30 Haz 2010

Caner Erkin Fenerbahçe'de

"Fiziksel ve oyun gelişimi, son hali, mevkii portföyünün çeşitliliği ne hale gelmiştir çok fikri yok kimsenin.. CSKA'da çok düzenli oynama şansını da elde edemediğini biliyoruz.. Ama saf yeteneğinden bir şey kaybetmediğinden eminim ben.. 4 yıl önce istiyordum, şimdi gelmesini yine istiyorum.. Natureli sol açık Caner'in, bek yedeklemesi için kullanmak aslında devşirmelere karşı olan biri olarak hoş değil, ama var olan yeteneği hiçbirini düşündürmüyor.."

Caner Erkin'in Galatasaray'a transferinde blogda geçen bir paragraf Caner için.. Her zaman söylediğim gibi 2005'teki U-17 şampiyonasında beni en çok etkileyen oyuncuydu Caner ve transferi çok sevindirmişti.. Orijini açık olan bir oyuncunun beke alınması her zaman riskleri beraberinde getirir.. Balta'nın varlığı bu yetenek denemesini daha mantıklı kılıyordu Galatasaray için zira rotasyon amaçlı ihtiyaç duyulduğunda kullanılacak bir oyuncu kadro içinde pozisyon uyumsuzluğuna rağmen takım tarafından tolere edilebilirdi.. Ama önce Balta'nın sakatlığı, sonrasında da oyuncunun Rijkaard tarafından stopere çekilmesi Caner'in sol bekte uzun süre geçirmesine neden oldu ve var olan defolar ortaya çıktı..

Caner Erkin'in sol bekte çok iyi bir maçını hatırlamıyorum ve en iyi maçlarının da 2-3 maçlık sol açık geçmişinde olması da benim için büyük sürpriz değil.. Bir açık oyuncusunu sol bekte yapamadı diye suçlayamazsınız, var olan yeteneğini de buradaki sorunlar nedeniyle sıfırlayamazsınız.. Türkiye'den ya da dünyadan natureli açık olan bir oyuncuyu 10 hafta boyunca bekte oynatın ve ortaya çıkan manzarayı düşünün.. Ortaya vasatın altında ya da kötü bir performans çıkıyorsa en son suçlanması gereken oyuncudur.. Caner Erkin de bekten gelirken düşen yüzdeleri kadar kötü bir ortacı değildir.. Ortalamanın üstünde bir dripling yeteneği, iyi bir kondüsyon, etkili bir sol ayak ve bir açık için forvete iyi koşular yapabilen bir oyuncudur..

Oyuncu Fenerbahçe'ye bugün imza attı ve var olan özellikleriyle böyle bir oyuncuyu 21 yaşındayken ve Türk pasaportuyla almak önemli bir transfer hamlesidir.. Son yıllarda Türkiye'de moda takımdan ayrılan oyuncuların o takımın en büyük transferi olarak adlandırılması ve oyuncularla kendi taraftarı tarafından bu anlamda dalga geçilmesi.. Benzerini göreceğiz ilerleyen günlerde.. Caner Erkin'in Galatasaray geçmişi başarısız ama denendiği yer bunu benim için önemsiz kılıyor.. Fenerbahçe kendisini sol bek rotasyonu için aldıysa ki sanmıyorum, bence yanlış transfer olur.. Fakat eğer açık havuzu için değerlendirilecekse çok faydalanacakları bir oyuncuyu kadrolarına katmış olurlar.. Tasarruflarının da bu yönde olduğunu düşünüyorum.. Açık rotasyonu dışında oyuncunun Andre Santos'un arkasındaki ilk bek opsiyonu olarak düşünülmesi de mantıklı olabilir.. Bu da her ne kadar şu anda başarısız bir bek olsa da çok yönlü oyuncuların kadro kalabalığını azaltıcı yönü olarak takıma faydalı olur..

Burada işleri değiştirecek tek şey oyuncunun bek için transfer edilmesi.. Eğer böyle bir düşünce mevcutsa Caner Erkin'in de Sabri Sarıoğlu'nun geçtiği sıkıntılı ve acı dolu yollardan geçmesi gerekecek.. Sonucunda Sabri gibi bir bek olabilir mi bunu bilmek kolay değil ama Andre Santos'un sakatlık durumuna göre yine de Gökhan Gönül'ün ofansif bek varlığıyla savunması daha güçlü bir oyuncu kadroya eklenebilir..

Ben Caner'i beğenen biriyim ve bu anlamda üzgünüm.. Ama Galatasaray için neden elden kaçırıldı da demiyorum.. Keza bu sene Arda'yla takım içinde yaşanan sıkıntının doğal bir sonucu da olabilir takımdan ayrılışı.. Kan akan yumruklaşmadan 2 saat sonra omuz omza verilen pozlara kanacak kadar saf değiliz tabii.. Açık rotasyonu için yine mantıklı bir hamle olarak gördüğüm Serdar Özkan yerine takıma alışmış Caner Erkin'i elbette tercih ederdim ama takım içindeki ortamı ve kavganın uzantılarını bilmeden bu konudaki tasarrufları eleştirmenin de fazla anlamı yok..

Fenerbahçe güzel transfer yaptı..

29 Haz 2010

, ,

İspanya 1-0 Portekiz


Grup maçlarında Avustralya ve Kamerun özelinde takımların önemli oyuncularının kulüplerdeki rollerinin milli takımlara kopyalanmasının bence yanlış olduğunu söylemiştim.. Benzer bir sorunu yaşayan takım İspanya.. Son 5 yılın algı değiştiricisi Barcelona'nın tandemine ve merkezine tamamıyla sahip olan Del BosQue bunu yapmaya en çok hakkı olan hoca olarak görülebilir, kendince de haklıdır.. Ama girdiği yol tamamıyla Barcelona'nın izdüşümünden ilerliyor ve Luis Aragones'in tamamen farklı olgulardan beslenen Avrupa şampiyonu takımını başka bir hale getiriyor..

Aragones'in Euro 2008'de yaptığı şey Torres ve Villa'yı ileride beraber kullanıp orta sahayı 4 iç oyuncusuyla kurarak çok daha dar bir alanda top oynayan değişik bir 4-4-2 takımı ortaya çıkarmaktı.. Orta sahada kurulan dominasyonla ve sayısız pasla işi yoktu Aragones'in.. Gereğinde takımı geri çekip kapılan toplarla orta sahayı direkt bir şekilde, en az pasla, hatta uzun paslarla geçmeye çalışmaktı.. 2009'da tavan yapan Barcelona etkisi o zamanlar o kadar kuvvetli değildi belki ama 2006'nın belirtileri de bu kadar güçlüyken önemli bir teknik adam hamlesiydi, son derece direkt top oynayan, uzun paslı ilginç bir şampiyon ortaya çıkarmıştı Aragones..

Del BosQue'nin ise yapmaya çalıştığının bununla ilgisi yok.. Barcelona'nın tandemine sahipken ve BusQuets, Xavi, Iniesta'yla o merkezin de %80'ini elinde tutan bir adam olarak Barcelona mirasından ilerlemeyi uygun görmüş.. Tercihtir, Verbeek ve Le Guen'in tek oyunculu copy-paste'lerine göre daha akla yatkındır, saygı duyulur.. Ama milli takımlarda işler o kadar kolay olmuyor.. 2 ayda bir toplanan, ligler bittikten sonra beraber uzun süreli çalışma fırsatı bulan takımlarda o organizasyonu sürdürmek kolay değil.. İskelet elinde.. Hem tandem, hem de Xavi-BusQuets'le hemen hemen Barcelona'daki aynı rollerle şekillenen takımın işleri daha kolay götürebileceği düşünülebilir.. Yine daha farklı görünen ve açığa yakın duran Iniesta da Barca'dan buna tamamıyla yatkın.. Keza Aragones de Iniesta'yı merkezdeki açığa en yakın oyuncu olarak kullanırdı, bu açıdan da fazla bir uyumsuzluk mevcut değil.. Ama takımın boy problemi İspanya'yı açık bir şekilde etkiliyor..

Tandem yöneticileri aynı ama hem bekler ve kenar oyuncularındaki farklılık, hem de ileri uçtaki Torres'in tamamen farklı bir kültürden gelmesi ortaya bir boy ve en problemi çıkarıyor.. Bu da milli takım olmanın organizasyon sıkıntısından ileri geliyor bence.. İspanya bu maçta hem takımın boyunu kısaltamadı, hem de Barcelona postlarında sıklıkla geçtiği gibi takımın enini genişletemedi.. Kendi yarı sahası önünde çoklu bir savunma anlayışı benimseyen Queiroz'a cevap oyunu genişleterek o kalabalığın arasındaki boşlukları açmaktı ama beklerin Barcelona'dan olmaması da bunun önündeki en büyük engellerden biriydi.. Barcelona'nın oyunu genişletme fikri tamamen Abidal ve çoğunlukla da Dani Alves üzerinden başlar ve İspanya'nın bu konuda benzer bir başarıyı gösterdiğini söylemek zor..

Yine de maçın geneline bakınca ben İspanya'yı beğendim.. Ama Barcelona mükemmeliyetini gördükten sonra onun birkaç model altı milli takımlar seviyesinde insanı pek kesmiyor.. Bugün maç boyunca açık bir dominasyon kurdular Portekiz üzerinde.. Yapılan toplam 750 küsur pastan %85'lik bir isabet oranı çıkardılar.. Genele bakınca çok önemli gibi durmaz ama benim düşüncem bunu başaran bir takımın ancak çok özel futbol akılları tarafından mağlup edilebileceğidir.. Bir örneğini bu sene izledik, çok da keyiflendik.. Inter'in bu seneki şampiyonluğunda keyiflenmiş biri olarak istatistiklere yansıyan bu dominasyon benim futbol fikrimde en tepededir, hücumda çeşitlenmesi durumunda da istikrarlı başarılar kendiliğinden gelir.. Bugün Portekiz'in dar oyunda Iniesta'nın ve arkadan Xavi'nin forvetle bağlantıları kestiği ilk bir saatte görünen sıkıntılar basit bir dominasyondan pozisyon çıkaramama sorunu ama bunun çözümü bazen en iyi oyuncuyu kenara alıp bir target striker sokmak kadar basittir, bazen de açıktaki naturel merkez oyuncusunda rol değişikliği yapmaktır.. Milli takımlardaki organizasyon sıkıntısı nedeniyle bu seviyede iyice tavan yapan defansif anlayış karşısında da bir takımın 750 pasla bu oranları yakalaması bütün kısırlığa rağmen takdir konusu olmalıdır..

Bu İspanya'yı ben seviyorum ama eksikler önemli.. David Villa'nın bugün bütün pozisyon uyumsuzluğuna rağmen Portekiz sağını hırpalayışı büyük olay.. Villa formunu giderek yükseltiyor ve istatistik bazda da takımını taşıyor.. Queiroz'un savunma planlarından ve skor dezavantajından sonra beraberlik için yapmak istediklerinden çok net bir şey çıkartmak mümkün olmadı.. Zamanın en efsane ikinci adamlarından biriydi ama teknik direktörlükte Ten Cate gibi şu ana kadar çok şey gösterebilmiş değil.. Cristiano Ronaldo bir kötü milli maçı daha geride bıraktı.. Bugün kötü oyununda en az suçlu olduğu günlerden biriydi.. Ama gönül rahatlığıyla futbol apaçisi şeklinde sallamalar başlayabilir, muhtemelen de çeşitli mecralarda başlamıştır.. Bu sonuçlar onun ne kadar büyük bir oyuncu olduğuna halel getirmiyor tabii.. Turnuva gittikçe şekilleniyor, İspanya - Arjantin/Almanya ile Brezilya/Hollanda finaline doğru ilerliyor.. Final dahil çok keyifli ve büyük en az 4 maç bizi bekliyor..

Gio

Gazeteci: Nerede oynamayı seviyorsun?
Gio: Kendimi en rahat hissettiğim bölge sağ açık ve forvet arkası.. Ama hoca benden ne isterse o konuda elimden geleni yapmaya çalışırım..


