28 Şub 2010

,

Galatasaray 4-1 Kasımpaşa


Çok küçük farklarla kaybedilen bir Avrupa maçı sonrasında hem Galatasaray, hem de Caner Erkin için büyük bir şanstır bu hafta sonu.. Önce Fenerbahçe'nin mağlubiyeti sonrasında büyük rakipleriyle arasındaki farkı 5'e çıkarma şansı takımı ve taraftarı motive etti.. Arkasından Avrupa'daki turun olay adamı Caner Erkin kızağa çekileceği anda Balta'nın sakatlığıyla hemen oynayarak o krizi aşma şansına sahip oldu.. Bu gece Galatasaray'da birçok iyi oyuncu vardı ve Caner onlardan biri değildi ama bu gece en huzurlu, en güzel uykulardan birini çekecek olan oyuncu da bence kendisidir.. 4 golle şova dönen bir şampiyonluk yolunun açılış gecesinde taraftarla ve camiayla barışma şansına sahip oldu.. Sevindim kendisi adına..

İlk 11'ler belli olduğunda ileri hatta bu dörtlünün oynayacağını zaten biliyorduk.. Geldiğinden beri ısrarla Gio'yu sol kanatta oynatan Rijkaard'ın bu gece de aynı şekilde düşüneceğini ve Arda'ya sezon başındaki supporter rolünü vereceğini tahmin ediyordum ama Arda solda, Gio da forvet arkasında göründü maçın başında.. Daha ilginci ilerideki dörtlü belki de bu sezon ilk defa bu kadar değişerek oynadı ilk yarıda.. İlk 5-10 dakikadan sonra önce Keita sola gitti.. Arda ortaya geldi ve Gio sağa geçti.. Ara ara Jo'nun sol kanada geldiğini ve Arda'yla Keita'nın Kasımpaşa arkasını zorlamaya çalıştığını gördük.. İlk yarı boyunca Galatasaray dörtlüsü yerinde durmadı ve bazı maçların belirli bölümlerinde yapılan devinim bu gece sürekli oldu.. Geldiği zaman iyi olduğu pozisyonlar sorulduğunda 1. sıraya sağ açığı, arkasına ise supporter'ı koyan Giovani bugün ilk defa bu pozisyonlarda uzun süreli görev aldı ve ilk yarıda maçın Galatasaray adına en iyi oyuncularından biriydi.. İlk 10 dakika sonrasında sağa geçtiğinde kestiği top Jo'nun kafasıyla buluştuğunda araya giren defans oyuncusu olmasa skoru daha maçın başlarında değiştirme başarısını da gösterecekti..

Kasımpaşa gibi topu geriden bilinçli bir şekilde çıkararak "one touch football" oynayarak hücumu düşünen takımlar bizim ligimiz gibi çok farklı bir lig karakterinde bambaşka farklılıklar yaratıp başarılı olabilirler.. Yılmaz Vural da bu maç özelinde olduğu gibi bunu Paşa'nın başına geldiği günden beri gösteriyor zaten.. Fakat aynı mantalitenin daha kalitelisi karşısında fazla varlık gösterememeleri de doğaldır.. Bugün özellikle ilk yarıda gösterdikleri kötü futbolda bunu da göz önünde bulundurmak gerekiyor.. Aynı Kasımpaşa bugün başka bir büyük takım karşısında çok daha iyi oynayabilirdi.. Benzer şekilde başka takımların kolay geçebileceği arkası sağlam, önde basan ve hızlı çıkmayı seven takımlar da Galatasaray'a ters geliyor.. Kasımpaşa'nın bugünkü şanssızlığı kendi futbolunun çok daha iyisiyle karşılaşmasıydı.. Buna rağmen ilk yarıda o kadar ezildikten sonra forvet arkasındaki Murat Erdoğan, sol ve sağ içlerdeki ufak rol değişimleri ve sağ kenara yapılan bir Ali Güneş eklemesiyle takımı biraz daha öne çıkararak Yılmaz Vural maça etkisini yaptı.. Galatasaray rakibinden reaksiyon görünce biraz geriye çekildi, Kasımpaşa topla oynayarak gelmeye başladı.. Maçı pas sayısında ve topla oynama yüzdesinde Galatasaray'ın önünde tamamlayan takımın yaptığı fark da ikinci yarının ilk yarısında geldi zaten.. Kenarı çok daha iyi kullanmaya başladılar ve iki açıktan devşirme beklere sahip rakibini zorlamaya çalıştılar.. Buldukları gol önce merkez, sonrasında Sabri'nin hatası.. Fakat daha önce de Galatasaray'a birçok golü bölgesinden yedirmiş olan Sabri'nin takıma yaptığı katkı genel resimde çok daha büyük.. Kasımpaşa'nın stil benzerliğindeki kalite farkından başka bir diğer şanssızlığı da birçok problemi çözme yolunda ilk adımları gösteren merkez forvetin sahada olması, oyuna katılan beklerin tekrar takıma girmesi ve merkezde çok efektif olmasa da rolleri doğru biçilmiş oyuncuların bu geceki Galatasaray'da aynı anda yer almasıydı.. Bu da bu gece, takımın son zamanlardaki çöküşten sonra Sami Yen'deki sağlam seyirciyle birlikte sıçrama yapmasına neden oldu.. Yine de 1-1'i buldıktan sonra Galatasaray'da yorgunluk belirtileri ortaya çıkmışken daha iyisini yapabilecek olan Paşa'nın Keita'nın müthiş golüyle tekrar geriye düşmesi kendileri için şanssızlık, bizim takım için lütuf..

