30 Tem 2010

,

Galatasaray 2-2 OFK Belgrad


Maçı beyaz ekranın önünden de izlesen, o müthiş açılı Sami Yen kapalısında da olsan Galatasaray'da değişen fazla şey yok.. Vasatın istikrarının bu boyutta devam ediyor oluşu futbolda bile şaşırtıcı.. Sezon başı, transfer eksiği, sakat oyuncular, kamp sonu yorgunluğu gibi takımın önüne konabilecek sayısız yerinde bahane mevcut ama yaklaşık 1 senedir süren sorunların birebir kopyasını sezonun ilk resmi maçında görüyor olmak bunların etkisini azaltıyor..

Galatasaray'da 4-3-3 etkisi devam ve merkezde tercih edilen oyunculardan Ayhan'ın tandem önüne atılıp Sarp'ın sol iç olarak sahada yer alması ilginç bir Rijkaard seçimi.. Servet'le tekniği azalan savunma önüne top çıkarma adına yapılan bir takviye olarak okumak gerekir muhtemelen.. Galatasaray merkezine uzun süredir sallayan biri olarak bugünkü keşmekeşte tekrara girmeye gerek duymuyorum.. Ayhan bütün top kayıplarına rağmen doğal pasör bir oyuncu ve topla sistemi işletmeye çalışan tek merkez oyuncusu olarak en kötü maçında bile öne çıkar.. Bugün de sayısız top kaybına rağmen bu böyleydi ve 34 yaşındaki Ayhan'ın merkez liderliği yaptığı takımda söylenecek fazla söz kalmaz.. Ayhan'ın doğal pasörlüğü, Sarp'ın fiziği ve Barış'ın sahaya koyduğu güç ile fizik kondüsyon modern bir iç oyuncusunda neler olması gerektiğinin bireyler üzerinden ayrı örnekleri.. Tek vücutta toplanması gerekenleri üç parça halinde orta üçlüye yaymaya çalışırsanız da ortaya çıkan takım budur, fazlasını bekleyemezsiniz..

Mehmet Batdal, gol gelene kadar target striker özellikleriyle takım hücumunun merkezinde yer alıyordu ama Arda'nın golüyle etkisi azaldı ve orta sahayla yaşadığı kopukluklar tekrar ortaya çıktı.. Yeni bir oyuncu için fazla önemli değil ama açılması gerekir.. Yine de yüzü kaleye dönük oyunundaki soru işaretlerini silecek bir oyun sergileyemedi ama zamanı ve kredisi büyük.. Kenarda yer alan Arda ve Serdar'ın forveti çoklayamayan doğal oyun tarzları ise bozuk merkezde oyunu tekdüzeleştiren diğer durumlardı.. İkinci yarıda sahada olmayan Arda ilk yarıda hemen hemen her pozisyonun içindeydi ama takımdan değil de oyundan sürekli koptuğunu düşündürdü, topsuz oyunda da bana çok az koştu gibi geldi..

OFK Belgrad tipik bir orta-doğu Avrupa karması takımı görünümünde.. Yaratıcılık ve yetenek sorunları bariz ama belli bir sistem ve disiplin üzerinden yürümeye çalışıyorlar.. Bugün sahaya koyduklarıyla o kadar minimalist takıldılar ki maç sonunda skor nedeniyle yaşadıkları sevinç benim gözümde anlam buldu.. İlk 15 dakikada Servet'i birkaç defa sırtına alan Nemanja Milic dışında göze batan bir oyuncuları yoktu ve ortalama sistemleri ön plandaydı.. Bütün sorunlarına rağmen oyunu çirkinleştirmeyen, fırsatı bulduklarında Galatasaray yarı sahasına yerleşmeye çalışan bir takımdı ve sırf bu nedenle sahadaki garip futbol ve oyunla alakasız skora rağmen fazla üzülmedim.. Görüntüleri bu kırık Galatasaray'ın bile rakibi olamayacakları yönünde ama tek bir maç bu seviyede asla yeterli değildir.. Kendi evlerinde, seyircileriyle birlikte farklı bir hüviyet gösterme ihtimalleri mevcut..

Galatasaray'da umutsuz olacak sayısız neden var ve bu maçın özelinde bunlar geçerli olmaya devam ediyor.. Takım sezonun ilk resmi maçın tek yabancıyla çıktı ve sadece bu, ilk 11'e girecek 5 farklı oyuncunun mevcut olduğunun bir göstergesi.. Takımın yarısı yok ve bunun ne zaman tamamlanacağına dair bir veri de yok.. Orta üçlüdeki bu sıkıntılar nedeniyle hala sezona Arda'yı çift için önüne alan 4-4-1-1'le girilmesi gerektiğini düşünüyorum.. Bu vasat merkeze yaratıcılığı ve zekayı monte etmenin tek yolu an itibarıyla yapı değişikliği ama Rijkaard'ın planları arasında bunun pek olmadığını görüyoruz.. Elano'nun durumu hala belirsiz ama satılmaya çalışıldığını bilmeyen kalmadı ve bunun gerçekleşmemesi durumunda ilk sezonunda bekleneni verememiş oyuncudan beklediğinizi alma fırsatını da harcamış oluyorsunuz.. Son yarım saatte oyuna giren Pino konusunda fazla bir şey görme fırsatı olmadı.. Sabri'nin önünde oynayan bir oyuncuya daha çok uygun fırsatlarda 2-3 pas vermediğine canlı tanık olmak dışında görülebilecek çok şey yok.. Hızı ve ivmelenmesi yerinde ama topa dokunuşlarında özel bir durumun bulunup bulunmadığını anlamak için en az bir 90 dakika izlemek gerekiyor.. Kewell'ın oyuna girişiyle takımdaki zeka ve bilgi artışının net fark edilmesiyse bu konudaki ortalamanın ne boyutta olduğunu yeniden gösterdi.. İkinci golde çok büyük payı vardı ama Rijkaard'ın onu oyuna alırken Batdal'ı çıkarması 2-0'dan sonra Belgrad'ın çok daha rahat ileri açılmasına olanak verdi.. Baros yokken Batdal'ın sahada daha uzun süre kalması gerektiğine inanıyorum..

Uzun ve yorucu günden geri kalanlar karmakarışık bir şekilde bunlar.. Maçın öncesinde ve ilk 15 dakikada ortam güzeldi ama gelmeyen futbol seyirciyi de düşürdü.. Yine de ilk maç ve fazla sallanmayan bir rakibe göre reaksiyon fena değildi tribünde.. Ne olursa olsun, sahada ne kadar paspas bir futbol ortaya çıkarsa çıksın uzun süredir uğrayamadığım o kapalı üstte takımı tekrar izlemek çok büyük keyifti.. Bu maça göre aklın almayacağı skora fazla üzüntü duymamamın temelinde de muhtemelen bu yatıyordu.. Elano problemi bir an önce çözülsün, Baros takıma sağsalim geri dönsün ve merkeze Cana'yla beraber iki yeni ekleme yapılsın.. Ortaya çıkan takım 180 derece farklılaşır ama bunun uyumunu Rijkaard ne zaman sağlayabilir ve zorlu ilk haftalarda takım nasıl bir reaksiyon verir orası şu anda muamma.. Bunu da bir Pino'yu 3 haftada bitiremeyen, arızası net belli takımda yeni sezonun ilk maçında merkezi Ayhan-Sarp-Barış halinde bırakan yönetim düşünsün.. Muhtemel bir başarısızlıkta zaten düşünmeleri gereken çok şey olacak ve bunun için süreleri de başlamış durumda..

Forma editi: Somon spotların altında da harika ama yeni fontlar bence net fiyasko..

28 Tem 2010

In Haldun Who Trusts?


Keita'nın gidişinde Haldun Üstünel'e de değinmiş ve o konuyu biraz açmıştık.. Görüntü, Fenerbahçe'de Hakan Bilal Kutlualp'in başına gelenlerin Galatasaray özelinde Haldun Üstünel'i de vurduğu yönünde.. Üstünel'in bitişi Mehmet Helvacı'nın çıkıp kameralara rahatsızlığını ilan etmesiyle başlamıştı.. Ondan sonra yaşananlar tabii ki büyük sürpriz değil.. İki yöneticinin tasfiyesinde elbette çok farklı nedenler de vardır hadiseleri değiştiren ama rahatsızlığın ana kaynağının transferler sonrası güçlenen yönetici eli olduğunu inkar etmenin fazla anlamı yok.. Futbolun içinde görevinden istifa eden Haldun Üstünel, beklendiği gibi yönetim kurulundan da ayrılarak Galatasaray'da bir devri bitirdi..

Çıkan haberler Haldun Üstünel'in getirdiği çoğu oyuncuyu kendisinin bulup bitirdiği yönünde.. Ele geçirmeye başladığı gücün yanında bu oyuncuların beklentileri fazla karşılamayıp takımda oluşan hayal kırıklıkları ters etki yarattı yöneticide.. Transfer böyle mi yapılmalıdıra dair linkteki yazıda görüşlerim mevcut.. Bir sorunu daha dengeleyemedi Galatasaray yönetimi.. Belirlenen oyuncuları Üstünel'in sorgusuz sualsiz bitirmesi istenebilir ve belki de kriz iyi yönetilebilirdi ama arkada daha büyük oyunların döndüğünü de açık bir şekilde biliyoruz..

Üstünel'in Galatasaray'dan ayrılışını salt Sezgin vs. Üstünel çekişmesine dayandıranlar çok yanılırlar.. Sezgin'in bu yönetim içindeki konumunu, Polat karşısındaki duruşunu anlamakta ben de sıkıntılar yaşıyorum fakat başkanın her zaman söylediği gibi, atanmış ve seçilmişler arasındaki güç dengesi çok nettir ve bir atanmışın bir seçilmişi tek başına tasfiye etmesi hiçbir hiyerarşik topluluk içinde mümkün değildir.. Arkada çok daha büyük hadiseler, Üstünel'den rahatsız olan çok daha büyük abiler var bu işin içinde.. Bunlar, bazılarına çok güvenen biri olarak benim yine anlamakta sıkıntı çektiğim durumlar ama Adnan Polat'ın verdiği tavizler ciddi anlamda üzüntü verici.. Verilen tavizin sahibini sevsek bile durum budur..

Yönetimin içinde büyük çatlakların olduğunu sokaklarda top oynayan çocuklar biliyor ama bunun takıma birincil dereceden zarar vereceğini sanmıyorum.. Bir taraf güçlenirken diğer taraf yıkım içinde ve Polat dengeliyici rolünden çok uzakta.. Bazı gerçekler onun da elini bağlıyor ama Galatasaray Başkanlığı söz konusuysa çok daha net tavırlar beklemek bir taraftar olarak bizim de hakkımız, bu hakkın bizden alınması elbet mümkün değil.. Kulüp bir yola girdi, bu yolun uzun vadeli sonucu bence güzel ama arada harcanan değerleri görmek üzücü.. Adnan Polat bu kadar güçsüz göründüğü sürece bu üzüntüler taraftar merkezli artış gösterecek..

Yarın sabah bir İstanbul yolculuğu beni bekler.. Değerli dostum Bülent Çelik sayesinde Galatasaray'ın Sami Yen'deki ilk resmi maçını efsaneler efsanesi kapalıda seyretme şansını yakalayacağım.. Bir teşekkürü de buradan iletmek isterim kendisine.. Blog birkaç gün yalan olabilir, canlı izlenen maçtan sonra geç de olsa bir yazı gelecektir tabii.. Bu (ve son) sezonun Sami Yen serüvenini başlatacak olmak bile heyecan veriyor şimdiden..

Görüşmek üzere..

27 Tem 2010

Galatasaray Formaları 2010/2011


Evet, bir Galatasaray forma lansmanından sonra daha artık buranın klasiği haline gelen değerlendirme için blogtayız.. Geçen seneki mor formanın kurtardığı ama onun da aslında çok yeterli olmadığı berbat kreasyondan sonra gelmek bu forma topluluğunu kurtaran ana etken.. Büyük falsolar ve büyük güzellikleri bir arada barındıran ilginç bir kreasyonla çıktı kulüp tanıtımdan.. Toplamda ortaya çıkan şey bence güzel ama çok daha efsanesi ve ince düşünülmüşü olabilirdi..