Giovani Dos Santos'un Galatasaray macerasını en iyi tanımlayan soru-cevaplardan biridir bu.. Elinden geleni yapmaya çalıştı Gio ama yetmedi.. Alındığı gün yeteneğine güvenmediğimi ve sahip olduğu bütün itibara ve takımı bu anlamda en tepeye çıkarmasına rağmen alınması gerekenin bir iç oyuncusu olduğunu yazmıştım.. Rijkaard çok sevdiği oyuncusunu bu kadar kolay alma fırsatı varken muhtemelen değerlendirmek istedi.. Gio gerekli performansı 6 ayda gösteremedi ama beni kendisine ısındırdı..

Gelinen nokta elde olmayan yanlış kadro yapılanmasının bir sonucu.. Galatasaray son 3 yılda devamlı elde bulunan sağlam mevkiilerin üzerine transfer yaptı ve bunun da zararını olabildiğince gördü.. Giovani net bir şekilde sağ açık oyuncusu ve bu mevkii Galatasaray'ın en güçlü olduğu 2-3 mevkiinin başında geliyor.. Transfer edildiğinde takımın forvet sıkıntısı vardı ve benim düşüncem Gio'nun sağ açığa çekilerek Keita'nın en uca çekilmesiydi.. Zira benzer şekilde Keita da ilk geldiğinde sağ açık dışında Lille'deki tecrübesi nedeniyle forvette de oynayabileceğini söylemişti.. Böylece 2 açık oyuncusu kendi mevkiinde, forvet de ikinci bölgesinde oynayacak ve takım fazla uyumsuzluk çekmeyecekti ama Rijkaard, Keita'yı yerinden etmeyerek Arda'yı hiç oynamadığı forvete, Gio'yu da sola çekerek iki mevkiiyi karıştırmayı tercih etti.. Muhtemelen Keita'yla ilgili farklı düşünceleri vardı ama net bir sonuç alınamadı.. Bunun uzantısı Gio'nun solda çok etkisiz futbolu olarak takıma geri döndü..

Kulübün önüne gelen yol bence açık.. Miroslav Stoch transferinde çekilen sıfırdan sonra taraftar hemen karşı atak olarak Gio'nun takıma kazandırılmasını istedi ama böyle büyük kulüplerde anlık hezeyanlarla alınmıyor tabii kararlar.. Rijkaard Gio'yu gerçekten istedi mi sezon sonunda bunu bilmiyoruz.. Ama öyle olduğunu varsaysak bile şu anda bu transfer mantıklı görünmüyor.. Birinci bölgesinde oynama şansı hiç yok Keita olduğu sürece ve supporter'da da düzenli bir şekilde kullanılacağını ben sanmıyorum.. Bu sezon en iyi maçını Kasımpaşa'ya karşı oynadı ve o maçta ilk 10 dakikadan sonra düzenli bir şekilde merkezin önünde yer aldı Gio.. Çok kötü maçlar çıkarıyorken Paşa maçından yaklaşık 1 saat önce twitter'da Dos Santos'un maçı olur demiştim.. Keza orta sahayı tek kişiye bırakan, defansif zaafları bol bir takıma karşı numaralar göstereceğini tahmin etmek çok da zor değildi.. Gio supporter'da da iyi bir oyuncu ama ben Rijkaard'ın Galatasaray'da gelecek sezon 4-4-2'ye yol alan bir 4-4-1-1'le devam edeceğini ve Gio gibi bir oyuncuyu düzenli orada kullanacağını düşünmüyorum.. Bunu açık bir plan olarak yöneticilere anlatmış ve cevap bulamamışsa sorun olabilir ama geçen sezonki gibi genellikle sol açıkta, bazen de diğer bölgelerde takılacak bir oyuncuya Galatasaray'ın şu anda ihtiyacı yok..

Keita onun için bir şanssızlık.. Bazı meziyetlerinin ondan bile üstün olduğuna inanıyorum ve düzenli bir şekilde bizim sağ tarafta oynasa ortaya neler çıkabileceğini de oldukça merak ediyorum.. Ama başka türlü Galatasaray'a düzenli bir katkı sağlaması bence mümkün değil.. Böyle bir ortamda diğer zaafiyetleri devam eden bir takım yapısında Gio'ya verilecek 8 milyon euro gibi rakamları da ben gereksiz buluyorum.. Opsiyonun devam edip etmediği net bir şekilde bilinmiyor ve Spurs'un Dünya Kupası varken bu süreyi 30 Haziran olarak belirlemesi de bana mantıklı gelmiyor pek.. Keza opsiyon bedelinin 8 milyon euro değil de 8 milyon pound olduğunu söyleyenler de var, bu konuda da resmi bir açıklamayı görmedik.. Bugüne kadar yeteneğine fazla inanmadığım Giovani ben ve benim gibi birçok insanı bu konuda ikna etti.. Geldikten sonra gösterdiği mücadeleye, elinden geleni sonuna kadar yaptığına taraftarı inandırmasını da çok sevdim.. Başka şartlarda, kadro planlaması çok daha iyi yapılmış sistemli bir Galatasaray'da Gio'yu görmek isterdim.. Ama o gün bugün değil.. Bundan sonra tekrar Real, Barca, Inter, United seviyesine geleceğini düşünmüyorum ama 5 yıl sonra bu adam bizim ayağımıza kadar gelmişti cümlesini Galatasaraylılara mutlaka kurduracaktır.. Ama bu kadar kritik bir dönemden geçerken fazla imkansız duruyor bu transfer.. Eğer bir sürpriz olmazsa bundan sonraki kariyerini merakla izleyeceğimiz, takip edeceğimiz bir oyuncu daha oldu.. Dünya Kupası sonrası umuyorum iyi bir transfer yapacaktır.. La Liga'nın kralı olur, son günlerde çıkan Serie A haberlerinin aksine İspanya Ligi şu anda kendisi için daha doğru bir kariyer planlaması olur bence..

, ,

Brezilya 3-0 Şili


Bana göre net bir şekilde Brezilya'nın turnuvadaki en kötü maçıydı ama en rahat galibiyet oldu telafisi olmayan ilk eliminasyon mücadelesinde.. Bir Brezilya Milli Takımı'ndan %65'in altında pas oranı görüyorsanız bunu, geride oyunu tutup yetenekle vuruyorlar, daha çirkinler ama daha sağlam gidiyorlar şeklinde değerlendirebilir misiniz emin değilim.. Dunga'nın klasik bir Brezilya hocasından farkını ne sistem, ne mantalite bazında ben göremiyorum.. Yaratmaya çalıştığı daha düşük profilli, kendisine tabi ve elde tutulabilir bir kadroyla başarıya gitme yolu.. Şu ana kadar beklenenden, biraz da turnuvanın yarattığı hayal kırıklığı büyüklerle daha iyiler ama bugünkü efektifliği bundan sonraki maçlarda bu kadar kolay çıkarabilecekler mi onu göreceğiz..

Beklerden oyunu kurabildikleri zaman birçok sorunu rahatlıkla çözebiliyorlar ama bugünkü Şili maçın başında buna izin vermedi.. İspanya maçının son bölümünü çıkarıyorum, turnuva başından beri izlediğimiz en tedbirli Şili'ydi bu.. Kenarlara sürekli baskı yaptılar ve Brezilya'nın oradan çıkmasını engellemeye çalıştılar.. Bielsa'nın kendi bildiğini okumasını isterdim ama Brezilya'ya karşı neden bu kadar tedbirciydin deme hakkına da sahip değilim.. Brezilya'da Elano'nun yerine Dani Alves'in oynamasında devam eden sakatlık etkiliydi muhtemelen ama Şili'nin çok iyi işleyen sol kanadı için Maicon önü Dani Alves de Brezilya için avantaj oldu.. Şili'nin bir şey üretmeden, ilk 30 dakika itibarıyla Brezilya'yı da müthiş pasifleştirdiği maçta yenen duran top golü böyle bir underdog için olmaması gereken bir goldü.. Skandal bir adam paylaşımında Juan bir metrelik bir çapta kimse yokken rahat bir kafayla durumu 1-0'a getirdi.. Dün Meksika maçında benzeri hakem skandalıyla vardı, bu goller dağılan konsantrasyonla arkasından devamını da getiriyor.. Bir üçlü defansın asla izin vermemesi gereken bir şekilde göbekten delindiler ve Luis Fabiano'yla 2 dakika sonra durum 2-0'a geldi..

Bielsa'nın ikinci yarıda hamle yapması bekleniyordu.. Valdivia ve Tello'yla kenarlarda değişim yaparak maça girdi.. Şili'nin maçı çevirmesi için 60'a kadar bir gol bulması gerekiyordu ama bir saat dolmadan 3. gol geldi.. Üçlü defansla böylesine bir hücum futbolu oynayan takımlardan garip savunma aksiyonları beklenmelidir, bu anlamda yetenekli Brezilya oyuncularının böyle bir ortamdan efektif bir çabayla 3 gol çıkarmaları şaşırtmamalı..

Marcelo Bielsa'nın ortaya çıkardığı bu Şili çeyrek finaller biterken hala bu kupada izlediğim en güzel takım.. Bielsa'nın adına güzellemeler yazacak değilim, 54 yaşındaki bu adamın geçmişinin Newell's Old Boys dışındaki parıltısızlığı ortadayken fazla da uçmak istemem zaten.. Bugüne kadar tek bildiğim çılgınlığı ve Arjantin Milli Takımı'nda vasat bir teknik direktörlük döneminin olduğuydu.. Bugünden sonra kendisi hakkında ilk bildiğim şey bu güzel Şili'si ve garip 3-4-3'ü olacak.. Bir benzeri Yılmaz Vural kendi ülkesinde bu kadar aşağılanırken ve 57 yaşında Kasımpaşa'daki çılgınlığıyla bir kesimin takdirini kazanmaya başlamışken daha fazlası da gelmez zaten elimden..

Bu sene Güney Amerika iyi futbol yaptı..

28 Haz 2010

, ,

Mata


Juan Mata'nın maç öncesi ısınmalarında yaptığı hareket.. Bu adamlar ultra yetenekli futbolcular, çok da ciddi olmayan bir ısınma esnasında fazla abartmaya gerek yok.. Ama sonrasındaki tepkiler, Mata'nın jestleri ve ortadan tüyüşü, yiyen oyuncunun tırıs tırıs gidişi ve toplu bir şekilde hadiseyi kutlamalar.. Bunlar milli takımlarda görmek istediğimiz hareketler.. Yapılan atraksiyondan daha eğlenceli..

27 Haz 2010

,

Kwadwo - Torrado - Bradley


Dünya Kupası futbolun en güzel vitrinlerinden biri.. Haliyle insan kendi takımındaki eksikleri göz önüne alarak daha dikkatli izliyor turnuvayı.. Her türlü profilden, her türlü ekonomiye uygun sayısız futbolcu kupada yer alıyor ve böyle bir şölen içinde takıma oyuncu beğenmemek gibi bir durum söz konusu olamıyor.. Takıma isim önermek gibi bir düşüncem yok, zaten tamamıyla kelime sarfiyatı olur bu.. Ama şöyle bir organizasyonu izleyip iç geçirmemek ve takıma oyuncu beğenmemek de kendi açımdan mümkün değil.. Zaten böyle kupaları güzelleştiren şeylerden biridir bu içsel düşünce ürünleri..

Galatasaray'ın geçen sene neden bir türlü beklenen oyunu oynamadığına dair sayısız saptama mevcut maç yazılarında.. Hepsinin çıktığı kapı 4-3-3 için uygun profile sahip olmayan merkez oyuncularının sistemi köhneleştirmesi ve takımın her parçasını birinci dereceden etkileyen orta saha probleminin takım içinde bir kangrene dönüşmesi.. Buna takımın zayıf halkaları Mustafa Sarp ve Barış Özbek gibi oyuncular da dahil, Elano gibi yüksek beklentilerle yapılan transferler de.. Sonuç olarak beklenen yaratılamadı ve takımın bütün hedefleri, umutları bu seneki transfer dönemine kaldı..

