31 Ara 2009

Ali Turan Galatasaray'da?


Kayserispor yönetimiyle girilen transfer hadiseleri ülkenin futbol gündemini bir süreliğine işgal ediyor.. Takımı geliştirmekten çok oyuncuları pazarlamaya kafa yoran ve hedeflerini büyük takımları yolma üzerinden şekillendiren Süleyman Hurma yine Ali Turan'la ilgili Galatasaray'ı üstü kapalı suçlayan garip açıklamalar yapmış.. Daha önce çok daha sertini yaptığı açıklamaları bu sefer yumuşak tutmaya çalışmasıysa ilgi çekiyor.. Kulübün basın sözcüsü Ali Turan'ı Galatasaray'a verdiklerini ve Galatasaray'ın bu görüşmeler sırasında tamamen etik kurallara uygun davrandığını belirtip teşekkür ederken kulübün başka bir çalışanı umarsızca Galatasaray'ı suçlayabiliyor.. Gökhan Ünal'ı Trabzonspor'a, Mehmet Topuz'u da iki kulübün onur savaşına dönüştürmesi sonucunda Fenerbahçe'ye verilen oyuncularla birlikte toplam 16-17 milyon euro'ya çakan Süleyman Hurma bu iki oyuncunun normalde bu değerin yarısı etmeyeceğini bildiği halde hala büyük kulüpleri transferde suçlayabiliyor.. Kaptan yaptığınız oyuncunuzun sözleşme süresinin dolmasına 6 ay kalmış, birkaç gün sonra başka takımla resmi bir şekilde sözleşme imzalayacak konuma gelmiş ve size kendisine talip olan büyük bir kulübe gitmek istediğini bildirmiş, bu durumda bile Hurma gibi ticari tilkilikler üzerinden prim yapan adamlar bu konularda ahkam kesebiliyorlar.. Galatasaray belli ki 6 ay sonra takıma bedelsiz katılacak oyuncuyu defansındaki sorunlar nedeniyle erkenden kadrosuna katmak istemiş ve bunun için elbette ki cüzi bir miktarı Kayseri'ye sunmuş, basın sözcüsü kabul ettiklerini açıklayıp teklifi yapana teşekkür etmiş ama daha sonra tüccar kafalılar devreye girip teklifi kabul etmediklerini belirtip oyuncunun aklının çelinmesiyle ilgili kelamlar etmişler.. Galatasaray teklifi yaptığında Ali Turan ve menajerlerinin bundan elbette ki haberleri olur, fırsatı yakalayan oyuncu da imza atıp atmamakta kendi açısından sorumludur.. Ortada Galatasaray'ın sen imza atma, biz seni 6 ay sonra alacağız tandanslı ahlaksız sayılabilecek bir teklifi olmadığı da ortadadır ama Hurma gibi tüccar kafalılar için bunlar yeterli değildir.. Topuz'u yaklaşık 10 milyona çakan adam elbette ki 6 ay sonra sözleşmesi bitecek adamdan da en az 1 milyon bekler ama tek ticari zekanın kendisi olmadığının farkında olması gerekiyor Hurma'nın.. X değerli oyuncuyu 2.5 X'e satıp haklı olacaksın ama sözleşmesi biten oyuncuya yapılan düşük tekliflerde ortam yaygaracılığına soyunup kulüp eleştireceksin, kendi yönetiminden adamların söyledikleriyle çelişkiye düşeceksin.. Türkiye'de böyle adamları susturan sağlam bir medya olmadıkça böyle abukluklarla at koşturmaya devam edecek bu tüccarlar..

Ali Turan Galatasaray için nasıl transfer olur? İş kesinlik kazanmadan bunları yazmanın fazla anlamı yok fakat artık hücum futbolu çift forvetle oynanır safsatası kadar anlamsız futbol saptamalarından biridir Türkiye'nin stoper yetiştiremediği.. Bu ülkede çok yetenekli, çok iyi merkez defans oyuncuları yetişiyor ve Terim'in milli takımda yaptığı Gökhan Zan tercihi bu gerçeğin üzerini örtemez.. Ali Turan, Aydın Toscalı, sakatlık üstüne sakatlık yaşayarak şanssızlığa kurban giden Eren Güngör, Trabzonspor'un Egemen Korkmaz'ı, Beşiktaş'ın İbrahim Toraman'ı, artık dünya çapında kabul edilen Servet Çetin'i, Gençler'in Aykut Demir'i, Ankaragücü'nden Ediz Bahtiyaroğlu, Sivasspor'un Murat Sözgelmez'i gibi sayısız kaliteli defans oyuncusu var bu ülkede.. Galatasaray'a Ankaragücü'nden gelen Emre Güngör müthiş bir gelecek vadediyordu ama sakatlıklar ve kulaklara bol bol gelen gece hayatı çok erken bitirdi öyküsünü.. Hala umudum vardır benim.. Eşsiz fiziğiyle Arsene Wenger'in radarına girmeyi başaran Gökhan Zan bile tüm hamle ve fundamental eksikliklerine rağmen sakatlığa yatkın vücudu olmasa şu anda farklı bir yerde olabilirdi.. Ali Turan boyu ortalamanın üzerinde, hızlı, sert, pozisyon bilgisi sağlam ve çok yönlü bir defans oyuncusu.. Son durumuyla Galatasaray defansı için biçilmiş kaftandır, transfer gerçekleşirse direkt olarak Servet'in partneri olacaktır.. Bence tabii.. Sağ bekte de görev alan bir oyuncu olması, sol bekte Caner Erkin'in mecburi bir şekilde oynaması durumunda defans organizasyonunun dengeliyici unsuru olarak sağ bekte de görev yapmasını sağlayabilir.. Yüksek oyun konsantrasyonu da Sami Yen tribünlerini cezbeder.. Böyle bir oyuncunun sezon sonu bedelsiz gelmesine de kimse hayır demez fakat takımın içinde bulunduğu durum nedeniyle devre arasında gelmesi Galatasaray açısından zaruridir, bir miktar para ve eldeki gereksiz oyunculardan biri verilerek hızlı bir şekilde kadroya katılması şu anda en sağlıklı geliş şeklidir..

Bir an önce bitirilmesi ve hayırlı olması temennimizdir..

Gary Megson


Futbolda oyun hızı, yani tempo arttıkça yapılan taktiksel hamlelerin çok daha net bir şekilde maça yansıdığına inanırım.. Düşük tempolu bir Serie A maçında oyunu idare etmek, fazla hamle yapmadan akışına bırakmak daha kolaydır ama Premier League'de bu şansınız yoktur.. Hem oyun kalitesi yüksektir, hem daha sert ve fizikli defanslara karşı oynarsınız, hem de en vasat takımların bile çok net hücum planları, beklerle bile karşı kaleye çıkma hamleleri vardır.. Üstüne bir porsiyon yüksek kalite takım ve artan tempoyu eklediğinizde ortaya çok daha taktik mücadeleler görürsünüz.. EPL'nin bana verdiği zevkin önemli bir bölümünü de bu teşkil eder.. Dolayısıyla bu ligdeki hocaların işin futbol yönünde de diğer liglere üstün geldiğine inanıyorum.. Wenger, Benitez, buradan geçen Jose Mourinho, ve hatta bu sene gelip kendisini dünyaya tekrar ispat eden Ancelotti gibi örnekleri geçiyorum.. Alex Ferguson'un taktiksel zekasına bir şey demek de pek mümkün değildir ama İskoç'un kendisi benim en zayıf yönüm işin taktiksel boyutudur diyerek bir itirafta bulunur.. Bunda da haklı taraflar vardır fakat bir dilim mütevazılık da işin içine girer.. Ama sadece büyük takımlarda değil küçük takımlardaki adamların da bu işte diğer ülkelerdeki meslektaşlarına göre daha ehil olduğu bana göre ortadaki bir gerçektir.. Nereye bağlayacağım bu paragrafı? Bu kaliteli teknik adam topluluğu içinde içimin almadığı iki adam var.. Biri Hull City'nin Phil Brown'u, diğeri de Bolton'un çok uzun zamandır içine ettiğine inandığım Gary Megson..

18 maçta 18 puan toplayıp, bu serinin son 9'unda da 1 galibiyet, 4 beraberlikle 7 puan gelince bir süredir kulislerde dolaşan dedikodular gerçekleşti, Megson'a Bolton yönetimi tarafından yol verildi.. Hiçbir zaman iyi bir hoca değildi bana göre ama bittiği nokta geçen yaz dönemindeki Anelka'nın gidişi ve sonrasıdır.. Nicolas Anelka'yı 15 milyon pound'a satış güzel bir alışveriştir, büyük oyuncudur ama kalibresinde olmayan takımlarda uzun süreli kalmadığı bilinen bir gerçektir.. Fakat gelen paranın %60-70'ini Elmander'e bağlayıp performans yönünden karavana atarsanız eldeki EPL ortalamasının üstünde sayılabilecek defans dörtlüsüne rağmen ortaya çıkarılan takım bu civarlarda dolanır.. Takımın hücum yükü hala emektar Kevin Davies'in üzerinde ve ona yardımcı olmaya çalışan adam da bir daha eskisi gibi olması imkansız olan Ivan Klasnic.. Nicolas Anelka'nın satışıyla ortaya çıkan Anelka = Elmander + Muamba denklemi Bolton'un dibe vuran performansının kilit noktasıdır.. Fabrice Muamba'nın bütün iyi özelliklerine rağmen forvet seçiminde yapılan bu hata işi bu noktaya getirmiştir.. Bunun faturasını ödemek de birçok ülkede olduğu gibi seçimi yapan hocaya kalır..

2009 biterken en kötü sürprizini Megson'a yaptı..

30 Ara 2009

Nespresso


Karizma adam her yerde karizma.. Ulu John Malkovich'i kahve reklamında izlemek bile büyük keyif..

25 Ara 2009

Lakers vs. Cleveland


En son geçen sene Orlando Magic'le yapılan final serisinin 5. maçında İstanbul'daydık ve şampiyonluğu 50 kişilik Lakers Türkiye ekibiyle sabahın erken saatlerinde kutlamıştık.. Yarın Noel gecesine konan Lakers - Cleveland maçı için yeniden toplanıyoruz.. Başta Caner Eler olmak üzere birçok celebrity'nin geceyi şenlendireceği, bu sefer insan gibi bir saatte (22.00) (Edit: 00.00'mış) NBA izleme fırsatına sahip olacağımız maça blog okuyucuları da davetlimdir.. Tam saat 00.00'da Tophane'de Osmanlı Nargile'deyiz, özellikle NBA'cileri ve Laker'ları bekleriz..

19 Ara 2009

Galatasaray 1-0 Gençlerbirliği


Barış'ın kulübeye çekildiği maçta Topal'ın önünü Sarp ve Elano'yla oluşturan Rijkaard içte yön değişimi de yapmış.. İki maçtır sol iç oynayan Elano sağa geldi dizilişte, Sarp, Topal'ın bir kademe önünde solda yer aldı.. 3 maçtır iyi işleyen Topal destekli sol Elano ve yanındaki Barış'lı merkez yapının neden bozulduğu konusunda bir fikrim yok.. Bu gece, tartışmasız rezilleri oynayan Caner Erkin'i dışarıda bırakınca Galatasaray'ın en kötüsü Sarp'tı bence.. Dengesiz oyunu Elano'yu da etkiledi.. Özellikle ilk 30-35 dakikada tüm takımın topluca Elano'yla oynamama çabası içine girmesi son zamanlarda yapılan spekülasyonlar içinde ilk defa dikkatimi çekti.. Yarım saatlik dilim içinde Elano'nun ayağına 3-4 defa değdi top, en az 2-3 pozisyonda Elano'nun burdayım ben şeklinde elini kaldırıp top istediğini gördüm.. İçteki dengesizlik zaten oyunu kenarlara yıkmaya çalışan takımın iyice kenarlara yüklenmesine neden oldu.. Sağ açıkta oynadığı dönemlerde soldaki görevinden biraz farklı olarak düzenli bir şekilde içe kat edip Sabri'nin önünü açmaya çalışan Arda bu sefer de solda düzenli olarak içe yaklaştı.. Nedenini bu sefer soldaki bekin hücuma çıkan oyuncu olması üzerinden okumakta fayda var.. İlk 15 dakikada iki defa içeri giren Arda, Kewell'ın önüne iki tane güzel top bıraktı fakat zamanlama hatasıyla sonuca ulaşılamadı.. Keita arkasında Uğur varken bu sefer daha yalnızdı ama ilk 20 dakikada onun bölgesinden de Gençler'in sol kanadının oldukça zorlandığını gördük.. Onun dışında ilk yarıda genellikle Caner ve Arda üzerinden Galatasaray'ın solu üzerinden rakip yıpratıldı.. Rakibin daha sağlam bekinin üzerine gidilmeye çalışılması çok mantıklı görülmese de Caner'in özellikle ilk yarıda sağlam çıkışlar yaparak oyuna Sabri'nin getirdiği çeşitliliği yansıtmaya çalışmasını takdir etmek gerek.. İlk yarıdaki mücadele ve koordinasyon müthişti.. İleride Kahe, kenarlarda Hurşit ve Burhan'la oldukça etkili bir ileti hatta sahip olan Gençler forvetiyle Harbuzi ve Sandro'nun bağlantısı kesildi ve her zaman vurgulanan pas yapan yapıyla rakip kendi sahasına hapsedildi.. Merkezi sorunlu, ileri ucundan da yokluktan büyük özveriyle açık oyuncusunun pozisyon değiştirdiği bir ortamda ilk yarıda yakalanan fırsatların neden daha fazlası gelmedi demenin ise fazla mantığı yok..