Parçalı efsanesiyle başlayalım.. Geçen seneki antrenman forması kılıklı beyazdan sonraki hayal kırıklığı parçalıydı.. Bana göre kulübün düzenli parçalı forma çıkarmaya başladıktan sonraki en kötü tasarımıydı bu.. Herkesin bildiği gerçek, Galatasaray parçalısında kollarda farklılık yaratılır.. Sarı ve kırmızının da yerleri normalde tam tersi şekildedir.. Kollarda yapılmayan farklılık formayı daha basit ve düz bir kalıba sokuyor, parçalıyı da anlamından uzaklaştırıyor.. Peki gerçekten bu büyük bir sorun mudur? Bence değildir, hatta monotonluğu kırmak adına düzenli parçalı forma yapan bir takım için bir sezonluğuna denenebilecek bir çalışmadır.. İşin burasında sorun yok.. Ama sanki en güzel tasarımmış gibi öteki sezona sarkıtmaya çalışmak benim nazarımda büyük fiyasko.. En kötü tasarıma kendi adıma bir sezon daha katlanmak zorunda olmak hoşuma gitmedi ama yapacak bir şey yok.. Bunun altındaki tek neden TT Arena'nın açılmasıyla birlikte o stada yeni bir forma gelecek olması olabilir.. Eğer harika bir parçalı yapılacaksa devre arası için durum normalleşir.. Ama söylentilerdeki gibi çubuklu tarzı bir forma varsa bu fiyasko büyür.. Gerçek ve en güzel Galatasaray parçalısı iki sezon önceki şu mükemmel forma topluluğunun içindekidir, çok küçük oynamalarla bunun üzerinden yürümekte de bence fayda vardır..


Somon forma için yapılabilecek ilk tanım alternatif formalar içindeki en klas tasarım olduğudur.. Bu furya turuncuyla başladı ve renk olarak aslında en uygunuydu fakat güzelim turuncu, kırmızı çizgiler ve numaralarla boğuldu, renk kapatılarak güzel deneme harcandı.. O forma her zaman dediğim gibi siyah çizgilerle (ve belki de şortla) güzelliğinde 3 kat fark yaratılabilecek bir seçimdi ama küçük bir ayrıntı buna izin vermedi.. Geçen seneki mor hem ton, hem kumaş olarak çok iyiydi.. Fontlar ve çizgilerdeki beyazlarla kontrast da sağlanmış, ortaya daha güzel bir iş çıkarılmıştı.. Ama o formayı da boğan aynı renk şorttu.. Tamamen mor içindeki adamlar bir yere kadar güzel geliyor ama 45 dakika sonra göz bir farklılık istiyor sahada.. Beyaz şortla bazı maçlarda kombine etmek belki mümkün olabilirdi ama bu fark o kadar da önemli değil.. Hem satışlarda, hem de taraftarlar arasında yaratılan heyecanla mor seçimi de kulüp adına çok doğru değerlendirildi.. Birkaç çatlak ses ortaya çıkan güzel iş sonrasında susturuldu ve takım bu işten kar etmeyi başardı..

Somon, daha önceki renklerde oluşan sorunların hiçbirini barındırmayan muazzam bir forma.. Siyah çizgiler kesinlikle çok yakışmış, siyah şort yine modern somon çizgilerle ortaya çok güzel bir tasarım çıkarmış.. Yaklaşık bir hafta önce piyasaya çıkan çakma formada belirttiğim gibi bu seçimi mahvedebilecek tek şey şortu da aynı renk yaparak bütünü pijamaya çevirme riskiydi ama bu yanlışa düşmeden ortaya çok güzel bir iş çıkarmışlar.. "Erkek adam pembe giyer mi hacı?" tandanslı bir kısım anlamsız insanın sesi de bu formaların store'larda görünmesiyle tamamen kesilecektir diye tahmin ediyorum.. Bu sene bir forma alınacaksa benim için bu forma somondur.. Son olarak renge gelelim.. Eğer bu forma somonsa formada bir turuncu tonu da olması gerekir.. Geçen seneki Barcelona formaları bu konudaki en güzel örnektir.. Linkteki gibi o formalar açık havada turuncuya yakındı fakat spotlar altında pembeye yaklaşıyordu.. Ki somon da tam olarak böyle bir renktir.. Habertürk'ün açık hava çekimlerinde bu formanın tonu net pembe gibiydi ama yakından bir daha bakmak gerek tabii.. Eğer pembe dememek için ortaya atılan bir terimse somon, bunun fazla anlamı yok.. Galatasaray gibi bir kulübün buna ihtiyacı da yok.. Pembeyse de pembedir, önemli olan ortaya çıkan tasarımın şukela olmasıdır.. Görüntülerdeki tasarım da bunu taraftarlara sunacak gibi görünüyor..


Bej rengi aslanlı forma çok gereksiz bulduğum beyazı bir seneliğine piyasadan sildiği için bence evladır.. Ama aslan figürünün forma içine sokulmaya çalışılması bana çok anlamlı gelmiyor.. Yine de seçim iyi, bejdeki sarı tonu kırmızıyla birlikte gayet uyumlu.. Somon formayla beraber numara bölümündeki şekili de ben beğendim.. Alternatif forma sayısını ikiye çıkarması anlamsız gibi görünse de, iki seçimin de takım renklerine yakın olması bunun göze batmasını engelliyor.. Bunun da hoş bir deneme olduğunu düşünüyorum..

Son olarak formaların en büyük eksiğine gelelim.. Birincisi Türk Telekom'un komik fontunun formalarda devam ediyor olması.. İkincisi ise geçen sene ilginç bir şekilde belirtmeyi unutmuş olduğum isimlerin numara altına konması.. Bunu hangi federasyon yetkilisi peydah ettiyse bu ülkeye üretilen bütün formaların altında kalmasını temenni ediyorum.. Numara üstü yazı bir dünya klasiğidir ve futbolun anlamlarından biridir.. Sırt reklamıyla takımları çikolata ambalajına çevirmeleri yetmiyormuş gibi (bu sözüm elbette yöneticilere biraz) bunu formanın kutsalı olan isim bölgesine almaları benim için tarifsiz bir hayal kırıklığı.. Bir şekilde tepki verip o reklamları şu anki isimlerin olduğu yer olan numara altına almak gerekiyor ama çevrede de bu konuya hiç tepki verilmiyor.. Bunun bir örneği Bundesliga'da, onları da kötü örnek olarak kabul ediyorum ben.. Bir an önce EPL'deki gibi, mümkünse tep tip fontla ve numara üstü isim kombinasyonuyla bu formaların arz-ı endam etmesini istiyorum ama sanıyorum çok uzun bir süre daha mümkün olmayacak bu..

Bu seneki forma yazımızı burada noktalıyoruz.. Takımların görselliği adına çok önemli olan bu ambalajlar üzerine geyik yapmak güzeldir ama saygı esastır.. Dünyanın en kötü kreasyonu ortaya çıkıyor olsa bile (mesela bu seneki Lyon) destek olmaya devam etmek ve var olan formayı sevmek gerekir.. Geçen sene bile benim için durum buydu.. Bu seneki daha iyi.. Umuyoruz klasik bir Galatasaray parçalısıyla TT Arena'da desteklenir ve takım yeni evine gerçek efsanesiyle çıkar..

Galatasaray Formaları 2008/2009
Galatasaray Formaları 2009/2010

25 Tem 2010

Thierry Henry


Çocuğunu kaybetmiş gibi koşmak nedir sorusuna cevap olarak Thierry Henry tarafından verilmiş bir cevap ve bunun futbol sahalarındaki tezahürü.. Henry elbette sadece bu efsanevi sprintlerin adamı değildi ama oyunu en büyük gücü bu insan dışı fiziki özelliklerinden alıyordu.. Oyununu fiziği üzerine kuran oyuncuların 30 yaş sonrası ani düşüşlerine mükemmel bir örnektir Thierry de.. 27-28 yaşındayken 100 milyon pound muhabbetleri dönerken kontrat gereği oldukça ucuza yapılmış bir Barcelona transferi, sonrasında teknik özellikleriyle orada idare edişi, son uzay takımına katkısı ama en son olarak MLS'ye düşüş.. Şu yukarıdaki sprinti profesyonel atletizm seviyesi, akıl almaz bir şey.. Bir elle atılan gol geyiğine şu güzellikler unutulmasın benim dileğim o tabii.. 4-5 yıl öncesinin dünyada belki de en iyisi, düşüşü sonrasında ise Amerika Ligi oyuncusu.. 15-20 sene sonra eski videolarını açıp açıp bu oyundan ne forvetler geçmiş cümlelerinin içinde geçecek.. 2-3 yıl sonra gelsin, Arsenal'de söylediği malzemeciliği yapıp öyle bıraksın futbolu.. Sanıyorum hayır demeyecektir Profesör..

24 Tem 2010

Doğru Fiyat?


Sam Allardyce muhtemelen FM oynuyor.. Oyuna eklenen klişe basın açıklamaları içinde oyunculara gelen teklifte ortaya çıkan "ancak doğru fiyata gider" opsiyonu Allardyce tarafından dillendirilmiş Grella konusunda.. Uncle Sam bu oyunun en sağlam tüccarlarından biri (kötü anlamda değil).. Yapılan açıklamanın arkasının geçen seneki satışla doldurulması anlamlı ve Allardyce yeni bir oltayı atmış gibi görünüyor.. Hadiseyi bizim için ilginç kılansa Galatasaray'ın Grella'ya olan ilgisini resmen doğrulaması..

Görüntü Galatasaray'ın bu transferden bonservisi istediği seviyeye çekememesi nedeniyle vazgeçtiği yönünde.. Ben en iyi ihtimalle hazırlık maçlarında ve Dünya Kupası'nın açılış gününde Almanya karşısındaki hayalet görüntüsü sonrasında yönetimin yaptığı hatadan döndüğünü düşünüyordum.. Galatasaray'ın geçen seneki görüntüsünden sonra Grella'ya gitmesi bile müthiş anormal bir durum, ciddi anlamda hayal kırıklığı.. Eğer Sam Allardyce'ın çektiği fiyat yüzünden gerçekleşmediyse bu transfer Sam Amca'ya en güzelinden bir teşekkür gerekiyor.. Ben şu anda ettim hatta, evet..

Fenerbahçe Formaları 2010/2011





Forma ve merchandising hadisesinin Türkiye'deki öncüsünde değişen bir şey yok.. Geçen sene 3 formaya düştükten sonra bu sene tekrar 4'e dönüş yapmışlar.. Genelde biri atıl kalıyor 4 formalı sezonların ama daha önce defalarca denenmiş bir durum olarak kulüplere zararı yok..

Çubuklu formaları yine çok küçük farklarla aynen devam.. Adidas'ın bu seneki tasarımında kolda oluşan parçalar bütün formalarda can sıkacak bence.. Oradaki farklılık formanın ahengini bozan tek unsur bana göre..

Galatasaray'ın iki sene önceki turunculu kreasyonunu yazarken Fenerbahçe'den ilerleyen dönemde gelecek yeşilin şaşırtmaması gerektiğini söylemiştim.. 2 sene içinde onlar da renkleri karıştırıp piyasaya sürdüler.. Fotoğrafta armadan bir parça var gibi görünüyor, olmasa bence daha güzel olurdu.. Ama yeşilin tonu gayet güzel görünüyor.. Takımın genetik kodlarına gayet uygun Brezilya uyumuyla en güzel pazarlayacakları forma büyük ihtimalle bu olacak..

Beyaz forma çok sade ve güzel.. Aynısını kırmızı çizgilerle Galatasaray'a isterim.. Mavi forma ise içlerinde en zayıf bulduğum.. Ama mavinin tonuyla çok beğenen illa olacaktır.. En atıl kalan formaları da bu olur muhtemelen..

Yiğit Şardan'la bu pazarda hareketlenen Galatasaray için daha birkaç gün var.. 2 senedir süper pazarlanmaya başlayan ama geçen sezon mor formanın kurtardığı kreasyonu kurulan sitede çılgınlar gibi bekliyor taraftar.. Umutların fos çıkmaması dileğiyle..