Turnuvanın başından beri dikkatle izlediğim iki oyuncu var.. Beni en çok etkileyeni klasik bir sol iç olan ama çok yönlülüğüyle Gana'nın şu andaki konumunda bulunmasında en büyük pay sahiplerinden biri olan Kwadwo Asamoah.. Fark etmek için bu Dünya Kupası'nı beklemek gerekmiyordu ama oyuncunun sınıf atlaması için bu turnuvada yaptıkları önündeki kariyer için oldukça önemli yer tutacak.. Turnuva öncesi maksimum 8 milyon euro'ya bitebilecek bir oyuncuydu.. Gana'nın bu yükselişi sonrasında almak isteyen daha yükseğini gözden çıkarmak zorunda.. Hem yüksek tempo, hem küçük fiziğine göre vasatın çok üstünde bir dayanıklılık ve böyle bir profil için oldukça teknik ayaklar.. Gana'nın çok kaliteli 6 iç oyuncusu içinde topla en yaratıcı olanı ve yeteneklisi.. İlk maçından itibaren Galatasaray formasıyla hayal ediyorum, takımın ihtiyacı olan, diğerlerine göre daha yetenekli olan merkez oyuncusunun 4-3-3 için kurgulanmış hali bu çocuk.. Elano'nun neden takım savunmasında zayıf halka olduğunu Kwadwo'yu izleyince daha rahat anlayabilir bir izleyici.. Turnuvanın ilk maçından itibaren radarımda, her maçından sonra bu 21 yaşındaki fırlamaya daha çok hayran oluyorum..


Yine ilk maçından itibaren beni etkileyen bir diğer oyuncu Meksikalı Gerardo Torrado.. Geçmişinde çok uzun süreli olmayan La Liga geçmişi bulunan şimdinin Cruz Azul oyuncusunun turnuvada gösterdiği performansla Meksika'yı sırtında taşıması dikkatleri çekiyor.. Giovani Dos Santos ilk turun en etkileyici Meksika oyuncusu olabilir ama katkı anlamında Gerardo Torrado'nun önüne geçebileceğini sanmıyorum.. Gio takımın klas yüzü, Torrado ise emekçisi.. Grup maçlarının tamamında takımın açık ara en fazla koşan oyuncusuydu.. İlk 3 maçta ortalama 11.9 km koşmuş durumda ve yaşı 31.. Bunun yanında topla gösterdiği yumuşaklık da bu fiziksel yüke göre muazzam derecede.. Galatasaray'ın geçen sezon yaşadıklarından sonra Topal'ın yerine kaliteli bir önliberoyla bütün sorunların çözüleceğini düşünen insanlar var ve bunların içinde bazı yöneticiler de bulunuyor olabilir.. Benim düşüncem kaliteli bir önliberodan çok onun önündeki nitelikli iki iç oyuncusunun eksikliği ve daha ilk maçlarda benim için takımın gediklerine cuk diye oturan bu sol ve sağ iç oyuncuları bu anlamda önemli bir mesaj veriyorlar..

Arka için de bir kalitenin gerekliliği muhakkak.. Ama şu ana kadar net bir şekilde takımın bütçesine uygun bir üst sınıf savunma önü oyuncusu görememiştim.. Michael Bradley de dünkü müthiş imzasıyla benim kafamda bu iki adamı mükemmel tamamlayan bir oyuncu olarak kupanın kayıtlarına geçti.. Dün Gana önünde gösterdiği performans oyunun hiçbir departmanında vasatı bırakın vasatın üstüne bile düşmedi.. Uzun zamandır izlediğim en müthiş önlibero performansıydı dün gösterdiği.. 120 dakikada 16 km ve bunun yanında takımın en verimli top kullanan iç oyuncusu olma özelliği.. İlk 3 maçta da iyiydi ama dün Bradley boyut değiştirdi ve muhtemelen büyük takımların da radarına girdi..


Turnuva öncesinde bu 3 oyuncu maksimum 18-20 milyon euro'ya bitebilirdi ve Galatasaray bütçesi için çok uygun oyunculardı bunlar.. Ama özellikle Gana ve ABD'nin üstün performanslarından sonra Bradley ve Kwadwo'yu 8'er milyona almak kolay olmayacak.. Burada yazarken taraftarlık duygularımız da işin içinde ve ben böyle durumlarda bir taraftarın para konusuna karışmaması gerektiğini düşünürüm.. Hak ettiğinden fazla para verilen bir oyuncu için bir taraftar ancak çok para verilmiş yorumu yapabilir ama bunun için çok da üzülmeye gerek yoktur.. Zira taraftar takımın muhasebecisi değildir, verilen fazla paralar da bu kulüpleri batırmaz.. Şu anda bile bu 3 oyuncu maksimum 25 milyon euro'ya bitirilir elini çabuk tutan bir iş bitirici tarafından.. Yüksek meblağdır, 1 ay önce bütçemiz 5 milyon lira diyen bir takıma da uygun görünmeyebilir.. Ama geçen sene Keita ve Elano'ya sadece bonservis için 15-16 milyon euro civarında sayan bir takım için yaşanan büyük başarısızlık ve ortaya çıkan gerçekler sonrasında böyle bir harcama gelmelidir.. En basit düşünceyle Topal'dan gelen 5 milyon euro ve Elano'dan gelmesi muhtemel bir 10 milyon euro'yla geçen seneki harcamadan çok daha azına ortaya taş gibi bir takım çıkar, bütün taraftarlar gönül rahatlığıyla sisteminin gereklerini sahada yerine getiren bir takım izler.. Başarı gelir ya da gelmez, onun garantisini 100 milyon euro harcayarak bile veremezsiniz ama günün futbolunun gereklerini yerine getiren bir takım kaybettiği zaman bile görevini yerine getirmiş olur, benim taraftarlık anlayışıma göre de yeterli miktarda huzuru verir..

Bu son derece afaki bir yazıdır.. Bir turnuvalık performans hiçbir zaman garanti vermez zira işin içine Dünya Kupası motivasyonu ve ulusal kimlik girince her şey değişir.. Keza böyle bir üçlüyü bir araya getirince çok uyumlu olacakları da garanti değildir.. Zaten hiçbir transferde bunun garantisini veremezsiniz ve işiniz de bir miktar şanstan nemalanır.. Sadece göstermek istediğim 4-3-3 oynamak isteyen ve hemen hemen bütün sancılarını merkez uzantısıyla yaşamış bir takımın nasıl bir üçlüye sahip olması gerektiğidir.. Bu oyun artık sahaya önemli bir fizik koyup aynı zamanda oyunu yönlendirebilen oyuncularla oynanır.. Siz buna ister Xavi - Iniesta klişesi üzerinden iki yönlü oyuncu deyin, ister yabancı basından box to box'ı kullanın.. Galatasaray geçen sezon Sarp, Topal, Barış gibi oyuncuların toplu oyundaki vasatlıkları, Elano'nun da takım savunmasında açtığı gedikler nedeniyle istediği oyunu oynayamamıştır.. Kwadwo - Torrado - Bradley önemli değildir, önemli olan oyuncu profili ve sisteme göstereceği uyumdur.. Oynanmak isteyen düzen geçen senekiyse, başlıkta adı geçenlere benzer oyuncular bulmak bu oyunun en büyük gerekliliğidir..

Bunun farkında olan bir teknik ekip ve yönetim için hala umudumu koruyorum zira bunun için çok büyük nedenlere sahibim.. Ama bu nedenleri baltalayacak olan idareciler işin içine girip yine gösteriş transferleriyle, sorunlar ortada dururken sol açık/forvetlere gidecekse bu takım son yılların en büyük fırsatlarından birini kaçırmış olacak.. Belki de çoktan kaçırmış durumdalar.. Ben hala bu opsiyonu düşünmek istemiyorum, bütün iyimserliğimle Rijkaard'ın burada bazı şeyleri değiştirebileceğine inanıyorum.. Dünya Kupası sonrası gelen hamlelerle bu konuları da daha açık bir şekilde konuşabileceğiz.. Şimdilik ben favori üçlümle kupada eğlenmeye ve problemleri kafamda ötelemeye devam edeceğim..

, ,

Almanya 4-1 İngiltere


İngiltere'nin turnuva başından itibaren süregelen niteliksiz futbolunda Fabio Capello'nun tercihleri birinci dereceden etkili.. Gerrard'ın sola atılarak etkisizleştirilmesi, çift forvetten ilginç bir şekilde ikinci turda da vazgeçmemesi ve orta sahada yaratıcılık bu kadar kısıtlanmış bir durumdayken Joe Cole'un açıklardan takıma monte edilmemesi bu kadar etkisiz futbolda başrolleri paylaşıyor.. Merkezden üretim yapı gereği imkansız, solda Ashley Cole ve Steven Gerrard'ın hiç çalıştıramadığı kanat ve bütün organizasyonu sağ tarafa bırakılmış, orada bile EPL'nin temposundan ve mekaniğinden yararlanan vasatüstü açık oyuncusu Aaron Lennon'a dayalı bir oyun anlayışı.. Elde patlaması şaşırtmaz, değiştirmek için denemeler gelmezse de bu mağlubiyetler kaçınılmaz..

Fabio Capello'nun turnuvanın başından itibaren dengesi yok ve bunlar açıklamalarına da yansımış durumda.. İlk maçta hatalı bir gol yiyen Robert Green'i haklı bir şekilde ikinci yarıdaki iyi oyunuyla savundu fakat bir sonraki maçta kesik attı.. Ledley King'in sakatlığından sonra bence ikinci opsiyon olması gereken Carragher denenmesine rağmen memnun kalınmadı ve Matthew Upson oraya monte edildi.. Bugünkü uzantısı 2 gol olarak geldi.. Kaleciyi, sağ açığı, ikinci forveti değiştirirken diğer işlemeyen yerlere gelmeyen makas da takımı hem Capello'dan, hem de standart üstü futboldan soğuttu.. Açık bir şekilde işlemeyen yapıda günü kurtarmaya çalışan değişiklikler dışında iskelet üzerinde oynama yapılmaması da yine erken bir elenişle ülkeyi baş başa bıraktı..

Almanya'nın Khedira ve Schweinsteiger önünde kullandığı Mesut'la oluşturduğu merkez şu ana kadar turnuvanın en nitelikli topluluğu.. Maçın belirli bölümlerinde İngiliz fiziği karşısında ezilseler de daima daha çok üreten taraf oldular ve kontralarla maçı da harika kopardılar.. Yapılan hata çok konuşulur, yardımcı da cezasını çeker zaten.. O golün verilmemesi İngilizlerin paspas futboluna ve Almanya'nın hak ettiğine gölge düşürmez.. Kötü oynanan maçlarda aleyhte yapılan hatalara fazla üzülmemek gerektiğine inanırım, İngilizlerin de bu hataya düşmeden gerekli özeleştiriyi yapacağını sanıyorum..

Akşam çok eğlenceli geçeceğini düşündüğüm Arjantin - Meksika maçını beklemedeyiz artık..

, ,

ABD 1-2 Gana


Benim için turnuvanın şu ana kadar en özel takımı Şili'ydi ve nedenleri bir alttaki postta mevcut.. En sevdiğim, en sempatik bulduğum takımsa Sırbistan maçından itibaren Gana oldu.. İtalya'nın elenmesiyle birlikte boşluğa düşürmeden kendisine taraf edecek takımlar çıktı Dünya Kupası'nda ki her spor organizasyonunun taraf olarak kat kat güzelleştiğine inanan biri olarak bundan sonra farklı gözlerle izleyeceğim maçlar Şili - Brezilya ve Gana - Uruguay maçları olacak.. Afrika'nın Aslanları bu geceden itibaren Gana'dır, güzel formalarıyla bu lakabı da hak ederler bence..

