyle bir adam üst üste 4 frame verip maç kaybetmemeli 8-5'ten.. Selby'ye de bir yere kadar trip yapılabilir yani..

Bu arada turnuvanın başında ilk turlar best of 9, final best of 11 üzerinden gibi bir şey söylemişim.. Tamamen başka uzuvlarımdan uydurmaymış.. Final best of 17 üzerinden oynandı..

17 Şub 2008

Mauro Icardi


Böyle bir çocuk varmış İspanya'da.. En son blogu ilk açtığım zamanlarda okumuştum haberlerini Real ve Barca birbirine girdi diye, sonra kapandı konu.. Geçtiğimiz günlerde yine alevlendi.. 1 hafta önce Real Icardi'yi kaptı falan diyordu her yer.. Yine bekledim iş kesinliğe kavuşmadığı için.. Şimdi de resmi açıklama Barca'nın gence imzayı attırdığı şeklinde.. Sağlam kapışmışlar..

Son 5 yılda 500 gol atmış küçük takımlarda.. Videoları dolanıyor, pek de anormal gelmedi zira çocuk hepsini abisi gibi duruyor sahada.. En son böyle Javier Portillo vardı dünya gol rekorlarını kıran genç takımlarda, A takıma çıktı patlayıverdi balonu.. Osasuna'da ayda yılda bir gol atmaya kasıyor şimdi.. Bundan da o bağlamda bir beklentim yok bu yaşında.. Seviyor ama büyük takımlar böyle adamlar için birbirine girmeyi.. Bir nevi gövde gösterisi tabii.. Pek hayırlı da olmuyor ama sonuçları.. Yine en son Manchester United ve Arsenal kanlı bıçaklı olmuşlardı Jermaine Pennant için, ki benim de çok şey beklediğim bir elemandı.. Vasatın üstüne çıkmaktan başka bir şey yapamadı, beklentilerin çeyreğini karşılayamadı..

Bunun da ortamlara salınması için bi 4-5 yıl var heralde.. Bekleyip göreceğiz neymiş ne değilmiş.. Dileğimiz Portillo 2 olmasın tabi.. Ama dedim ya, pek umudum da yok..

,

Superman


NBA Slam Dunk Contest tarihinin en iyi smaçlarından biri değildi.. Belki ilk 20'ye bile girmez.. Ama beni bundan daha çok güldürüp eğlendiren birini hatırlamıyorum ben.. Kimin aklına geldiyse helal olsun.. Muazzam bir görüntü oluştu sonunda..

16 Şub 2008

Rene Adler


Böyle bir herif varmış, haberimiz yokmuş.. Bu kadar iyi olduğunu bilmiyordum ben bu çocuğun.. Az önce Karlsruhe deplasmanında 2-2 berabere kaldı Leverkusen, eh bizim rakip tabi izleyelim dedim.. Leverkusen olabildiğince vasattı.. 2-0 öne geçmelerine rağmen koruyamadılar.. Yenilmemişlerse bunun için biraz da Adler'e dua etmeleri gerekiyor..

Leverkusen'deki ne Stefan Kießling, ne de TranQuillo Barnetta çok üst düzeye çıkabilecek ışığı vermiyorlar bana.. İyi topçular ama o kadar, 1-2 basamak daha yükselebileceklerini zannetmiyorum.. Fakat bu Adler hakikaten acayip adammış.. Bizim maçta da çok iyi oynamasına rağmen açıkçası zorlamayı da başaramamıştık kötü vuruşlar nedeniyle.. Ama bugün Karsruhe deplasmanında her türlü topu çıkardı adam.. Son dakikada kornerden gelen toptaki refleksi de fenaydı.. Yediği ilk golü çıkarması mümkün değildi, 2. golde çıkayım mı çıkmayayım mı derken golün yenmesinde payı oldu ama yine de Leverkusen'in bu deplasmanda 1 puan almasını sağladı.. Yan topları biraz soru işareti izleyebildiğim kadarıyla (Belki çok iyidir, daha fazla izlemek gerek) ama çizgide enfes bir herif.. Uzaktan, yakından.. Farketmiyor..