İkinci yarıda 45-60 arasındaki Gençler üstünlüğünün ve neredeyse devrenin tamamına yansıyan etkisizliği ise televizyondan çözmek kolay olmadı.. En azından benim aklıma son 2 ayda ortaya çıkan fiziksel problemler dışında bir tespit gelmiyor.. Gençlerbirliği'nin ilk yarıdan farklı yapmaya çalıştığı bir şey göremedim ve o etkisizliğin Galatasaray kalesine yansıttığı pozisyonları oyunun içinde anlayamadım.. Caner Erkin'in bir bek neler yapmamalı ölçütünde bozduğu iki ofsayt sonrasında verilen pozisyonlar tam bir defansif facia.. Antalyaspor maçında da yenen iki golün Balta'yla Caner'in bölgesinden yardırılarak gelmesi ve bu maçtaki pozisyonlardan sonra Caner'in o bölgeyi uzun süre görmemesi gerek.. Bariz bir şekilde Galatasaray savunmasının en zayıf halkasıdır, Gençlerbirliğinin de 90 dakika boyunca hücumlarda kendi sağını kullanmasını sağlamıştır..

0-0'a bağlanan ve umutların gittiği pozisyonda gelen gol ise maçta fazla görünmeyen, muhtemelen istenmeden görünmemesine neden olan Elano'nun golü.. Asisti yapan ve golü atan oyunculardan çok araya muazzam bırakan Brezilyalı'ya gider tebrikler.. Kewell'ın sezgileri ve pozisyon bilgisine de beraberinde götürür.. Her maçta golünü atıyor bu adam ve aşina olduğu bir bölge olsa da Leeds'ta oynadığı forvet hattından sonra futbolun bu kadar değiştiği ortamda çok farklı yetenekleri gerektiren bu sistemin en ucunda müthiş bir özveri gösteriyor..

Fazla uzatmayayım, zaten devre gelmişken kapsamlı bir takım değerlendirmesini belki parçalar, belki de uzun bir şekilde TSL'siz geçecek 1 ay içinde yapacağım.. Ama çok çok önemli bir galibiyettir bu akşam gelen.. Bu seneki yapı içerisinde çok farklı işler yapan sağ bekin olmadığı, sol bekin stoper bölgesindeki durumlar üzerine tandeme geçip orayı da farklılaştırdığı, en uçtaki forvetin yokluğu nedeniyle sol açığın en uca geçtiği, merkezde sezon başından beri ofansif oyuncuyla birlikte bir türlü en uygun ikilinin bulunamadığı bir ortamda gelen 3. liderlik şansının böyle sağlam ve müthiş bir fizik gücüne karşı skor anlamında olmasa da, oyun yönünden rahat bir oyunla değerlendirilmesi çok değerlidir.. Takımın önünde çözülmesi gereken hem yapısal, hem de fikstür sorunları var ki ufak bir avantajla olsa da devreye lider girmek bu açıdan çok önemli olacak.. Trabzonspor'un yarın Fenerbahçe'ye yenileceğini sanmıyorum.. Bu nedenle benim gözümde liderlik gelmiştir ama oradan değişik bir sonuç çıksa da şu anda çok mühim değil.. Düşmeye başlayan kondüsyon ve diğer sorunlarla birlikte bu 1 ay ilaç gibi gelecek takıma.. Çok zora giren işler rakiplerin hatalarıyla kısmen toparlandı..

1 gün sürme ihtimali olsa da, liderlik camiaya hayırlı olsun..

18 Ara 2009

Ertuğrul Van Gaal


Ertuğrul Sağlam'la ilgili düşüncelerim Beşiktaş'tan gönderildiği günden ve hatta öncesinden beri bakidir.. Bence çok kaliteli bir hocadır.. Gittiği her takımda fark yaratan, beklentilerin üzerine çıkan, daha da ötesinde ortaya net bir sistem koyan adamlar önemlidir, değerinin verilmesi gerekir.. Beşiktaş'taki ikinci senesinin başlangıcı bence iyiydi.. Taraftarların önemli bölümünü tatmin etmediğinin farkındayım fakat Metalist mağlubiyetinin çığ gibi büyüyerek üzerinde kaldığı gerçeğini de yadsımamak gerekir.. Beşiktaş'tan sonra önüne gelene tokat üstüne tokat atan Metalist'in isminin olmaması normal bir elenişi taraftar ve camia üzerinde fazla büyüttü, şampiyonluk isteyen yönetim acil eylem planı olarak hoca değişikliğini uygun gördü ve karşılığını da şampiyonlukla aldı.. Ertuğrul kalsa şampiyonluk gelir miydi? Bunun cevabı yok fakat değişiklik sonrasında hedefe ulaşan taraf her zaman haklıdır, vurduğu neşterle de övünme hakkına sahiptir.. O süreçten sonra "ama Ertuğrul da şampiyon yapardı" söylemlerine bir anlam kazandıramazsınız, gereği de yoktur zaten.. Fakat Denizli'nin muhtemel doğru getirilişi Ertuğrul'un yanlış bir şekilde gönderildiği gerçeğini de uzun vadeli düşününce değiştirmez.. Durumu Galatasaray'la şöyle özdeşleştirmek mümkün.. Skibbe'nin gidişi de sürecin mecburiyete götürdüğü unsurlardan bağımsız olarak mutlak bir yanlıştır gözümde.. Bu hamleden 3-4 ay sonra çok daha iyisi ve donanımlısı olan Rijkaard'ın getirilişindeki "doğru" ise kulübün daha öncesinde yanlış yaptığı gerçeğini değiştirmez.. Ertuğrul bu süreçte Bursaspor'un başına geçerek oradaki işleriyle kendisini destekleyip yüceltmeye devam etti.. Geçen sene Denizli Beşiktaş'a geldikten sonra 28 maçta topladığı puan 57.. Maç başına ortalama 2 puanın çok az üzerinde.. Devre arasında Bursaspor'un başına geçen Ertuğrul ise 18 maçta 36 puan topladı.. Maç başına tam 2 puan.. Çok daha kısıtlı imkanlarla belki de daha büyük başarı.. Geçen sene özelinde yine bir şeyi değiştirmez ama Ertuğrul'un kendisini kanıtlaması açısından önemlidir, hanesine artı puan olarak yazılır.. Maç başına puan ortalamasında da, ikinci yarıda toplanan puanlarda da Bursaspor geçen sene Beşiktaş'ın arkasından ikinci gelmeyi başardı ülkede..

Maçı fazla konuşmaya gerek yok, saha şartları futboldan da, sistemden de koparır zira oyunu.. Maç öncesinde sahaya göre yapılan kurgular ve oyuncu seçimlerinde Ertuğrul Sağlam bir adım önde.. Mücadele güçleriyle 90 dakika boyunca sahada öne çıkan Bursaspor'la oradan da kapar artıyı.. 2 ay önce Louis Van Gaal'in hamlesine çok benzer bir şekilde maç 2-1'ken Ömer Erdoğan'ı oyuna alıp forvet yapması ve 1 dakika sonrasında o Ömer'in asistle belki de maçı çözmesiyse ayrıca alkışlanması gereken efsane bir hamledir.. Van Gaal de Frankfurt önünde maç eşitlikle giderken oyundan forvetini alıp Van Buyten'i ileri göndermiş ve iki pozisyon sonra maçı defansının golüyle kazanmıştı.. Bursaspor da farklısını yapmadı.. Doğru hareket midir peki bu? Mutlaka yapılması mı gerekir? Bunu yapmayıp farklı yollarla devam eden hocalar maçı değiştiremezse yanlış yapmış sayılırlar mı? Bunların tamamının cevabı muğlak.. Fakat mağlubiyette farklı iş yapıp oyunu çözmeye çalışan adama kaybetse de hakkını verirsin, kazanırsa bravo deyip alnından öpersin.. Ertuğrul'un durumu bundan ibarettir.. Fazlasına da gerek yoktur fakat maç içi oluşan durumlarda sorunu belirleyip kadrodan çözümünü yapmış, karşılığını da direkt almıştır.. Karşı tarafta durum 2-1'ken sakatlanan Ferrari yerine Yusuf Şimşek'i oyuna alan Denizli'nin ise ne yapmaya çalıştığını ben anlayamadım..

Ertuğrul ve Zapotocny'nin hikayeleriyle, hoca hamleleriyle, mücadelesiyle çok güzel maç oldu.. Futbolu izleyene bir kez daha sevdirdi.. Tebrikler Ertuğrul Sağlam'a..

Galatasaray v Atletico Madrid


Galatasaray için kura klasiğidir bu.. Ben Liverpool bekliyordum, gelen Atletico Madrid oldu.. Şimdiden Galatasaray'ın vasat tandemi arasında cirit atan Agüero ve Forlan'ı düşününce insanın fenalık geçiresi geliyor ama maça kadar tam 2 ay var takımın önünde.. Tabii bu açıdan bakınca aynı şeyler benzer sıkıntıları yaşayan Atletico Madrid için de geçerli.. Onlar da berbat bir sezon geçiriyorlar ve QuiQue Sanchez Flores'in teknik direktörlüğe gelmesi de işleri değiştirmedi.. Xerez'i saymazsan Espanyol dışında galibiyetleri yok hoca değişikliğinden sonra.. Defans, orta saha ve forvet hatlarında çok kaliteli oyuncuları var ama takım olma sıkıntıları var.. Sanchez Flores geçen sene Benfica'nın başındaydı ve Skibbe'li Galatasaray tarafından evinde tokatlandı.. Aynısı olur mu? İşler zor ama "Galatasaray'ın adının olduğu her yerde umut vardır." vecizesinden yola çıkarak heyecanla 2 ayı bekleyeceğiz..

Fenerbahçe'nin rakip Lille şu an için iyi gidiyor ve bahisçilerin en sevdiği takımlardan biridir bu sezon fakat iki ay sonra bu formlarını sürdürebilirler mi orası muamma.. Bu kuralar iyi olmadığı gibi Galatasaray'a geçerse öbür turda Everton - Sporting galibinin, Fenerbahçe'ye ise Liverpool'un gelmesi katmerli rezalet.. Nasıl yalan bir seribaşılıkmış bu anlamadım zaten.. Futbolda her şey var elbet ama bence kuralar sonucunda ortaya çıkan durum bu sene de UEFA çeyrek finaline takım sokamayacağımız gerçeğidir.. İçlerinden biri bunu başaracaksa zaten Hamburg oradadır, bir zahmet kupayı da alıp gelsin sonrasında..

Geçen sene Bordeaux'yu, Hamburg'u bile kasaba takımına sokup galibiyetleri küçümseyenler için Atletico nasıl seçimdir fikrim yok ama Galatasaray'ı böyle rakipler karşısında izlemek belki de bir tur fazla oynamaktan daha keyiflidir.. Geçersen bahanesi hazır: "Zaten bu sene çok kötüler.."

Hayırlı olsun..

CL Son 16


Kura öncesinde önem kazanan konu Inter, Milan ve Bayern'i seribaşı takımlardan hangilerinin çekeceğiydi.. Piyango Milan, United ve Fiorentina'ya patladı.. Mourinho'nun onur mücadelesine dönüşebilecek, şimdiden açıklamalarını merak etmeye başladığım Inter - Chelsea eşleşmesi turun en bomba maçlarını ortaya çıkaracak.. Jose şanssız fakat Chelsea'nin de 2. torbanın bariz en iyi takım olan Inter'i çekmesi daha büyük şanssızlık.. Benzer sistemleri benzer oyuncularla oynayan iki takım.. Mourinho'nun Chelsea'ye yapacağı sürprizler illa ki olacaktır.. Inter'in elemesi eğer bir futbol sürprizi olacaksa ben öyle bir sürprizi şimdiden beklemeye başladım..

Barcelona ve Sevilla diğer turların tek bankerleri.. CSKA yeni hocayla bariz bir toparlanma içine girdi ama bu seviye için yetersizler, Sevilla da geçmişte sağlam tecrübe edindi.. Barcelona iki maçta da tarafına kasa atılacak tek takımı kuranın.. Zico yine son 16'da olumlu bir kura çekti.. Oyun kalitesi yönünden olmasa da takım kalitesi olarak 1. torbanın en zayıfı Bordeaux'yu çekti, bir sürpriz yaratabilir.. Milan - United ve Lyon - Real eşleşmeleri görüntüde çekişmeli ama özellikle Real'in bu turu rahat geçeceğini sanıyorum.. Porto - Arsenal çekişmesini de yine Lyon - Real'le birlikte ikinci turun en bol gollü eşleşmelerinin içine koyuyorum.. Bahis yönünden olabildiğince zor kuralar bence.. Barca dışında oynanacak takımı ilk bakışta seçmek zor.. Özellikle ilk maçlarda 2-3 maçlık combo'lar çıkarmak bile zor olacak.. Futbol keyfi adına bundan başka bir şey de istemezsiniz zaten..