Gana gerçekten müthiş bir takım.. Afrika takımlarının her zaman için taktik disiplin konusunda eksik oldukları söylenir.. Nedenini bilemem, altı da bilimsel bir şekilde doldurulan önermelerden biri değildir ama inanırım.. Gana'nın daha önce uluslararası ortamda tanımadığımız Milovan Rajevac'la bu konuda kupanın en sağlam takımlarından olması ilgi çekici.. Bugünün futbolunda böyle bir fizik güç her zaman belli bir seviye demektir.. Üzerini tempo, hız, yaratıcılık ve taktik disiplinle sosladığınız zaman ortaya harika bir ürün çıkar.. Gana'nın yaratıcılıkta bu kadar sıkıntı çekerken ve bu konuda sadece kenarda harika işler yapan Andre Ayew'le ve tempolu bir iç oyuncusu olmasına rağmen kısmen yumuşak bilekleriyle katkı yapmaya çalışan Kwadwo Asamoah'ın ayağına bakan bir takım olarak gösterdikleri çok güzel.. Bu ülke her zaman için defansif orta sahalarıyla piyasa yapmıştır ve bu turnuvada da ortalamanın altındaki kadroya ekledikleri üstün nitelikli iç oyuncularıyla "oyun hakimiyeti" başlığı altında büyük iş yapıyorlar.. Anthony Annan ve Kevin-Prince Boateng'e eklenen biraz daha farklı görevlerle özel yetenek Kwadwo Asamoah ana oyun planında oyunu tutarken, kenardan gelen Sulley Muntari, halk kahramanlarından Stephan Appiah ve hatta kulübede bekleyen Derek Boateng'le bu pozisyonda muazzam opsiyonlara sahipler.. Bu oyuncuları bazen mesafenin fazla açıldığı Asamoah Gyan'a bağlayan tek oyuncu genellikle açıktan gelen Andre Ayew ve bu kadar kısıtlı hücum opsiyonlarıyla birçok maçta öne geçerek oyunu tutmayı başarmaları büyük bir futbol olayı benim gözümde..

Sırbistan maçında beklenmedik şekilde iyi oynadılar, maçta önemli bölümlerde turnuvaya piyasa yaparak gelen istim üzerindeki rakiplerine büyük üstünlük kurdular.. Avustralya maçında o galibiyetin etkisiyle turnuvanın kendi adlarına en kötü maçını oynadılar.. Almanya önünde yine çok iyiydiler ve oyun dengede giderken skor avantajını bulabilecek sayısız fırsat yakaladılar ama mağlup oldular.. Ve ABD önünde yine müthiş bir başlangıç, rakipten gelen cevap sonrasında 15 dakikalık bir bocalayış ve üstünlüğü tekrar alarak kontrollü bir şekilde biraz şans, ama büyük bir fiziksel beceriye dayanan golle gelen çeyrek final..

Şaşırtıcı bir şekilde bütün rakiplerine karşı maçın önemli bölümlerinde oyunu domine etmeyi başarıyorlar.. Sınırsız fizik kaliteleri ve tempoları bunda en büyük etken ama bu kadar sınırlı yaratıcılıkla ilginç.. Asamoah Gyan bir target striker olmayan yapısı ve yine bugünün futbolunda gerekli olan tek forvet özelliğinin ne olması gerektiği hakkında güzel bir başka örnek.. Sırtı dönük oyunu olmadan rakip defans nasıl kendi kale önüne çakılır Galatasaray taraftarının Hakan Sukur sonrası Baros'ta gördüğünün karbon kopyası olarak Gana'da izleyicilerin huzurundadır.. Milan Baros da işte bu yüzden sonsuz değerli bir oyuncudur..

ABD'de Michael Bradley'ye hayran oldum.. Yine eksiksiz bir önlibero performansı.. 16 km kat etmenin yanında toplu oyunda daima en doğruları yapan değişik bir profil.. Uzatmalı bir maçta 16 km çok acayip değildir, ortalama 12 km'ye tekabül eder.. Abartı olan adamın uzatmalarda hiç temposunu eksiltmemesi, hatta artırarak devam etmesi ve toplu oyundan bir kez olsun düşmemesidir.. Kusursuz önlibero performansı nedirin 2 saatlik bir cevabını izledik bugün..

Maçı 1-1 bitirdikten sonra yapılan Jozy Altidore - Herculez Gomez değişikliği hemen arkasından gelen golle büyük bir dezavantaja dönüştü takım için.. Futbolun şans yönüdür bu ve hocanın da fazla kabahati yoktur.. Jozy olmadan topu rakip sahaya götüremediler ve 30 dakika boyunca duran toplar dışında bir kez olsun Gana yarı sahasına yerleşemediler..

Gana için bundan sonrası kolay olmayacak.. Takımın en kilit oyuncusu olarak gördüğüm Andre Ayew'in bence ağır bir kararla gördüğü sarı kart takımı çeyrek final adına yakmış olabilir.. Sol kanada Kwadwo'nun atılması ve iki önliberonun arasına eklenmesi muhtemel bir Muntari'yle bunu orta saha kavgası üzerinden mi çözmeye çalışacak Rajevac, yoksa sadece ikinci maçta 35 dakika süre verdiği Quincy-Owusu Abeyie'yi özel bir hazırlıkla bu maçta açıktan oyuna mı sürmeye çalışacak bilmiyorum ama çok sert bir takım olan Uruguay karşısında işler çok zor olacak.. Yine de Gana'ya göre oldukça düşük profilli bir görünümü olan Uruguay merkez oyuncuları yapılacak bir sürprizde etkili olabilir..

Gana ilk 4 maçta gösterdikleriyle burada olmayı hak ediyor.. Çeyrek finallerde de benim kalbim bu güzel gençlerle atmaya devam edecek..

26 Haz 2010

, ,

İspanya 2-1 Şili


Maç öncesinde Şili'nın şansı ciddi biçimde azdı.. Kaybettikleri takdirde 2 farklı bir İsviçre galibiyeti işlerinin bittiğini gösterecekti.. Kaybettikleri takdirde kazanmalarının iki yolu vardı.. Birincisi, İsviçre'nin puan kaybetmesiydi ki beklenmiyordu.. İkincisi, tek farklı ve gollü bir yenilgiyle birlikte tek farklı bir İsviçre galibiyetiydi.. İmkansız olanı buydu ama İsviçre fiyasko bir sonuç almasa ve bir gol bulsa az daha gerçekleşiyordu.. Ottmar Hitzfeld ve İsviçre için söylenecek fazla şey yok.. Bu kadar sansasyonel bir açılış maçından sonra yaşadıkları hem ulus, hem de Hitzfeld için üzücü.. Şili'yle oynanan maçta eksik kalmaları mağlubiyette elbette etkili olmuştur ama son maçta zayıf rakip karşısında rahat bir galibiyet alarak yukarı çıkma şansları ellerindeydi.. Ama sistemlerinin odağını savunma üzerine kuran takımlar bazen böyle sorunlar yaşarlar, rakip zayıf olsa da katı bir savunma geldiği zaman açamayabilirler.. İspanya maçını takip ettiğim için fazla bir şey söylemek yersiz ama kendi şanslarını kendi elleriyle yok ettiler bence..

İspanya kulüp takımı yapısına sahip tek milli takım olarak Dünya Kupası'ndaki favorimdi.. Hala da aynı düşüncedeyim ama sakatlıktan çıkan iki çok kilit oyuncu Andres Iniesta ve Fernando Torres'in durumları takımı fazla etkiliyor.. BusQuets'in durumuysa ilginç.. Kadroda düzgün bir alternatifi yok ve bunun cezası La Liga'ya mı kesilir yoksa Del BosQue'ye mi o, başlarına ters bir sonuç gelirse ortaya çıkar.. David Villa'nın ise ilk maçta en uçta yaşadığı sıkıntı ve Torres'in dönüşüyle kenarlara daha çok yaklaşan oyunundaki vasat görüntüsü Barcelona için bir işaret olabilir.. Bunun devamını ise Mourinho'lu Real'e karşı yeni sezonda göreceğiz..

Şili'de ise durum ilginç.. Maçlar öncesinde isteğim ikisinin gruptan beraber çıkmasıydı ve gerçekleştiği için mutluyum.. Şili şu anda mücadelenin yüksek olduğu ama çok büyük şeyler göstermeyen turnuvada açık ara beni en çok etkileyen takım.. Sadece alınan galibiyetler değil, onların geliş şekli de hayli etkileyici.. Bugün galibiyete ihtiyacı olan İspanya'ya karşı geride beklemeyi değil de önde basmayı ve rakip sahada oynamayı tercih ederek harika girdiler.. İşler de gayet yolunda gidiyorken bir büyük kaleci hatası, bir de yarım bireysel savunma hatasıyla hem 10 kişi kaldılar, hem de 2 farklı skor dezavantajına düştüler.. Büyük hoca, güzel ötesi adam Marcelo Bielsa'nın kenardaki sıkıntılı hali ilk yarı boyunca beni üzdü.. Devamında 10 kişiyle farkı bire indirip İsviçre'de geciken gol nedeniyle belki de ilk defa geriye yaslanarak hafif bir korku hali verdikleri İspanya'nın da temkinli bir yapıya dönmeleri dolayısıyla maçı fazla zorlanmadan tamamladılar.. İsviçre'den beklenen goller gelse bu maçın son yarım saati çok büyük eğlence gösterebilirdi ama olmadı, iki takım beraber son 16'ya kaldılar..

Şili ve Bielsa neden bu kadar özel? Turnuvada çok sayıda 3'lü defans oynayan ya da maç içinde buna dönen takım var ve bu durum bize elbette bir şeyler söylüyor.. Bu konuda da bir şey yazmak gerek ve uzun zamandır çeyrek performansla çalışan blogun yaklaşık 1 ay sonra tam anlamıyla geri dönecek olması sonrasında önceliği bu konuya vermek isterim.. Futbolda sistemlerin, rakamların gelişiminde hep bir şey vardır.. Zamanında 2-2-6'nın olduğu garabet bir yapı bugün 4-3-3'ü çalıştıramayan takımlar eşliğinde 4-5-1'e kadar dönmüştür.. Gelişen ve yenilenen sistemler daima öndeki kalabalığı arkaya doğru attı.. Büyük değişimlerde de bence bir tek şey etkili oldu.. Defanstan eksilen ya da eklenen bir isim.. Onlarca başarılı sistem içinde benim için futboldaki en büyük değişimler futbolun ilk zamanlarındaki harflerle ifade edilen 3'lüler, daha sonra 4-2-4 özelinde ortaya çıkan 4'lü defans ve onun gelişimi, arkasından yaklaşık 30 yıl önce klasik üçlünün çıkışı ve tekrar dörtlüye dönüş.. Ufukta tekrar bir üçlü olabilir mi? Mümkün ve dediğim gibi bu başka yazının konusu.. Ama hep büyük değişimleri müjdeleyen bu üçlü/dörtlü değişimlerinde günün ortak kanısı 4'lünün hücuma daha iyi çıkmak için (detaylandırması sonraya) beklerin varlığıyla daha iyi bir opsiyon olması ve arkasından orta sahaya atılan oyuncunun takım savunması üzerindeki etkisiyle aynı zamanda bu dörtlü defans sistemlerinin savunmaya da aslında çok uygun olduğunun anlaşılması.. Üçlüler ise artık var olmayan gerçek liberolar yüzünden fazlasıyla savunma odaklı kaldılar ve özel birkaç büyük takım örneği dışında da çoğunlukla az kullanıldılar.. Üçlü defansın savunmaya yatkın olduğu gerçeği tamamen katıldığım bir futbol görüşüdür ve işte Şili'yle Marcelo Bielsa'nın değeri de biraz burada ortaya çıkmaktadır.. Turnuvaya dörtlüyle girseler de daha sonrasında ağırlıklı bir şekilde kullandıkları üçlü defansla bu kadar akıcı organizasyonlara sahip bir hücum takımı görmek benim için müthiş bir keyif.. 1-2 maç bunu söylemek için çok da yeterli değildir ama elemelerde de benzer sistemle benzer klas oyunu ortaya koyan Bielsa benim bugüne kadar gördüğüm en etkileyici üçlü defans takımını bana göstermiştir.. Yıl 2010'ken bu benim için çok heyecan verici bir durum.. Turnuvada çoğalan üçlü defans takımlarına eklenen bu Şili, muhtemel bir geçişin üzerinde sütü oldukça kaliteli bir krema olarak bütün teknik adamlara net bir mesaj olabilir..