Tekrar skor üstünlüğünün alınmasından sonra Yılmaz Vural takımı iyice ileri çıkardı ve Paşa yarı sahasındaki boşluklar arttı.. Sonrasında gelen penaltı pozisyonu ve kırmızı kart maçın bitişi, Keita'nın son golü de imzası.. Tandem yine uyumluydu ve Neill kendisine fazla iş düşmeyen maçta yine büyük güven duyulacak duruşu sergiledi.. Caner hem hafta içinin etkisi, hem de Sabri'nin varlığı nedeniyle biraz daha geride durdu ki Kasımpaşa'nın kuvvetli tarafı sağ kenarıyken oldukça yerindeydi.. Sabri'nin oynarken anlatamadığım değeri yokluğunda tavan yapmış, ilk maçında uzun bir aradan sonra golü yedirmesine rağmen bıraktığı yerden devam etmiştir bu aslan parçası.. Maçtan sonra kondüsyon olarak biraz gerideyim ama düzelecek diyor Sabri.. Onun geri hali çoğu futbolcuya fark atacak düzeyde ki değerini katmerleyen özelliğidir zaten bu.. Topal ve Gio arasına köprü olarak giren Barış benzeri Ayhan vasatın üstü dolaylarında gezinmesine rağmen oyuncu yapısı ve stili itibarıyla o bölgede nasıl bir oyuncunun oynaması gerektiği ve Sarp-Topal ikilisiyle neden olmayacağı hakkında bu maç özelinde yeterli argümanı sunmuştur.. Gio özellikle ikinci yarıda cilaladığı performansında gösterdiği delicilikle ve her pozisyonda bulunmasıyla kesinlikle maçın yıldızı.. Hemen arkasına beklediğimden biraz daha farklı bir profil sunarak çok önemli özellikleri Galatasaray'a ekleyebileceğini gösteren Jo'yu yazarım.. Skor tabelasının %75'ini oluşturan Keita ve Arda ise bu iki adamın gerisindeler ama futbol zaten biraz da böyle bir oyun..

Bu maçın arkasından Eskişehir deplasmanı haftaya çok zor geçer ve kötü bir futbol gelmesi muhtemeldir.. İstenen skor da çıkmayabilir ama ele geçen bu önemli avantaj sonrasında takımdan fazla şey götürmez.. Yaklaşık 2-3 ay sonra gelen bu en iyi takım performansında bir sonraki aşama sakatlığı geçen Elano'nun nereye monte edileceği üzerinden şekillenebilir ki daha önce defalarca belirttiğim gibi bu entegrasyon kesinlikle bu geceki Ayhan rolü odaklı olmamalıdır.. İleri dörtlüden birinin kulübeyi güçlendirmesi de takım için kalan lig yarışında önemli bir avantaj getirebilir.. Baros ve Kewell döndükten sonra işler Rijkaard için zaten zorlaşacak ama en azından o döneme kadar sistemli bir şekilde ilerlemek gerek.. Çok sıkıntılı bir dönemi muazzam bir hafta sonuyla geçiyor takım.. Giovani Dos Santos'a merhaba diyor ve şampiyonluğa bir gözümüzü kırpıyoruz bu gece.. Gidilecek yol uzun, Atletico dönüşü reaksiyon harika.. Tebrikler tüm takıma ve bu güzel takımı yarattığı için Yılmaz Vural'a..

25 Şub 2010

,

Galatasaray 1-2 Atletico Madrid


Maçın 15. dakikasında Uğur'un sağdan solla kestiği topa Elano'nun vurduğu kafayla başlayan, 5 dakika sonra sağdan kesilen topa hareketlenen Arda ve sonrasında Caner Erkin'le devam eden ve 35. dakikada Keita'nın yerden ortasına Arda'nın yukarı diktiği topla nihayete eren bir gerçek vardı sahada.. Sorunlu Atletico geri dörtlüsü çabuk ve zinde bir Baros'la çok rahat ekarte edilebilirdi.. İlk maçın ikinci yarısında şaha kalkan Keita karşısında ağır kalan Ujfalusi'yi tandeme çekip sol beki tekrar Antonio Lopez'e veren Flores onun arkasını da ilk maçın Keitazedelerinden Çek oyuncuyla süpürmeye çalıştı.. Performans yönünden başarılı olsalar da Keita'nın golünü yazmasını engelleyemediler.. Toplamda görevlerini yapmış sayılacaklardır tabii özellikle bu sonuçtan sonra..