Şimdi Galatasaray ve Fenerbahçe'de sıra..

17 Ara 2009

Inzaghi & Mourinho


2 gündür piyasada Inzaghi ve Parma haberleri var.. Dün Tommaso Ghirardi olmaz bu iş dedi, sanki o öyle dememiş gibi bugün gidip Galliani'ye sormuşlar ve ne tesadüf ki ondan da olmaz bu iş şeklinde cevap gelmiş.. Olayın aslı yaklaşık 2 hafta öncesi.. Durup dururken sezon sonu sözleşmesi sona eren ve Ocak'ta başka takıma imza atma şansını elde edecek Inzaghi'nin Parma'ya gideceğiyle ilgili spekülasyonlar ortaya çıkıyor.. Altyapısında muhtemelen Pippo'nun Serie A'da ilk olarak Parma formasıyla yer alması vardır.. Zira ne takımın ihtiyacı var, ne de kulüpten yapılan böyle bir istek..

Ghirardi 2 hafta önce yalanladı, bizim gittiğimiz yol belli ve böyle transferlerden ise gençlere daha çok şans vermeyi tercih ederiz dedi.. Son zamanlarda sakatlığı yüzünden azalan McDonald Mariga'yla ilgili satmayacağız açıklamasını da araya sıkıştırdı.. Ama öyle dememiş gibi yine ortaya çıkan söylenti, yine Ghirardi tarafından reddediliş ve sanki reddedilmemiş gibi olayın Milan tarafına taşınması.. Bunun ülkesi yok, garip hadiseler her yerde garip karşılanır.. Parma hali hazırda Lanzafame, Biabiany, Paloschi, Bojinov ve Amoruso'dan oluşan son derece geniş ve dinamik bir forvet rotasyonuna sahip.. Inzaghi gibi bir bitiricinin İtalya'da her rotasyona katkısı olur ama bunun minimum düzeyde seyredeceği kulüplerden biri Parma.. Milan formasıyla efsane mertebesine erişen bir oyuncunun da artık ayrılmaması gerek zaten takımından.. Bu sene çeşitli nedenlerle rotasyondan çıktı ama Maldini'ye 40'ı gösterenler Inzaghi için de biraz sabır gösterirler heralde..

Bir diğer haber yine Milan'dan.. Mourinho, gerek Eto'o'nun Afrika Kupası'na gidecek olması, gerek ana rotasyonda eksikliğini hissettiği bir forvet oyuncusuna dair medya aracılığıyla istekte bulundu.. Balotelli'yi genelde kenarda ve sistemi 4-2-4'e çevirmek için kullanıyor Mourinho.. Eto'o ve Milito'nun yanına istediği farklı anlamda bir oyuncu istiyor.. Ligin en çok gol atan takımı konumundalar ama hücumdaki üretkenlikten orta saha ve sistem odaklı sorunlar dolayısıyla fazla memnun olmadığını sık sık belli ediyor.. Moratti bizim kadromuz yeterli dedi.. Bildiğim Mourinho ilk fırsatta çakacaktır Inter yönetimine..

,

At the Buzzer


Şu saate kadar oturup maçın sonunu beklemeyi boşa çıkarmıyor bu adam.. Miami'yi son saniyede bitirdi, kırık parmak ve hastalık sonrası Chicago deplasmanında şov yaptı.. O da yetmemiş ki bu akşam bir buzzer beater daha.. 106-100'den sonra maçı bitirdik havasına kapılan Milwaukee'ye son 1 dakika 19 saniyede 7 sayı üst üste.. 26 sayıyla career high yapan Ersan son dakika içinde kaçırdığı 2 faul sonrası kesin uyuyamaz bu akşam.. Çok karakterli oynadı, üzüntüm onun içindir ama Kobe varsa karşıda atacaksın..

Bu adam kazanmak için doğmuş..

16 Ara 2009

,

Arıza Makukula


Tüm dünyada genç oyuncu tanımlarının yaş sınırı yavaş yavaş alta çekilirken sahaya çıkardığımız 20 yaş üstü futbolculara genç demek artık fazlasıyla abes.. Bugün Sturm maçında sahaya çıkan kadro 2-3 tecrübeli oyuncunun etrafına serpiştirilmiş "yarı" gençler ve kulübe oyuncularıyla ortaya çıkarılan bir yedek kadro.. Sezon başında kadroya girmeye başlayıp daha sonra piyasadan çekilen Serdar Eylik ve bugün ilk defa Galatasaray formasıyla sahaya çıkan Çetin Güngör bile 20 yaşındalar.. Çetin'in bugün topla ilk buluşmalarında yaşadığı heyecanın ekranlardaki yansıması bu sıkıcı ve değersiz maça anlam yükleyen az sayıdaki hadiseden biriydi.. Ama keşke 90'lı değil de, 93'lüyken bu halde sahaya çıksaydı Çetin.. O zaman gelecek adına umutlu olabilirdim..

Keita'nın sağda düşünülüp en uçta Aydın Yılmaz overrated'ına yer verilmesi sene başında Keita transfer edilirken yapılan açıklamalar ışığında biraz garip.. Kewell'ın son vuruşundan en uçta yararlanmak mantıklı ama "Sene başında sağ tarafa aynı zamanda merkezde forvet oynayabilecek birini arıyorduk, o nedenle Keita çok olumlu bir transfer." diyen Rijkaard için değişik bir tercih.. Mutlaka antrenmanlarda bir şey görmüştür ki oynatmıyordur.. Keita'nın sağda olduğu ve sürekli olarak iştahlı bir şekilde hücum etmeye çalıştığı maçta soldaki Serdar Eylik unutuldu.. Çırpı bacaklarıyla eline gelen fırsatlarda da ortaya bir şey koyamadı.. Normaldir, o bacaklar %50 oranında hacim kazanmadan da farklısını beklemiyorum.. Ortada Tobias, Ayhan ve Barış'la son 3 maçtaki düzeni devam ettirmeye çalışan takımın Ayhan'ın bir süredir kulübeye gelmesine neden olan pozisyon kayıplarıyla ilgili durumuna ilk yarıda devam edip ikinci yarıda daha disiplinli oynamaya çalışması da fırça tarzı aletlerin devre arasında kullanıldığının kanıtı olabilir..

Onun dışında konuşulacak fazla şey yok bu maçta.. 3-4 gündür blogda arıza var.. Açmak yarım dakika sürüyor.. 1-2 gün fazla takılmadım ama can sıkıcı olmaya başladı.. Eğer benzer sorun yaşayıp çözen ya da problemin neden kaynaklanıyor olabileceğini bilen varsa yorum ya da mailini beklerim..

15 Ara 2009

2010 Dünya Basketbol Şampiyonası


Gruplar belli oldu.. Ankara'nın ağzına Türkiye'yle bir parmak bal çalınmış, ABD'yi beklendiği gibi İstanbul izleyecek.. Türkiye açısından olumludur grupları Ankara'da oynamak zira İstanbul seyircisine basketbol bilinci yönünden açık ara yapar başkent seyircisi.. Desteğe en çok ihtiyacın olduğu gruplarda avantaj sayılır bu..

Türkiye'nin grubu çok olumlu.. 1. torbadan en zayıf takımı çektik, Eurobasket'ten kapatılacak bir hesap var.. 3'ten gelen Porto Riko eğer Kanada Steve Nash'i getirmeyi bu sefer başarırsa yine gayet olumlu duruyor bence.. Carlos Arroyo sonrası yetenekli ve pırpır oyun kurucu ekolünü 3 sene önce milli olan Jose Juan Barea'yla dolduracaklar.. Dallas'ta oynadığı oyun şahane bu bücürün.. Fakat yine de bizi geçebileceklerini sanmıyorum.. 4'ten gelen Rusya için yorum yapmaya gerek yok zira bu torbanın tamamı tehlikeli ve güçlü ekoller.. Yine de tam kadro gelirse bu torbanın tozunu atacak olan Litvanya'yı bu sefer çekmemek de ayrı bir şans bana göre.. 5'ten gelen Çin'in Yao'suz zaten şansı yok.. Şu anda Yunanistan'ın başında olan Jonas Kazlauskas 3 sene kaldı Çin'in başında ve hiçbir şey beceremediler.. Muhtemelen averaj takımı olurlar.. Yine bu sene Afrika'dan büyük sürpriz yaparak gelen Fildişi Sahili de futbol takımıyla bu kadar sempatimizi toplamışken bundan basketbol takımıyla nemalanmaya çalışacak olması güzel.. Hiç izlemedik tabii ama eğlenceli ve mücadeleci bir takım oldukları söyleniyor.. Formalarıyla bile renk katarlar turnuvaya..

Ölüm grubu D gibi.. Son iki torba dahil bütün torbaların en güçlü takımları burada toplanmış.. İspanya'yı yıpratmak kolay değil tabii.. ABD'nin grubunda İran'la çekişmeleri bile ilginç olur.. 50'ye yatırıp bir darbeyi de parkelerde vururlar.. A grubunda da benim beğendiğim Afrika takımlarında Angola 1-2 sürpriz yaparsa değişik sıralamalar oluşabilir.. İsteğimiz tabii ki Kobe'yi çıplak gözle izleme fırsatını bulmak.. O yüzden milli takımı ilk etapta sallamayacağız pek.. Bütün takımların en büyük yıldızlarını getirmek için sağlam çalışmaları var şu anda ki bu yönüyle bile ilginç bir turnuva yaşayabiliriz.. Organizasyon yönünde şüphemiz yok, Kobe'yi Türkiye'ye bekliyoruz..

Hoşbeş


Bu kadar güzel gofret olur mu ya? Meğerse ünlüymüş kendi çapında da haberimiz yokmuş bunca zamandır.. Kahvaltı sonrası çayın yanında 1 ila 3 pakedini bitirmek farzdır bundan sonra.. Eti'nin çocukluğumdan beri favorim olan Negro'dan sonraki sanıyorum en klas ürünü.. Paket paket zula yapmalı, çayla birlikte bitirmeli hepsini..

14 Ara 2009

Şampiyon Ding


Ronnie - Higgins yarı finali gibi uzun süre hafızalardan silinmeyecek bir final demek isterdim ama izledikten sonra bir an önce hafızamdan çıkarmak istiyordum.. Bu kadar düşük standartlı, bütün heyecanını kopmayan skor ve saçma vuruşların oluşturduğu durumlar üzerinden oluşturan bir final maçını beklemiyorduk.. Öncelikle şunu söyleyeyim, son 4-5 sene içinde canlı izlediğim John Higgins'ler içinde açık ara en kötü Higgins'tir bu.. Böyle bir Higgins'i finalde bulan üst düzey bir oyuncunun masaya vurup geçmesi gerekir ama işin mental yönünde yine harikulade görünen (ki maçın en güzel yönü budur) Ding Junhui de kendi standartlarının çok altında oynayınca ortaya böyle garip bir final çıktı..

O kadar kötü ve saçma vuruşlar vardı ki.. Maçı izlerken frame frame aklıma yazıyordum ama bir müddet sonra kafamda toparlayamaz oldum.. 15. frame'i gayet iyi götürüp Higgins'e 2 defa çözemediği bir snooker bırakan Ding'in, Higgins'in 3. denemesinde bulduğu ultra şanslı pot sonrasında çöküşü.. Oradan frame'i resmen imzalamaya giden Higgins'in çok kolay bir kahveyi sokarken yaptığı hatanın Ding'in şampiyonluğunun yolunu açışı.. Sayısız hata içinde 15. frame en kritikler olarak öne çıkar.. Yine 9-7'den sonra önce 9-8'i bulan, arkasında 18. frame'de çok net bir kırmızıyı köşeye yollayamayan Higgins maç boyu süren standardının çok altındaki performansla maçı kaybetmeyi hak etmiştir.. Bu mağlubiyette dün geceki yıpratıcı geri dönüşün payıysa büyüktür.. Ronnie'nin işini 13-14 frame'de bitirebilseydi Higgins hem bu geceki bezgin görüntüsü, hem de çok kötü oyunu olmazdı ama snooker böyle bir şey işte.. Ronnie alamasa da maçı, rakibinin de almasını engelledi 6 frame üst üste kazanarak..

Gecenin övülmesi gereken noktası Ding'in soğukkanlılığı ve sabrı.. 12 frame boyunca öne geçip Higgins tarafından yakalanan, hatta 13. frame'de geri düşmesine rağmen oradan da geri dönmeyi başaran Ding, Higgins'in aksine şampiyonluğu mental gücüyle hak etmiştir.. İlk seanstan şöyle bir örnek vereyim, 3-2 öndeyken 6. frame'i almak için oldukça önemli yol kat eden Ding çok basit bir hata yaptı ve Higgins devamında affetmeyip eşitliği sağladı.. 4-2 öne geçecekken pis bir şekilde beraberliğe düşmek bildiğimiz Ding mantalitesi için son derece yıkıcı bir durumdur.. 7. frame'de de bir hamle yapan Higgins'in hatasından sonra ıstakayı alan Ding özellikle restle yaptığı çok zor iki vuruşu başarıyla tamamlayıp tertemiz çektirmelerle tekrar öne geçtiğinde zaten onun eskisi gibi olmadığını anlıyorsunuz.. Higgins kötü oynasa da devamlı ensesinde olmasından maç boyunca rahatsızlık duymadı ve 18. frame'de işi bitirdi.. 7-6 geriye düştükten sonra üst üste kazandığı 3 frame'de bir ara alev aldı, gecenin en iyi vuruşlarını arka arkaya göstermeyi de bildi.. Maçtan sonra müthiş bir haftayı geride bıraktığını, artık daha konsantre olduğunu ve bazı hatalı tercihler yapmasına rağmen bunlar karşısında sinirlenmemeyi kendi kendine telkin yoluyla öğrendiğini söyledi.. Higgins ise çok zorlayıcı bir maç olduğunu ve rakibinin özellikle güvenli vuruşlarda harika işler çıkardığını, Ding'i ne zaman zor durumda bıraksa benzer bir cevapla kendisinin zor durumda bırakıldığını söyledi.. Yense de, yenilse de rakibini yüceltmeyi iyi biliyor bu centilmen..