Zaten Almanya'da pek modaymış son zamanlarda Adler, benim tanışmam yeni oldu sadece.. Ama gördüğüm şudur ki 2 yıl sonra ilk 3'e girer bu çocuk.. Enfes yetenek, mükemmel potansiyel.. İşle işle bitmez..

Karşıyaka 75-74 Galatasaray


Maçın Galatasaray adına kilit noktası Charles Gaines'in diskalifiye edilmesiydi.. Pota altı mücadelesi Gaines'in gidişiyle bir anda bitti, takımın gücü düştü.. Gaines geldiğinde uzun süre şüpheyle yaklaştığım bir oyuncuydu ama artık çok çok önemli olduğunu biliyorum takım için.. Pota altı sertliği konusunda takımın her şeyi durumunda.. İyi savunmacı, iyi rebocu ve Galatasaray'ın savunmacı yapısıyla birlikte çıkılan hızlı hücumlarda iyi bir koşucu olmasıyla bir uzun için gerçekten takıma cuk oturuyor.. Karşıyaka da sakatlık yüzünden guard'larını, faul yüzünden Asım Pars'ı kaybetti tabi, onları da unutmamak lazım..

Murat Özyer bence fazla yanlış yaptı maç içinde.. Öncelikle ilk defa 5 yabancılı bir şekilde izliyorum Galatasaray'ı.. Britton Johnsen yeni katıldı takıma.. İlk olarak onun hakkında bir şeyler söyleyeyim.. Quinton Hosley'ye sarkılmasının etik açıdan doğru olmadığını söylemiştim burada ama Murat hoca o yüzden değil, başka nedenlerle istemedi Hosley'yi.. Hosley'yi almayıp da onun en az 3 gömlek altı gibi duran bu Johnsen'i almak nasıl bir mantıktır anlayamadım, bunu öncelikle belirtmekte fayda var.. Daha izlemek lazım elbette ama savunmada ve hücumda Hosley'den üstün olabileceğini sanmıyorum bu beyaz Amerikalının.. 5 yabancılı ilk maçtır derken kuralın 3+2 olması nedeniyle rotasyonun nasıl oluşacağını merak ediyordum.. Rotasyonu kurmakta da çok zorlandığını gördüm Murat hocanın.. Johnsen'in oyuna ilk girişinde Hite çok uzun süre kenarda unutuldu.. Gayet iyi bir günündeydi şut performansı yönünden ve Karşıyaka'nın uzun süreli alan savunmasına çok kötü hücum ediyordu takım.. Hite'ı kenarda unuttu resmen Murat Özyer ve en önemli hatalarından biriydi..

İkinci olarak Gaines diskalifiye edildiğinde 4-5 numara Johnsen-Owens oldu bir süre.. Takımın pota altı savunması anormal düştü, topu eline alan Karşıyakalı içeri penetre etmeye başladı.. Hem takımın savunma dengesi bozuldu, hem de Karşıyaka o dönemde çok rahat sayılar buldu içeriden.. Hüseyin'in hemen oyuna girip içeriye hacim ve uzunluk getirmesi gerekiyordu ama onda da geç kalındı..

Son hücumda da yürümekte zorlanan Dee Brown'ın o halde oyuna girip pozisyonu kötü bir şekilde harcaması garip geldi.. Gerek var mıydı bilmiyorum.. Son periyotta son dakikaya kadar takımın bir elin parmaklarını geçmeyen miktarda sayı bulmasını da daha dillendirmedim bakınız.. Yine hücum anlamında klasik kötü maçlarından birini oynadı Galatasaray..

Karşıyaka'da Sean Marshall inanılmazdı.. Gary Neal'ın gidişiyle biraz daha öne çıkmak ister gibiydi.. İçeriden dışarıdan paramparça etti ligin en iyi savunmasını..

Welsh Open 2008 Yarı Finaller


Çeyrek finaller oluştu ve bitti bile.. Yarı finaller hazır durumda, bugün oynanacak..