Marcelo Bielsa'ya saygılar sunuyorum..

20 Haz 2010

, ,

Kamerun 1-2 Danimarka


Danimarka'nın ilk maçta Hollanda karşısında şanssız bir gol yedikten sonra oyunun hücum yönünde patlaması ve kaleye gidememesi Morten Olsen'in bu geceki aşırılığında ne kadar etkili olmuştur onu bilmek mümkün değil.. Fakat bu gece beraberliğin bile Japonya maçı öncesinde büyük avantaja döneceği Danimarka'da sahaya 2 forvet, 2 açık ve bir hücum yönü güçlü orta saha oyuncusuyla çıkıp sistemi 4-1-3-2'ye çevirmeyi dışarıdan açıklamak kolay değil.. Hollanda'ya karşı bir kanadı olabildiğince defansif bir 4-3-3'le çıktıktan sonra bu geceki 11 fazlasıyla garipti, bence bu seviyede denenmemesi gereken bir farklılıktı..

Yine ilk maçta benzer bir şekilde 4-3-3 oynayan Kamerun'da da değişiklik vardı.. Bu Dünya Kupası'nda bazı özel oyuncuları kendi kulüplerindeki özel hocaların verdiği özel görevlerle donatmaya çalışan teknik direktörler var.. Avustralya'da ilk maçta Pim Verbeek, Tim Cahill üzerinden bunu denedi ve başarılı olamadı.. Keza benzer şekilde Kamerun'un ilk maçında da takımı 4-3-3'e göre kuran Paul Le Guen, Samuel Eto'o'yu sağ kanada atıp sık sık içeri sokarak aynı zamanda bir iç gibi kullanmayı düşünmüştü.. Ama Kamerun'un oynadığı fiyasko futbol bu yaklaşımın da pek doğru olmadığını gösterdi.. Inter'in, Everton'un böyle önemli oyuncuları farklı rollerde değerlendirme şansları vardır zira ellerindeki seçenek çok fazladır.. Zaten Moyes de, Mourinho da normal adamlar değillerdir ve onların düşüncesine ulaşabilmek Verbeek ya da La Guen gibi hocalardan ne kadar beklenir o da ayrı bir tartışma konusudur.. Tamamen farklı oluşumlar içindeki denemeleri kopyala yapıştır kolaycılığında daha kısıtlı imkanlardaki milli takımlara uygulamanın bence mantığı yok.. Bu Kamerun'da Samuel Eto'o sadece en uçta oynar, aksi düşünceler elde patlamaya yakındır.. Keza son derece vasat içlerle ilk maçına çıkan Avustralya'da da benzer şeyler Cahill üzerinden söylenebilir, ki Almanya maçında blogda konusu geçti.. Bugün Eto'o en uçtaydı, ilk maçın sol forveti Webo ise Eto'o'yu çiftlemeye, çoğunlukla da sol bölgeye yakın oynamaya çalıştı yine.. Arsenal'in yetersizlerinden, Kamerun için ise önemli bir parça olan Alex Song 11'deydi, yine benzer şekilde Achille Emana da iki için önünde sistemi 4-3-1-2'ye yakınlaştırdı..

Böyle bir Danimarka'ya karşı Poulsen'in hatasını en uçta değerlendiren Eto'o'yla skor üstünlüğünü yakalayan Kamerun'dan çok daha dirençli oyuncularla zayıf Danimarka göbeğine karşı oyun etkinliği beklersiniz ama Kamerun bunu yapamadı.. Rakibe karşı çok daha üstün bir oyun oynamaları gerekirdi ama kısmen skor üstünlüğüyle, önemli bir neden olarak da kenarların hiç işlememesiyle (zaten yok gibilerdi) oyunun hakimi olamadılar.. Danimarka'nın oyunun içinde hiç olmaması da Kamerun ve Paul Le Guen için muhtemelen yeterliydi ama EPL'de bu sene parlayan Assou-Ekotto'yu tahmin edemediler.. Maçın başında solun arkasına kaçan Rommedahl mesajı vermişti ama Paul Le Guen almamayı tercih etti.. Danimarka'nın oyunda hiçbir üretim yapamadığı bir anda atılan uzun bir çapraz topta Assou-Ekotto yine ağır kaldı ve arkaya bir kez daha sarkan Rommedahl'ın içeri çevirmesiyle en uçta oynayan Bendtner eşitliği getirdi.. Devreye gidildikten sonra sol çizgide yalnız olan ama iki defa önemli hata yapan sol bekin uyarılmasını beklersiniz.. Paul Le Guen neler konuşmuştur bilmiyorum ama durum ikinci yarıda da devam etti.. 60. dakikada yine Kamerun soluna atılan uzun topta Rommedahl'ı karşılayan oyuncu devrede oyuna giren Jean Makoun'du.. Assou-Ekotto'nun kadraja girmesi için Rommedahl'ın golü atıp sevinç deparına kalkmasını bekledik.. Böyle bir maçta sağ bek Mbia'nın önüne Geremi düğümü atılırken sol bekin önünü daha savunmasız bırakmak hangi düşüncenin ürünüdür bilmiyorum.. Hücumu seven Ekotto'yu açık üreticisi olmayan takım içinde hücumda değerlendirmektir belki ama bunun sahaya yansımasını göremedik.. Sol bekin hatalarını da bir yere kadar mazur gösterir bu ama aynı pozisyondan bir maç içinde rakip başka hiçbir şey üretemezken 4 defa veriliyorsa ihmalkarlığını devam ettiren oyuncu bundan nasibini alır, kenardan durumu izleyen hoca da bir güzel futbol ulusunu Dünya Kupası'nın dışında bırakır.. İkinci yarıya ilk 45'teki arızaları gören Olsen, Jorgensen - Jensen değişikliğiyle başladı ki takımı daha dengeli bir yapıya kavuşturdu bu hamle.. Sonrasında Kahlenberg - Gronkjaer'le de takımın defansif güçlenişine imza atıldı..

Danimarka bence çok şanslıydı.. Şöyle bir maçta skor dezavantajına düştükten sonra rakibin beklenmedik ama çok net bir açığının üzerine iyi yüklendiler.. Bu yapıyla ve 11'le üst düzey futbolun içinde işiniz hiç kolay değildir ve sonraki maçlarda bunun tekrarı bence Danimarka'nın elenişi olur ama bazen yanlışlar da sahadaki garipliklerle doğrulara gidebiliyor.. Kamerun'un şansı bu gece bitti, ilk maç ve bu geceki zayıf dirençli rakibe karşı gösteremedikleri zaten turnuvaya çok hazır gelmediklerini sistemsizlikleri üzerinden gösterdi.. Danimarka'nın ise gruptan çıkmak için son maç kazanması gerekecek ve Morten Olsen'in Japonya'ya karşı nasıl çıkacağını şimdiden merak ediyorum ben.. Rommedahl gerçekten çok güzel adamdır ama bu geceki Assou-Ekotto da o derece büyük bir futbol skandalıdır.. Böyle hatalar böyle bir hızın karşısında gerçekleşince skor buraya dönebiliyor işte.. Yakıştı 19'a..

19 Haz 2010

,

Finalden



















18 Haz 2010

, ,

İngiltere 0-0 Cezayir


Bugün eksiklerden Gareth Barry takıma girdi ve Gerrard sola geçti ama takım daha geriye gitti.. Barry'nin çok vasat bir görüntü verdiği maçta "sakatlık dönüşü" klişesine takılmak Gerrard ve Lampard sahada bu kadar basiretsizken ne kadar doğru olur bilmiyorum.. Bildiğim şey İngiltere'nin oyununu bir üst kademeye taşıması için Emile Heskey'nin (Ya da Peter Crouch'un) bu takımdan çıkması gerekliliğidir.. Öncelikle Gerrard'ın Barry merkeze geçince sola atılmasını mantıklı bulmuyorum, illa bir kenara geçecekse de Glen Johnson önünün bunun için daha uygun olduğunu düşünüyorum.. İngiltere'nin Rooney'yi ileride tek bırakıp merkezi Barry, Lampard ve Gerrard'dan oluşturarak var olan yaratıcılık sıkıntısını kenardan gelen Joe Cole'la çözmesi gerekiyor bence.. Böyle bir yapıda da diğer açığın forvet özellikli olması gerekliliği ve takımdan kesilen Theo Walcott, Fabio Capello'yla ilgili şu an için soru işaretleri oluşturuyor.. Defoe belki yardımcı olabilir açıktan ama ne kadar başarılı olabileceği belirsiz.. Sadece hıza sahip olup rakip kaleye inme anlamında ortaya bir zeka ve yetenek koyamayan Aaron Lennon'la nereye kadar emin değilim..

Bugün sahadaki pespayeliği açıklamanın mantıklı bir yolu yok.. Cezayir, İngiltere'nin yaratıcılık sıkıntısını merkeze çabuk ve sürekli bir şekilde basarak kendileri için avantaja döndürdüler.. İngiltere'nin böyle bir maçta Cezayir'i galibiyet için heveslendirmesi büyük skandal.. Capello'nun ilk değişikliğinde Shaun Wright-Philips'le ne yapmaya çalıştığını da ben anlayamadım.. 2. maç için tek Rooney'ye dönülmesi gerektiğini daha önce söylemiştim, Slovenya maçı öncesinde bu düzen bence İngiltere için elzem oldu.. ABD'nin Cezayir karşısında çıkaracağı muhtemel bir galibiyet Slovenya'yı İngiltere karşısında savunmaya yatıracaktır.. İngiltere için artık işler kolay değil, gruptan çıkılacak olsa bile ikincilik de ciddi bir uyarı olarak takımın önünde duruyor..

NBA Champions 2010: Los Angeles Lakers


Öncelikle söylenmesi gereken bu geceki maçın hayatımda izlediğim en heyecanlı basketbol müsabakası olduğudur.. Hakikaten bir Celtics 7. maçı ayrı bir şeymiş ve bunu tecrübe etmek gerekiyormuş.. Şöyle inanılmaz bir mücadeleden sonra gidişattan ve sahadaki hamlelerden bahsetmeye gerek duymuyorum.. Celtics maça çok sağlam ve sert girdi ve olabilecek en kötü senaryo gerçekleşti.. Lakerslı oyuncuların kafasına girmeyi başardılar ve alınan sayısız hücum ribaunduna rağmen ilk yarı boyunca takım %25'in üzerine çıkamadı.. Kobe ve Gasol ilk yarıda döküldü, Artest takımı ayakta tuttu.. İlk yarıda Boston'un yaptığı savunma bir maçta gördüğüm en sert savunmalardan biriydi, belki de birincisiydi..

6 sayılık farkla gidilen soyunma odasından dönüş için tek reçete vardı bence, o da ikinci yarıya olabildiğince iyi girmekti.. Ama bunu da yapamadı takım.. Celtics kaldığı yerden devam etti, Kobe kötüye gitmeyi sürdürdü ve fark 13 sayıya kadar çıktı.. İşte ondan sonrası hakkında söyleyebileceğim fazla şey yok.. 3. çeyreğin ortasından itibaren ilk yarıdaki Celtics savunmasına aynı sertlikle cevap veren bir Lakers vardı.. Bu azmi, isteği ve mücadeleyi Lakers'tan hiçbir maçta görmedim ben.. Bu kadro her zaman söylediğim gibi biraz yumuşak bir Lakers'tı ve Artest eklemesinin bu anlamda sezon başında büyük önemi vardı.. Kobe kötü oynamayı sürdürdü.. Sezon boyunca çok önemli virajlarda sırtında taşıdığı takımın, 5. maçtan sonra ayar verdiği arkadaşlarının dönüşü vardı ondan sonra.. Fisher attı, Gasol müthiş bir geri dönüş gösterdi.. Artest maç boyunca takımı sürükledi.. Derek Fisher en kritik yerde yine o üçlüğü attı.. Sasha Vujacic basketbol hayatının en kritik şutlarını faullerde kullandı.. Herkes bir şeyler yaptı ve Kobe'yi oyunda tuttu.. Bugüne kadar 24'ün çoğunlukla sırtına alıp götürdüğü topluluk bu sefer omuzlara aldı Kobe'yi.. Kobe yumruklarını çoğunlukla takım arkadaşlarının basketlerinde sıktı.. Bunu bir maçta bir kere görebilirsiniz ama 3-4 defa görüyorsanız bir gariplik var demektir ve o gariplik bu gece vardı..