Galatasaray oyuna yine beklendiği gibi çok kontrollü ve defansif başladı ama topu her aldığında oyunu kenarlara yayarak ileri gitmeye de çalıştı.. Elano çok uzun zamandır merkeze yerleşti fakat gerek biçilen rol, gerekse oyundaki efektifliği yönünden geçen seneki Lincoln'le alakası olmadığı artık ortada.. Bu da son günlerde yine onu sol içe atan ve yanındaki partneri değiştiren düzende ortadaki oyun kurucu terimini geriye atıp 4-3-3 gereği oyunu düzenli bir şekilde açıklara yaymayı zorunlu kılıyor.. 4'lü defansla başlayan futbol sistemleri kronolojisinde yaklaşık 30 yıl önce ortaya çıkıp bir süreliğine kontrolü ele alan ve daha sonra bunu tekrar eski sahibine iade eden 3'lü defansın gelişiminde ve bir anda köhne bir hale dönüşünde 4'lünün bekleri en önemli, hatta tek önemli yere sahiptir.. Şu anda bütün dünyada bu konuda bir ortak anlayış varsa bu da savunmanın çizgisindeki oyuncular vasıtasıyla olur.. Böyle bir ortamda bir taraf Hakan Balta'yken diğer oyuncunun da sakatlıktan döndüğünden beri zaten yeterli olmayan hücumundan oldukça verdiği görülen Uğur Uçar olunca, hem forvetsiz, hem de merkezi arızalı bir takım olma nedeniyle tutulamayan top ileri organize bir şekilde gidememeye de neden oluyor.. Bu iki ana sorunun yanında ilk yarının belki de en iyisi Sabri Sarıoğlu'nun yokluğu ise sağlam bir şekilde yükselmeye devam ediyor..

Madrid'deki ilk maçta 90 dakika boyunca bekleri geride tutup Barcelona karşısındaki oyundan sonra çok etkisiz bir maça, belki de defansif önlemler sebebiyle neden olan Flores, bu maçın ilk yarısında da aynı düzene devam etti.. İlk yarının sonlarında Servet'in bence kesinlikle bilinçsiz attığı tekmeyle suratı dağılan Agüero yerine Forlan'ın girişi de savunmanın hem enerjisini, hem de ilgisini çeken yapısıyla muhakkak etkilidir ama ikinci yarıyla birlikte iki bekini de sürekli bir şekilde oyuna sürmeye başlayan Atletico'nun ele geçirdiği ani üstünlükte bu hamle bence daha önemli yere sahip.. Dolayısıyla Galatasaray'ın Sabri'siz günlerinde çektiği sıkıntıları da oyuna katılan beklere sahip Atletico'nun oyunundaki farkla belki daha başka değerlendirmek gerek..

İlk yarıda tutulan oyunun ikinci yarıda Atletico'ya kaymasında bir etken daha var, o da Elano'nun sakatlığı.. Perea'dan aldığı darbeden sonra ben sahaya dönmesini beklemiyordum, muhtemelen oyundan çıkışı da sağ bileğine gelen o darbe nedeniyle oldu.. Elano'lu merkezde bile Galatasaray'ın top tutma sorunu varken onun yerine giren Ayhan'la oyunun iyice bizim yarı sahamıza yıkılacağı kesindi.. Burada farklı bir hamle olarak oyuna Gio'nun sürülüp Arda'yı iki defansif orta sahanın önünde supporter rolünde düşünerek hem rakip sahada bir tehdit yaratma, hem iyi günündeki Arda'yı daha efektif kullanma, hem de içte daha rahat top tutma şansını düşünebilirdi Rijkaard ama 140 dakika boyunca devam eden ve sonuç veren kontrol futbolunu riske edebilecek bir değişim içine girmek istememiş olması anormal değil.. Ayhan'ın girişiyle geriye yaslanan takımın golü de yemesiyle bence Sarp/Topal - Gio değişikliği bariz olmuştu ama hemen gelen cevap sayesinde işler yine normale döndü.. Bu değişikliğin 1-1'den sonra gelmemesi sahadaki futbol devamlı geriye giderken bir eleştiri konusu olabilir..

Futbolda ne yaşarsan yaşa akılsızlık yapmayacaksın, genelgeçer kurallarından biridir her spor dalının.. 2 dakika arayla 2 tane aptal sarı kartın sonuncusunda verilmeyen penaltı hiçbir şekilde kurtarmayacak Caner'i.. İlk maçtan sonra bu maçta da takımı yakan oyuncu oldu.. Opsiyonu artık kullanılmaz düşüncesine ise katiyen gerek yok.. Nasıl ki sözleşmeli oyuncun büyük hata yaptığında bonservisini eline verip göndermiyor ya da satmıyorsan, böyle bir hata nedeniyle Caner'i de harcamanın anlamı yok.. Mental açıdan zayıf olduğu artık Allah'ın emri.. Sağlam bir kesiği de yiyecek Rijkaard'dan bu maçtan sonra.. Kendisini yeniden kanıtlarsa kalmaması için bir sebep yok.. Bundan sonra gerisi teknik kadronun işidir.. Fakat üzücü olmuştur neden oldukları..