Allister Carter 4-5 Ronnie O'Sullivan

Joe Perry 0-5 Shaun Murphy

Stephen Lee 2-5 Stephen Hendry

Mark Selby 5-2 John Higgins

Allister Carter son şampiyon Neil Robertson'ı bana göre sürpriz bir şekilde yenmiş.. Onun dışında pek sürpriz yok son 16 ve çeyrek finallerde..

Ronnie O'Sullivan - Shaun Murphy

Stephen Hendry - Mark Selby

Mark Selby rahat yener gibi geliyor Stephen Hendry'yi.. Ronnie'yle Murphy'nin kapışmasıysa çok zorlu geçecek.. Şanslar tamamen eşit ve anlık form durumu belirler kimin kazanacağını.. Ama yine de bu maçlarda her zaman ciddiyetini koruyan Shaun Murphy avantajlı bence.. Dün çeyrek finalleri izleyemedim, bugün umarım verir Eurosport yarı finalleri..

15 Şub 2008

,

Vakit Spor

Vakit Gazetesinde de ancak böyle bir spor bölümü olurmuş heralde, ilk defa okudum arkadaşımın uyarısıyla.. Son olur büyük ihtimal.. Zaten o gazetede spor bölümü olsa ne olur, olmasa ne olur.. Olunca da yazı adı altında böyle garabetler çıkıyor ortaya.. Yılmaz Uygun diye bir vatandaş var, 2 gün sonra Galatasaray - Leverkusen maç kritiği yapmış.. Alıntılıyorum.. Link veremeyeceğim, kusura bakmasın gazete yöneticileri.. Üyelik koymuşlar zira okumak için, versem de bir anlamı yok..

"UEFA Kupası'ndaki temsilcimiz Galatasaray'ın Leverkusen karşısında elde ettiği 0-0'lık sonuç, Cim-Bom'un ortaya koyduğu performansı gördükten sonra rövanş için pek fazla ümit verici görünmüyor..

(...)

Sonuç olarak; Galatasaray'ı Almanya'da çok agresif, saldırgan, disiplinli ve organize bir rakip bekliyor, yani Leverkusen takımı kendi sahasında çok farklı oynayan ve karşısında kim olursa olsun "hırpalayan" bir takım, aynı zamanda da Alman Ligi'nin 4.’sü, hepsinden önemlisi de “Alman ekolü”nün ciddi temsilcilerinden.. Cim-Bom turu geçmek istiyorsa, Feldkamp'ın tuzağına düşmemeli ve "Avrupalı Galatasaray" gibi oynamalıdır.. Görünen o ki; Kalli bu sefer de hiç akla gelmeyecek komiklikler sergileyebilir ve Sarı-Kırmızılılar "teknik direktör kurbanı bir takım" olarak tarihe geçebilir.. Leverkusen maçı da gösterdi ki; Feldkamp'ın "yazması" var; fakat "okuması" yok, aynı zamanda da "görme özürlü"..

Galatasaray; Leverkusen'i yenememişse, tek müsebbibi Kalli'dir ve 75'lik Alman, kendi kaprisleri uğruna Cim-Bom'u sonu belirsiz bir mecraya doğru sürüklüyor.. Ne demek istediğimi önümüzdeki birkaç hafta içinde herkes görecek, bekleyin..."


Arada 1-2 paragraf daha var ama yer işgal etmesin diye almadım, buralar bile yeterince komik zaten, gerek de yok.. Bir daha neden Vakit Spor okunmayacağını göstermesi nedeniyle buraya koyuyorum.. İsteyen gitsin tamamını vakit.com.tr'dan okusun, eğer gerek duyuyorsa..

,

Ayranı yok içmeye


Dün geceden beri birçok haber sitesi Kaya Peker'in Dinamo Moskova'ya transferiyle ilgili haberler düştü.. Az daha da gidiyormuş Kaya.. Beşiktaş tarafından Dinamo'nun Kaya'nın aklını çelmeye çalıştığıyla ilgili hedef saptırma açıklamaları yapılıyor ama artık herkesin bildiği gibi Kaya'nın gitmek istemesinin asıl nedeni para.. Sene başından beri Beşiktaş'ın basketbolculara para ödemediğine dair haberler çıkıyordu.. Kaya olayıyla iyice netleşti durum.. 3 aydır parasını alamıyormuş çocuk, çareyi giderek çözmeyi düşünmüş..