5. maçtan sonra umudumu kaybetmiştim ama 6. maç o umudu tazeledi.. Bu maçın içinde de gitti dediğim 2-3 yer oldu ama oyuncular her seferinde bir cevap vermeyi başardılar.. Bu kadar sert, bu kadar hazır bir Celtics'e 13 sayıdan dönmek içeride de olsa çok büyük olaydır.. İlk yarı dökülen Gasol'un geri dönüşüyse inanılmazdı.. Bu sezon kendisine 2 defa Ayşegül dedim, özür diliyorum.. Bu sene elit sınıfın en tepesine doğru yol alışını imzalamıştır.. Fisher'ı, büyük fedakarlık yapan Bynum'u, Vujacic'i, son maçta nihayet kafasını sahada gösteren Odom'u, büyük pay sahibi oldular şampiyonlukta ama Ron Artest bugün bambaşkaydı.. Maç boyu harika oynadı ve 48 dakika boyunca hem hücumda, hem savunmada takımı sürükleyerek bence gecenin en değerli performansını verdi.. Maçta Murat Kosova ve Kaan Kural tarafından da yapılan abartılı Artest yorumlarını başka mecralarda da gördüm.. Bu adam kariyeri boyunca iyi bir skorerdi.. Lakers'tan önceki son 7 sezondaki sayı ortalamaları sırasıyla 18.8, 24.6 (7 maç), 19.4, 16.9, 18.8, 20.5 ve 17.1'di.. Her zaman için şutu olan, pota altında hacmiyle sayılar bulabilen ve takımlarının en önemli iki skor opsiyonundan biri olan adamın profil düşürmeyi ve maaşından kısmayı kabul ederek Lakers'ta farklı bir role soyunması onu sayı atamayan bir kazma sınıfına dahil etmez.. 5 sezon 18.0 sayının üzerinde ortalama yapan adam da 2 tane üçlük attı diye hayretle karşılanmaz.. Lakers, Ariza çok iyi verim verdiği halde hem birebir savunmada, hem de hücumda daha iyisini alarak pozisyon upgrade'i yapmak için verdi bu kontratı Artest'e.. Play-off'taki bütün rakiplere karşı özellikle savunmada ve bazı maçlarda hücumda kararın doğruluğunu teyit etti Artest.. Ama bu adam bir Bowen ya da bir Rick Fox değildi, hiçbir zaman da olmadı..

Boston Celtics'i kutlamak gerekir.. Alınabilecek en gurur verici mağlubiyetlerden birini aldılar.. Bir takımın kaybederken daha iyi oynayabileceğini sanmıyorum.. İşin keyfini artıran da böyle bir rakibe karşı 3-2'den geri dönmek ve mutlu sona ulaşmak.. Kobe karizmayı biraz çizdirdi ama savunmada her şeyi başlatan adamdı.. Yıldız odaklı bu kadar muhteşem savunma yapabilen bir takıma karşı seri boyunca gösterdikleri çok iyinin üzerindedir, bu da şu aşamada yeter.. Uzun bir süre boyunca bu maçın seviyesine çıkabilecek bir basketbol maçı izleyeceğimi sanmıyorum.. World Cup arasında muazzam geldi bu rekabet..

16 oldu, seneye threepeat olsun.. Phil baba da bırakmasın bu işin ucunu..

7. Maç


Büyük maça 3.5 saat kaldı.. Lakers - Celtics 7. maçı Amerika'da o kadar büyük bir spor olayı ki bu gece rating rekorları hedefleniyor.. Maçın önemini anlatmak için daha canlı gözlerle bir Lakers - Celtics 7. maçı izlemediğimi söylemem yeterli olur.. Benim jenerasyonum için de bir ilk olacak bu gece, Magic - Bird rekabetinden sonra o devri hissedebileceğimiz muazzam bir deneyim olacak..

6. maçta takımdan böyle bir reaksiyon beklemiyordum, gerçekten muazzam bir galibiyetti.. Bu kadar büyük bir tokat atılması 7. maç öncesi bence çok iyi olmadı ama bunu düşünecek durumda değil zaten artık Lakers taraftarı.. İki maç üst üste bu kadar büyük tokat beklemek kolay değil.. Kendrick Perkins'in sakatlığı elbette Boston için önemli dezavantaj oldu.. 2008'de Bynum'dan yararlanamamış, bu sene de son derece düşük katkı alan bir camia olarak bunu da en iyi Lakerslılar bilir.. Rasheed Wallace'ın çıkıp 5 tane üçlük sallaması mümkün, o nedenle çok heyecan yapmamak gerekir ama Gasol'un rahatlığı açısında her türlü bir avantaj getirecektir diye tahmin ediyorum.. Artık tekniğin, taktiğin önemli olmadığı, ön incelemesinin yapılmayacağı, tamamen sahaya çıkanların konuşacağı bir maç bu.. Çok keyifli geçeceğini tahmin ediyorum ama sonunda gülen taraf kim olur bir şey söylemek zor.. Lakers - Celtics 7. maçı çok büyük bir basketbol olayıdır ve sadece bu bile bazı şeyler için yeterlidir..

04.00'te, NTV'de..

17 Haz 2010

, ,

Fransa 0-2 Meksika


2004'te bu takımın başına geldikten sonra WC 2006'da finale giden takımı Zidane etkisiyle mi açıklamak gerekir, yoksa 2 senede yapıya bu kadar büyük zarar verememekle mi bilmiyorum.. Fransızlar 2002'de Dünya Kupası'nda gruplardan çıkamadılar, 2004'te de JacQues Santini'yle başka bir hoca faciası yaşadılar.. Ondan sonra göreve gelen Domenech'in 2006'da finale gidişini açıklayamıyorum ben, aklıma sadece Zidane geliyor.. 2004'te Santini tarafından sol açığa atılarak bitirilen Zidane.. O dönemin fırtına sol açığı Pires'i sağa gönderip Rothen'i bir kere bile denemeyen Santini'yle karışık bir şekilde..

Raymond Domenech bu seviyede gördüğüm net en kötü hoca.. Sistemi çevirme yönündeki mantalitesi bile yanlış.. Arkada başka şeyler düşünüyor olabilir ama açıklamalar o düşündüklerini vermiyor, defans-hücum dönüşünü diziliş basitliğine indirgiyor.. İlk maçta içte denemediği Malouda'yı sola atıp, Gourcuff'u keserek uzun zamandır orada oynamayan Ribery'yi forvet arkasına atması fiyasko.. Kafasının ne kadar dolu, şu anda beyin olarak turnuvadan ne kadar uzak olduğunun başka bir kanıtı.. Pires'ten aldığı ayarlara Zidane da eklendi ve bu geceden sonra bunlar çoğalarak devam edecek.. Gignac - Anelka ikilisini mağlubiyetten önce denememesi bile büyük bir gariplik..

Javier Aguirre ilk maçtaki 3'lü - 4'lü değişimlerini Fransa'ya karşı doğal olarak bırakıp klasik bir dörtlüye dönmüş.. İlk maçta golün cezasını kestiği Aguilar'ı bu nedenle mi, yoksa Salcido'yla klasik bir 4'lü için fazla ofansif olarak gördüğü için mi oynatmadı bilmiyorum.. Daha dengeli Osorio sağ beke alınmış ve ilk maçta içte neden oynadığını anlayamadığım, son yarım saat gerçek yeri olan beke çekilen Efren Juarez de Osorio'nun önüne konmuş.. Muhtemelen Evra önü Ribery bekleyen Aguirre'nin sola aldığı bir tedbirdi bu ama Gio'yu MarQuez ve Torrado'nun yanına içe attı bu hamle.. Gio'dan Franco'nun yanına giren sürpriz çıkışlar beklendi ve genel olarak öncelik sol tarafa verildi..

Hücumun yine yanından geçemeyen bir Fransa ve yavaş yavaş cesaretlenerek ileri çıkmaya başlayan bir Meksika.. İlk maçta iyi bir oyun sergileyen Toulalan'ın bu kadar bozulması ve Fransa'nın merkezi teslim ediyor gibi görünmesi bile büyük fiyasko.. Güney Afrika maçının yıldızlarından Gerardo Torrado yine maçın büyük yıldızlarından.. 31 yaşında ve Cruz Azul oyuncusu.. Galatasaray için düşünürken, böyle bir iç oyuncusu kaça patlar ki? Uğraş dur sonra Vincenzo Grella peşinde.. Vela'nın sakatlığında oyuna giren Pablo Barrera ikinci golün kahramanı.. Maçın gidişatını anlayan ve galibiyete olan ihtiyacıyla birlikte cesaretlenen Aguirre'nin Javier Hernandez'i Franco'nun değil de Efren Juarez'in yerine alarak hem forveti çiftlediği, hem de Gio'yu gerçek yerine çektiği hamle maçın kilidi ve Aguirre'ye kazandıranı.. Golde ofsayt var ama çeyrek adımlık bir fark planın doğruluğunu ve hak edilmişliği değiştirmez..

Bundan sonra Fransa'nın işi çok zor.. Beraberlik Meksika ve Uruguay'ı el ele gruptan çıkarıyor ama Arjantin ve muhtemel Güney Kore eşleşmesi bazı şeyleri değiştirebilir.. Bu Fransa'nın Güney Afrika'ya 3+ fark atma ihtimali pek mevcut görünmüyor ve bu da Meksika'yı arkayı sağlama alarak Uruguay'ın üstüne götürebilir birincilik için.. Giovani yine maçın yıldızlarından, onun için ayrı küçük bir post gerekecek 1-2 gün içinde.. Ama iş ahlakı ve göstermeye çalıştığı çok yönlülükle sevgim giderek artıyor.. Torrado'yu saymazsan şu ana kadar takımının en iyisi ve muhtemelen halkına da en çok güven veren hücum oyuncusu.. Fransa, Türkiye'deki son moda akıma pek katılmadığım için her zaman sevdiğim bir futbol ülkesidir.. Yetiştirdiği büyük futbolcular ve kaliteli teknik adam yönünden açık ara dünyanın en zengini olan bu futbol ulusuna Domenech'in yakıştığını söylemek ise mümkün değil.. Neyse ki turnuva sonrası işler değişiyor.. Blanc'la bu takım tekrar 10 sene öncesine dönmek için atılımını yapar..

Gourcuff'u şöyle bir maçta kesmek için aklını aldırmak lazım ya..

15 Haz 2010

, ,

İtalya 1-1 Paraguay


Marcello Lippi'nin Pirlo'nun yokluğuna bulduğu çözüm Montolivo, Marchisio ve De Rossi'den oluşan bir merkez üçlüsü.. Beklenen seçimlerden biriydi Lippi'den.. Gattuso sadece kulübünde değil, milli takımda da çaptan düşmüş durumda.. Sistemi 4-3-3'e çeviren takımda sağ açığı Juve'ye giden Pepe, solu da Gilardino'nun yanına sokmaya çalışacağı IaQuinta'yla desteklemeye çalıştı Lippi.. IaQuinta'nın sol açık/forvet olarak seçimi ilginçtir, içinde muhtemel Criscito çıkışlarının önünü açmak da yatıyor olabilir bu tercihte ama maç boyunca IaQuinta'lı soldan istediği verimi alamadı İtalya..

Paraguay tipik bir 4-4-2 takımı.. Takımla ilgili fazla bilgim yok, birçok oyuncularını ilk defa izledim.. Tandemleri güzel ve Güney Amerika grubundan gelirken ün yaptıkları savunma takımı tanımının içini doldurmalarını sağlayan oyuncular.. Şu ana kadar birçok takımda izlediğimiz gibi iyi savunmaları ve iyi forvetleri o kalitede destekleyemeyen orta saha hattı sendromundan biraz mustaripler gibi görünüyor ama daha çok izlemek gerek.. Bugün bence çok sağlam bir oyun ortaya koyan İtalya'ya karşı golü yedikten sonra 10-15 dakika saçmalamaları dışında fazla açık vermediler..