4 snooker ihtiyacı varken maça devam etmesi hoş görünmedi ama Higgins'in galibiyeti ne kadar istediğini de bu hareketi gösterdi.. Devam etme kararından sonra öyle muhteşem bir vuruş yaptı ki bir anda farkı tek snooker'a bile indirebilirdi.. O vuruştan sonra ben de tepki göstermeyi bırakıp "yoksa?" dedim ama Higgins'in söylediği gibi Ding snooker çözümlerinde mükemmeldi.. 22 yaşında ikinci Birleşik Krallık Turnuvası'nı kazandı Ding.. Değişip gelişmeye devam ediyor.. Tekrar sekteye uğramayıp zirvelerde dolaşması tercihimizdir tabii.. Higgins'e 3. şampiyonluğu yakışacaktı, olmadı.. Kısmet Masters'a..

13 Ara 2009

İşte Snooker Bu!


Ding Junhui 9-5 Stephen Maguire

Ronnie O'Sullivan 8-9 John Higgins

Yine büyülü bir maç, dönerek efsanevi bir imzanın kıyısına gelip oradan tekrar dönüp "muhteşem" payesiyle taçlanacak bir mücadele.. Gündüz seansında Ronnie'yi masaya gömüp 6-2'lik üstünlükle dinlenmeye giden John Higgins'in gece seansına başlarken ilk iki frame'i alıp, özellikle de 10. frame'de century yaparak durumu 8-2'ye getirmesinden sonra aklının köşesinden bile geçmemiştir bu maçın decider'a gideceği.. Zira bilinen bir şeydir, Ronnie O'Sullivan genelde comeback yapan bir oyuncu değildir.. Daha çok yapısıyla böyle geri dönüşlere izin verir.. En önemlilerinden biri 2005'te The Crucible'da 8-2 öne geçip 13-11 kaybettiği çeyrek final mücadelesi.. Ya da 2008 Welsh Open finalinde Mark Selby'ye 9. frame'i bir türlü alamayarak ikram ettiği kupa.. 5-6 frame geri düştüğünde ya çok kötü oynuyordur (ki bunun illa ki bir nedeni vardır), ya da kafası bir şeylerle meşguldur, bir hadiseye kızmış, sinirlenmiştir.. Böyle durumlarda hırs yapıp, konsantrasyonunu tam dozda sağlamaya çalışıp geri dönmeye çalışmaz genellikle Roket.. Yenilgiyi kabullenir, çoğunda da umrunda değildir zaten..

Bugün farklı bir şey oldu ama.. 6-2'den sonra 8-6'lık skora gelene kadar izleyemedim maçı.. Açtığımda 14. frame'i alıyordu Ronnie.. 15. frame'de şanslı bir vuruşla Higgins'in sinirlerini bozdu ve devamında masayı süpürdü.. 16. frame'de ise Higgins'in yavaş yavaş kontrolünü kaybetmesiyle yaptığı bir hatada sol alt köşenin ağzında kalan kırmızıyı banda yakın beyazla uzun bir pot yaparak maçı decider'a taşıdı.. 15. ve 16. framelerde ortaya çıkan ağzı, gözü ayrı yerlere doğru oynamaya başlayan Higgins bu oyunda çok ender görülebilecek Higgins'lerden biridir.. Ronnie'nin ortaya çıkarması garip değil.. Bu kadar soğukkanlı, tecrübeli ve oyunun her yanında etkili olmasıyla efsane mertebesine erişmiş bir adamın bile kaldıramayacağı bir durumdur 8-2'den decider'a gelen maç.. Tepkiler, jest ve mimikler bu işin normalidir.. Ronnie decider'a da iyi başladı.. Kırmızı, renkli ve kırmızıdan sonra önüne bir yol geldi.. Maviye çok kolay kalmıştı ama yine kısmen kolay olan bir pembe masanın çözümü için doğru toptu.. Maviyi sallamadan pembeye yöneldi.. Ronnie için gayet kolay kesilecek bir toptu ama 6 frame boyunca en üst düzeyde seyreden konsantrasyonu belki de dağılma noktasına gelmişti.. Hatayı yaptı ve Higgins masanın kontrolünü eline aldı.. Masa böyle efsaneler için çok da zorlu bir masa değildi.. 3 kırmızı kala Ronnie'nin eline bir şans gelecekti ama Higgins bu şansı da snooker bırakarak verdi ve Ronnie'nin yaptığı vuruştan sonra mücadeleyi bitirdi.. 4 farklı üstünlük ve tek snooker'lık diferansa rağmen esas oğlanın rakibinin elini sıkmaya gitmesi kimine göre saçmalık, bize göre Ronnie duruşu.. 4 snooker gereken durumlarda atış yapmaya gelen (Ayıp ediyosun Neil) oyunculardansa Ronnie duruşunu her türlü tercih ediyoruz..

Maçtan sonra yine saygılı açıklamalar geldi taraflardan.. Higgins, Ronnie'nin dirayetini övdü.. "8-2'yi kime yaparsanız yapın maçı bir an önce bitirmeyi düşünürsünüz ama Ronnie'ye karşı bunu yapamıyorsunuz." diyerek geri dönüşe ve rakibine saygısını gösterdi.. 13. frame'de Ronnie'nin siyahta kendisini snooker bırakmasıyla birlikte garip bir durum baş göstermiş ve sanıyorum hakemin verdiği karar Roket'in işine yaramış.. Higgins daha önce böyle bir şey görmediğini söylüyor, efsanevi maçın tekrarında Ronnie'nin 6 denemesini ve oluşan durumu göreceğiz.. Böyle bir geri dönüş galibiyetle taçlansa tarihin en iyi 10 maçının arasına girebilirdi.. Şu anda ise muhteşem bir maç olarak hafızalarımızda kalmakla yetinecek..

Higgins, Ronnie'yi bir kez daha yendi.. Bu galibiyet son 7 maçta aldığı 6. galibiyet.. (Düzeltme: Genel toplamda Ronnie'nin 27-20'lik üstünlüğü varmış) Roket'e karşı böyle bir üstünlük kurabilen başka bir oyuncu yok aktif snooker'cılar içinde.. Şu an itibarıyla Higgins, Ronnie'nin antidotu konumundadır.. 3 ay önce Shanghai Masters yarı finalinde kazanılan 6-1'lik maç da olmasa ağır bir dominasyon oluşacaktı ama o maç da sonraki Grand Prix ve UK Championship mağlubiyetlerini engelleyemedi..

Yarı finalin diğer ayağı bu eşleşme ve bu maçla çok sönük kaldı.. Ding Junhui gece seansında müthişti.. 5-2'den 5-5'i bulan Maguire'ı dağıttı son 4 frame'de..

Ding Junhui - John Higgins

Eğer finale gelen Ronnie olsa banko diyebilirdim.. Böyle bir geri dönüşü taçsız bırakmazdı Roket, zaten Ding'e karşı da inanılmaz bir psikolojik üstünlüğü var.. Çinli'yi snooker masasında ağlatabilen başka bir oyuncu da yoktur dünyada.. Higgins ise bu maçın yıpranmışlığını mutlaka yaşayacaktır yarın.. Onun da Ding'e karşı son 4 maçında mağlubiyeti yok ve genel bir üstünlüğü söz konusu ama Ding de 2 yıl önceki halinden çok farklı bir durumda.. İki turnuva üst üste final oynayacak genç oyuncu ve bunu ilk defa başarıyor kariyerinde.. Higgins bir adım önde, ama tersi bir sonuç da şaşırtıcı olmaz.. Kalbimiz yine Higgins'le, ama tersi bir sonuçta da üzülmeyeceğiz..

12 Ara 2009

,

Manyağın Oğlu


Maynor Figueroa.. Saygı bizden..

11 Ara 2009

,

Antalyaspor 2-3 Galatasaray


Durum en başından beri belli.. Stoperinin sakatlığında ilk 11'de forma giyen orta sahanı stoper olarak sahaya çıkarmak bile şeklen bir bozuklukken daha da ötesini görebiliyor takım.. Bir defansif ortasaha stoperken onun yerine 11 oynayan ceza alıyor, bu sefer arkadaki Topal öne çıkıyor.. Ne yapmak lazım? İlk 11'deki sol bekini stopere alıp bu sefer de onun arkasını doldurmak.. Geri dörtlünün %50'si eksikliğin yüzünden mecburi bir şekilde tekrar değişiyor.. Sol beke gelen Caner Erkin sakatlık yaşamasa bile Sabri'yi iki açıktan devşirme bek kullanmanın riskleri yüzünden kenarda bırakabilirdi.. Oran %75 oldu.. Böyle bir ortamda savunma çizgisi üzerinden yapılan hatalarda neye kızabilirsiniz ki? Gollerde ofsayt var mı? Aktif-pasif ayrımını artık Türkiye'de netleştirmek için bariz bir örnek olabilir, hakem eskileri boş konuşacağına biraz buna odaklansınlar.. İlk pozisyona aktif alan demek zor ama ikinci pozisyonda Leo'nun önündeki oyuncunun durumu tartışılır.. Ama önemli mi şu ortamda? Antalya gibi bir takıma karşı ofsayt taktiği uygulamanın mantığını da göremedim.. İlk gol bariz yanlış uygulama, ikinci gol takımca uyuma ama temelde hep savunma 4'lüsünün uyumsuzluğu var..

Golleri çıkar arkaya kaçırılan 2 adamla verilen pozisyonlar ve rakibin direkten dönen 3 tane topu var.. Şaşkın 4'lü önünde orta saha ve forvetlerle belirgin bir takım savunmasının oluşturulduğunu söylemek çok zor.. 2 maçtır sahada olan 4-3-3 yine piyasada.. Oluşturulmaya çalışılan paslı futbol yapısının Antalyaspor'un oynamak istediği oyuna balta vurduğu da muhakkak.. Elano ciddi anlamda merkez üçlünün solunda muazzam bir disiplin gösteriyor.. Golde yaptığı koşu ve iki maçtır devam eden ceza alanına dalışları ona supporter özelliği değil, ceza alanına kat yapan modern bir iç özelliği kazandırıyor.. ileri hattı 1-1'e çeviren bir merkezden kopuş değil bu koşular, sistemin ve pozisyonun gerektirdikleri.. Bunun anlaşılması da önemli.. İlk yarıda özellikle çok önemli 2-3 pası vardı, ikinci yarıda Antalya sağ kenarının ileri çıkışı soldan akarak Elano'nun ceza sahası koşusuyla skora çevrildi.. Pozisyon ve rol gereklilikleri yine sonuna kadar var.. Golle verimlilik sağlandığı da söylenebilir ama eksikleri dağ gibi duruyor.. Umutsuzluğun bana geldiği noktada son iki haftadaki pozisyon odaklı çıkışı çok önemlidir ama..

Kader Keita'nın takım içi önemini tekrar ortaya çıkarmıştır bu maç.. Asisti yaptığı pozisyonda sol beki sırtına alışını geçtim, özel beceri der geçersin.. Arda da ince çalımı yapıp bırakabilir orada Kewell'ın önüne ama attığı golde Kewell'ın şutuna girişini yapabilecek bir fizik güç şu anda takım içinde yok.. Keita dışında başka bir sağ açıkla oynasak o pozisyonda orada birinin bulunması zordu.. 2-0 geriye düşülen bir maçta 1 gol ve 1 asistle maçı da imzalamayı bildi.. Üstünlüğün yakalanmasıyla sağ çizgide yapmaya başladığı şova Rijkaard'ın deli olduğuna eminim, keza maç içindeki tek pas üstü kat yapabileceği pozisyonlarda rakibin arasına dalmasına da.. Ama farklılık yaratan oyuncu her zaman iyidir bu oyunda ya.. Teknik kadronun bazı rahatsızlıkları röportajlarda ortaya çıkıyor zaten ama bu adamsız uçağın tek motorla gitmeye çalıştığı da ortada.. Kenardaki de bunun farkında zaten..

Gollerle birlikte rakibe 7 net pozisyon verdiğin bir maçta hücumda yapmaya çalıştığın kısıtlı işleri de sağlıklı değerlendiremiyorum ben.. Balta-Caner ikilisi resmen felaketti..Stoper, iç ve sağ açıktan sonra forvette elinden geleni yapıp yine golünü atarak skora yazılan Kewell'a sadece şapka çıkartabiliyoruz.. Elano-Barış ikilisi bu düzen devam edecekse iyi gidiyorlar ama konuşulacak başka şeyler var.. Böyle bir krizdeyken ve deplasmanda motive olmuş bir rakibe 0-2'lik dezavantaja düşmüşken yapılan geri dönüş taraftar olarak mutlu eder, çözülmesi gereken durumlar için zaman kazandırır.. Böyle bir nefese ihtiyaç vardı, geldi.. Bir an önce devreye kayıpsız girip boşlukları doldurmaya çalışmaktan başka söylenebilecek kısa vadeli cümlem yoktur.. Camiaya hayırlı olsun 3 puan..