Fenerbahçe Formaları 2008/2009
Fenerbahçe Formaları 2009/2010

23 Tem 2010

Matt Barnes & Theo Ratliff


Millet birleşip şampiyonluk için harıl harıl çalışırken Lakers eksiklerini gidermeye çalışıyor.. Mike Miller dedikodusu çıktı, hemen yalanlandı ve birkaç gün içinde Steve Blake imzası gelerek 1 numarada özellikle normal sezonda ortaya çıkan kara delik dolduruldu.. Blake eklemesinden sonra iki eksik görünüyordu takımda.. Birincisi iyi bir 2-3 numara yedeği, ikincisiyse Bynum, Gasol ve Lamar üçlüsünün arkasını dolduracak savunmacı bir veteran.. Dün gece ikisini de bitirdi Lakers.. Özellikle 37 yaşındaki Ratliff'ten çok memnunum.. Zamanın All-Star'ı, 2 kez NBA'in ikinci savunma takımına giren ve 3 kez ligin blok kralı olan Theo'nun artık o günlerden çok uzak olduğunu bilmeyen yok.. Son 6 sezonda oynadığı müsabakalar 82 maçı zar zor geçiyor zaten ama ondan çok büyük şeyler bekleyen de yok.. Bazı maçlarda bulacağı 5-10 dakikalık süre içinde içeri penetre eden cevval kısaların ağzına 2 top sokması yeterlidir onu rotasyonda düşünen bir takım için.. Ratliff bunu hala yapabiliyor.. Zamanında birebir savunması da iyiydi bu vatandaşın ama artık o konuda performans beklemek de yersiz.. Önemli olan yardım savunmasında katkı yaparak takımın son 1-2 yılda kazanmaya başladığı savunmacı kimliğe katkı yapması.. Eğer sakatlık yaşamazsa faydalı olacaktır bu konuda.. Antlaşması 1 yıllık..

Matt Barnes ise 2 yıllığına 3.6 milyon dolarlık bir antlaşmayla takıma katılmış.. Daha fazlasını rahatlıkla bulabilecek bir oyuncuydu.. Ron Artest'ten kalan dakikaları alarak 3 numara savunmasını hep istim üzerinde tutacağı kesin ama 2 numarada Kobe'yi yedekleyecek mi, onun için şu aşamada bir şey söylemek zor.. Sezon içindeki performanslar üzerinden şekillenir bu durum büyük ihtimalle.. İlk etapta yine Sasha Vujacic üzerinden gidecek P-Jax.. Ama Sasha'nın kontağı kapatması durumunda arkanın sağlam olması da güzel.. Orlando'da aldığı 25 dakikaları Lakers'ta bulması kolay değil ama yıllık 1.8 aldığı takımda bu, çok da umrunda olmayacaktır.. Çabuk ayaklar, iyi atletizm ve hoş bir savunmaya eklenen vasat dolaylarındaki bir dış şut Lakers için yine yeterli görünüyor.. Bu bölge için piyasadaki iyi oyunculardan biri geldi takıma..

Steve Blake normal sezonda yedek başlayacak ama Fisher'dan daha fazla süre alacak 82 maç boyunca.. 1 numara dışında 3 ve 5 numaralara yapılan bu eklemeler takımın normal sezonu artık daha ciddiye alacağının bir göstergesi bence.. Lakers 2 senedir şampiyon ama dikkat çekici olan nokta iki seneyi de normal sezonda lig birincisi olarak bitiremedi.. Finalde önce Orlando sürprizi, arkasından Boston çıkışıyla iki finali de ev sahibi olarak oynadılar ki her zaman söylediğim gibi şampiyonluğun en büyük anahtarıdır bu NBA'de.. Bu sene Miami Heat 82 maç boyunca ligi forse etmeye çalışacak.. Lakers'ı geçmek için normal sezonu lider bitirmeleri gerektiğinin bence farkındalar.. Lakers'ın da bu transferler ışığında bazı şeylerin farkındalığını yaşıyor olması güzel bir şey.. Fisher'ın motorları soğuk tutması ve saçmalayan bench normal sezonda takımı çok etkiliyor.. Hem Blake, hem de bu iki eklemeyle yükselen bench bu sorunun önüne geçecektir.. Bu sezon sakatlık şanssızlığı olmazsa normal sezonu da forse eden bir Lakers bekliyorum..

22 Tem 2010

,

Niğde Gazozu


Benim için dünyanın en güzel gazlı içeceği.. Bu sıcakların vazgeçilmezi..

Joe Cole & Liverpool


Joe Cole'un adının geçtiği her yerde, West Ham altyapısı ürünlerinden, nesildaşı Michael Carrick'in adını anmadan geçemiyorum blogda.. Joe Cole daha ön plandaydı İngiltere için büyük farklılık olan yetenekleriyle ama Michael Carrick'in hem ülke ekolüne uygun tarzı, hem de o pozisyonu yüceltecek oyunculardan biri olarak görülmesi daha umut vadeden bir oyuncu olarak değerlendirilmesini sağlıyordu çeşitli çevrelerde.. İkisi de çok iyi oyuncu oldu ama Carrick daha çok savunmaya yönelerek iyi bir merkez oyuncusu oldu.. Joe Cole ise büyük yeteneklerini çok farklı pozisyonlarda kullanabilen bir oyuncu haline geldi ama onun da önüne sakatlıklar ve istikrar sorunu çıktı..

Bu ikisinin ilişkisi bu bağlamda Diego ve Robinho ikilisine de benzer.. İkisi daha Santos'ta oynarken orayı çok iyi takip eden bir arkadaşım Robinho'nun spektakülerliğinin onu öne çıkardığını ama Diego'nun muazzam zekasıyla daha değerli olduğunu söylerdi.. Robinho çok daha büyük kulüplerde oynadı ama beklenen etkinin çok uzağında kaldı.. Diego ise pozisyon bazlı dezavantajlarına rağmen çok üst sınıfa çıkamadı ama kalitesini belli etti.. Öngörünün doğruluğu/yanlışlığı adına fikir belirtecek bir durum yok ortada ama Joe Cole'un her haberinde önce Carrick, arkasından bu Brezilyalılar istemsiz bir şekilde aklıma düşüyor benim..

Cole, Liverpool'la imzaladı ve uzun süredir sıkıntılı görünen sol kenar için takıma çok uyacağını tahmin etmek zor değil.. Arsenal dedikoduları çıktığında yine aynı bölgede benzer bir oyuğa sahip takımda, Arsene Wenger'in sağ ayaklı sol açık oyuncusu fetişine uygun bir şekilde bu dedikoduların geçerlilik ihtimalini artırıyordu ama olmadı.. Bu sene İngiltere'de bir kenardan gelerek sıkışan ve tekdüze bir hale dönen milli takımda farklılık yaratmasını bekliyordum ama Capello düşünmedi, sakatlık sonrası da belki etkilidir tercihlerde.. Şimdi o rolü bu sefer merkezdeki Gerrard'la Liverpool'da yapmaya çalışacak.. Kuyt'ı biraz daha kaleye yaklaştırabilecek Joe Cole'la Liverpool çok güzel transfer yaptı.. Büyük kalçalarla eşsiz yeteneği dışında top saklamanın da üstadı olan bu elemanın İngiltere gibi bir memlekette bu profile ulaşması çok büyük bir olaydır.. Dileğim Jack Wilshere'in kendisinin açtığı yoldan ilerlemesi ve uzun vadede İngiltere'de yaratıcı merkez/açık oyuncularını ortaya çıkarması..

Pool'a hayırlı olsun güzel 10 numara..

,

Galatasaray 0-1 Fenerbahçe


Bu maç öncesindeki düşük profilli hazırlık maçlarından fazla çıkarım yapmak mümkün değildi takımda.. Ligin başlamasına 1 aydan az süre kalmışken, transferi bitirememiş Galatasaray'da bu maçların dikkat çektiği birkaç önemli konu vardı.. Sistem özelinde bu sene geçen seneki hangi yapı üzerinden devam edileceği ve oyuncu tercihleri.. Rijkaard, Kleve maçı sonrasında 4-3-3'e devam edeceğiz diyerek kapıyı gösterdi.. Maçlarda da göze çarpan çoğunlukla geçen senenin genelinde kullanılan saf önlibero önü iki iç oyuncusuyla 4-3-3'ün devam ettiği şeklindeydi.. 3 maçta bunu cebe attık ve oyunculara geçtik.. Arda geçen seneki gibi solda devam ederken forvet ve sağ açık yeni transferlerle şekillendi.. Lorik Cana hariç arızalı merkezi korunan takımda buradaki tercihler de Emre Çolak faktörü dışında kayda değer değildi.. Öne çıkan iki konu vardı burada benim için.. Birincisi, Hakan Balta'nın nerede tercih edileceği.. İkincisiyse Ali Turan'ın benzer şekilde hangi bölgede değerlendirileceği.. Balta'yı daima stoperde, Ali'yi ise yine düzenli sağ bekte kullandı Rijkaard.. Balta - Neill tandeminin devam edebileceği düşüncesi doğuyorken bu maçtaki tercihler biraz rahatlattı.. Geçen seneki özel durum nedeniyle tandeme yapılan ikinci top çıkaran oyuncu eklemesinin "o" takıma artıları oldu ama yeniden düzenleme yapılan bu seneki kadro içinde taşıdığı riskler vardı.. Geçen sene Bursaspor maçında savunmayı önde kurarak takımın boyunu kısaltan Galatasaray'a karşı Sercan Yıldırım'ın tandemi paçavraya çeviren koşuları bu ikili için en büyük uyarıydı ve büyük şüpheler doğurdu.. Hem tandemin boyunu kısaltan, hem de ağırlaştıran bu ikilinin, top kullanma yeteneği bu eksiklikleri tolere edecek düzeyde değil bence ve bu açıdan Neill yanında farklı bir oyuncunun değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum..

Benim adayım stoper Ali Turan'dı ve onun sağ bek tercihi bunu başlamadan bitirdi.. Ali de fazla uzun değil, topla haşır neşirliği de muazzam sayılmaz.. Ama hızı ve sertliği bence yeterli o bölge için.. Rijkaard şu anki tercihleriyle bunun üzerini çizmiş görünüyor.. Bugün maça başlayan Servet ve Zan'dan birinin Neill'ın partnerliğini yapacağını düşünürsek tandem ağırlaşmaya devam edecek ama ikilinin boyunun uzuyor olması yine dezavantajı nötrleyen cinsten ve daha mantıklı..

Maça geçelim, ilk yarıdaki kadro ve oyun tamamen geçen senenin devamı.. Cana önü Sarp ve Musa üçlüsüyle neden başladı Rijkaard bilmiyorum ama böyle top tutamayan/yapamayan bir merkezin sistem adına ortaya bir şey koyamadığını geçen seneden biliyoruz.. Fenerbahçe'nin 10 dakika sonra kırmızı görmesi üzerine eksik rakibin üzerine bile gidemeyen, Arda ve Serdar'ı ileri itmesi gerekirken özellikle Arda'yı devamlı içe çekerek takımın hücum gücünü iyice düşüren ve Arda merkezli bir hale getiren seçim bu üçlü üzerinden işledi.. Takım oyuna hükmedemedi ve 10 kişi kaldıktan sonra geriye yaslanarak fırsat kollamaya başlayan Fenerbahçe'ye yine direnç kazanma şansı verdi.. Musa Çağıran'ı merkezde hücum hattına en yakın oyuncu olarak kullandı Rijkaard ki görüntüde yaratıcılık ve top kullanma adına en doğru seçim oydu.. Ama oyuncunun top kayıplarından sonra rakip merkez oyuncuyu takibi, pozisyon alışları ve tercihleri klasik bir defansif orta saha oyuncusu olduğunu ve bu rolün üzerinde durmadığını gösterdi.. Keza böyle bir üçlünün Baroni'nin ters bir hamlesiyle böylesine ortadan yarılması ve sonrasında sağ kenar oyuncularının savunma hatalarıyla skor dezavantajına düşülmesi de ayrı bir hayal kırıklığıydı.. Açık oyuncuları geriye geldi, Batdal arkadaki 5'liden tamamen kopunca oyuncu özellikleri değerlendirilemedi ve devreye çok etkisiz bir oyunla gidildi..