İtalya'yı ise beklediğimden çok daha iyi buldum.. İlk 20 dakikadan sonra oyun Di Natale diye bağırmaya başlamıştı fakat yenen golden sonra işler değişti elbet.. İkinci yarıda oyuna giren Camoranesi'nin sistemi 4-4-2'ye çevirmekten başka bir faydasını göremedim ben.. Sağdan düzenli yardıran Pepe, Camoranesi'nin oyuna girişiyle birlikte sola geçti ve çok iyi futboluna orada da devam etti.. İtalya sağlam stoperler, iyi defansif iç oyuncuları, klas ve dünya çapında supporter'lar ile güzel forvetler memleketidir.. Son dönem yetenekli açıklardan geçmiş dönemde fazla nasibini alan bir ekol de değildirler.. Bu geceki Pepe açıktan gelen bir performans için uzun yıllardır bu takımın portföyünde bulunmayan bir güzellikti.. Bu Pepe turnuvanın geri kalanında İtalya için önemli bir açılım olabilir, Lippi'ye de klasik sistemlerini farklılaştırma şansı verir.. Di Natale'nin Gilardino yerine girip IaQuinta'yı merkeze çekmesi sonrasında aslında son bir hamleyle Pazzini de gerekiyordu bu takıma ve bu değişiklik galibiyeti getirebilir İtalya'ya ama Buffon'un sakatlığında kullanılan hak Lippi'nin son darbeyi vurmasını engelledi.. Pepe bulunduğu kanadı devamlı işletti, merkezde Montolivo ve De Rossi oyunu oldukça iyi tuttu ve takım ikinci yarıda oyunu biraz daha öne taşımayı başardı.. Montolivo'nun önüne gelecek De Rossi ve Pirlo ikilisine açıktan gelecek Pepe desteği ve bence Pazzini - Di Natale ikilisi bu takımı oldukça tehlikeli bir hale getirebilir.. Çeyrek finalde muhtemel İspanya eşleşmesi İtalya için büyük şanssızlık ama İspanyolların başına bir çorap örülecekse bu geceden sonra İtalya bence bunun için önemli adaydır..

İlk yarısı turnuvanın ilk günlerindeki bazı maçlara taş çıkartacak sıkıcılıktaydı ama sonrasından İtalya destekçisi olarak büyük keyif aldım.. Slovakya'nın durumu bu iki takımın geleceğini tayin edecek.. İlk sınav yarın..

14 Haz 2010

, ,

Hollanda 2-0 Danimarka


Matrix külliyatından devam edelim.. İkinci film Matrix Reloaded'da ilk filmden sonra konu açılımı devam ederken cevap bekleyen yeni sorular gelir ve seyirci benzer gizem bombardımanıyla karşı karşıyadır.. Neo ilk defa Zion'a gelir ve burada hadiseyi anlama çabası sürerken yaşlı bir konsey üyesiyle üçlemenin en güzel sohbetlerinden birine imza atar.. Makineler ve onlar üzerindeki kontroldan bahsetme esnasında Neo, her insanın bildiği sıradan saptamalar yaparken ihtiyar bir anda "what is control?" diyerek esas oğlanı dumur eder ve onun olaylara biraz daha farklı açıdan yaklaşmasını sağlar..

Futbola uyarlamak mümkün bunu.. İlk yarıdaki kısır futbolda kontrolün sahibi tamamen Danimarka'ydı.. Turnuvanın bazı büyüklerden sonraki en sağlam dörtlü savunmalarından birine sahip olan Morten Olsen, bu savunmayı hemen önlerindeki Christian Poulsen, Thomas Kahlenberg ve büyük Serie A tecrübesi Martin Jorgensen'le desteklerken son zamanların modası sol kenarı da yine benzer defansif özelliği yüksek Thomas Enevoldsen'le düzenledi.. Bendtner'in arkasında sağda Rommedahl'ı bırakıp ideal bir defansif yapı ileri süren Olsen'e karşı Hollanda'nın fazla cevabı yoktu.. Danimarka'nın net planı Hollanda'yı durdurup zayıf rakip tandemini Bendtner'le zorlamak ve daha çok Jacobsen - Rommedahl ikilisiyle etkili olmaya çalışmaktı.. Poulsen'i Agger ve Kjaer kontrolcüsü olarak daha geride konuşlandırdılar ve hücuma yatkın Jorgensen - Kahlenberg ikilisiyle de toplu oyunda etkili olmaya çalıştılar.. İlk 45 dakikada kontrol tamamen ellerindeydi, soyunma odasına da daha moralli giden takım Danimarka'ydı..

Ama futbolda böyle gariplikler var.. İkinci yarının hemen başında Van Persie'nin Danimarka sağından yaptığı ortada sol bek Simon Poulsen'in yaptığı hata ve garip kafa vuruşu Agger'e çarparak gol oldu.. Bundan sonra Danimarka'nın hücumda etkili olup olamayacağı merak konusuydu.. Nicklas Bendtner'in 60. dakikada kenara gelişinin tek açıklaması sakatlığı olabilir, Olsen'in başka bir düşüncesi olduğunu sanmıyorum ama onun gelişinin takımı etkileyeceği çok açıktı.. Hollanda golden sonra da çok etkili olamadı ki bu iskeletle beklenen güzel futbollarını sergileyemeyecekleri de açık.. Takımın Robben ihtiyacı solda Elia'nın yarattıklarıyla vücut buldu.. Daha sonra Van Persie - Afellay değişikliğiyle Dirk Kuyt en uca geçti ve yine Elia'nın soldan geliştirdiği bir atakta golü bularak maçın skorunu ortaya çıkardı..

Arjen Robben dönünce nerede oynayacak Hollanda için kilit konu bence bu.. Bu sene Bayern'de sağ açıkta yaptıklarından sonra Hollanda takım profili içinde sol açık onun için uygun yer gibi görünüyor.. Ama Van Persie ya da Kuyt arkası sol Elia, sağ Robben ve iki iç önündeki Sneijder'li bir yapı da bugünden sonra Van Marwijk'ın kafasında yanmış bir ampül olarak tedavüle konabilir ilerleyen maçlarda.. Danimarka'nın oyunun ikinci kısmında gösterdiği başarısızlık fiyasko derecesinde ama Bendtner nedeniyle mazur görmek mümkün.. Hollanda'yı ise Robben'le beklemek gerekiyor ama zayıf tandem ve içler varken sağlam organizasyonlara karşı sorun yaşayacakları bugünkü ilk 45 dakikayla birlikte bence ortada..

Boston Celtics 92-86 Los Angeles Lakers


Fazla şey yazmanın anlamı olmadığı bir maç.. Celtics yönünden yazacak çok şey mutlaka vardır ama Kobe Bryant'ın sahadaki isyanına sadece üzülebilen biri olarak bende onları yazacak takat yok.. Phoenix serisinde bu araziliğin ipucunu veren Gasol bu maçta yaptığı kolpa double double'la ancak maçı izlemeyip istatistik kağıdına bakarak bu iyi oynamış, şu kötü oynamış diyenleri kandırabilir.. LA'deki ilk 2 maç standardının üzerine çıktığı bile oldu ama TD Garden'da yine sahada yoktu.. Kazanılan maçtaki double double'ı da sahteydi.. Boston Celtics'in böylesine üstün olduğu bir maçta son dakika tehlikesini yaşaması tamamen Lakers'ın şansı ve Kobe etkisi.. Rakip ne kadar fazla sokarsa soksun 3. çeyrekte %70 saha içi yüzdesini gösterdiğin, uzununun kısadan blok yediği, Nate Robinson'ın elini kolunu sallayarak turnike attığı maçta bunun tersini bekleyemezsiniz.. İlk yarı Ray Allen karşısında hiçbir şey yapamayan Kobe'den ikinci yarıda böyle bir diriliş beklemiyordum ama hiçbir işe yaramayan eforuna sadece üzülebiliyorum.. Kendini yıprattığıyla kaldı..

Seri boyunca yaptığım öngörüler tutarak devam ediyor.. Lakers'ın tek şansı ilk 2 maçı aldıktan sonra deplasmanda maç çalmaktı ve ikinci maç takımı bitirdi.. Deplasmandaki 3 maçtan en fazla birinin kazanılabileceğini ve bunun da ancak ilk maç olduğunu söylemiştim ki aynen öyle oldu.. Bundan sonraki tahminim Lakers'ın bu yumuşaklıkla kendi evinde iki maç alamayacağıdır.. Muhtemelen de 6. maçta biter seri.. Andrew Bynum'un etkisizliği istatistiklerinden belli.. 31 dakikada 1 rebo ve onsuz hakikaten bu iş imkansızlık derecesinde.. Celtics 6. maçta işi bitirmek için sahaya topyekün çıkacaktır ve karşı konma şansını bu geceden sonra çok az görüyorum..

13 Haz 2010

, ,

Almanya 4-0 Avustralya


Bu ara Kanalturk Matrix üçlemesini veriyor ve modern devrin en büyük klasiklerinden biri olan seriyi dublajlıyken bile büyük keyifle izleyebilen ben, bu gösterimi de gece tekrarı olduğu için kaçırmamaya çalışıyorum.. İlk filmde Neo'yu Matrix'ten uyandırma çabası içindeki ve hatta uyandırdıktan sonraki Morpheus, sık sık Neo'nun aklını karıştıran, onun olayları anlamasını sağlayan ilginç sorular sorar.. Soruların hepsi de Neo'nun aklını allak bullak eder.. Ve tabii izleyicinin beynini de meşgul etmeye başlar.. Şimdi futbolun kendine has tarzı içinde ebedi sorunlardan biri olan iyi oyun vs. kötü oyunda kimin etkili olduğuna dair kafaları karıştıracak bir soru da benden geliyor Almanya'nın turnuvadaki en keyifli futbolundan sonra.. Almanya mı çok iyiydi? Yoksa Avustralya mı berbat bir oyunla onları böyle gösterdi? Blogda her zaman tekrarlamaya çalıştığım kendi gerçeklerimden biridir, bunun kesin bir saptamasını izleyerek yapmanın bence imkanı yok.. Ancak bazı veriler ışığında ihtimali yükseltilmiş bir tahmin yapabilirsiniz ama o da asla genelgeçer doğru olmaz.. Bugünkü birbirini etkileyen oyun içinde benim yapabileceğim ilk yorumsa Almanya'nın güzel futbolundan çok Avustralya'nın leş sisteminin maçta daha etkili olduğuna inandığımdır.. Bunun yüzdesini ve kesinliğini vermemse elbette mümkün değil..

Maça Galatasaray bağlantılarıyla girelim.. Transferi düşünülen, düşünülmesinin bile anlamsızlığına akıl erdiremediğim Vince Grella'nın bu geceki ilk 45 dakikası "kaçak futbol" kavramında bile çığır açar.. Blogda adını daha önce geçirmedim ama yeri gelmişken söyleyelim.. Grella Avrupa konjonktüründe tek kelimeyle vasat bir futbolcudur.. Bugünkü oyunu, Parma'da oynayıp takımın en zayıf halkalarından biri olan oyun yapısını bildiğim için beni şaşırtmaz.. Parma ve Torino sonrası Premier League tecrübesi için de en sağlıklı bilgiyi Blackburn'lüler verir.. EPL'de injury prone yapısı iyice ortaya çıkmıştır ama kariyerinde ilk sakatlık sorunlarını Blackburn'de yaşamamıştır, gerçekten de normalden çok sakatlanan bir oyuncudur ve bunda da ayarsız müdahalelerinin payı çok fazladır.. Vince Grella'ya toplamda bakan bir Avrupa takımının vasattan fazla bir şey görmesi imkansızdır ve böyle bir ortamda bonusu olan sakatlık muhabbetiyle birlikte Linderoth travmasını yaşamış bir kulübün Grella'ya talip olması bile korkunç bir hamledir.. Üstünel'in son döneminde ve şu anki pasifize edildiği dedikoduları içinde transfer haberlerinin dışarı sızdığı ortada ki 2-3 post önce bunla ilgili bir şeyler karaladım zaten.. Ortada resmi bir açıklama yok ama çıkan Grella haberlerine inanıyorum ve olmaması için umut etmekten başka bir şey yapamıyorum.. Gelirse topa sahip olmaya çalışan 4-3-3/4-4-1-1 kırması oynamaya çalışan bir takımda Ayhan - Topal - Barış - Sarp ortalamasının üzerine çıkması "oynadığı sürece" mümkündür ama bu onu iyi transfer yapmaz, bunun da olası transferinde bence göz önünde bulundurulması gerekir.. Bugünkü kaçak futbolu bu yazdıklarımın hiçbirini barındırmıyor ve elbette Grella bu kadar da berbat bir oyuncu değildir ama bu geceki hocasının kendisine tahammül edememesi onu transfer etmek isteyenler için de bir ışık olmalıdır..