UK Championship 2009 Yarı Final


Ding Junhui
9-8 Allister Carter

Peter Lines 5-9 Stephen Maguire

Ronnie O'Sullivan 9-3 Mark Selby

Liang Wenbo 2-9 John Higgins

Ding, Ali Carter'ı geriden gelip decider'da mağlup etti.. Peter Lines'ın masalına üzgün Stephen Maguire noktayı koydu.. Ronnie O'Sullivan bekleneni beklenenden de kolay bir şekilde yaptı.. Higgins ise çeyrek finale yanarak gelen Wenbo'yu beklenmedik şekilde rahat eledi.. Wenbo'yu Higgins gibi bir adam karşısında favori gösterince böyle tokadı yiyebiliyorsunuz ağzınızın ortasına.. Ronnie maçının dışında ara ara netten takip etmeye çalıştım Higgins'i, Wenbo'ya ıstaka göstermedi neredeyse..

Roket'in galibiyet normal ama normal olmayan bu kadar standart altı bir oyun ortaya koyarken çıkan sonucun 9-3 olması.. Bunda aslan payını geçen sene Welsh Open ve Masters'ı kazandıktan sonra bir anda inişe geçen ve vasatlaşan oyunuyla Selby alır.. Çok uzun zamandır eski çizgisinden uzak.. Geçen sene kazandığı turnuvalardan sonra antrenman temposunu azaltmış mıdır? Mümkün ama kazanılan turnuvalardan sonraki bu düşüşler hoş görünmüyor.. Ronnie de maç sonu açıklamalarında oynadığı oyundan memnun olmadığını belirtiyor ve çok da mutlu olunacak bir durum yok diyor..

Ding'in Carter'ı geçişi güzeldi, ara ara takip etme şansım oldu.. Ding kesinlikle geri dönmüş görünüyor.. Bundan sonra kaybetmesi fazla önemli değil ama son turnuvalarda zor durumlardan çıkışı çok iyi, muazzam fundamental'ında geliştirecek bir şey yok zaten.. Peter Lines TV'den korktu, TV'de öldü.. Yayının oyuna olan etkisinden bahsettim ama bir oyuncunun bu kadar sık dile getirmesinin garip olduğunu da söyledim.. Bilmediğim, aslında gayet normal olan bir durum varmış.. Peter Lines'ın 7 yıldır bir maçı canlı olarak televizyonlardan yayınlanmamış.. Biraz ellerin titreyecek olması normaldir.. Maguire 2-0 girmiş, Lines ilk seansın arasına 2-2 gitmeyi başarmış fakat sonraki 4 frame'i alan Maguire maçı 6-2'ye taşıdıktan sonra Lines geri dönememiş.. Güzel hikayeydi, şampiyonaya da sağlam renk kattı.. Yarı finaller şöyle:

Ding Junhui - Stephen Maguire

Ronnie O'Sullivan - John Higgins

Ding - Maguire maçı çok dengede.. Ding çok daha zorlu bir yoldan geldi ve yıprandı ama formunun da sağlam olduğunu kanıtladı.. Maguire ise 3 tane kolay oyuncuyu geçti ve yarı finale gelmesine rağmen zorlu bir mücadele yapmadı.. Kafası daha dinlenmiş durumda ama ciddi bir oyuncu karşısında dağılabilme ihtimali de kafalarda.. Fakat büyükbabasının vefatının ona sağladığı motivasyon önemli.. Oyun anlamında olmasa da psikolojik olarak yıpratıcı olan bu etkenin şu ana kadar ona artı sağladığını görmek zor değil.. Hem normal hayatta, hem de snooker'da büyükbabasıyla arasında çok önemli bir bağ varmış ve bu nedenle turnuva da büyükbabanın vasiyeti olarak büyük önem kazanmış durumda Maguire için.. Ding'e göre mental yönden çok daha kilitlenmiş durumda maça.. Bu seviyede bu motivasyon da oyuncuyu öne çıkarıyor..

Higgins - Ronnie mücadelelerinde şu kazanır demek adetim değil.. Hem ikisine de bayılıyorum, hem de fazla anlamı yok.. İki taraf da birbirine büyük saygı duyuyor ve açıklamalarına bunu yansıttılar.. Ronnie, Higgins'le oynamanın zorluğunu ve onun ofansif-defansif oyun bileşimindeki efsaneliğini vurgularken ezeli rakibi ve hiç sevmediği Hendry'ye dokundurmadan da duramadı.. Geçici sıralamadaki farklı birinciliği ve formuyla şu anda kendi oyunundan daha iyi durumda olduğunun da farkında.. Higgins'in açıklamaları ve rakibe saygısı da farklı değil.. Wenbo karşısındaki çok iyi oyununa rağmen Ronnie'ye karşı daha iyi olmak zorunda olduğunu söylemiş.. Söylediği ilginç ve güzel bir ayrıntı, snooker oyuncularının çoğuna karşı iyi oynamadan kazanmanın mümkün olacağı fakat Ronnie'ye karşı standart üstü oynamadıkça kazanmanın imkansız olduğu.. Tebessümle takip ediyoruz tabii bu iki güzel adamın karşılıklı övgülerini.. Maç yarın, umuyorum Eurosport'tan naklen.. Hem cumartesi, hem pazar.. İki finalli turnuva bu..

Lider Kobe


Oylamaların ilk güncellemesini açıklamış NBA yönetimi.. Göze çarpan 3 durum var.. Kobe aldığı oy itibarıyla NBA birincisi, beklenen sonuç.. Beklenmeyen LeBron'un Wade'in arkasına düşüp 3. sırada yer alması.. Geçen sene çok büyük fark atmamıştı Wade'e, bu sene de fazla bir fark yok ikisi arasında ama özellikle doğuda ikisini karşılaştıranlar için Wade'cilerin eline koz geçti..

Batı'da Carmelo'nun yükselişi muazzam.. Geçen sene forvetler arasında üçüncü sıradaydı, şu anda ise ilk update'te açık ara yapmış durumda.. Geçen seneden bir fark, 2009 oylamasında forvetler arasında yer alan Amare'nin batıdaki pivot yokluğunda biraz da mecburiyetten pivot bölgesine kaydırılmış olması.. Geçen sene forvetlerde diğer oyunculara açık ara yapan Tim Duncan'ın Dirk ve Gasol'ün arkasından 4. sıraya kadar düşmesiyse belki de basketbolun doğası.. Her Spurs maçında Duncan'ın oyunundaki erozyonu daha net görebiliyorsunuz zira.. Keza Melo'nun yükselişi de benzer.. 2003 NBA draft'inin Milicic kepazesinden sonraki en büyük kaybedeni olarak görülen ve LeBron-Wade seviyesinde değerlendirilmeyen Carmelo bu sene tam bir süper skorer kıvamında.. Özel yetenekleri yaratıcılığı fazla barındırmadığı için böyle oyuncuların iyi oyun kuruculara ihtiyacı çok fazla.. Billups'ın gelişinin Melo'da yaptığı etkileri iki senedir görmemek ise imkansız.. Dün Detroit deplasmanında da gösterdi, ligin en durdurulamaz skorerlerinden şu anda.. Bu da oylara tamamen yansımış durumda..

Bir gariplik yine Batı'da guard'lar arasında.. T-Mac'in bir sürü oyuncuyu geride bırakıp tek maç oynamadan Kobe'nin arkasına yerleşmesi çok eğlenceli.. Yao Ming oylamada yok ve Çin'i bu bir ölçüde oylamanın dışında bıraktı ki bu tarafı hoş bu senenin.. Bildiğim kadarıyla ABD dışı atılan 4 oyun 1 oya denk gelmesi durumu da devam ediyor.. Muhtemelen Çinliler yememiş içmemiş, bu seneki oylamayı nasıl manipüle edebilirizi T-Mac üzerinden uygulamaya karar vermiş.. Çıkan sonuç bu.. Çin'den gelen 50 oyu 1 oy yapmadıkça bu durumların önüne geçmek de mümkün değil.. Yine çok iyi bir sezon geçirse de forvetler arasında bir hayli üstlere çıkan Ariza'nın durumu da bunun üzerinden değerlendirilebilir.. Ki Trevor keşke çok daha fazlasını alsaydı, aldığı bütün oylar helaldir ona.. Geçen sene doğuda tek başına kalıp bütün süperstarları geride bırakan Dwight Howard'ın yanına ShaQ gelince onun da oyları biraz düşmüş ve genel birinciliği Kobe'ye bırakmış..

***

2010 All-Star Balloting, Western Conference:

Guards: Kobe Bryant (LAL) 692,518; Tracy McGrady (Hou) 281,545; Steve Nash (Pho) 272,135; Chris Paul (NO) 248,049; Jason Kidd (Dal) 207,247; Jason Terry (Dal) 131,422; Aaron Brooks (Hou) 131,167; Chauncey Billups (Den) 112,509; Brandon Roy (Por) 106,416; Deron Williams (Utah) 94,715; Manu Ginobili (SA) 75,392.

Forwards: Carmelo Anthony (Den) 588,958; Dirk Nowitzki (Dal) 366,300; Pau Gasol (LAL) 280,758; Tim Duncan (SA) 271,321; Kevin Durant (OKC) 177,205; Trevor Ariza (Hou) 168,167; Shawn Marion (Dal) 161,653; Luis Scola (Hou) 134,321; Ron Artest (LAL) 99,209; Lamar Odom (LAL) 85,817; LaMarcus Aldridge (Por) 70,588.

Centers: Amar’e Stoudemire (Pho) 447,776; Andrew Bynum (LAL) 299,484; Nene (Den) 90,439; Marc Gasol (Mem) 75,765; Greg Oden (Por) 73,874; Al Jefferson (Min) 48,676; Antonio McDyess (SA) 46,323; Mehmet Okur (Utah) 35,606; Marcus Camby (LAC) 35,471; Andris Biedrins (GS) 28,287; Emeka Okafor (NO) 19,827; Spencer Hawes (Sac) 10,733.

Eastern Conference:

Guards: Dwyane Wade (Mia) 672,227; Vince Carter (Orl) 292,002; Gilbert Arenas (Was) 212,526; Ray Allen (Bos) 208,276 Derrick Rose (Chi) 196,059; Allen Iverson (Phi) 136,976*; Joe Johnson (Atl) 118,964; Rajon Rondo (Bos) 113,371; Jose Calderon (Tor) 68,084; Mike Bibby (Atl) 48,935.

Forwards: LeBron James
(Clev) 649,327; Kevin Garnett (Bos) 533,187; Chris Bosh (Tor) 303,550; Paul Pierce (Bos) 131,379; Josh Smith (Atl) 109,404; Danny Granger (Ind) 100,122; Andre Iguodala (Phi) 75,146; Michael Beasley (Mia) 58,461; Hedo Turkoglu (Tor) 55,416); Rashard Lewis (Orl) 46,073; Luol Deng (Chi) 37,428.

Centers: Dwight Howard (Orl) 625,279; Shaquille O’Neal (Cle) 206,657; Andrea Bargnani (Tor) 67,310; Al Horford (Atl) 52,747; Andrew Bogut (Mil) 45,920; Brook Lopez (NJ) 39,420; Jermaine O’Neal (Mia) 38,956; Rasheed Wallace (Bos) 36,855; Kendrick Perkins (Bos) 19,408; Brad Miller (Chi) 17,188; Tyson Chandler (Cha) 14,062; Samuel Dalembert, S. (Phi) 13,969.

10 Ara 2009

Preziosi vs. Panucci


Güzel maçtı, oynandı, bitti ve burada da konuştuk.. Fakat ardından ortaya çıkanlar İtalya'nın gündeminde bir süredir.. Maçtan sonra Christian Panucci, Genoa Başkanı Enrico Preziosi'nin yanına gidiyor ve yazın kendisine yapılanlarla ilgili hesap soruyor kendi aklınca.. Yaz döneminde Panucci Genoa tarafından Milano'ya davet ediliyor.. Panucci burada 2 gün konaklamasına rağmen hiçbir şey olmuyor ve sonunda ilgilenmedikleri Panucci'ye bildiriliyor.. Yılların defansı da buna delirip defterine yazıyor.. Genoa deplasmanında Parma tarafından çıkarılan çok iyi maç ve çoğu insana göre Parma'nın galibiyeti kaçırdığı maçtan sonra da Panucci belki biraz da bunun gazıyla Preziosi'nin yanına gidiyor ve bu davranışla ilgili teessüflerini biraz sert bir dille bildiriyor.. Preziosi'nin yanıtı daha sert geliyor, Panucci'nin boğazına sarılıyor, hatta ufak bir tokadı da savurduğu söyleniyor.. Bunları basına açıklayan Panucci başkanın adab-ı muaşeretten zerre nasibini alamadığını, babası yaşında olduğu için de ona aynı şekilde karşılık vermediğini ve sadece ittiğini, yine de söylediklerinden dolayı özür dilediğini ve aynı şeyi Preziosi'nin de yapması gerektiğini söyledi.. Parma Başkanı Tommaso Ghirardi devreye girerek oyuncusunu korudu ve rakip başkanın hareketlerinin çiğliğinden dem vurdu.. Preziosi'nin cevabı ise net, "özür dilemiyorum.." Panucci'ye yaptığı hareketin maç içinde kendi oyuncusuna tekme attığı için olduğunu söylemiş ve Ghirardi'yi de bombalamış.. Transfer sezonundaki hareketlerden sonra benden nasıl bir davranış bekliyordu diye buyurmuş.. Parma'nın Panucci'ye yaptığı teklife mi, yoksa başka bir hadiseye mi sinirlendi onu anlayabilmiş değilim ama Preziosi'nin açıklamalarına göre bu olayın öncesi var..