Rijkaard'ın oyuna müdahale yapmasını bekliyorduk devrede.. Cana ve Musa'yı oyundan aldıktan sonra merkeze Ayhan'ı ekleyip Arda'yı Batdal'ın arkasına çekerek kanatları Serdar - Barış yapan Rijkaard mantıklı bir şekilde sistemi 4-4-1-1'e çevirdi.. Serdar ters kanada geçti ve Barış sağ kenarı destekledi.. Merkez sayısını ikiye indirirken bir kenarda savunma ağırlıklı bir tercih yapması Rijkaard'ın oyuna bakışının bir yansıması bence.. Serdar solda Arda'nın yapamadığı katkıyı yaparken Batdal-Arda yakınlaşmasıyla orada oluşan üçgenden pozisyon üretmeyi deneyecekti Galatasaray ve başlangıç da gayet iyiydi.. Ama 15 dakika sonra, kaçırdığı gol sonrası Batdal'ı kenara alarak oyuna Emre Çolak'ı sokması benim adıma maçı bitiren hamle oldu.. Galatasaray, yine özellikle soldan Serdar'la etkili gelmeye devam etti ama sağdan ve soldan yapılan sayısız orta forvet yokluğu nedeniyle değerlendirilemedi.. Tamamen kendi kalesi önüne yığılan ve savunma arasındaki boşlukları da minimuma indiren Fenerbahçe'ye sol kenar dışında zarar verilemedi ve Galatasaray bir Fener maçını daha istediğini alamadan bitirdi..

Oyunculara bakalım tek tek.. Yeni transfer Lorik Cana'nın hazır olmadığı çok belli.. İlk yarıda üç tane skandal pası var ama bu kadar ağır partnerlerle ve söylediği fazla kilolarıyla çok önemli değil.. Mehmet Batdal hazırlık maçlarının en iyi performansçılarından biriydi.. Bu maçta çok etkili olamadı ama ilk yarıdaki arızalar onu çok etkiledi.. Maç ikinci yarıda Batdal'a doğru dönecekti ama Rijkaard'ın 15 dakika sonra onu da kenara alması bunu görmeyi engelledi.. Yine de sırtı dönük oyunun yanında yüzü dönük oyunu da biliyor görüntüsü ve ayaklarına hakimiyeti tekrar göze çarptı.. Şu ana kadar gösterdikleri forvet alternatifi olabileceği yönünde.. Devamlı tekrarladığım gibi bunu artırarak sürdürebilirse sezon içinde Baros'la birlikte de sahada sık sık yer alma şansına sahip olacaktır..

Serdar Özkan maçın en iyisi Galatasaray adına.. İlk yarıda sağ açıkta oyuna hiç giremedi ama devreyle birlikte sola geçince oyunu tamamen değişti.. Önce Fener sağında ikinci şeridi açtı, arkasından Bekir'i tamamen dağıtıp orayı otobana çevirdi.. Yetenekleri belli, doğal kondüsyonu da eğer sağlıklı bir yaşamla destekleyebilirse önemli artı.. Kafasının ne şekilde çalışacağı, bu dar ve açık alan yeteneklerini takım adına ne kadar kullanabileceğini gösterecek..

Musa'ya değindik, Arda'nın bel kısmında biraz incelme var gibi, tabii çok daha fazlası olmalıydı.. Kilo problemi devam ediyor ama bütün bunlar takımın en önemli oyun zekası olduğu gerçeğini değiştirmiyor.. Servet - Zan ikilisi fena değildi, eğer Neill yanında bu ikiliden biri tercih edilecekse Servet'in savunma yetenekleri daha ileride olmasına rağmen topla daha iyi olan Zan'ın ilk tercih olacağını düşünüyorum.. En azından sakatlanana kadar..

Bu geceki ilk 45 dakikadan sonra bence takımın önüne çıkan bir yol ayrımı var.. Eğer çok özel bir merkez oyuncusu gelmeyecekse yeni transferi Cana'nın yanına çekerek sistemi Michael Skibbe'nin mirası olan 4-4-1-1'e çevirmek zorlu ilk 5 hafta öncesinde takım için en doğru yol gibi görünüyor.. Arda'nın supporter'da olması geçen senenin ilk 6 haftasındaki gibi tercihim olur ve bunun yine skora yansıyacağını düşünüyorum.. Elano'nun takımdaki durumu belli değil ama antrenmanlara bu kadar geç kaldıktan sonra ilk aşamada 11'e girmesi zor görünüyor.. Eğer takımda kalacaksa City'deki gibi forvete yakın bir forvet arkası rolü sağda Pino ve solda Arda'yla ilerleyen günlerde bir opsiyon olabilir.. İlk aşamada çift defansif orta saha önü Kewell(Serdar) - Arda - Pino(Serdar) üzerinden ilerlemek bence en mantıklısı olacak.. 4-3-3'ü bir türlü işletemeyen takımın, zorluk seviyesi iyice tavana doğru giden ligde iyi bir başlangıç yapmak için geçmiş senelerin daha işler sistemlerine bir yeniden bakış yapmasının daha iyi sonuçlar vereceği inancındayım..

Eksikler adına güzel maç, kötü skor.. Takım olsun dedi ve galibiyet umutlarını sezona devretti..

21 Tem 2010

TSL Fikstürü 2010/2011


İlk hafta maçları:

Fenerbahçe-Antalyaspor
Kardemir Karabükspor-Manisaspor
İstanbul Büyükşehir Belediyespor-Kayserispor
Ankaragücü-Trabzonspor
Bucaspor-Beşiktaş
Gaziantepspor-Kasımpaşa
Eskişehirspor-Gençlerbirliği
Bursaspor-Konyaspor
Sivasspor-Galatasaray

Ülke futboluna olan özlem daima bu fikstür çekimleriyle ortaya çıkıyor, yine onu hissettik.. Ligin sonlarına doğru söylenecek şeyi tekrarlayalım en başta, fikstür avantajı geyiği yine sezon boyunca sürdürülecek.. Bu avantaja sahip olan takımların çoğunlukla başarıya ulaşamadığını defalarca tecrübe etmiş bir ülke olarak artık bunlara takılmak çok anlamlı değil ama muhabbeti güzel ve cezbediyor işte.. Avantaj olsa olsa ilk haftalarda olur kanaatindeyim.. Hazır olmayan takımların ilk haftaları kolay geçmesi ilerleyen süreçte takımlara avantaj getirebiliyor.. Ama sezon sonuna dair bugünden çıkarım yapmak çok zor.. Takım dengeleri belli değil, güçsüz görünenlerin atılım yapma ihtimali var ve de sezon sonuna doğru şampiyonluk - küme düşme heyecanı ortaya bambaşka serüvenler çıkartabiliyor..

Fikstürün en güzel tarafı kılıçların daha ikinci haftada çekiliyor olması.. Çok değişik sonuçlar çıkabilir sezon başından itibaren.. Galatasaray'la başlayalım.. Derbi muhabbetinde ilk göze çarpan tam istenen maçların gelmesi.. İlk yarı Fenerbahçe maçı deplasmanda, bu da iç saha maçına TT Arena'da çıkmak anlamına geliyor ki güzel.. Sami Yen'e vedanın yaklaştığı anlarda büyülü stada iç sahada her zaman şansın tuttuğu Beşiktaş maçıyla vedaya başlanıyor olması da ayrıca güzel.. Takımda çok büyük değişiklikler yok ama orta sahanın yeniden kurgulanıyor olması uyum aşamasını mutlaka ortaya çıkaracaktır.. Bu açıdan ilk haftaların zorlu olması pek hoş değil.. İlk hafta Sivas deplasmanı zorlu ama iklim avantajı işi nötrlüyor.. 2. haftada şampiyon Bursa'yı Sami Yen'de ağırlayacak takım.. Bursa'yla şampiyonluk sonrası yaptığı eklemelerle uyum aşamasındayken oynamak bence avantaj.. Yeni sezona iç sahada merhabanın o maçla olması da hoş görünüyor.. Bursa'nın çıkması zor olur.. 3. hafta belalı Eskişehir deplasmanı, puan kaybı beklenir.. 4. haftada yine Sami Yen'de Antep var.. 5. haftada ise Buca deplasmanı.. Buradan çıkabilecek 10 puan güzel sonuçtur bence.. Sonrası biraz daha hafifliyor.. 9-11 arası iki büyük deplasman sarsıcı olacak.. İlk yarının sonuysa yine daha iyi görünüyor..

Fenerbahçe'nin ilk 5 haftası da benzer şekilde çok zorlu.. Antalya(T), Trabzon(D), Manisa(T), Kayseri (D), Beşiktaş.. 2 maç ceza Beşiktaş maçını onlar için Kadıköy'deki sezon açılışı kıvamına getiriyor.. Galatasaray karşısındaki Bursa gibi biraz şanssızlık bu deplasman takımı adına.. Fenerbahçe 4 büyükler içinde iskeleti en istikrarlı takım görünümünde.. Tandem ve orta sahada değişiklikler yok, hücum hattı ise tamamen değişmiş bir şekilde sezona başlayacaklar.. İkinci haftadaki Trabzon maçı geçen sezon sonundaki drama sonrasında bence şanssızlık.. O maçın muhtemel kaybı Aykut'u zor durumda bırakabilir.. Bunun dışında Galatasaray ve Beşiktaş'ı ilk yarıda içeride ağırlamaları kılıçların çok erken çekildiği sezon adına bence avantajları..

Beşiktaş ilk 5 hafta itibarıyla en rahat büyük.. Bucaspor deplasmanıyla başlamaları benim için ilgi çekici ama toplama takım konumundaki Buca deplasmanını ilk maçta atlatmaları sezon seyri anlamında avantajları olabilir.. Bülent Uygun'un fena görünmeyen yapılanması ilerleyen haftalarda Buca Arena'yı ligin zorlu deplasmanlarından birine çevirecektir.. Schuster'in deneysel çalışmalarını konu dışında bırakırsak ilk 4 haftada büyük kayıp yaşamaları zor görünüyor..

Trabzon ve Bursa'nın ilk 5 haftaları diğer takımlara göre daha dengeli.. Şampiyon yaptığı eklemelerden ne kadar verim alabileceğini ilk 6 haftada belli edecektir.. Galatasaray, Sivas ve Antep deplasmanlarına eklenen Buca ve Eskişehir maçları Bursa için ayırt edici olacak.. Trabzon ise eğer 2. haftadaki Fenerbahçe maçını kazanabilirse 6 hafta sonundaki lider adaylarımdan birisi.. Nispeten iyi başlıyorlar onlar da..

Bu sene blogda sıklıkla yer alacak olan Bucaspor'un ilk 6 haftası ise tam anlamıyla cehennem.. Beşiktaş'la başladıktan sonra ilk 6 hafta içinde Galatasaray ve Bursaspor'la oynayacaklar.. Bunun yanında Kasımpaşa deplasmanı ve Gençlerbirliği maçları da riskli görünüyor.. Bu 6 haftadan 7 puan çıkarabilirlerse büyük iş yaparlar.. Ben o barajı geçeceklerini düşünüyorum..

İlk yarıdaki maçlara tek takım yönünden baktığınızda çok zorlu bir ligin kapıda olduğu kağıt üstünde göze çarpıyor.. Ben son yılların en zorlu sezonlarından birinin, hatta en sağlamının kapıda olduğu düşüncesindeyim.. Puan ortalaması ve barajında düşmeler, zirve beşlisi içine sürpriz sızmalar daha ligin başından itibaren yaşanabilir.. Bu açıdan iyi yapılanma içinde olmayan ve işi hafife alan büyükler cezalandırılmaya adaylar ama bunu da sezon başlamadan analiz etmek zor.. Kaliteli transfer ışığında ligin kalite dozunda da artışlar bekleyen biri olarak heyecanlıyım.. El Clasico varken kendi ligini heyecanla izletmeyi başarması TSL için yeterli olacaktır ve o günler bence yakın..

Şimdi heyecanı derbiye çevirip geri sayımı bugünden itibaren başlatma zamanı..

20 Tem 2010

,

Green Lantern


Bazı DC maceralarındaki rolünden başka bir ilgim yok karakterle ama hikayesi ilginç gelmiştir çoğu zaman.. Sinemanın çizgi roman dünyası üzerindeki etkisinin bir benzerini umuyorum bu film üzerinden de, iyi bir uyarlama gelirse belki de okumaya başlatır kendisini..

Son yılların yükselen fırlamalarından Ryan Reynolds'un görüntüsü basına bir süre önce yansıdı.. Kostüm konusunda genellikle en iyiyi çıkaran Hollywood yine güzel çalışma yapmış.. Bu Ryan Reynolds, X-Men Origins: Wolverine rezaletindeki Deadpool rolüyle benden tam puan almış, karakterin cırcır böceği özelliğini yaklaşık 5-10 dakikada mükemmel yansıtmıştı.. Ki gördükçe bu elemandan Peter Parker bile çıkabileceğini düşündüm ben.. Biraz boyu kısa olsaydı olabilirdi belki.. Green Lantern'da da fena iş çıkarmayacaktır.. Takvimleri ayarladık, filmi de oraya ekledik.. Martin Campbell ismi büyük umut vadetmiyor ama kötü olmayan bir uyarlamanın comic evrenine mutlaka birkaç katkı yaptığını göz önünde bulundurunca fazla da önemi yok.. Eh işte dedirtmesi bile yeterlidir..