Galatasaray zincirinde ikinci kısma geçelim.. Lucas Neill'ın geçen sene yaptığı katkılar ortada.. Sistemle ilintili olarak tam anlamıyla faciaya sürüklenen bir tandeme geldi ve yaptığı katkı inanılmaz derecedeydi.. Ama berbat yapıya kattıkları onun dünya çapında bir oyuncu olarak değerlendirilmesi anlamına gelmemeli.. Türk Futbolu'nun en çok çektiği sıkıntılardan biridir.. Türk olsun, yabancı olsun üst üste 3 performansla en üste çekilen övgüler 5 maç sonra yedek kulübesini işaret edebilir ve bunlar içinde mübalağa da yoktur.. Lucas Neill büyük bir EPL tecrübesi, yürek ve mental yönden gelişmiş çok iyi bir oyuncu ama yukarıları hedefleyen bir takımın tandemini ve savunma dörtlüsünü tamamen emanet edebileceği bir oyuncu değil.. Bugünkü Avustralya takımında general rolüyle yaptığı hatalar çok büyüktü.. İlk golde ofsaytı bozdu, ikinci golde Klose'yi kaçırdı ki zaten boy sıkıntısı uzun forvetlere karşı her daim risktir tandemde.. Mesut Özil'in kötü vuruşunda çıkardığı top Neill'a artı olarak yazılabilir ama o pozisyonda da Almanların arkaya sarkmasında birinci etken Neill'dı.. 4. golde yine skandal savunma çizgisinde de görebildiğim kadarıyla hatayı paylaşan oyunculardan biriydi.. Sonuç ne? Avustralya'nın bu gece 4 gol yemesinde tek büyük sorumlu mudur? Uzun zamandır gördüğüm en kötü sol bek Chipperfield'ın sol stoper Craig Moore'la etkileşimi sırasında oluşturduğu boşluklar Almanların bütün hücum organizasyonlarını kurguladığı gediklerin başında geldi ve Lucas Neill'ın bugünkü kötü performansında gerçekten feci performanslı takım arkadaşları da çok etkiliydi.. Ama Bursaspor maçında Sercan Yıldırım'ın gösterdiği Lucas Neill'ın çok da hızlı bir oyuncu olmadığı ve arkaya adam kaçırmalardaki sıkıntısı bugün Almanya tarafından da teyit edildi.. Galatasaray yönetiminin ve teknik kadrosunun tandemi Lucas Neill ve yanındaki Türklere emanet etme düşüncesi varsa bence bu düşünce uzun vadede elde patlar.. Neill'ın hem boy sıkıntısını gideren, hem de hız eksikliğini tolere eden kaliteli bir fiziğe dayalı stopere Galatasaray'ın ihtiyacı var..

Galatasaray üzerinden ilerlerken zaten maçın neden bu noktaya geldiği bence ortaya çıktı.. Avustralya'nın böyle bir defans kurgusu ve Verbeek tarafından bu kadar vasatlaştırılmış bir orta sahası varken EPL'nin ve dünyanın en kaliteli içlerinden biri olan Tim Cahill'i en uca koymasını anlamak yine mümkün olmadı.. Avustralya orta sahasında kaçak Grella'yı, Serie B'den başka bir oyuncuyu oynatırken ve bu bölgede oyunu hiç tutma şansı yokken bu bölgenin en güzel adamlarından birinin topun hiç gitmediği Alman tandeminin kucağına gönderilmesi muhtemel bir Verbeek'in Moyes'ten kopyala yapıştırı ama bu işler o kadar kolay değil.. Ne Verbeek Moyes, ne de Moyes'in Cahill'i en uca koyarken içinde bulunduğu şartlar ve sahip olduğu içler Avustralya'da mevcut.. Joshua Kennedy'yi ileri koyup basit bir top şişirme taktiği bu geceki sistemden çok daha mantıklı bir organizasyonu bence ortaya çıkarırdı.. Mark Bresciano'nun yedekte kalmasında ve şu merkezde oynamamasında neler etkili, Bresciano'nun son durumunu çok net bilmeyen biri olarak merak ettiğim konulardan biri.. Ama bildiğimiz oyunculardan Antalya'daki Mile Jedinak bu gece merkezde çok daha iyi bir görüntü sergileyebilirdi..

Almanya'nın oynadığı oyun şu ana kadar içinde mükemmel ve en iyi performans ödülünü Güney Kore'den aldılar.. Klose'nin açıklarına iki forvet özellikli oyuncu Podolski ve Müller'i koyup arkadan Mesut'la muazzam desteklenen yapıda hamallar Sami Khedira ve Bastian Schweinsteiger elbette aslan payını alır.. Özellikle bu geceki Khedira beni benden aldı.. Almanya hem savunmada, hem en uçta, hem de içte gerçekten çok kaliteli oyunculara sahip.. Ama skandallaşmayan bir savunma karşısında neler gösterebilecekleri bu gece bir köşeye yazılmalıdır.. İlk çıktığında biraz burun kıvırdığım Mesut Özil'in geldiği nokta modern bir merkez hücum içi olarak kendisini Almanya'nın organizatörlüğüne taşıdı ve bunu takdir etmemek mümkün değil.. Türkiye'ye gelen bir Mesut'un bu performansı gösteremeyeceğini bildiğim için benim içim rahat.. Eminim ki Joachim Löw ve Alman halkı da aynı duyguları paylaşıyordur.. Almanlar büyüklere ilk mesajı verdi, şimdi kalanları izleyeceğiz..

, ,

Gerrard - Lampard A.Ş.


Sergen - Tümer yan yana oynar mı? Delgado - Ricardinho beraber oynamaz.. Hagi - Sergen futbolun doğasına aykırı.. Böyle yorumları sadece Türkiye'de geçer zannedersiniz ama dışarıda da farklı değil.. En son rahmetli Kazım Kanat "Ricardinho ve Delgado yan yana oynamaz ama birbirlerinin önünde oynar. Delgado tek forvet ve arkasında Ricardinho'yla bu takım çılgın atar." demişti.. Kazım Kanat'ı ne zaman hatırlayacak olsam ilk aklıma gelen ve tebessüm ettiren saptamalarından biridir.. Bizde bu söylemler daima hücum oyuncuları üzerinden gerçekleşir ama mesela İngiltere'de durum farklı.. Bu adamlar birkaç yıldır Gerrard ve Lampard'ın birlikte oynayıp oynamayacağını tartışıyor.. Bizim ülkede bilinçli olduğunu zanneden herkesin diline pelesenk olmuş "box to box" elemanlar, Gerrard - Lampard tarzı oyuncular olarak deyimleşmiştir.. Son dönemin modası Barca bunu Xavi - Iniesta tarzına da çevirdi tabii.. Ama kazın ayağı İngiltere'de öyle değil.. Bu adamların merkezde çift iç olarak oynamadığını beraber oynadıkları her maçta gören İngilizler'in böyle ciddi bir problemleri var ve bunu çözmek için sayısız hamle yaptılar..

En başarıları Gareth Barry'ydi.. Gerrard ve Lampard'a göre defansif önsezileri çok daha gelişmiş olan Barry hem bu iki oyuncunun arasına sos olarak attırıldığı maçlarda Gerrard - Lampard'dan iyi sonuç verdi, hem de bu iki oyuncuyla da çok daha iyi ikililer kurdu.. Gerrard'ı kanada atan, Lampard'ı öne çıkaran hamleler de hep Gareth Barry üzerinden oluştu.. Onun yokluğunda benim tek adayım Michael Carrick'ti ama Fabio Capello neden kullanmadı bilmiyorum.. Keza bugün sol açıkta dağılan James Milner neden 11 başladı, Joe Cole kenarda dururken neden Shaun Wright-Philips'le değişti bunu da anlamadım ben..

Emile Heskey meselesine hiç girmiyorum keza bu takımın gerçek yapısı Rooney'nin ileride tek kalarak açıklardan desteklendiği klasik bir tek forvet düzeni.. Ki sanıyorum gruplardan sonra bunu göreceğiz ama ikinci maçtan itibaren sahaya konursa da şaşırmayacağım.. Bugün iki takımı da profillerinin çok altında buldum.. ABD benim için hayal kırıklığı.. Green topu içeri almasa skor avantajı olan İngiltere'ye karşı üretimleri çok sınırlı duruyordu.. Cherundolo'yu çok acil Galatasaray'a istiyorum.. Ama merkez kalitesi kısıtlı, kenarları da küçük olan bu takımın büyük sürprizler yaratma şansını kendi adıma bu geceki maçtan sonra düşürdüm.. Jozy Altidore kendini çok geliştirmiş diyerek Hande Yener'e selam yollamadan bu yazıyı da bitirmek istemem..

İngiltere'de Green'in yediği golde hatayı başka oyuncuya kesmenin fazla mantığı olmayabilir bu pozisyonun büyüklüğünde ama bence defans hattı geriye çok gömülmüştü ve Ledley King'in dolaylı bir şekilde gole etkisi vardı.. Jamie Carragher'ın oyuna girmesinde de bence o gömülmenin ve şuta izin vermenin etkisi vardır.. Bana göre Carra da Terry yanında direkt 11 başlamalıdır.. Carragher'la defans dörtlüsünün zekası önemli ölçüde artıyor.. (Edit: Ledley King'in sakatlık yaşadığına dair bir bilgi var bu arada) 'John' Lennon'ın mekanik futboldan beslenen salt hıza dayalı oyunu ülke sınırları dışında kolay değil.. Eleman hızın yanına 2 unsur daha koyabilse zaten ülke tarihinin en büyük oyuncularından biri olabilirdi ama sol tarafın hiç işlemediği takımda arkadaki Glen Johnson'la çabalarına saygı duymak gerekir.. Sağda "John" varken sol açıkta içeri kat eden bir oyuncunun (Joe Cole) varlığı da bence İngilizlerin dengesi açısından çok önemli.. Capello kendi tarzını oturtabildiği ölçüde bu takımı adım adım hedefe götürebilir ama bunun için önce Barry, arkasından Joe Cole ve 'tek' Rooney bence şart.. Gerrard ve Lampard'a çift iç olarak oyunu yönlendirmek ve tek pas yaparak oyunu kanatlara açtırmak büyük bir yetenek israfı ama Gareth'ın yokluğunda bir kez daha denenmesine bir şey diyemiyorsunuz..

Arjantin'i yazık ki izleyemedim ama duyduklarım büyük şeyler kaçırmadığım yönünde.. Arjantin fanatiklerine sağ bek Gutierrez'le bol şans dilerim.. Öğlen maçında Güney Kore ise ilk iki günün en güzel futbolunu oynadı.. Zaman geçtikçe ve büyüyen (hem yetenek, hem madden) rakiplerle karşılaştıkça küçük fizikleri zaafiyet yaratmaya başlayacak ama yumuşaklıkları, oturmuş sistemleri ve görünen oyun bilgileri bunu yansıtmamak için elinden geleni yapacak gibi duruyor..

hit counter
Blogger tarafından desteklenmektedir.