Kaç paradır alacağı bilmiyorum.. Ama 200 binden fazla değildir, ondan eminim.. Bir tarafta Holosko'ya verilen 5 milyon, Mehmet Topuz için önerilen 11 milyon eurolar.. Diğer tarafta birkaç bin dolar yüzünden elden kaçma noktasına gelen genç bir milli basketbolcu.. Ülkenin en iyi Türk uzunlarından..

Taht-ı revanla gidiyor Beşiktaş yönetimi bazı yerlere..

14 Şub 2008

8.0.2 çıktı


Beklenen patch nihayet çıktı, Turksportal'dan ulaşmak mümkün.. Şimdilik sadece torrent linki olarak veriliyor ama şu anda full hızda indirebiliyorum, beklemeyin yani normal linki..

Benim için Football Manager 2008'de son şanstır bu patch.. 1-2 hafta süre vereceğim, beğenirse 2009 çıkana kadar oynamaya devam ederim ama 8.0.1'e göre aşama kaydedilmemişse tozlu raflarımda yerini alır bu oyun da.. Bütün kadrolar güncellendi ve son ayarlamalar yapıldı bütün liglerde.. Türkiye Ligi de nihayet daha istediğimiz şekliyle oyunda yerini alacak.. Ama tabii benim için önemli olan bunlar değil, oyun motoru ve oynanış.. Orayı halledemedikten sonra kralını yapsan liglerin neye yarar..

Biraz oynayalım, ilk izlenimleri yazarız yine..

Bu arada daha önce söylemeyi unutmuşum, geçtiğimiz ay Mustafa (Budak) Four Four Two'da Football Manager köşesi hazırlamaya başladı.. Ocak sayısında devamı yer almamış yetiştiremediği için ama Şubat'tan itibaten kaldığı yerden devam edecek sanıyorum.. Bu ek bilgi de bulunsun burada..

Welsh Open 2008


Pazartesi günü başladı Welsh Open 2008, Pazar günü de son bulacak.. İlk 2 tur karışıktı, 3. tur yani son 16'dan itibaren yazmayı uygun gördüm.. Bazı maçlar bitti 3. turda da, yarın çeyrek finaller başlayacak..

(1) Neil Robertson - Allister Carter

(2) Steve Davis 3-5 Ronnie O'Sullivan

(3) Joe Perry 5-2 Stuart Bingham

(4) Mark Williams - Shaun Murphy

(5) Michael Judge - Stephen Lee

(6) Ryan Day - Stephen Hendry

(7) Ken Doherty 2-5 Mark Selby

(8) Ding Junhui - John Higgins

Çeyrek finaller 1-2, 3-4, 5-6, 7-8 galipleri arasında oynanacak.. Az önce Eurosport Türkiye Steve Davis'le Ronnie'nin maçını verdi.. Roketin 4-1 öne geçtiği maçta Davis 4-3'ü buldu, 8. frame'de de biraz biraz yusuflattı Ronnie'yi ama yenmeyi başardı O'Sullivan.. Yine turnuva öncesinde "Ben bu oyundan sıkıldım hacı.." şeklinde bir açıklamasını okudum tekrar.. Böyle konuştuğu turnuvaları kazanamıyor bu adam ama umutluyuz tabii biz yine.. Neil Robertson gelecek büyük ihtimalle çeyrekte, güzel maç olur, verir inşallah Europsort da.. Zira genç Avustralyalı bu turnuvanın son şampiyonu..

Mark Williams - Shaun Murphy ve Ding Junhui - John Higgins de izlemesi zevkli olacak son 16 maçlarından.. Umuyorum en az birini takip etme şansımız olur akşam..

Bir de ben bu Welsh Open gibi çakma sıralama turnuvalarına gıcığım biraz.. Bütün turlar Best of 9, final Best of 11.. Hikaye geliyor bana.. Best of 17'den aşağı olmayan finalli turnuvalara sıralama turnuvası demiyorum ben.. Oyunculuğu aşağıya indirip günlük ve anlık form ve moral durumlarını daha önemli kılıyor bu tip kısa oyunlara sahip turnuvalar..