19 Tem 2010

Juan Pablo Pino Galatasaray'da


Transferin bittiği Monaco'nun yeni kamp kadrosunda Pino'nun yer almamasıyla dün tamamen kesinleşmişti, bugün açıklama yapıldı.. Oyuncunun beklenenden geç gelmesi Fransa basınında çıkan bonservis pazarlığının uzaması teorisini doğruluyor.. Kewell'ın üstüne gelen Pino'yla takımın açık rotasyonu sanıyorum tamamlandı.. Keita sonrasında kağıt üstünde daha garanti bir oyuncu gelmesi tercihimiz olurdu ama yine önümüze konanı yiyeceğiz..

Oyuncuyla ilgili bilgim yok, net bir şekilde izlemişliğim de yok zira.. Hayatı futbol olan Arjantinli bir vatandaşla yaptığım muhabbet sırasında şans eseri ismini zikretmemle aldığım "El Magooo" cevabı dışında olumlu bir durum da yok şu anda.. Fransa'ya gitmeden önce oyuncu Güney Amerika'da hayli popülermiş.. Serie A ve EPL'den teklifler almış ama Fransa'ya gidiş gerçekleşmiş ve ondan sonraki performansına dair bir şey söyleyemiyorlar tabii ki..

Monaco'da 3 defa geçirilen 2 aylık sakatlık periyotları var ve bunlar son iki seneki Galatasaray için düşündürücü.. Takımda hiçbir hocanın favori oyuncusu konumuna gelememesi de buraya gelişi öncesinde büyük bir eksi.. Rijkaard'ın adamı mıdır yoksa yine yönetim tarafından mı transfer edilmiştir bu konuda da doğal olarak bilgisi yok kimsenin.. Her iki kanatta oynayabilmesi avantaj gibi görünüyor ama sadece solda görev alabilen Arda ve Kewell'ın varlığı bunu önemsiz kılacak.. Gelişiyle Serdar Özkan büyük bir çıkış yapmazsa sağ açığı ilk aşamada tapulayacak gibi duruyor.. Neler verebileceğini ise sahada göreceğiz..

Polat tarafından ortaya atılan 5 yabancı transfer vaadinden sonra Cana, Kewell ve Pino geldi.. Kewell transfer olarak görülecek mi Polat tarafından bunu da kimse bilmiyor ama en azından 2 oyuncunun daha gelişi kesin gibi.. Biri net orta saha.. Diğeriyse sürpriz olacak..

Harry Kewell'la 1 yıl daha


Sevdiğiniz bir yabancı oyuncunun Türkiye'ye gelmesi değişik bir duygu.. Bunu iki tarafta da tecrübe etme şansım oldu ve bir tanesi elbette çok rahatsız ediciydi.. Nicolas Anelka daima en sevdiğim oyunculardan biridir benim.. Fenerbahçe'ye geldiği günü çok iyi hatırlıyorum, pek de güzel bir 24 saat değildi.. Gelişini öğrendiğim an televizyonu anında kapatıp haberleri takip etmeme kararı almıştım.. Şans eseri TV açıkken Anelka'nın sağlık kontrolünden geçişi ve efsane topçu fiziğiyle koşu bandının üzerindeki görüntüsü birkaç gün aklımdan çıkmadı.. Sevdiğiniz oyuncuyu en büyük rakibinizde izlemek her zaman zordur, pek de hoş bir durum değildir gerçekten..

İşte bunun Galatasaray versiyonunu Harry Kewell'la yaşadım ben.. Hagi ve Popescu'yu kapsam dışında bırakıyorum zira o zamanki farkındalığımız bu kadar çok değildi.. Çok sayıda yabancı gelip geçti takımdan, Galatasaray öncesinde Harry Kewell kadar sevdiğim bir oyuncu olmadı benim şu ana kadar.. 2000'den önce sadece onun için Leeds sempatizanı olup, UEFA yarı finalinde yaşananlar nedeniyle o takıma ve taraftarına dair kötü düşünceler besletmemiş bir adamdır Kewell.. 22 yaşındayken benim için dünyanın en iyi sol açığıydı, o döneme kadar izlediğim en saf yeteneklerden biriydi.. 10 numaralı formasını alabilmek için çok çabaladığımı ama başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra yaşadığım büyük hayal kırıklığını hala unutmuş değilim..

Böyle bir oyuncunun takımınıza gelmesi muazzam bir hadise.. Hiç beklenmeyen bir şekilde bir anda radara girip bitirilmesi sonrası çok şaşkındım ama aynı zamanda evde tek kişilik halay çekiyordum.. Kewell, çıkış yaptığı zamanın gerçekten en iyi sol açıklarından biriydi.. Milan ve Barcelona'dan 2001 ve 2002'de çok yüksek teklifler alan oyuncunun 2003'te Liverpool'a gayet vasat bir paraya transferi de şaşırtıcıydı.. Leeds'in yaşamaya başladığı finansal sıkıntılar düşen bonservisi etkileyen ana sebeplerden biriydi.. Kewell'ın Leeds'te yaşadığı sakatlıklar ve o dönemlerde ortaya çıkan hastalığı ise bu transferin arkasındaki diğer etkenlerdi ki Kewell'ın o karaciğer hastalığının hala Galatasaray'daki kontroller sonrasında ortaya çıktığını sanan insanlar var bu ülkede..

Liverpool'da oyuncunun sıradanlaştığını tecrübe ediyorduk ama bazı şeyler gözünüzün önündeyken daha çok ortaya çıkar.. Hem sakatlıkları Liverpool'da da kronikleşmeye devam etti, hem de hastalığının etkisi ilaçlar nedeniyle artmaya başladı.. Galatasaray'a geldikten sonraki büyük sevincim onun sahadayken yaşadığı yetenek erozyonunu iyice fark etmem nedeniyle kısa bir sürede üzüntüye dönüştü benim için.. 2000 yılının topla dünyanın en yetenekli oyuncularından birinin yaşadığı bu fundamental eriyişi büyük şoktu, benim bir oyuncuda gördüğüm en büyük kötüye gidiştir bu bağlamda Kewell.. Bununla ilgili her zaman o 2000 yılından herhangi bir maçının izlenmesini öneririm ben.. Üstüne izlenen bir Galatasaray maçı bu adam gerçekten Kewell mı dedirtmeye yeter.. İki takımdan herhangi birer maç...

Kewell yıllarını EPL'de geçirmiş, futbol bilgisi çok üst düzey bir oyuncu.. Yaşadığı teknik erozyona rağmen hala belli bir standardı da var.. Bunları birleştirmesi, mükemmel sol ayağıyla hala onu özel bir oyuncu yapıyor.. Hastalığı nedeniyle aldığı ilaçların ağırlığı, bünyedeki yağ yakımını artırması ve bu nedenle hem beslenme, hem de antrenman metodları bağlamında oyuncuyu çok farklı yollara sokması Kewell'a karşı olan saygıyı artırır, artırmalıdır da.. Benim uzun süre boyunca Kist Hidatik sandığım, Otoimmün Hepatit'i daha sonra öğrendiğim ortamda oyuncunun yaşadığı zorluklarda büyük bir fark yok.. İki hastalık da bu seviyede profesyonel sporla uğraşmayı en büyük zorluk seviyesine götürüyor.. Formaların Kewell'ın üzerine cuk oturması nedeniyle hasta olan kızlarımıza da o görüntünün tamamen Kewell'ın hastalığı nedeniyle oluştuğunu hatırlatmak gerek.. Çok da ilgileneceklerini düşünmüyorum gerçi..

Galatasaray kariyerine gelelim en son olarak.. Kendisine karşı olan sonsuz sevgime rağmen Galatasaray'da yaptıkları vasatı bile aşamadı Kewell'ın.. 9-10 yıl önceki halini çok iyi bilen biri olarak bunu çok rahatlıkla söylüyorum.. Hem ağır hastalık ve ilaçlar onun vücut direncini ve gücünü düşürdüğü için sahada fazla efor göstermesini engelliyor, hem de Kewell hala arızalı kasıklara sahip bir oyuncu.. Hastalığının 90 dakika içinde performansını maça yaymasını engellediği yetmiyormuş gibi, kronikleşmiş sakatlıkları sezon seyri içinde düzenli katkı vermesini de engelliyor.. Oynadığı süre içinde de hiç beklemediğim gol katkısı dışında takımın sistemine çok olumlu katkıları olduğunu söylemek zor.. Sonuç nedir? İlk 2 senesindeki ortalaması sonrasında Kewell'ın gidişi bence takım için bir eksi değildi.. Ama kalışının nasıl bir etki yaratacağını bilmiyorum.. Kewell'ın taraftarın gözünde bir anda kulüp tarihinin en büyük efsanelerinden biri mertebesine nasıl çıktığı, bu davranışın arkasında nasıl bir motivasyon olduğu konusunda fazla fikrim yok ama gösterilen yaklaşım fazlasıyla abartılı.. Leeds'te de, Liverpool'da da saha içinde her zaman aristokrat gibi görünen yapısıyla Galatasaray'a geldikten sonra taraftarla arasında yaşanan sıcaklık ters bir şokla iki tarafı birbirine daha çok yaklaştırmış olabilir.. Ama sevmedi mi yerin dibine geçirmeyi tercih edip sevdiği zaman da abartan bizim taraftarın profili beni çok şaşırtmıyor bu konuda..

Antlaşma muhtemelen maç başı ağırlıklı yapılmıştır ama 20-25 maçı geçemeyeceği kesin olan birine yüksek garanti para verildiğini sanmıyorum.. Fiziksel sorun çıkmasa hastalığı devreye girecek ve onun düzenli oynamasını engelleyecek, burada sorun yok.. Bu bağlamda belki bu sene farklı olur gibi düşünceler içine de girmemek gerek, sonu hayal kırıklığıdır zira.. Kewell'ı geçen sene takım çok aradı ama bunda en büyük etken Baros'un yokluğuydu.. Baros sakatlanmasa Elano'nun merkezdeki varlığıyla birlikte Arda-Keita kanatları zaten Kewell'ın oynamasını engelleyecekti ama ikisinin birden sakatlanması doğal olarak Kewell'ı arattı.. Bu sene takım onu ne kadar arayacak ben onu bilemiyorum.. Bu takım içinde net bir şekilde yedek olmalı ama böyle bir kariyeri TSL içinde ne kadar yedek bırakabilirsiniz onun da net bir cevabı yok.. Rijkaard, çıkan haberlere göre oyuncunun kalmasını istiyordu ve elbet bunun tasarrufunu yapmıştır.. Arda'nın forvet arkasında düşünülmesi durumunda yedeğe gitmesi muhtemel Elano'yla Kewell'ın sol açığı alması gibi bir ihtimal de mevcut.. Bunun dışında hem Arda'yla kanatları paylaşamama durumu, hem de Arda'nın sol açıktaki yerinin garanti olması durumu Kewell'ı kendiliğinden kulübeye götürecek.. Eğer takım içinde bir rotasyon ve rol oyuncusu olmayı kabul ederse hem takıma alışkanlığı, hem taraftar tarafından çok sevilmesi, hem de büyük tecrübesi ve oyun bilgisiyle çok faydalı olabilir.. Ama tersi Rijkaard üzerinde onu oynatma baskısı oluşturacaksa yine sistemdeki taşlarla oynama beraberinde gelir ve açılımı takım için çok iyi olmaz..

Pino'nun geldiğini varsayarsak sol kanat için Arda-Kewell ikilisi, sağ kanat için de Pino-Serdar çifti şu anda kenar rotasyonu adına yeterli.. Elano'nun kalması onu sağ açık için de bir alternatif konumuna getirecek.. Keza Batdal'ın varlığı Baros'u da solda değerlendirme tasarrufunu Rijkaard'a kazandırabilir.. Şu anda (Pino'nun geldiğini varsayıyorum) açık rotasyonu oluşmuş durumda.. Tek eksik olarak takımın merkezi kaldı ki bunun en büyük eksik olması lige 2 hafta kalmışken çok iyi sinyaller değil.. Bu hafta içinde, 25'ine kadar orta saha transferlerinin de gelmesi şart.. Görüntü bir oyuncu gelecek şeklinde, böyle bir durumda kalan 2 yabancı transferi hangi bölgeye yapılacak orası ilginç.. Ben 2 orta saha, 1 stoper bekliyorum takımın ihtiyaçları adına ama muhtemelen böyle olmayacaktır tabii..