Jo transferinin Avrupa'daki yokluğunun sakıncaları geldiği gün sıkça konuşuldu.. Bu maçtan sonra tekrar önüne gelecektir takımın.. Keza şu an için bekleneni vermekten tamamen uzak olan Gio'nun yerine, merkez topla bu kadar acı çekerken neden bir iç oyuncusu alınmadığı da.. Kupadan sonra Avrupa da gitti.. Elde kalan lig var artık.. Kalan 10 küsur maçın son 4-5'ine elde Kewell, Baros, Jo, Arda, Elano ve Caner rotasyonuyla gireceğiz.. Takımdaki sorunlarla çok ileriye gitmek zaten mümkün değildi ama öbür tura iyileşecek olan bir Baros bazı şeyleri değiştirebilirdi.. O şansı kaçırıyor olmak üzücü.. Onun dışında verilmeyen penaltıya rağmen hak edilmiş bir Atletico galibiyetidir bu maç.. Servet'in ikinci golde Forlan'a verdiği garip ve yavaş tepkiler ise yine sakatlanıp maç kadrosunda olmayan Emre Güngör'le hangi noktaya gelecek onu şu an kestiremiyorum..

Cimbomlu Spidey


Daha önce şurada Spider-Man'in yeniden Türkçe yayınlandığından bahsetmiştim fakat ortaya çıkacak derginin nasıl olacağı hakkında bir fikrim yoktu.. Yaklaşık 2 hafta önce ilk 2 cildi aldım, bugün de resimdeki kapağa sahip olan 3. cilt elime geçti.. Ortaya çıkan sonuç Türk çizgiroman tarihinin açık ara en güzel, en klas Türkçe edisyonlarına sahip Spider-Man'leriyle karşı karşıya olduğumuzdur.. Bugüne kadar sayısız çizgi roman Türkçe'ye çevrildi, çok güzel eserler oldukça güzel şekillerde okuyucuya sunuldu.. Bazıları mali nedenlerle boyutları küçülttü, bazıları renksiz yayın yaptı, bazıları renklerden kıstı, bir kısmı da genel kaliteden ve çevirilerden ödün verdi.. Hepsinin yaptığı iş çok büyük bir alkışı gerektirir bu ülkede burası tamamen ayrı.. Ama bir de hadiseye boyut değiştiren, olayın güzelliğini katmerleyen insanlar var.. İlk yazının öncesine kadar bilmediğim Hoz Comics'in çalışanları da görebildiğim kadarıyla bu kategorideler.. Bence bugüne kadar sadece 1 tane orijinalinden daha iyi edisyon bu ülkede yayınlandı, o da Arkabahçe'nin muazzam yapıtı ve çevirisiyle V For Vendetta'ydı.. Görebildiğim kadarıyla Hoz Comics'in Spider-Man'leri bu ünvanı Arkabahçe'den almış götürmüşler.. Orijinal boyutlarda, muhteşem bir kağıt kalitesi ve harika renklerle muazzam ciltler çıkarmışlar.. Marvel'in kendi TPB'lerini gözlerimle görmüş biri olarak Hoz Comics'in ciltlerinin kalite yönünden eksiği yok, fazlası var.. Evolve or Die ve etrafı boyunca Iron Man'le fazla takılan ve yeni bir suit giyerek fotoğraftaki görünümüyle karizmasına karizma katan Spidey damardan Galatasaraylı olduğunu da böylece göstermiş oldu.. Evolve or Die'da dumur edici gelişmelerden sonra Civil War'a doğru geçişi anlatan bu cilt son yılların en iyi Spidey hikayelerini ortaya koyuyor.. Ne yazık ki arada çokça saçmalayan ama genel itibarıyla Peter Parker'ı ve karakteri iyi bir yere götüren Straczynski'nin yaptıkları Joe Quesada adlı kendini bilmez nedeniyle sıfırlandı ve Brand New Day'le hadise yeniden başa döndü.. Ama bu gelişmeler bu hikayelerin ve ciltlerin ne kadar iyi olduğu gerçeğini değiştirmiyor..

Bu ay Cimbomlu Spidey çıktı, önümüzdeki ay hem Spider-Man'in 4. cildi (sanıyorum The War at Home), hem de Civil War'un tamamını anlatan ayrı bir cilt çıkacakmış.. Yani içinde Örümcek olan 2 cilt birden piyasaya çıkıyor Mart'ta.. Civil War da özellikle Marvel'da son 2-3 yılın en klas crossover hikayelerinden biri.. Onu da böyle kaliteli bir şekilde Türkçe okuyabilecek olmak çok büyük bir nimet..

Hoz Comics bundan böyle favori çizgi roman yayıncımdır.. Laf arasında Arkabahçe'nin çıkardığı Brian Azzarello'nun yazdığı The Joker'in Türkçe'sini de kesin okumak gerek.. Hem mükemmel bir çeviri, hem de muazzam ötesi bir hikaye.. Onun edisyonunu da ayrıca çok beğendiğimi burada belirtmek isterim.. Güzel adamlar güzel işler yapıyorlar kısıtlı imkanlarla.. Destek çağrımı yineliyorum..

24 Şub 2010

,

Inter 2-1 Chelsea


Ancelotti'nin sene başından beri Mourinho'nun Inter'ine yakın bir formasyonu tercih ettiği sezonda bu maça Jose'nin Chelsea zamanlarındaki yapısına yakın çıkması ilginçti.. Daha maçın başında dikine yapılan iki pas sonrasında ileride ekarte olan Ivanovic'in kademesine girmeye çalışan olay adam Terry'nin Milito tarafından tek ayak üzerinde bırakılması ve Diego'nun klas vuruşu sonrasında Inter öne geçti ama sonrasında oyunun kontrolünü Chelsea'ye bıraktı.. Bunun Inter'in gücünden kaynaklandığını ve böyle takımlara karşı koyamadıklarını tekrar belirtmek gerek tabii.. Sneijder'in yine sık sık sola girdiği pozisyonlardan birinde çıkardığı müthiş topu klasik kazmalıklarından biriyle değerlendiremeyen Eto'o turun gidişatını etkilemiş olabilir.. 2-0'ı bulan Jose çok farklı işler yapabilirdi ama olmadı..