3-4 sene önce Genoa'yla bir iş ilişkisine giren Guidolin de bu muhabbetin artık tatlıya bağlanması gerektiğini söylemiş.. Aradaki husumet kolay kolay çözüleceğe benzemiyor fakat.. Tardini'deki maçta güzel muhabbetler bizi bekler..

9 Ara 2009

Yeni Başlangıç


Dünyanın neresinde olursan ol hoca değişikliği taze başlangıçlar.. Değişim sonrası ilk maç gazları her ligden aşina olduğumuz durumlar.. Markus Babbel'in yerine gelen Christian Gross Basel'den alışkın bu serüvenlere.. İlk 10 dakikada 3 tane tokadı vurdular tecrübesiz Unirea'ya, işi bitirdiler.. Stuttgart üst turda.. Unirea'ya yakışırdı ikinci tur ama böyle bir sene için UEFA'da devam etmek de kötü sayılmaz.. Zurich'le ve Rubin'le, hatta APOEL'le beraber sezonun underdog katilleri oldular.. Çok seviyorum ben böyle takımları..

Barcelona ve Inter'in durumlarının son maça kalması bile bu grup adına güzel gelişmedir.. Kiev'e de bir teşekkür gitsin.. Son 10 dakikada Messi'nin pek denemediği frikiklerinden biriyle Avrupa dışında kaldılar.. Üzücüdür Gazzaev gibi UEFA şampiyonu bir hoca için.. Dynamo taş gibi bir takım ama Barcelona'dan 4 puan çalan Rubin, UEFA'yı hak eden taraftı.. Barcelona'nın 1-1'den sonra durmayıp kendilerini yakan Rubin'e yardımcı olmaları da her zaman için "rakibe saygı" başlığı altında takdir ettiğim Barcelona'ya yakıştı.. Valdes daha maçın başında yine bir gol hediye etti, ilk 15-20 dakika boyunca Pep'i ciddi anlamda endişelendirmeyi de başardı Kiev ama 1-1 CL için motivasyonlarını bitirdi, ikinci yarı da biraz fazla açık oynadılar..

Pool'un içerde Fiorentina'ya kaybı artık sürpriz değil.. 90'da yedikleri gol lideri değiştirmedi fakat.. (Edit: Değiştirdi) Olympiakos için de bir beraberlik ikincilik için yetiyordu.. Sahaya gençlerle çıkan Arsenal karşısında galip gelmeyi başardılar.. Günün adamı bu gruptan, Sinan Bolat.. Standard'ın UEFA için evinde AZ Alkmaar'a kaybetmemesi gerekiyordu.. 90. dakikaya 1-0 geride girdiler.. 90'da ileri çıkan Sinan Bolat golü çaktı ve Standard UEFA'da.. Yakışır Sinan'a..

UK Championship 2009 Çeyrek Final


Shaun Murphy 3-9 Ding Junhui

Stephen Lee 5-9 Allister Carter

Peter Lines 9-8 Mark Williams

Stuart Bingham 3-9 Stephen Maguire

Ronnie O'Sullivan
9-3 Peter Ebdon

Stephen Hendry 5-9 Mark Selby

Liang Wenbo
9-2 Mark King

Neil Robertson 8-9 John Higgins

Son 16'nın en büyük sürprizi yine Peter Lines'tan.. Rüya İngiliz için devam ediyor.. Dünya Şampiyonu Mark Williams karşısında decider'a giden mücadeleyi, 8-7 geri düşmesine rağmen kazandı Lines.. Son iki frame'de hatrı sayılır şekilde geri düşüp oradan geri geldiğini de belirtmek gerek.. Decider'da böyle bir oyuncuya karşı oynamak bile imkansıza yakınken 8-7'den gelip frame'leri de geriden gelip kazanmak bu işin şans olmadığını tekrar gösteriyor.. Lines'la ilgili başarılar ortaya çıktıkça ayrıntılar da gelmeye devam ediyor.. 3 sene önce Steve Prest'in Lines'ın coach'luğuna gelmesi oyuncunun geri dönüşünde asıl etkenlerden biriymiş.. 35-40 arası yaşlı sayılmasa da bir atılım yapmanın çok zor olduğu dönemlerden biridir.. Lines'ın bu dönüşü bu anlamda da güzel bir hikaye..

Yarı finalde karşısında ilk iki turu çok rahat geçen Stephen Maguire olacak.. Her turnuvada çıkan böyle özel isimlerin karşısına kim gelirse gelsin yenilir demek çok zor.. Lines da bu motivasyonla artık her şeyi yapabilir fakat Maguire karşısında işinin inanılmaz zor olduğunu da söylemek gerek.. Williams maçı için TV'den verilmezse iyi olur yorumunu yapmıştı ki değinmiştim "son 16" yazısında.. Maguire maçı TV'den verilecek ve Lines bunu bir kere daha vurgulamış.. Yayından bu kadar korkması da maç öncesinde kendisi açısından hoş bir durum değil..

Ronnie O'Sullivan, Peter Ebdon'ı rahat geçti.. Zor geçmesi beklenen ilk iki turdan bu kadar rahat çıkması gelecek için olumlu.. Higgins ve Robertson'un mücadelesi yine decider'a giden maçlardan biri.. Robertson son frame'de avantajı yakalasa da verdiği ilk fırsatta John Higgins kırmızıyı uzak sağ köşeye yollayıp işi bitirdi.. Liang Wenbo ikinci turda da sadece 2 frame verdi rakibine ve belki de şu anda turnuvanın en formda oyuncusu.. Gösterdiği gelişim müthiş, Ding'in ruhsal zayıflığına sahip olmaması da tekniğinin ve yeteneğinin değerini de artırıyor.. Selby'nin Hendry'yi yenmesini bekliyorduk.. O da gösterdiği ani parlamadan sonra biraz etkisini kaybetmişti.. Şimdi tekrar geri dönmeye çalışıyor.. Sonuç adına beklemediğim diğer mücadele ise Ding'in Murphy'yi mağlup etmesi.. İki sonucun da çok mümkün olduğu maçı garip kılan Ding'in Murphy'ye sadece 3 frame verip masada tam anlamıyla bir hakimiyet kurması.. Grand Prix'de final oynayarak gösterdiği formunu devam ettiriyor olması snooker için güzel.. Allister Carter ilk iki turun en kolay maçlarını oynayan oyuncu.. Çeyreğe gelişinde bir gariplik yok.. Çeyrek final eşleşmeleri şu şekilde:

Ding Junhui
- Allister Carter

Peter Lines - Stephen Maguire

Ronnie O'Sullivan - Mark Selby

Liang Wenbo - John Higgins

Lines - Maguire mücadelesine yukarıda değindik.. Maguire çok ağır favori ama kalbimiz Lines'la.. Ronnie'nin Selby'ye takılmasını beklemiyorum ama ilk iki maçtaki rahatlığı olmayacak.. Ding - Carter maçı biraz önce başladı ve Eurosport'ta canlı yayınlanıyor şu anda.. Wenbo - Higgins mücadelesiyse çeyrek finalin bence en önemli mücadelesi.. Umuyorum önemli bölümünü izleme şansına sahip oluruz.. Wenbo benim bu turdaki sürpriz adayım.. Higgins'in de ilk 2 turda daha fazla yıpranması ve standardında görünmemesi bu düşüncede asıl etken tabii.. Ama yarı finalde Higgins - Ronnie maçını görmek en büyük dileğimdir tabii, orası ayrı..

Bu arada dün geceki yayında blogdan bahseden Emre Yazıcıol'a bir teşekkürü de buradan etmek istiyorum..

Yılın Oyuncusu


Haber 2 günlük aslında ama dün yılın takımına uğramışken yılın oyuncusundan geçmemek olmazdı.. FIFA'nın yılın oyuncusu için daralttığı listenin kadrosu budur.. 3 Barcelona, 2 Real Madrid ve tamamı La Liga.. Sen EPL, dünyanın açık ara (bence) en iyi ligi ol ama sonra 5 tane La Liga oyuncusuna teslim ol.. Oyuncuları görünce bir şey de diyemiyorsun ki.. Messi yine banko, sürpriz olup seçilmese Ronaldo gelir.. Benim güzel imparatorumun yine lafı edilmez..

8 Ara 2009

Juve kümeye


Bizim UEFA'cıları da ilgilendiriyor tabii bu maçlar.. Juve mi Bayern mi pek fark etmez konjonktürde ama Juventus'un içine düştüğü durum ne olursa olsun facia.. İç sahada beraberliğin yeteceği maçın başında öne geçip sonra 4 yemek kolay başarılabilecek bir şey değil.. Inter'e muhtemelen fazla odaklanmışlar, kazandıklarına şu anda seviniyorlar mı emin değilim.. Van Gaal Almanya'da durumu biraz toparlayıp liderin de çok puan kaybetmesiyle zirveye tutunmuşken bu geceki sonuç kredilerden kredi beğenmesine neden olacak.. Ciro Ferrara'nın durumuysa tam tersi olur..

Beşiktaş'ın aldığı sonuç United'dan gelen haberle fazla üzüntü yaratmayacak.. Denizli de böyle korkunç bir 11 tercihiyle başladığı maçtan sonra United'ın kazandığına sevinmiştir.. Darbe üstüne darbe yiyecekti yoksa ki hakkıdır vuracak olanların.. Leonid Slutsky'yle bariz bir çıkışı var CSKA'nın ki çok karakterli top oynadılar bugün.. Futbol sahasında da hak ettiler son maçlardaki performanslarıyla CL'ye devam etmeyi ama bugünkü doping kepazeliğinden sonra her sonuca açık durum.. Yarın basında bol bol Almanlar yenilince biz de yenilmiş sayıldık klişesini kullanacaklar.. Şu Milos Krasic de Zhirkov gibi bir transfer yapsın artık, yazık oluyor güzelim çocuğa o ligde.. Wolfsburg deplasmanında hat-trick'i çakan Michael Owen'a da selam olsun..

C'de Marseille, Zurich'in Milan'a ikinci çelmeyi taktığı gecede evinde Real'den 3 yiyip UEFA'ya hoşgeldi.. Juve ve Liverpool varken bir de Milan çekilmezdi, bizim yönden sonuç iyi.. D'den gelen takımsa Atletico.. Rezaletlerine yapacak yorum bulamıyorum..

UK Championship 2009 Son 16


Snooker'ın tepesindeki değişim oyuncular arasında da heyecan yarattı.. En önemli açıklama Roket'ten.. Eski yönetimden memnun olmadığı daha önceden de bilinen Ronnie, Barry Hearn'ün gelişinin snooker için umut verici olduğunu ve eğer beklediği gelişmelerin olması durumunda oyunu çok daha uzun süreler oynayabileceğini belirtti.. Sık sık yakında bırakacağına dair açıklamalar yapan Ronnie'den uzun süredir gelen ilk devam açıklamasıydı bu.. O açıdan hem sevindirici, hem ilginç.. Yine John Higgins ve Hearn'le 30 yıllık bir arkadaşlığı olan Steve Davis'in de umut dolu açıklamaları var.. Belki de turnuvadan daha önemli olan bu gelişmeler de mutlaka heyecan yaratıyor kendi başına..

İlk turun en büyük sürprizi elemelerde küçük çaplı mucizeler yaratan Peter Lines'tan.. Önemli sayılabilecek 3 ismi arka arkaya yenip ilk tura katılan Peter Lines, ilk turda Marco Fu'yu 9-3 yenerek çok daha büyük bir mucizeye imza attı.. Lines kariyerinin en önemli galibiyeti olarak görüyor bu maçı.. Kariyerinin tek önemli başarısı 10 sene önceki sıradan bir turnuvada çeyrek final oynamak olan Lines için nereden baksan bir masal bu galibiyet.. Snooker'i sevdiren hadiseler bunlar işte.. Mark Williams önünde oynayacak ikinci turda.. Her turnuvada bir oyuncunun çıktığını söyleriz hep, bu turnuvada bu isim Lines olabilir eğer Williams'ı mağlup ederse.. "Şansım %50, ya kazanırım ya da kaybederim.." klişesine girmese beni çok daha mutlu edecekti ama yıllar sonra böyle bir galibiyet alan bir oyuncudan çok da aklı başında açıklamalar beklememek gerek.. Williams maçı TV'den verilmezse şansının yükseleceğini söylemiş İngiliz oyuncu.. Snooker camiasında TV'nin stres yaratan önemi zaten bilinen bir şeydir ama uzun zamandır bir oyuncunun ağzından duymuyorduk..