Harry Kewell hayırlı olsun ama göndermek için 40 takla attıktan sonra kalış haberinin çok büyük bir olaymış gibi resmi siteden Kewell from Galatasaray puntolarıyla verilmesini de anlayamadım.. Yönetim de artık tribünlere oynamayı bıraksın ve transferi bitirsin.. Taraftarın başka bir beklentisi yok kendilerinden..

Big Three


Sırtına Chosen One dövmesi yaptırıp, NBA'e adım attığı günden sonra benzer sayısız açıklama yapan biri için şu fotoğraf çok önemli bir adımdır ve bunun eleştirisi tek yönlü olabilir.. Sevmiyor musun LeBron'un kendini beğenmiş tavırlarını? Onun şişirilmiş bir balon olduğunu mu düşünüyorsun? O zaman Wade'in takımına gidişini, onun arkasında kalma tasarrufunu ve bu pozu eleştirme hakkı olmaz bir insanın.. En fazla söylediğim doğru çıktı dersin ama bunu oldukça erken fark eden (ki burada fark etmek var mı hala bilmiyorum ben) LeBron'u, egosunu bir kenara bıraktığı için tebrik edersin.. Ama hem kendini beğenmiş, hem de şu poz çok acınası diyorsa biri bence ortada bir yanlış var ve o yanlış yapan kişi LeBron değil..

Fotoğraf ve poz gerçekten komik.. Ben hala LeBron'daki değişime saygı duymaya devam ediyorum.. Bunun bu kadar köşeli bir dönüş olması altının doldurulamama ihtimalini de elbette beraberinde getiriyor ama şu anda Miami Heat'te sorun yok.. Rollerin oluşması sonrasında sahada ortaya çıkan şeyden sonra elbette yeniden konuşulacak bunlar.. Şimdilik fotoğraftaki gibi 'efendi' Wade hala off-season'un en büyük kazananı..

17 Tem 2010

Leo Franco Real Zaragoza'da


"Leo Franco'nun Morgan De Sanctis'ten daha iyi bir kaleci olduğunu düşünmüyorum.. De Sanctis'in bu seneki performansından memnun değilim ama bir kalecinin önündeki tandemle bir bütün olduğunu düşünen biri olarak vasat performansından çok şikayetçi olamıyorum.. Önünde güvenebileceği, düzenli oynayarak alıştığı, tanıdığı bir defans ikilisi hiç olmadı bu adamın.. İtalya Milli Takımı apoletiyle daha fazla maç kurtarması gerekiyordu.. Bazı abuk golleri yememesi gerekiyordu evet, ama yerine gelen Leo Franco da böyle bir adam değil.. Yeni bir kumar yerine takıma alışmış De Sanctis'in devamı kişisel tercihim olur ama görünen o ki seneye kaleci Arjantinli olacak.."

Yaklaşık 15 ay önce, Leo Franco'nun gelişi kesinleştiğinde blogda geçen bir pasaj.. De Sanctis'in üzerine bonservis vermemek için alınan risk yanlıştı ama Leo'nun buraya geldikten sonra yaşadıklarında ayarı yine kaçırdık.. De Sanctis bu ülkeden gittiğinde arkasından dualar okunuyordu, zira çok kötü kaleciydi.. Bu sene Napoli'de gösterdiği performans ortada.. Aynı ayarsızlık Leo Franco'da da mevcuttu.. Gelişi çok büyük olay değildi, toplamı da vasatın biraz üstüydü.. Ama yıllarca Atletico'nun kaleciliğini yapan adam burada yediği 2-3 pis golle bir anda dünya yeteneksizi haline geldi, Aykut'la bundan daha kötü olmaza indirgendi.. Ki aynı Aykut'la bu sene bir maceraya çıkılacaksa devre arası gelmeden neler yazılacağını da göreceğiz..

Bu iş defansla bir bütündür ve savunma istikrarını yakalayamayan bir takımda yeni gelmiş bir kaleciyi bir yere kadar suçlayabilirsiniz.. Leo'da Morgan'ın yaşadığı sorunların benzerini hem tandem, hem de bekler anlamında sezon boyunca yaşadı.. Benzer sorunlarla yeni bir kaleci efsanevi bir başlangıç yapabilir ama bu olmadığında hayal kırıklığı yaşamaya gerek yok.. Vasatın üstündeki, hatta iyi sayılabilecek bir kaleciyi daha kuyruğuna teneke bağlayarak ve yetenek yoksunu ilan ederek gönderdik.. Ufuk beklenen kaleci değilse çok daha büyük hüsranlar, file önünde bu sene Galatasaray'ı bekler..

Sözleşmenin iki yıllık olduğu söyleniyor.. Bonservis konusunda bir bilgi yok.. 1-2 milyon gelse de şu 16 milyon 20'ye tamamlansa diyecek konuma da geliyoruz yavaş yavaş.. Hem kulübe, hem de Leo'ya hayırlı olsun..

GS-FB derbisinin skorunu bilene Bonus'tan forma


Başlık zaten hadisenin ne olduğunu gösteriyor.. Yorumlarda maçın skorunu ve gol atan oyunculardan birini belirtiyorsunuz ve ikisini de bilirseniz Bonus'tan formayı götürüyorsunuz..

Örnek: GS 2-1 FB
Gol: Alex

Not: Sadece bir forma var ve bu nedenle ilk bilen kazanıyor..

Herkese bol şans..
GS Bonus - http://www.facebook.com/gsbonus
FB Bonus - http://www.facebook.com/FenerbahceBonus

14 Tem 2010

Guti & Beşiktaş


Beşiktaş'ın iki senedir arızaları belli olan ama yapıtaşları oluşturulmuş, hazır bir sistemi vardı.. Denizli'yle ikinci senesinde çözülemeyen problemler, bence yanlış teşhis olan 10.5 numara isteği ve defansif yapının günbegün artarak başarısını sürdürmesi takımı hücumda kadük bıraktı ve lig tarihinin en az gol atan büyüklerinden biri ortaya çıktı..

Bernd Schuster gibi bir hocayı transfer edip geçen seneki puan durumunu önüne koyarsanız küçük çaplı bir şok geçirir ve işleri değiştirmeye çalışır burada sorun yok.. Ama değişim kökten mi olmalıdır, yoksa var olan artıların üzerine eksikler üzerinden giderek yama mı yapılmalıdır orası hem teknik, hem de idari bir tercihtir.. Quaresma'nın gelişi geçen seneki en büyük eksiğin kapanışıydı ve umut da veriyordu ama arkasından yapılan hamleler değişimin kökten olacağı ve Beşiktaş'ta sil baştan yapılacağı izlenimi doğuruyor.. Önce Fink'in sözleşmesinin dondurulması, arkasından bu gece gelen Guti ve bütün bunların üstüne bir forvet transferi dedikoduları bu sene bambaşka bir Beşiktaş izleneceğinin habercisi..

Guti, Türkiye için bu yaşında bile harika bir oyuncu.. Galatasaray dedikodusu çıktığında Elano'nun gönderilmesi durumunda bizim tarafa gelmesini de gayet istemiştim.. Keza 4-3-3 ya da 4-4-1-1 üzerinden ilerleyeceğini beklediğim (ki Rijkaard ilkine devam dedi) takım için merkeze uyan oyunculardan biriydi.. Benzer bir zeka ve yeteneğin bir sene önce Galatasaray'da neler yaptığını ve kulüpten nasıl koptuğunu da hatırlıyoruz.. Beşiktaş için de uzun zamandır verim alınamayan supporter bölgesi için çok uygun Guti ama eldeki opsiyonların uzantısı da bunu doğruluyor mu emin değilim..

Takımdaki yabancı sorunu ortada.. Holosko, Tabata, Delgado ve Tello gibi oyuncuları artık hiç saymıyorum, zira bu adamlar gitmiş demektir şu andan itibaren.. Ama sözleşmesi dondurulan Fink'le birlikte Bobo, Quaresma, Sivok, Ferrari, Ernst ve Hilbert'in yanına Guti'yi yazdığınız anda 8'i elde edersiniz.. Ernst, Bobo, Quaresma, Ferrari'nin yeri takım içinde garantidir.. Guti de transferiyle buraya girer.. Hilbert'in de tam Schuster'in kalemi bir oyuncu olarak ilk etapta tercih edileceğini düşünüyorum ben.. Sonuç? Quaresma'nın üzerine gelen Hilbert zaten Fink'i takımdan dışlamıştı.. Guti'nin gelişi de muhtemelen tandemden bir yabancıyı götürecek ki bu da iskeleti çok sağlam olan Beşiktaş'ın bu anlamda zarar göreceğine işaret eder.. Böyle bir ortamda bir forvet daha nereye, nasıl gelir ben kestiremiyorum.. Nasıl bir tasarrufun ürünüdür bu dedikodular, Schuster'in kafasında neler vardır biraz da onlara bakalım..

Guti'nin geldiği takım mevcut futbol şartlarında bir takımı direkt 4-4-1-1'e çevirir.. Yaratıcı supporter'ların son ve en güzel örneklerinden Guti'yi kenara atma şansı yok bir takımın ve Alex'li Fenerbahçe gibi 4-4-1-1 kendiliğinden takımın karşısına gelecektir.. Ama ben Schuster'in kafasında Türkiye şartlarına hiç uymayacak, Maradona Arjantin'i gibi bir düzenin olabileceğini düşünüyorum.. Eğer bu yapının üzerine bir forvet daha gelirse (Raul?) ilk 11'de kesik yeme sırası Hilbert'e gelir ve Quaresma'nın tersindeki kanat daha defansif bir açık oyuncusuyla (?) desteklenebilir.. Şu anda Guti transferi bir forvet daha gelecek olursa Beşiktaş'ı iki düzen etrafında sınırlayacak ve bunlardan biri tamamen köhne bir düzen.. Böyle kaotik bir yapıda, bu kadar fazla yabancı sayısıyla Schuster'in neler düşüneceğini ve nasıl bir yemek çıkaracağını tahmin ve takip etmek yeni sezonda TSL adına en eğlenceli hadiselerden biri olabilir.. Hem Getafe, hem de Real gibi iki farklı yapıyla La Liga'da başarıya ulaşmış üst kalite bir hoca için çok büyük bir problem olmaz bu ama Türkiye'ye uyum esnasında değişik tercihler mutlaka gelecektir..

Ben Beşiktaş'ı kafamda konumlandıramıyorum bu kalabalık yabancı topluluğuyla.. Guti'nin bir Real efsanesi olması, oyuncunun büyüklüğü de ilk aşamada biraz arkada kalabilir bu konularla birlite.. La Liga'da çok geniş alan var, TSL'de Guti o alanları bulamaz tekrarcılığını ben yapmak istemem, bu klişelere yığılan sayısız adam okunabilir yarın ama 34 yaşına kadar İspanya'dan çıkmamış bir adamın bir anda gerçekten çok farklı ve nevi şahsına münhasır bir lig yapısına geliyor olması uyum bakımından illa ki önemlidir, lakin tecrübeyle sabitlenebilecek bir konudur.. İnönü'de, iç sahada her zaman en yüksek tempoya çıkan üç büyük üyesi olan Beşiktaş'ta Guti'nin birçok maçta işi şova dökeceğini tahmin etmek zor değil.. Bu lig değişiyor, çok farklı bir yere doğru gitmeye başlıyor.. Bunun miladı yok ama başlangıç 4-5 seneye dayanıyor.. Bu özel oyuncularla TSL, profilini devam ettirdiği sürece bir 10 yıl sonra çok farklı bir yere gelecek, bunu şimdiden sezebiliyoruz..

Beşiktaş'a hayırlı olsun, ama bence başka forvet gelmesin.. Gelirse biz seviniriz, keza son sınır bence Guti'dir.. Bu senenin transfer şampiyonu şimdiden belli gibi..