İkinci yarının başında gelen gol Julio Cesar'ın hediyesi.. Hatayı her kaleci yapıyor.. Hemen arkasından Cambiasso'nun köşeyi muazzam gördüğü topta da Cech'in çok sağda kaldığı gözlerden kaçmadı.. Yaşadığı sarsıntıdan sonra Cech asla eski Cech olamadı zaten.. Kalecilik üzerine yorum yapmanın en zor olduğu pozisyondur futbolda, sonuçları da değişik takımlarda defalarca yaşanmış, şu anda da yaşanmaya devam etmektedir..

Önümde Borçlar dururken maç bana kendisini izletti.. Yorgun beynim için yeterlidir bu.. Maçın temposunu bu seviye ve özellikle bu iki takım özelinde gayet üst seviyede buldum ben.. İkinci maç için heyecanı koruyabilecek en iyi skor nedir dense gollü ve tek farklı bir Inter galibiyeti derdim.. Avantaj tamamen Chelsea'de ama Inter'in Stamford Bridge'te sıkıştıracağı tek gol bugün gollerde yerinden kıpırdamayıp ikinci maç sonrasında kepaze olmak istemeyen cool Jose'yi coşturabilir.. Sneijder'e bir kez daha hayran oldum.. Şöyle bir sol açık/iç/supporter adamı nasıl düşünmeden verilir anlamak zor.. Bir açığın Cristiano Ronaldo aşmışı olduğu takımda solda müthiş bir Kaka dengeleyicisi olabilir bu adam, yazık oldu.. Malouda'nın sol bek performansına şapka çıkarttık ve Inter'in çoklukla Ivanovic tarafından gelmesine bu iyi performans nedeniyle biraz da hayret ettik.. Chelsea yakın, ama Jose'nin daha söyleyeceği birkaç cümlesi vardır diye tahmin ediyorum..

21 Şub 2010

,

Beşiktaş 1-1 Galatasaray


Galatasaray açısından beklenene ve sonuca bakılacak olursa her taraftarda bitiş düdüğüyle bir burukluk oluşmuştur.. Sahadaki 90 dakika kesinlikle 3 puanı hak etmedi ama futbol da zaten hiçbir zaman hak edilenin daima karşılık bulduğu bir oyun olmadı.. Bu tip sezonun kritik maçlarında iyi oynamasanız da aldığınız skor çok önemlidir, ligin kilitlerinden olabilir.. Bugün o fırsatı ele geçirdi Galatasaray, mücadelesiyle pozisyon verse de dengede tuttuğu oyunu 1-2 hamle sonucunda biraz da şansın yardımıyla lehine döndürdü ama tipik bir Galatasaray şanssızlığı sonrasında 2 puanı kaybetti.. Buradan gelecek 3 puan, sezon seyrinde CL'yi garantileyici özellik kazandırıp takımı şampiyonlukta çok iddialı konuma getirebilirdi.. Şimdi yenilgiyi bile kabulleneceğimiz bir ortamda çok değerli bir puanla evine dönüyor takım..