İlk turda başka bir sürpriz yok.. Stephen Lee'nin Mark Allen'ı decider'da yenmesi belki öyle görülebilir ama Allen'ı bir türlü içim almadığı için ben normal bir galibiyet olarak görüyorum bunu.. Ez azından sürpriz değil.. Kritik maçlarda Stuart Bingham, Joe Perry'yi 9-4'le geçti.. Perry benim favorimdi ama çok kötü oynamış ve mağlubiyeti hak ettiğini söylemiş.. Peter Ebdon genç yeteneklerden Judd Trump'ı 9-4 yendi ki bekliyordum.. Trump'ı da bütün genç şöhretine rağmen biraz overrated görüyorum.. Liang Wenbo'nun Ryan Day'i 9-3'le geçişi ilginç.. Çok rahat bir maç çıkarmış ve oldukça standart üstü oynadığı söyleniyor.. Dikkat edilmesi gereken bir genç varsa mesela Lenbo'dur bu isim, gözlerimiz uzun zamandır üzerinde bu yetenek deposunun.. Yine Mark Selby ve Jamie Cope'un mücadelesi çok kafa kafayaydı.. Selby decider'da kazanmış.. Ronnie O'Sullivan, Matthew Stevens'a ilk 2 frame'i kaybettikten sonraki 10 frame'in 9'unu aldı ve 9-3'lük galibiyetle son 16'ya kaldı.. Stevens'ın bütün yeteneğine rağmen mental yönden eksiklikleri bilinen bir konudur.. Bir kez daha ortaya çıkmış.. Hendry de Steve Davis'i 9-6'yla geçmiş ki artık beklediğimiz sonuçlar bunlar.. İkinci tur eşleşmeleri şöyle:

Shaun Murphy - Ding Junhui

Stephen Lee - Allister Carter

Peter Lines - Mark Williams

Stuart Bingham - Stephen Maguire

Ronnie O'Sullivan
- Peter Ebdon

Stephen Hendry - Mark Selby

Liang Wenbo
- Mark King

Neil Robertson - John Higgins

Robertson - Higgins ve Junhui - Murphy eşleşmeleri son 16'nın en çekişmeli mücadeleleri.. Higgins ve Murphy'yi bir adım önde görüyorum, iki maç da oyuncuların stilleri itibarıyla müthiş mücadeleler vadediyor.. Stephen Maguire yasla çıktığı ilk tur maçını kazandı, Bingham önünde de moral motivasyon yönünden eksikliğine rağmen ağır favori.. Ronnie - Ebdon maçı şu anda ikinci frame'iyle Eurosport'tan canlı yayınlanıyor.. Eğer Ebdon ritmini bozamazsa Roket'in şansı yok denecek kadar az.. Selby - Hendry mücadelesi de ilginç görünüyor ama Selby son zamanlarda kaybettiği formuna geri dönüyor gibi, onu da bir adım öne çıkarıyorum..

Şimdi Ronnie'ye dönelim..

Edit: İlk seansta küçük çaplı bir şov var.. 4-0 önde gitti dinlenme odasına Roket..

UEFA Team of the Year 2009


Geçtiğimiz senelerdeki gibi UEFA oylamayı başlatmış.. İçimizdeki 11 oluşturma aşkı bambaşka olduğu için hemen atladım, takımımı yaptım.. Oylama 2009 diyor ama listenin 2008/2009 sezonunu öne çıkararak yapıldığını ve değerlendirmelerin de bunun üzerinden yapılması gerektiği unutulmamalı.. 2-3 seçimden geçen senenin performansı bakımından daha iyileri bulunabilir ama Casillas, Terry ve Gerrard gibi adamların bulunduğu yerde başka adamlara bakamıyorum ben.. Barcelona dominasyonu Allah'ın emri.. Hoca için de Lucescu'yu seçtim ben, Pep fark atar tabii.. Eto'o da büyük ihtimalle seçilmez ama geçen seneki performansı görmezden gelmek adamı çarpabilir, korkumdan verdim oyu.. Oylama şuradan..

2008'in takımı: Casillas; Ramos, Terry, Puyol, Lahm; Ronaldo, Xavi, Cesc, Ribery; Messi, Torres.. Hoca: Sir Alex

7 Ara 2009

Ezel


Başladığı günden beri favori dizilerimden biri bu efsane yapım.. Her gün kendini aşıyor, külliyata yeni efsane bölümler katıyor.. İlk 3-4 bölüm itibarıyla Türk dizileri içinde değerlendirip piyasadaki bütün yapımların toplamının üstüne koyduğum Ezel'i son bölümlerden sonra, özellikle bu geceki 10. bölümünden itibaren dünya çapında bir dizi olarak değerlendiriyorum.. Çok büyük açıklamalar yapmaya gerek yok ama ülke insanıyla gurur duymak için tek başına yeterli bir dizidir bu.. Senaryoyu sık sık hikaye örgüsüyle karıştıran insanlar için de iyi senaryo, hikayenin içine müthiş bir şekilde yedirilmiş sağlam replikler nasıl olur onu göstermesi yönünden mükemmel bir örnektir.. İyi senaryo dediğiniz Ezel'dir, güzel ve kompleks hikayeler barındırıp senaryoda çuvallayan bir yığın kaliteli yabancı dizi arasında bile en üstlere oynuyor Ezel.. Kadrosuyla, oyunculuğuyla, senaryosuyla, yönetimiyle bu kadar olmuş bir dizi çok uzun zamandır izlemiyorum.. Yabancıları yazıp geyiğini çevirirken böyle bir efsanenin adını anmamak olmazdı.. Sadece Tuncel Kurtiz'i bu yaşında Türk insanına tanıtmasıyla bile takdir edilecek bu yapımı çekenlerin ellerinden öpüyorum..

Kenan İmirzalıoğlu kendini çok geliştirdi diyerek (ki oyunculuğu hakikaten çok üst düzey) Hande Yener'e selam eder, "dayı" karakterine hayranlığımı buradan bildiririm.. Kim düşünüp yazmış, gidip Kurtiz'e giydirmişse çok harika bir iş yapmış.. Türk dizileri, Türk sineması için standart Ezel olursa her şey çok daha farklı olur.. Yeni çıta geçilene kadar budur.. Onu oraya dikenleri tekrar tebrik ediyorum..

6 Ara 2009

,

Galatasaray 1-1 Belediye


Sinirliyim, kızgınım, üzgünüm.. Bu kadar "yazık" olan bir maç çok uzun zamandır hatırlamıyorum.. Şu maçta durum ve aksiyon tespitleri yapmaya çalışmak istemiyorum, madde madde geçeceğim ekşi bir çorba şeklinde..

-Geçen sene üzerinden gitmeye devam.. İnanılmaz benzer bir gidişat.. Özellikle iç sahada müthiş bir dominasyon, rakipten 2-3 kat fazla pas sayısı, teknik koordinasyonla rakibi yarı sahasına kapatma, hepsi var Galatasaray'da.. Ama bundan çıkan pozisyon zenginliği yok, çünkü bu takım daha işin başında.. PAO maçıyla birlikte iç sahada girilen kötü dönemden sonra bir kıpırdanma var.. Geçen sene böyle maçlar oynayıp kaybettiklerimiz oldu, Metalist en net örnektir.. Fakat bir mantalite varsa, o mantaliteye ulaşacak yolda gidişat bu maçlardaki gibi rakibi kendi sahasından çıkartmayacak oyun içi olgunluğa erişmektir.. Öne geçip beraberliğe düşülen iç saha maçları Manisa ve Eskişehir'e karşı böyle bir üstünlük yoktu, aksine özellikle Manisa'nın maçın çok önemli bölümlerinden Sami Yen'de üstün top oynadığı gerçeği vardı.. Bu gece için bu yok.. Rakibin özellikle ileri uçtaki eksiklikleri ve savunmayı tehdit edecek oyuncusu olmaması elbet bu gece ortaya konan dominasyonun etkisini azaltır, hakem konusunu da belki nötrler bir miktar fakat bir yola girmeye çalışıyorsa bu takım, bu geceki maçtaki durum o yolun ortalarına doğru yol alındığının kanıtıdır.. Bu baskıdan çıkaracağın şekilleşmiş pozisyonların sayısı zirveye doğru ne kadar yaklaştığını gösterir.. Bu kadar büyük baskılardan neden pozisyon gelmiyor diyenlere vereceğim cevap da geçen seneki bazı maçlar gibi "biraz zaman" içerir.. Bu kurulan pas üstünlüğü savunmadaki gedikleri de en temel şekilde onardığı için Galatasaray'ın hedefi bu maçtaki üstünlüğü en azından ligdeki bütün rakiplerine karşı iç saha maçlarında gösterme üzerinden şekillenmelidir.. Bu açıdan maçın özellikle ilk 75-80 dakikası oldukça sevindiricidir..

-Elano'yla ilgili tercihlerin oynadıkça açığa çıkacağını, Rijkaard'ı haftalar geçtikçe anlayacağımızı söylemiştim.. Bu aslında çok temel bir konu ve seneyi, belki de öbür seneleri yakından ilgilendiriyor.. Sistem ve rakamlar üzerinde de geçmişte yazılmış şeyler var Galatasaray maçlarında.. Geçen seneki 4-4-1-1 (4-2-3-1) midir bu takım, yoksa 4-3-3 var mıdır? Bu sorulara cevaplar geliyor yavaş yavaş.. Şunu söylemek lazım kısaca.. Bu geceki takım Elano'nun merkezde oynadığı saf bir 4-3-3'tür.. Elano'yla ben bunun işlerlik kazanamayacağını düşünüyorum ama adamın tamamen farklı bir rolde ve yapıda oynadığını resmen görüyoruz.. Bu adam yeteneğini kaybetmedi.. Ortaya çıkan Elano çatışmasında Rijkaard'ın ondan farklı bir tarz isteyebileceği gerçeği haftalar geçtikçe uyanıyor.. Bugünkü Elano performans olarak tamamen yetersiz, ama sistem gereği sol içe uygun rolünü mutlak bir şekilde, 4-3-3'ün ruhuna hiçbir şekilde aykırı gelmeyecek bir oyun yapısıyla yerine getirmiştir.. Elano'nun performansı hakkında soru işaretleri devam ediyor.. Forvet arkalı düzenin 3 içli ve tamamen farklı merkez yapılı takımdan çok daha iyi performans gösterdiği gerçeği de önümüzde duruyor bence.. Başkalarına göre 3-4 farklı sistemin hepsi 4-3-3 çatısı altında incelenebilir fakat benim için 4-3-3 tektir, dışarıdaki major takımların kullandığı yapının aynısıdır.. Bu gece de sahada çoğunlukla ortaya çıkmıştır.. Bunun üzerinde devam edilecekse, Arda'nın bu yapıda oynamakta çok zorlanacağını ilk maçlarda tecrübe ettiğimiz için daha bir sabırla bekleyebiliriz.. Mantalite dışında sistem yönünden de ortaya sevindirici gelişmelerin konduğu bir maç olması dolayısıyla bu maçı da sezonun önemli mücadeleleri arasına alıyorum ben.. Böyle bir maçı son saniye golüyle kaybetmek daha çok kahrediyor fakat..

-Kader Keita konusunda Frank Rijkaard'ın bir sorunu olduğu ortada.. Bundan olumsuz bir durum çıkarmak gerekmiyor fakat.. Her hocanın bazı oyuncularla sorunları vardır, normaldir.. Keita kesinlikle sistemi farklılaştırıyor, işlerlik kazandırıyor, takımı ileri itiyor ama oturtulmak istenen pas yapan yapıya hem yetersiz tekniği, hem de sistem dışına çıkmaya müsait yapısıyla zarar veriyor.. Bu yedek kalması için yeterli bir sebep midir? Bence değildir, tahtaya kafadan ilk yazılması gereken isimdir.. Fakat Rijkaard'a göre böyle olmayabilir.. Sistem ve mantalite her şeyin önündedir düşüncesine sahipse bir hoca, ona düşünce yönünden uymakta zorluk çeken adam kesilebilir.. Bence yanlış olduğu gerçeği, anlaşılır bir tercih olduğu gerçeğini de değiştirmez.. Sistem "üst düşünce" ise saygı duyarız, kaybedilen 3-4 puanın lafını bile etmeyiz..

-Hakeme gelmeyeceğim, burada lafını etmek istemediğimi defalarca söyledim.. Oyunun içinde bir unsurdur ve eğer sahadaki her şey eleştiriliyorsa hakem de eleştirilir düşüncesine katılabilirim ama uygulamamayı tercih ediyorum.. Son 10 dakikada sahadaki baş hakeme bir şeyler olduğu gerçek.. Birden bir tarafa döndüğü de gerçek.. Nedenini aramıyorum.. Fakat dün gece bu takımın yediği son 4 golün 3'ü resmen yanlış deyip program yöneticisiyle beni taraftara yanlış gösterme diye gerginlik yaşayan insanların bugün tamamen benzer bir durumda dünya bunlarla uğraşmıyor ama, Premier League'de ne hatalar oluyor biliyor musun moduna girerek televizyonlarda konuşması taraf olan tarafıma müthiş rahatsızlık veriyor.. Bu şekilde yönlendirilen taraftarların da hakemi sahada karşısına alacak hareketleri sergiliyor olmaları futbolsever olarak muazzam üzüyor.. Yoksa bir maçta korner olmayan pozisyondan gol bulursun, öteki hafta sahada abuklaşan bir hakemin 3-4 saçma düdüğüyle puanlar kaybedersin.. Bunlar bir şekilde dengeye oturur, hedef futboluna ulaşabiliyorsan da seni kimse engelleyemez..Özellikle son 2 yıldaki yeni yola girmiş Galatasaray için benim ütopik düşüncem budur.. Peki ama ya yorumlarla engellenenler?