Jason Kidd Dallas Mavericks'te


Adres belliydi.. Lakers Gasol'ü, Phoenix ShaQ'ı alınca, işlerin berbat gittiği Dallas da boş duramadı, Kidd'i bitirdi.. Harris, Ager, Diop, Stack, Devean George, bir miktar para ve draft hakları karşılığında.. Ana parça Devin Harris tabi, gerisi yalan.. Kidd de ucuza gitti, belliydi ama.. Dallas baya toparlar durumu.. Batı da bokunu çıkarmaya devam eder.. Play-off'larda kan gövdeyi götürecek.. Lakers için de iyi olmadı tabi.. Kidd-Howard-Nowitzki güzel trio.. Bu sene paspasa dönen Captain Dirk de kendine gelecektir Kidd'le..

Son dakika editi: Devean George'un kontratındaki bir madde nedeniyle takası reddetmesiyle şu anda askıya alınmış durumda takas.. Bir şekilde bağlama yaparlar artık ama, sanmam buradan dönüş olacağını..

13 Şub 2008

,

Galatasaray 0-0 Leverkusen


Zannedersem Galatasaray'ın son 5 yılda Avrupa'da oynadığı en iyi maçtı bu.. Düşündüm şöyle ayaküstü, daha iyisini bulamadım ben.. Bulan varsa yazabilir tabii.. Öylesine iyi bir performanstı.. 2-0 bitse acaba oynanan topun hakkı mıydı, az mı attık acaba diye düşünüp üzülebilirdim.. 0-0 bitti.. Klasik Galatasaray kabızlığı, son 1-2 yılda moda oldu bu da..

90 dakika ezdi Galatasaray Almanları.. Türk Dil Kurumu bu tip hadiseler için süper bir kalıp bulmuş: Sürklase etmek.. Öyle bir şeydi işte.. Artık bu sistem küçük oynamalar ve oyuncu seçimleri dışında bozulmaz.. 3-4 maçta Almanya'nın sağlam takımlarından biri karşısında bu organizasyonu sağlayabilen takım 2 ay sonra çok daha iyi olur.. Sene başından itibaren bu sistemi kurmaya çalışsa yanlışlara düşmeden şu anda çok daha iyi yerlerde olmak için çok daha büyük umutlar verecekti.. Neyse, geriye dönmenin alemi yok artık..

Zeminin de şu topun oynandığı maçta hava nedeniyle böyle bozuk olması ayrı bir Galatasaray şanssızlığı.. Lincoln daha önce mi girmeliydi, Nonda devrede mi değişmeliydi orasını bilmem ama 80. dakikada çıkan adam Sukur olmamalıydı, onu biliyorum.. O da nazar boncuğu olsun şöyle bir maçta.. Kalli'ye ağız açmamak gerekir bu maçta..

Zaten zordu tur şansı, şimdi iyice azaldı.. Bu futbolla elenmek koymaz ama bana.. Takım bu düzeye geldikten sonra bugün elenirsin, öbür sene yarı finale gidersin.. Önemli olan bu düzeyi monoton hale getirmek, gerisi boş.. 11 Türk çocukla böyle önemli bir Avrupa geleneği olan sağlam bir Alman takımına karşı bu dominasyonu kurabilmek çok büyük iş.. Son 5 yıldaki en iyi Avrupa maçını çıkarmak da.. Helal olsun hepsine..

Edit: Aklıma sonra geldi, eklemek istedim.. Sahadaki çocuklar aslanlar gibi top oynarken maçın ortasında Lincoooollnnnn diye tezahürat yapan taraftara da hiç yakışmadı bu hareket.. Büyük saygısızlık sahadaki oyunculara.. Takım kötü oynar, istersin eywallah.. Ama şu maçta, şu top oynanırken gerek yoktu.. Ayıp oldu..

hit counter
Blogger tarafından desteklenmektedir.