İki teknik adamın satrancıysa bu oyun kesinlikle karşıdakinin ne yaptığını, muhtemel başarıların ve başarısızlığın biraz da bunun üzerinden şekillendiğini unutmamak gerekiyor.. Maçın ilk yarısı bir kez daha futbolun bu genelgeçer kuralını göstermiştir.. Maçın başında televizyona yansıyan ufak bir sekansta kendi ceza sahası civarında serbest vuruş kullanan takımın Rijkaard tarafından uyarıldığını, vuruşu kullanmak için oraya stoper gidiyorken Rijkaard'ın uyarısıyla atışı kalecinin kullandığını ve defans çizgisinin ileriye alındığını gördük.. Rijkaard böyle bir deplasmanda neden bu tasarrufta bulunmuş olabilir? Bunun için Beşiktaş ilk 11'ine bakmakta fayda var.. Beşiktaş'ın ileri uçta Nobre'yle başlaması ve onun yüzü kaleye dönükken aşağı rahat inemeyen yapısı nedeniyle savunmayı daha küçük bir alanda ve daha bütünleşik bir yapıda yapma düşüncesi üzerinden şekillenmesi muhtemel gayet net bir teknik adam isteği.. Ama her zaman istediğin gibi gitmiyor ki bu oyun.. Sahaya çıkan 11'de tandemin Lucas Neill ve Emre Güngör'den oluşturulması da Rijkaard'ın Nobre'nin oynamayacağını düşünmesinin kadro seçimiyle ortaya çıkışıdır bence.. 1.85'in altında ve futbol konjonktüründe kısa sayılabilecek stoperler karşısında Nobre'nin performansının daha net ortaya çıkması ve ilk yarıda belki de sezonun en iyi toplarından birini oynaması Rijkaard'ın savunmayı ileride kurma düşüncesini patlatan etkenlerden biri oldu.. Nobre muazzam bir nokta santrfor örneği gösterip hem Neill ve Güngör'ü zorladı, hem de onun tandemdeki boğuşmalarında dönen toplar Beşiktaş'ın etkili merkezinin sahayı parsellemesiyle kapılarak oyunu Beşiktaş'ın lehine döndürdü.. Savunma çizgisi ilerideyken merkezde harika oyun oynayan stoperlerin aksine Balta ve Uğur'un bölgelerini yol geçen hanına döndürmeleriyle Holosko ve Ekrem açıkta önemli boşluklar buldular ki muhtemelen Nobre seçimi yapan Denizli'nin düşüncesiyle birebir örtüşüyordu bu hadiseler.. Nobre tek başına tandemi geri itti ve Galatasaray savunması ilk yarı boyunca istemsiz bir şekilde geriye yaslanmak zorunda kaldı.. Tamamen bir rakip takım başarısı olan bu hadise üzerinden Rijkaard'ı savunmayı bu kadar geriye attığı için suçlayabilir misiniz? Futbolda ipler hiçbir zaman tek tarafın elinde olmuyor işte.. Nobre ve açıkların etkili bindirmeleriyle mecburen Leo Franco'nun önüne dizilen Galatasaray savunması Beşiktaş'a kendi yarı sahasında yeterli boşlukları verdi.. İlk 20 dakikadan sonra Balta, Caner'in de yardımıyla ve kendi başarısıyla Holosko'yu pasifize etmeyi başardı ama muhtemelen Kader Keita'nın varlığı nedeniyle İbrahim Üzülmez'in önüne ikinci düğümü atmak için alınan Ekrem Dağ müthiş bir açık performansı göstererek 45 dakika boyunca Uğur'u yok etti ve Beşiktaş'ın önemli ataklarının birçoğunun başlatıcısı oldu.. Peki ilk yarının en kötüsü gibi görünen Uğur Uçar'ı ne kadar suçlayabilirsiniz? İlk 20 dakika boyunca hücum anlamında sahada olmayan Keita savunmayla da uğraşmayınca arkadaki bek helak oldu ama birebir oyunda Ekrem'e karşı ezilmesi elbet bireysel savunma başarısızlığını da önüne getirecek ilk yarı itibarıyla..

İlk yarıda Beşiktaş oyunu her hattıyla domine etti.. Galatasaray'ı, tandemi bu kadar iyi oynarken ve merkezdeki oyuncuları müthiş bir disiplinle savunma yapıyorken bu kadar çaresiz gördüğüm sanıyorum son 2-3 yılda çok az olmuştur.. Bu da Denizli'nin maç başı planlarının tuttuğunu gösteriyor.. Kornerlerde ve yan toplarda ilk yarı boyunca müthiş bir başarı yakalayan Galatasaray savunmasının Nobre'ye verdiği çok kritik 2-3 kafa topu fiziksel özellikleriyle itibarıyla bu oyunun olması gerekeni.. O pozisyonlarda Beşiktaş 1-2 gol bulabilirdi ama bu Galatasaray'ın savunmada kötü iş çıkardığı anlamına gelmiyor..

İkinci yarıda muhtemelen devre arasında yapılan uyarılar sonrasında daha çok pas yapmaya ve oyunu Beşiktaş'a vermeden tutmaya çalışan bir Galatasaray gördük, ilk aşamada da gayet etkili oldu.. İlk 10 dakikada ilk yarıdaki dominasyonun yanından geçemeyen Beşiktaş'ta Denizli yedek planı devreye soktu.. Nobre ve Holosko'nun yerine Bobo ve Nihat alınarak Galatasaray tandeminin arkasına oynama ve Nihat'ın kaygan zemindeki etkili şutlarını kullanma düşüncesi devreye girdi.. Rijkaard karşılık olarak Caner'i oyundan aldı ve pas yaparak oyunu tutmaya çalışan takımında oyunu ileride tutmaya yardım edecek Jo'yu oyuna alarak Arda'yı sol açık/forvete çekti.. Bu da Galatasaray için olumlu sonuç verdi ve Beşiktaş forvetinin ikinci yarıda iyice etkisizleştiğini gördük.. Keita'nın yardıma başladığı sağ kenarda Uğur ikinci yarıda gayet yeterli bir oyun sergiledi.. Kenarları yardımla kapayan, tandeminin de harika oyunuyla Bobo'ya ve oraya sızmaya çalışan Nihat'ın önünü tıkayan Galatasaray rakip sahada daha fazla görünmeye çalışırken biraz Jo'nun bireysel yeteneği, biraz sol kenara gidince rahatlayan Arda'nın becerisi ve çokça Beşiktaş'ın savunma hatası sonrasında bir anda öne geçti.. İlk yarıdaki Barış'ın kafası dışında kaleye vurulan ilk ciddi topun gol olması bir futbol şansı.. Hemen arkasından golü atan ve morallenen Arda'nın sakatlanmasıysa tipik Galatasaray uğursuzluğu.. Arda'nın çıkışıyla solda ayağında top tutarak takımı rahatlatacak oyuncu sayısı bir azaldı ve son günlerin etkisiz elemanı Giovani oyuna girdi.. Beşiktaş yüklenmeye başladı, Galatasaray iyice arkaya yaslandı.. Tam bu anda son 10 dakikaya giriliyorken merkezden ayağında top tutabilecek ikinci oyuncu olan ve gayet etkili bir maç çıkaran Elano'nun oyundan alınmasını ise kesinlikle anlayamadım.. Golün hemen değişikliğin arkasından gelmesi belki bir cezalandırmaydı ve bu değişiklik golden sonra Galatasaray'ın başına iş de açabilirdi.. Eğer Elano'da bir rahatsızlık yoksa ancak son 2-3 dakikada oyunu soğutma amacıyla yapılabilecek bu değişiklik bence bu güzel oyun planı içinde güzel durmadı.. Hücum anlamında hiçbir şey yapmayan Giovani'nin çok anlamsız bir noktada yaptığı faulde Leo Franco'nun cılız yumruğuyla gelen hatası çok önemli bir avantajı sildi Galatasaray için..