,

Genoa 2-2 Parma


Maçın ilk 5 dakikasını kaçırdım ve geldiğimde gole kadar Parma'nın sahaya ne koyduğunuu çözmek kolay olmadı.. Fakat golden sonra ortaya çıkan yapı, sezon başında 2-3 maç ilerideki Lanzafame-Paloschi-Biabiany hattıyla işlerlik kazanan 4-3-3 gibiydi.. Guidolin Parma'yı Serie A'da 4'lü defansla başlattı, daha sonra 3'lüye döndürdü ve asıl çıkışı takım bu şekilde yaptı.. Fakat uzun süredir yazamadığım Parma yazısında daha geniş çaplı bahsetmem gereken bu üçlüde Guidolin'in muazzam ilginç tercihleri var.. Terim ve Skibbe'yle futbol lügatımıza giren kaydırmalı sistemi andıran fakat daha değişik geçişleri olan ve maç içinde 3'lü ve 4'lüyü bir arada kullanabilen bir takım Parma.. Bugün de golden sonra 4'lü gibi görünse de Lucarelli'nin üçlünün solunda sık sık yer aldığı gibi Zaccardo'nun bazı ileri çıkışlarında bariz üçlü yapılanmaları da gösterdi takım.. Ama genel anlamda sahadaki takımın değişik bir 4-3-3 olduğunu söylemek gerek.. Özellikle bir sol bek olan Luca Antonelli'nin sol çizgide bu kadar ileride kullanılması ve sık sık forvete destek vermeye çalışması yine ilginçti.. Onun geriye gelip sağdaki Lanzafame'nin forveti ikilediği yapı sezonun başından sonra bir Guidolin karakteristiği haline gelen Parma 3-4-1-2'si.. Antonelli'nin harcı olmayan bölgede maç boyu takımın en kötüsü olup yerini Castellini'ye bırakması fazlasıyla geç alınmış bir karardı..

İtalya'da 3'lü defansı kullanan 2 takımın karşı karşıya gelişi olarak bile ilgi çekiciydi bu maç.. 3'lünün antidotu olan 4'lü Guidolin'in aklını özel olarak çelmiş olabilir.. Palacio'yu en uçta bırakıp kenarlarda Palladino ve Sculli'yi yerleştirerek 3-4-3 oynayan Genoa'ya karşı farklı dizildi Parma.. Bir süredir unutulan "daha" çizgi defansta arkaya atılan topta Lucarelli'nin yaptığı hatayı Palacio affetmedi ve takım geriye düştü.. İlk yarıda Genoa'nın daha etkili oynadığını kabul etmek gerek.. Çizgilere özellikle işlerlik kazandırdılar ve Zaccardo'nun ileri çıkışlarında Parma sağını hücumları olgunlaştırmak için iyi kullandılar.. Genoa'nın 1-0'ken fazla yüklenip kontrolü kaybettiği bir anda üçlü defansın arızasını iyi kullandı Parma.. Maçın iyi oyuncularından yetenekli iç Daniele Galloppa'nın attığı derin topa Jonathan Biabiany en önemli özelliği olan hızı ve ivmeli yapısıyla rahat gitti ve takım beraberliği buldu.. Golden sonra dengede görünen maçta daha çok yüklenen taraf Parma'ydı.. Gasperini'nin golden sonra fazla bir şey yapmasa da Parma savunmasına tedirginlik veren Palacio'yu çıkarıp Floccari'yi alması Parma'yı cesaretlendirdi ve savunmayı biraz daha çıkarma şansına sahip oldu takım.. İkinci yarıda gole kadar Parma üstünlüğü Lanzafame'nin sağdan getirip Biabiany'nin önüne müthiş bıraktığı topla 2-1'e geldi.. Golden hemen sonra yapılan bana göre maçın en kritik hamlesi Guidolin'den geldi ve önde olan takımda anlamsız bir şekilde Biabiany'yi çıkarıp tecrübeli Amoruso'yu oyuna aldı.. Genoa'nın netameli üçlü savunmasına ve geride olan takımına karşı seri Biabiany'nin hangi düşünceyle kenara alındığını ve Amoruso'nun hangi özellikleriyle sahaya konduğunu anlamak zor.. Ağır olan ve top tutma özelliği de bulunmayan Amoruso'yla Parma bir anda geriye yaslanmaya başladı.. Sol forvet gibi görünen Antonelli'nin zaman zaman savunmayı 5'lediği yapıda Palladino'nun köşeyi gören uzak mesafeli şutu skoru tekrar eşitledi..

İleride Lanzafame dışında bir tehdit yokken yenilen gol olmasa da, Genoa minimal düzeyde baskı yaparken bile durumun bir şekilde eşitleneceğini tahmin etmek zor değildi.. Keza 2-2'den sonra Genoa'nın attığı net bir gol ofsayt gerekçesiyle sayılmadı.. Bir tane de tartışmalı penaltı pozisyonları var.. Hakemlerin bu kararlar dışında da gayet kötü bir maç yönettiğini söylemek gerek.. Crespo oyuna girdikten sonra bile baskı yemeyen ve 1-1'den sonra sürekli olarak rakip sahada oynamaya çalışan Parma için bu deplasmanda ortaya konan karakter de, alınan skor da yeterlidir.. Maçın kötüsü Antonelli yerine oyuna girip sol çizgide kısıtlı sürede iyi işler çıkaran Castellini'nin kestiği topta son 3 dakika içinde Zaccardo kafayla çerçeveyi bulabilse 3 puan gelecekti ama olmadı.. Genel anlamda Parma'nın daha iyi ve daha sistemli oynadığı ama ortaya çıkan pozisyonlar itibarıyla beraberliği hak eden bir oyun oldu.. Savunmadaki Panucci ve Paci ikilisi bir maçta daha takımın sigortası.. Galloppa ve takıma girdikten sonra sistemi değiştiren oyuncu Dzemaili yine Parma adına maçın iyi isimlerinden.. Golleri atan Biabiany ve sağ forvet Lanzafame de benzer şekilde..

Guidolin'in taktisyenliğinde McDonald Mariga gibi çok önemli bir adamın uzun süreli yokluğunda bile harika gidiyor takım.. Fiorentina, Napoli ve Genoa'dan 3 haftada 5 puan alındı ve mağlubiyet yok.. Haftaya Tardini'deki Bologna maçı kazanılırsa zorlu Roma ve Juve maçları öncesinde çok sağlam kredi kazanacak takım.. Guidolin'in şahane taktisyenliğinde işler yolunda gitmeye devam ediyor..

,

Arsenal 2-0 Stoke


Tony Pulis'in Tuncay'ı ilk 11'e alması Arsenal deplasmanını kayıp olarak görüp bir farklılık yaratma olarak da okunabilir, iki as forveti oturtarak bir rotasyon düşüncesi olarak da.. Fakat Beattie'nin Sidibe'nin yerine girmesi ve daha sonra Fuller'in oyuna girerken Tuncay'ı çıkarmaması oyuncuya karşı bir iade-i itibar olarak görünmelidir, ben öyle görmeyi tercih ettim..

Arsenal'in saha çıkardığı kadro düzen olarak sezonun başından beri sahaya konan düzen.. 3 iç, 2 açık ve tek forvet.. Tek forvet olarak Arshavin'in sahada yer alması takım adına en büyük farklılık.. Daha maçın 2. dakikasında yanlış görmediysem Faye'nin yaptığı hatada Arshavin'in Stoke savunmasını ne kadar zorlayacağı ortaya çıktı zaten.. İlk yarı boyunca da devam etti Arsenal'in derin toplarına Arshavin pikeleri.. Rus'un sezon başından beri sol açık pozisyonunda gösterdiği vasatın altındaki performanstan sonra en uçta başladığı maçtaki hırsı, isteği ve iyi futbolu mutlaka konuşulacaktır Arsenal semalarında.. Sakatlıklar nedeniyle dün akşam zaruriydi Arshavin'in en uçta oynaması, bundan sonra da böyle durumlar dışında pek mümkün değil.. Ama sol tarafta bu vasatlığı devam ederse yeni bir pozisyon düşünülebilir, belki değişik bir Bergkamp rolü düşünülebilir 4-3-3'ten vazgeçilip..

Stoke da Arsenal'in yanında çok yapılı bir takım ve Chelsea'ye benzer bu özelliği.. Ama iki takımın Arsenal'in karşısında duruş farkını görünce fiziğin kaliteyi nasıl yükselttiğine de tanık oluyorsunuz.. Tabii Chelsea'nin çok başka bir takım olduğu gerçeğine de.. Arshavin çok hızlıydı, Cesc önderliğinde orta sahadan atılan toplar çok güzeldi ama Huth'un tanınmaz halde olduğu gerçeği de Stoke savunmasının ilk yarıdaki dağılışında birincil sebeplerden biriydi.. Ofsaytı bozduğu bir pozisyonda Arshavin'in kademe arasına sızmasına sebep oluşu ve goldeki hamleleri ilk yarıya imzasını attı.. Goldeki sol çapraza giren Arshavin'in üstüne gider gibi yapıp geriye çekilmesi ve köşeye boşaltması affedilmez bir hata.. Boro'da Wheater'la beraber çok beğendiğim bir oyuncuydu, mazur görmek gerek.. Arshavin'in çok seri ve aşırı teknik yapısının da cüssesine ters gelebileceğini kabul etmek gerek..

Arsenal yine görünürde 4-3-3 olan takımda Nasri'yi yeni mevkiisi ortaya çekip sağ açığa Eboue'yle başladı.. Soldan Rosicky'yle yardırıp sağdan Eboue'yi fizikli ve sağlam Stoke orta sahasına karşı içlere karşı yardımcı olarak düşündü Wenger.. Eboue sık sık içe kaçtı ve buradaki Nasri'nin forvete doğru dalışlar yapmasını sağladı.. Cesc yine orta sahada bütün organizasyondan sorumlu oyuncu.. İlk yarıda full bir dominasyon vardı ama Stoke kazandığı topları sıklıkla Tuncay'ın yoluna atmaya çalıştı, Tuncay ve Etherington'la birkaç pozisyonda da akma fırsatını buldular ama EPL'nin orta sahadan en az destek alan ileri hatlarından birine sahip olan takımda fazla işe yaradığı söylenemez..

İlk yarıdaki tempo ikinci yarıda tek taraflı bir tempoya döndü, Arsenal oyunu kontrol ederek yüklenmeye devam etti.. Rosicky'nin yerine ikinci yarının başında giren Carlos Vela tercihini Rosicky fena da oynamazken garip buldum ama gerçek bugün ortaya çıktı.. Kasıklarında yeniden problem ortaya çıkan Rosicky 1 ay yok.. Bir Arsenal klasiği daha.. Vela'nın ikinci goldeki aksiyonun başlangıcında payı var.. İkinci devre oyuna giren Aaron Ramsey bir maçında daha gelecek için heveslendirdirdi.. Song ve Denilson kısıtlı imkanlar içinde iyi performans veriyorlar ama fazlası yok.. Bu iki oyuncuyu geç, Cesc'in bile 3-4 sene sonra Arsenal'de kalıp kalmayacağı belirsiz.. Ramsey ise bu takımın gelecek 10 senesi için şimdiden parlıyor.. Önüne gelecek Wilshere'la gösterecekleri uyum Arsenal'in geleceği için de büyük önem arz ediyor..

Üzerinden zaman geçmiş ve gazı da dolayısıyla kaçmış maç için fazla uzatmamak gerek.. Arsenal'in toplamda 600'e yakın pas yapıp isabetli pas sayısında 510 civarını bulup %88'lik pas oranını yakaladığı maçta Stoke City'nin toplam pas sayısı 240.. Arsenal isabetli pas sayısıyla 2 kat fark attı Stoke'a.. Böyle bir maçta puan çıkarmak için ya sağlam kontra atak organizasyonuna sahip olursunuz, ya da mucize beklersiniz.. İkisi de yoktu Stoke'ta.. Son olarak Tuncay'a gelmek gerek.. İlk yarıda hücum hattına hareket getirmeye çalışan tek oyuncuydu soldaki Etherington'la beraber ama rahatlıkla koşacağı bazı toplarla muhatap bile olmaması maç kondüsyonundaki eksiklerin farkında olduğunu gösterdi.. Kısıtlı enerjisini gizleyerek oynadı, elinden geleni de yaptı.. Fuller ve Beattie çok özel oyuncular ama bu kadar farklı yapısıyla Tuncay'ın o hatta sokulmamasını mantıklı bir şekilde açıklamak çok zor.. Tuncay'la beraber kazanılacak bir iç saha maçı takıma entegrasyonu için yeterlidir..

hit counter
Blogger tarafından desteklenmektedir.