Ashley Cole & Real Madrid


Dünya Iker Casillas'ın Ashley Cole'la ilgili yaptığı açıklamayı konuşadursun, Jose Mourinho'nun takıma gelir gelmez Maicon'u yanında getirmesinin beklendiği Real'de, bence çok doğru bir şekilde sol beke adam bakması bu işin dengeli ve doğru tarafı.. Sergio Ramos zaten halihazırda dünyanın en iyi 5 sağ bekinden birisi ve onu daha iyisiyle upgrade etmenin çok büyük anlamı yok.. Tabii oyuncu satılmayacaksa! Maicon'u Real'e yazanların elinde Ramos'un stopere geçmesi vardı ki Dünya Kupası'nın en driplingçi oyuncusu ünvanını bekten kazanan Ramos'a böyle bir profil kaybı yaşattırmanın fazla alemi yok.. Ne kadar şahane bir bekse Ramos, o kadar vasat bir stoper ve benim de kendisine uzun süre ısınamamamda stoper geçmişi etkili olmuştur..

Ramos'u bekte bırakıp eldeki parayı sorunlu sol bek için harcamak, hatta kalanıyla tandemi de yenilemek Real Madrid için doğru reçete olarak görünüyor.. Maicon o bölgenin en iyisi olabilir ama ben Ramos'la aralarında büyük farklar görmüyorum.. Üstüne Ramos'un Real'in ruhu olma yolunda en önde gelen oyunculardan biri olması da hadisenin ayrı tarafı.. Ashley Cole benim için bir bek nedir sorusuna verilen tek cevaptır.. "Stoper bek" ve "hücumcu bek" gibi kavramların fazlalaştığı bu günlerde her bekin Cole profilinde olması tek dileğimdir ama maalesef mümkün olmuyor bu.. İngilizlerin ülke dışına çıkması her zaman belli bir riski beraberinde getirir ama söz konusu Cole ise bu risk alınabilir.. Ramos - Cole müthiş bir dengeyi beraberinde getirerek Real için güzellikler vadediyor, önümüzdeki günlerde Casillas'ın ağzından düşürdüğü baklanın ne kadar gerçek olduğunu anlayacağız..

13 Tem 2010

Somon Forma?


Tanıtım gecesinden sonra yine detaylı bir forma yazısı gelecek elbette klasikleşmiş bir şekilde ama o güne kadar şu yukarıdaki fotoğrafla idare edelim.. Tek cümleyle değerlendirmem şu.. Eğer aynı renk şort olacaksa büyük fiyasko, siyah şort gelirse güzel bir alternatif forma olma ihtimali var..

Arkası tanıtımdan sonra..

Nicolae Dica & Ismael Sosa


Turkcell Super Lig'de bir şeyler değişiyor.. Bursaspor'un şampiyonluğu bu değişimi tetiklemiş ve hızlandırmış olabilir ama kesinlikle başlatıcısı değildi.. TSL, tarihinin en güzel transfer sezonlarından birini yaşıyor ve bunların geneli üç büyüklerden kaynaklanmıyor.. Bundan daha güzel bir şey olabilir mi? Bütün takımlardan çok mantıklı, nihayet işin farkına vardıklarını gösteren muazzam hamleler geliyor.. Kimi tutar, kimi tutmaz.. Ama kağıt üstünde yapılan işlerin güzel olduğunu görmek için bazılarının sahaya çıkması gerekmiyor.. 2.5 sene önce Arsene Wenger'in radarında olan, Londra'ya antrenmanlara davet edilen genç bugün İstanbul'un bir semt takımında Yılmaz Vural için oynayacak, bundan güzel örnek olur mu?

Nicolae Dica, benim son yıllarda en beğendiğim Romen oyuncuların başında geliyordu.. Hagi sonrası sendromunda Galatasaray'ın denemesi gereken oyunculardan biri olduğunu da düşünüyordum.. 30 yaşında Manisaspor'a geldi.. Kusursuz tekniği, saha görüşü ve yeteneğine eklediği pozisyonuna göre golcü kimliğiyle bu adam Catania sınırını neden aşamamıştır benim için merak konusudur.. Romence bilmeden de bunların ayrıntılarına ulaşmak zor muhtemelen.. Belki lokal oyuncu, belki de mental problemleri var.. Manisaspor'da kalıcı olup olamayacağını da şimdiden söylemek imkansız.. Ama bu sene her maçın naklen verileceği ülkede bu adamı her hafta izleyebilecek olmak bence çok güzel bir şey.. Manisalılar hazır olsun, gerçekten çok güzel bir adam geldi şehirlerine.. TSL sertliğine ne kadar tepki gösterecek onu göreceğiz ama topun dibine girmede dünyanın en iyilerinden biri olarak gördüğüm Dica'nın en az 1 tane şahane aşırtma golü atacağına (sahanın her yerinden olabilir) ben şimdiden eminim.. Tebrik ediyorum Manisaspor yönetimini..

Ismael Sosa'nın Gaziantep'e gelişi ayrı olay.. Tabata transferinde bütün Türk kulüplerine Güney Amerika pazarıyla ilgili ufak bir ders vermişlerdi, Ismael Sosa'yla bunu devam ettiriyorlar.. Mali sıkıntı içindeki kulübü takip edip bu sene Arjantin'de iş yapan bir genci Türkiye'ye getirmek büyük olay.. 3 milyonluk, bir Anadolu kulübü için yüklü sayılabilecek bir maliyeti var oyuncunun ama Gaziantep'in son zamanlarda kazandıklarıyla bunu sorun yaptığını zannetmiyorum.. 18 yaşında çıkılan ilk maç, 15 yaşından beri büyük yetenek olarak lanse edilmek, teknik direktörüyle gençliğinde takışmak gibi çok tanıdık bir profili var ama en önemlisi, son senesinin Arjantin'deki en verimli sezonu olması..

Dışarıdan ihraçla ülke futbolu ileriye gidebilir mi? Bence evet.. Gençlerin önüne rol modeli doğru koymak gerekir ve bunu gerektiği zaman Manisaspor bile yapabiliyor.. Bu ligde bir şeyler değişiyor.. Değişimi ve gelişimi her zaman tabandan başlatıp tavana doğru yayamazsınız.. Bu ilk bakışta daha doğru görünebilir ama futbolun her yanında olduğu gibi burada da tek doğru yok.. Son 10 sezonda tam 7 defa 4 büyüklerin arasına en az 1 takım girdi bu ligde ve en sonunda şampiyon geldi.. Bir önceki 10 sezonluk dilimde bu rakam 3'tü ve ikisinde 4. büyüğü 1 puanla geçen takımlar vardı.. Üstte çatırdamalar var ve o kabuğu bu sene Bursaspor kırdı.. Bu ligin gelişimini en çok etkileyen şeylerin başında yıkılmaz 4 büyükler kavramı geliyordu.. Artık bu yok.. Bu güzel transferler devam ettikçe genç oyuncu çıkarma kavramında bile önemli değişimler yaşanacağını düşünüyorum ben.. Bursaspor sadece şampiyonluğuyla değil, bu yönüyle de takdire değer bir takım.. Artık her takım para harcama lüksüne kavuştu ligde, şimdilik en önemli şey bu.. TSL güzel ve çok zor bir lig.. Bunun farkında olup Kezman, Van Hooijdonk, Baros gibi dünya çapında oyuncuların söylediklerine kulak vermek gerek.. Ronaldinho burada kolay oynayamaz dedirtmeyi başarıyorsa bu lig ve takımlar, orada güzel şeyler de oluyor demektir.. Köhne sistemleri biraz daha yenileyip dünya standartlarına doğru çeviren teknik adamlarla burasının tüm yanlışlarına rağmen o kadar da kötü olmadığını fark ettiğimiz gün her şey farklılaşacak..

O zamana kadar hoşgeldin Dica'yla başlayalım..

12 Tem 2010

Hidayet Türkoğlu & Phoenix Suns


Transfer sürpriz, daha %100 olarak da bitmiş değil ama NBA.com'a bile ciddi olarak girmiş durumda.. Geri dönüş olacağını sanmıyorum..

Bir oyuncunun Phoenix'in sistemine ve Steve Nash'in yanına gitmesi kendisi için büyük avantaj.. Tempoyla birlikte hem doğal, hem de biraz şişirilmiş istatistikler, daha iyi kontrat ihtimalleri ve daha eğlenceli bir oyun.. Hidayet son büyük kontratını imzaladı ve artık böyle düşünceleri yok.. Geçen sene vasıfsız Jay Triano'nun berbat takımında içine sokulmaya çalışıldığı rol, kendisine maksimum kontrat vermiş bir organizasyona ve yönetime yakışmıyordu.. Yıllık 10 küsur milyon doları verip üstüne sabit köşe şutörü kalıbına dökmeye çalıştıkları Hedo'nun üstüne o elbise doğal olarak uymadı ve gördüğüm en kötü NBA seyircilerinden Torontolular'ın gözünde oyuncu overpaid oldu..

Chris Bosh'un gidişiyle Hidayet'e bu sezon ihtiyaç duyabilirlerdi.. İlk başta basına yansıyan böyle düşünceleri de oldu ama bir süredir her şeyi Bosh üzerine kurmaya çalışan ve Hidayet'i de bu nedenle alan takımın yeniden yapılanma çabası içindeyken bizim Türk'e fazla ihtiyaçları yoktu.. Şimdi çok büyük ihtimalle Leandro Barbosa karşılığında Phoenix'e geçiyor Hidayet..

Phoenix'in artık çok üst seviyelerde basketbol oynama şansı bence yok.. Run'n Gun'a bu sene de devam edecekler ama ligin en iyi pota altı bitiricilerinden Amar'e'nin gidişiyle artık opsiyonları çok daha sınırlı ve iyice dışa bağımlı bir takım haline gelecekler.. 5 numaraya oturacak olan Robin Lopez daha iyi bir savunma demek ama Amar'e'nin kötü savunması müthiş hücumuyla takım için artıya dönüyordu.. Yüksek tempoda Robin Lopez'in takım için çok büyük bir fark yaratabileceğini sanmıyorum.. Hidayet transfer gerçekleşince çok büyük ihtimalle 4 numarada tercih edilecek.. 4 kısalı düzene Orlando Magic'ten alışık ama 4 numara için aynı şeyi söylemek kolay değil.. Savunmada büyük sıkıntı yaşayacağı zamanlar olacaktır.. Hücumda ise elbette rakamları son senesine göre bariz artış görecek..

Elinde topu isteyen bir oyuncu olarak Nash'in yanına gitmesi garip gelebilir.. Ama Nash yaşlandı ve onun sahada olmadığı 15 dakikalık süre içinde Phoenix'in bir oyun yönlendiricisine ihtiyacı olduğu uzun zamandır ortada.. Rotasyon büyük ihtimalle Nash'in oturduğu 15 dakika içinde Hidayet'i devamlı oynatmak üzerinden şekillenecektir Gentry için.. Yine bunun yanında Nash devamlı topu elinde istese de paylaşmayı bilen bir oyuncu olduğu da ortada.. 30'undan sonra böyle bir sistem içinde oyundan zevk alacak Hidayet'in top meselesini Toronto'daki kadar sorun yapacağını sanmıyorum.. Toronto berbat bir basketbol yapısıydı ve orada bile hiç tercih edilmemek Hidayet'in canını sıkıyordu, Nash ise tamamen farklı..

Josh Childress'ın da takıma katılma durumu mevcut ki böyle bir durumda ilk beşte Steve Nash, J-Rich, Childress, Hedo ve Lopez olacak.. Tamamen dışarıya yönlenmiş bir takım için çok uyumlu bir yapı değil.. Childress'ın dış şutu felaket, Hidayet ise son 2-3 yılda topu bu kadar eline almaya başlayınca bir zamanlar gayet iyi olduğu statik şutu unuttu.. Phoenix'te bunu hatırlaması gerekecek ve bu da düzenli çalışma demek.. Bunda ne kadar başarılı olabileceğini göreceğiz..

Eğer transfer gerçekleşirse Hidayet'in 35+ dakika sahada kalacağını sanıyorum ve bu da Phoenix sistemi içinde 15+ sayının garanti olması demek.. Kontratının hakkını veren istatistiğe ulaşacaktır ama bu istatistiğin takım başarısında ne kadar etkili olacağını görmek için her transferde olduğu gibi biçilecek rolü ve sahadaki duruşu görmek gerekecek.. Geçen seneden bence daha kötü bir takım olacaklar ama mevcut şartlar altında mantıklı bir transfer Hidayet.. Play-off yapabilirler mi şu anda bunu kestirmek zor ama eğer olursa bizim finalisti tekrar batı çekişmesi içinde izlemek zevkli olacak..