Oyuncu oyuncu bazılarını değerlendirmek gerek.. Lucas Neill iyi stoperliğinin yanında çok önemli bir futbol karakteri olduğunu çok kısa zamanda göstermiştir.. Böyle oyuncular uyum için ne kadar zaman gereklidir sorusunu da daima sıfırlar ve yeniden sorulmasına neden olur.. Farklı ruhunu, liderliğini çok kısa zamanda takıma ve taraftara hissettirmiş gibi görünüyor.. Mükemmel bir devre arası transferidir, bir kez daha tebrik etmek gerekir bu hamleyi.. Jo'nun da sakatlıktan çıktıktan sonra 30 dakikada yaptıkları uzun zamandır forvetsiz oynayan takımın da etkisiyle çok değerli görünmüştür.. Özellikle tam 80. dakikada müthiş bir geri deparla orta saha oyuncusuna duvar olması ve Gio'nun tempo yanlışı sonrasında çok uzağa attığı topu kullanan oyuncu Elano olsa skor orada 2-0'a dönebilir ve Jo çok büyük bir prim kazanabilirdi.. Ama Gio'nun hatası o pozisyonda yaptığı güzelliği görmemize engel değil.. Artık onun da takıma girmesiyle Arda'nın sol kenara dönüş zamanı gelmiştir.. Bugün Topal ve Barış'ın arasında bir kez daha çok iyi bir maç çıkaran Elano ise futbol partnerlerini bence bulmuştur.. Barış'ın da bugün gerek ceza sahasına yaptığı koşular, gerek bitmek bilmeyen oyun temposu bu takımda yeri olduğunu bir kez daha göstermiştir.. Bence tabii..

Beşiktaş - Galatasaray maçlarında hep bir farklılık var.. Bugün de EPL temposunu aratmayacak bir hız ve çok zevkli bir mücadele vardı sahada.. En zevkli ve kaliteli derbi hangi takımlar arasında oynanıyor dense cevabım kafadan Beşiktaş ve Galatasaray olur.. Atletico ve Beşiktaş maçları Galatasaray'ın başka oyun stilleriyle de başarılı olabileceğini göstermiştir ki hem sezonun seyri, hem gelecek, hem de bugün adına en değerlisi bence budur.. Eğer hafta içi Atletico maçından tur çıkarsa müthiş bir rahatlama gelecek takıma..

Son 180 dakikadaki mücadeleleri nedeniyle takımı yürekten tebrik ediyorum..

Pasifik Grubu


3 tane çöplük takım ve eskiyi mumla aratan Phoenix Suns'ın olduğu grupta en kaydadeğer takım yine Lakers.. Geçen yıl uzun bir aradan sonra gelen şampiyonlukla birlikte takımın bu sezon daha farklı bir boyuta çıkacağını düşünmüştüm ama beklenen gerçekleşmedi. Ron Artest'in uyumu gayet iyi görünüyor.. Hücumda fazla tercih edilmemesine rağmen disiplinden kopmadan ve tavır yapmadan oynaması bazı maçlarda dikkat çekti.. Takımın en büyük sorunu her geçen sezon düşen Derek Fisher.. Çıkıp finalde rakip bitiren şutların sahibi olabiliyor bu adam ama artık sezon içinde takıma fazla bir şey vermediği aşikar.. Yedeği Jordan Farmar da takımın kendini bilmezlerinden biri olunca ve Shannon Brown da 1 numaradan büyük süreler kapamayınca en zayıf halkaya mahkum bir şekilde oynamaya devam ediyor takım.. Kobe'nin sakatlıkları artık can sıktı ve dinlenme ona muhtemelen iyi gelecek.. Parmağındaki soruna karşı müthiş bir direnç göstermişti ilk başta ama daha sonra o sakatlığın kendisini etkilediği ortaya çıktı.. Bu sezon için en güzel gelişmelerden biri Bynum'un biraz daha kifayet kazanması.. Onun dışında Kobe'nin dönüşünden sonra son 20-25 maçta takımdan şampiyon karakterini biraz daha baskın bir şekilde göstermesini bekliyorum..