Hayırlı olsun Hedo'ya..

, ,

İspanya 1-0 Hollanda


2008-2009 sezonunun sonlarında, Barcelona efsane bir sezonu imzalarken Sevilla'yı bozguna uğrattıkları bir maç sonrasında takımla ve Xavi-Iniesta'nın önemiyle ilgili bir yazı var arşivde.. İçinde takımın sisteminden yola çıkarak kısa yol üzerinden Xavi ve Iniesta'nın Messi'den önemli olduğuna inandığımı belirtmiştim.. Portekiz'de sıradanlaşan ve kalede uzaklaşan Cristiano Ronaldo'yla Arjantin'de hiçbir zaman Barcelona'daki gibi olmadığı için eleştirilen Lionel Messi bir tarafta, diğer tarafta ise son 2 yılda milli takımla Avrupa ve Dünya'nın en üst noktasına çıkan, en üst seviyede kulüp takımı gibi bir milli takım oluşturan Xavi ve Iniesta.. İspanya'nın ezelden beri sorunlu, parçalı ulus devlet yapısı içinde ortaya çıkan bu takım hem kendileri, hem de dünya için ayrıca önemli.. 2008'de Avrupa, bu gece Dünya Şampiyonu.. İmparator Iniesta ve General Xavi'nin önderliğinde, arkadaki büyük asker Carles Puyol'un kontrolünde...

Hollanda sezonun ilk maçından itibaren devam eden ve Arjen Robben'le çeşitlenmeye çalışan düzeninde, İspanya ise Almanya önündeki muazzam oyunda öne çıkan Pedro eklemesi ve Torres'in kenara gelişinin devamıyla sahada yer aldı maçın başında.. Barcelona ve dolayısıyla İspanya'yı durdurmanın nelerden geçtiğini La Liga sezonlarından az çok biliyoruz.. Önde basmak ya da savunmayı ileride kurmak.. Bugün ikisini de beraber yapmayı tercih etti Hollanda.. Bunu birlikte yaparsanız ortaya çıkan şey genellikle pozitif futboldur ama bugün sertlikte doz aşımı yapan Hollanda için aynı şeyleri söylemek mümkün değil.. Toplu oyunda genel bir koordinasyon da gösteremediler.. Ki Van Marwijk'ın turnuva öncesinde yaptığı savunma seçiminde bu oyunu oynamaya yatkın olmayan Van Bommel ve De Jong da bunda büyük pay sahibidir bence..

İspanya'nın Almanya maçındaki hantal tandemden sonra bir benzeri, kısmen sorunlu Hollanda geri dörtlüsüne karşı yine Villa'yı en uçta başlatarak tandem arkası koşusu beklemesi doğal bir sonuç.. Savunmayı önde kuruyorsanız ve rakipte bu işin en kurtlarından Villa varsa her zaman için büyük risk alırsınız ama bugün Hollanda geri dörtlüsünün standart üstü oyunu bu riskleri azalttı.. Çok daha fazla silaha sahip olan Barcelona'ya karşı Villa'nın en uçta tercih edilmesi durumunda Hollanda benzeri savunma çizgili takımları bu sene çok görmeyeceğiz ama hücumda önemli sorunları olan İspanya'ya karşı Van Marwijk bunu avantaj olarak kullanmayı başardı..

İlk 45 dakika açık bir şekilde kötü futboldu.. Fazla sertlik, çok sayıda faul düdüğü, pas oranı %55'te kalan bir Hollanda ve bu departmanda yine standardının altında oynayan İspanya.. İspanya'nın Del BosQue'li yapısında içe kat eden Iniesta'nın oyunu büyük kilitlerden biri ve ilk yarıda standardının çok altında oynayan Andres'in ortaya çıkan futbolda büyük payı vardı.. Üretkenliği hiç sağlayamadı ve pas tercihleri çoğunlukla yanlıştı..

İkinci yarıda oyunu açmak için ilk hamle 60'ta Jesus Navas'la İspanya'dan geldi.. Bence yanlış tercihti ama yerine tercih edilebilecek bir açık oyuncusu bulundurmayan İspanya'da zaman zaman kurtarıcı Navas oldu bu turnuvada.. Maçın bitimine kadar tamamen kaçak güreşti ve güçlü Hollanda solunda top alamadı.. Hollanda'nın cevap olarak ilk değişikliğinde Uruguay maçını çeviren oyunculardan Van Der Vaart yerine Elia'nın gireceğini tahmin edebiliyordum ama çıkan oyuncunun Kuyt değil de Van Persie olması gerektiğini düşünüyordum.. Ama burada da fazla denenmeyen üzerinden değil de daha sağlamcı bir duruş sergiledi teknik adam ve fiziğiyle oyunun ilerleyen bölümlerinde etkili olabilecek Kuyt oyundan çıktı.. Maçın kilidini çözen hamle ise 90 dakikanın sonuna doğru Xabi'nin yerine oyuna giren Cesc.. Bu değişiklik İspanya'yı tamamen kale önüne çıkardı.. Bu turnuva boyunca daha önde oynayan Xavi biraz geri çekildi ve yanına Cesc çıktı, 90 dakikanın etkisizi Iniesta ise Cesc'in girişiyle Villa'ya yaklaşma şansı buldu.. Maçın başından itibaren yaratıcılığı sınırlı olan Iniesta kale önünde uzatmalarla ve Fabregas'la birlikte salvolar yapmaya başladı.. Cesc'in önüne bıraktığı müthiş topu ve kendi kaçırdığı gol oyunun sonunu az çok belli ediyordu..

Maçın kasedini bu anda geri sarmak gerekiyor.. İlk 90 dakikanın sert ve çirkin oynayanı Hollanda ama sahadan istediğini alan takım da onlardı.. Robben'i iki defa gayet iyi bir şekilde İspanya tandeminin arkasına sarkıttılar ve iki pozisyonda da Casillas gole izin vermedi.. Bu vasat oyun anlayışıyla elde edebilecekleri buydu ve Robben onlardan birini gol yapsa üzerine de yatma fırsatını elde edeceklerdi.. Hollanda aşamasında ilk 87 dakikayı başarılı bulmamak zor.. Ama sonrası Cesc'in girişiyle oyunun tamamen değişimi ve uzatmalarda 10 kişi kalan Hollanda'nın işinin Allah'a kalışı.. İlk 105 dakika boyunca topa sadece 25 kez değebilen Villa'nın yerine giren Torres'in halini son 15 dakikada gördükçe Navas değişikliği biraz daha anlam kazandı.. İspanyol'un durumu şu an için gerçekten içler acısı ve bu psikozdan nasıl çıkacağını merak etmemek mümkün değil..

Iniesta'nın golündeki aksiyonları, Cesc'in merkezde topu önüne bırakışı ve İmparator'un temiz vuruşu harikulade.. Benim için çift taraflı bu orta saha oyuncuları içinde en özel, açık ara en sevdiğim adamdır Iniesta ve Dünya Kupası'nın finalini uzatmalardaki müthiş oyunuyla ve attığı golle imzalaması ayrıca mutlu etti beni.. İspanya kulüp takımı havasıyla bu turnuvanın favorisiydi, beklenene çıkamadılar ama en iyi olduklarını finalde ve özellikle de turnuvanın en iyilerinden Almanya karşısındaki oyunlarıyla gösterdiler.. İmparator yine krallığını ilan etti, muhtemelen 2014 Brezilya'da yaş haddi nedeniyle biraz daha geri plana geçmeye başlamış Xavi'yle birlikte bu takımın direkt saha içi patronu olacak.. Bu jenerasyonu Barcelona altyapısından çıkmış 2-3 yeni oyuncuyla birlikte 4 yıl sonra da başarıyla devam ettirme şansları ellerinde mevcut.. Barcelona ve dolayısıyla İspanya, bu oyunun güzel yüzü olmaya bir süre daha devam edecek.. Anlamsız çekişmelerin altında bambaşka bir sistemle finale imzasını atan Van Marwijk'a bir hoca olarak hiçbir zaman inanmayacak olsam da turnuva özelinde başarısını yadsımak mümkün değil.. Turnuva öncesinde olabildiğince vasat ve albenisiz görünen bir kadrodan tarihin en başarılı milli takımlarından birini çıkardı ve rakibinin favori olduğu bir maçta ötesine de geçebilirdi..

Howard Webb çok da iyi niyetli olmayan bir oyuncu topluluğunun ve finalin ağırlığının altından mükemmel kalktı bence.. Tek büyük hatası De Jong'un göğüse attığı tekmede kırmızıyı çıkarmaması ama o pozisyonda dünya üzerindeki hiçbir hakemin WC finalinin ilk yarısında kırmızıyı çıkaramayacağını düşünüyorum.. Bu kadar çok faulun yapıldığı, sertliğin bu kadar arttığı bir maçta standardı tutturmak çok zordur ve illa ki birkaç düdüğünüz eleştiri konusu olur.. Webb'in harika iş çıkardığını düşünüyorum ben..

İyi bir final değildi ama uzatmalar tam da üstüne geldi.. İspanya şampiyon, Xavi-Iniesta bu oyunun en güzel hizmetkarları.. Bıraktıkları yerden, 2010-2011 sezonunda La Liga'da izlemeye devam edeceğiz bu güzellikleri.. O zamana kadar yine ülkenin futbol gündemine geri dönüyoruz..

,

Altın Top: Diego Forlan


Maçtan önce taze taze bloga geçmek lazım.. Turnuvanın gol kralı Thomas Müller'in 10 aday arasına giremediği ödülde Diego Forlan seçimi herkesin içini rahatlatır bir miktar.. Jabulani üzerindeki tartışmalara kesinlikle katılmıyorum.. İlk maçlar içinde bu topla uzaktan gol atılmaz diyenler 1 hafta sonra vurduğun gol oluyor, nasıl top demeye başladılar.. 2002'de de benzer düşünceler vardı, şimdi hiç kimse hatırlamıyor o turnuvadaki topu.. Top toptur, iyi vurursan gol olur ama eğer Jabulani'de bir gariplik varsa gerçekten, bu adam o topun bug'ı olmayı hak etti bu turnuvada.. Uzaktan attı, frikikten attı, ters ayakla vurdu, içle vurdu, dışla vurdu, voleyle çaktı.. Atabileceği her golü atıp 30 yaşından sonra daha iç gibi oynayıp takımını supportervari bir rolde yarı finale kadar taşıdı.. Zaten insan değildi, bu turnuvadan sonra boyut değiştirdi.. Yakışır aslan parçasına..

11 Tem 2010

10 Tem 2010

Pino & Hazard & Sezgin


Dün gece biri gönderdi bunu bana.. Böyle şeyleri genelde yayınlamayı sevmiyoruz tabii blogda ama sonuçta dünyayı da kurtarmıyoruz burada.. Çok muhtemel bir şekilde büyük düzmece ama hem emeğe ve girişime saygı, hem de geyik olarak bulunsun burada..

Emek dediğin şunu hazırlamak 10 dakikadır.. THY'ye ait uçak muhtemelen Fransa - Türkiye hattı ama yolcuların neden tamamının yabancı olduğu konusunda bir bilgi yok.. Bir de Adnan Sezgin'in o göbeğiyle Pino'dan 2 kilo hafif, Hazard'dan da 1 kilo ağır olması ilginç ayrıntıymış.. Bunun çok benzerini geçtiğimiz senelerde gerçekleşmeyen bir transferde hatırlıyorum, ikincisi de geldi yaratıcı gençlikten..

,

Bu Kavga Bitmez


Salvo New York Daily News'tan.. Yeni sezon başlayana kadar 3-4 ay var ve o güne kadar da arkası kesilmez bu sallamaların.. Tabii LeBron'u ilgilendiren bir durum yok, nasıl Dan Gilbert saçmalığın kralına imza attıysa şehri elemanın ayakları altına serdikten sonra ters bir seçimde şu manşeti atmak da ayrı bir kepazelik.. Hayır sonra bizim basın için "ama çok sert" diyorlar, İngiltere ve Amerika'yı görüp üzülüyorum bunlara.. Yapmasınlar bir daha..

hit counter
Blogger tarafından desteklenmektedir.