Phoenix, Steve Kerr önderliğinde yavaş tempoya geçip patladıktan sonra tekrar geriye dönüş oldu ve takım hem önemli elemanlarını kaybetti, hem de bu oyunu oynayabilecek en iyi coach karşı yakaya gönderildi ve yeni bir takımın yaratıcılığına soyundu.. Steve Nash yaşlandıkça defoları iyice ortaya çıkıyor.. Savunma ve yavaş tempo basketbolunda Nash'in dezavantajları da Suns'ı geçen sene play-off dışında bırakan önemli etkenlerden biridir bence.. Amare'nin bir türlü savunmayı öğrenemeyişi sonrasında onu takas sezonunda elden çıkarmaya çalıştılar fakat olmadı.. Sene sonu Amare'nin ne yapacağı merak konusu şu anda bile.. Eski tadı yakalayabilmiş değiller ve şampiyonluk şansları yok gibi şu anda bile..

Diğer üç çöplük için fazla şey söylemeye gerek yok.. Mike Dunleavy illetinden coach'luk bazında kurtulan Clippers mutlu ama genel menajerliğinde de takıma zarar verecek gibi görünüyor.. Camby'yi kaybedişleri tam bir fiyasko.. Mali nedenler söz konusu olunca söylenecek fazla bir şey olmuyor tabii.. Sacramento sezon başında Kevin MArtin sakatlanınca iki numaraya geçen Tyreke Evans'la yükseldi ve bir dönem ligin en eğlenceli takımlarından biri oldular ama maalesef fazla uzun süreli olmadı çıkışları.. Kevin Martin'i takas sezonunda kaybettiler ve Carl Landry'yi eklediler.. Uzun ve kısa vadede kendileri için daha iyi olacaktır.. Kadro yönünden zaten ligin en kötü 2-3 takımından biri konumundalar.. O yüzden gösterdikleri o çıkış bile çok önemlidir.. Tyreke Evans da bu sezonki çaylaklar içinde süperstar ışığı veren tek oyuncudur.. Çok değerli bir oyuncuya dönüşeceğini düşünüyorum ileride.. Kifayetsiz Brandon Jennings'le adının aynı cümlede geçmesi bile olgun basketboluna hakarettir.. Golden State'te Don Nelson coach'luk yaptıkça haklarında kötü bir şey söyleyemem.. Eğlenceleri ve hızları yeter bu lige.. S-Jax'i keşke ellerinde tutabilselerdi..

Beşiktaş - Galatasaray Preview


Derbiler öncesi ufak önizleme yazıları artık alışkanlık oldu, bir yandan T-Mac Thunder karşısında coşarken fazla uzatmadan kısa kısa geçmek gerek bazı durumları.. Daha önce söylediğim gibi benim açımdan oldukça rahat ve stressiz bir maçtır bu.. Özellikle Avrupa'da da ilk maç itibarıyla yeterli skor alındıktan sonra ligde zaten puan kaybetme kredisini elde etmiş takımın İnönü deplasmanı, kazanılırsa ele geçirilecek çok büyük avantaj dışında fazla şey vadetmiyor.. İkinci yarının başlangıcındaki Sarp, Elano ve Arda'dan oluşan merkezli yapı devam ediyor olsa Beşiktaş adına kendi orta sahalarıyla temiz 3 olur derdim.. Ama gerek Jo'nun sakatlığı sonrasında Arda'nın forvete kayışı, gerek Rijkaard'ın bu merkezle bu deplasmanlara çıkılmayacağının bence farkında olması tekrar daha uygun bir üçlüyü karşımıza getirdi.. Jo'nun bu maçta sürpriz yapıp oynayabileceği söyleniyor ki bu durumda merkez nasıl oluşur, Arda hangi pozisyona kayar kestirmek zor.. Eğer Rijkaard'ın kafasında ikinci devre başındaki yapı tekrar oluşursa Elano'nun bu maç öncesinde yaşadığı sakatlık takım için avantaj olabilir.. Onun dışında Atletico maçındaki düzenin maalesef devam edeceğini, Jo'nun da eğer oynayabilecek durumu varsa ikinci yarı düşünüleceğini sanıyorum.. Mecburiyetten oluşan naturel forvetsiz yapıya tek itirazım Sarp ve Topal'ın beraber kullanılması üzerine.. Bu iki oyuncudan birinin Barış'la değiştirilmesinin savunmada ve hücumda takıma daha dengeli bir düzen kazandıracağına inanıyorum..

Beşiktaş tarafından gelen haberlerde Rıdvan'ın bekte, Nobre'nin en uçta başlaması ve Toraman'ın Ernst'in yanında içte oynaması gibi durumlar var.. Bu üçlüden en az ikisinin aynı anda Denizli'nin 11 planlarında yer alması maçı Galatasaray'a yaklaştıran etkenlerden olur.. En büyük kişisel tercihim de Beşiktaş'ın Galatasaray'a en ağır gelecek yeri olan Fink ve Ernst'li merkezinin bozulması ve Neill'ın gelişine rağmen daha rüştünü ispatlayamamış Galatasaray tandeminin kucağına Nobre'nin bırakılması olur.. Bunun dışında Beşiktaş maçın net ve mutlak favorisidir.. Galatasaray'ın da şu anki yapısıyla herhangi bir zorlu deplasmana favori çıkması mümkün değildir.. Böyle deplasmanlara krediyle gitmek her zaman olumlu yansır takımlara, bu açıdan bendeki rahatlığın takımda da var olması maç öncesinde ufak da olsa avantajdır.. Galatasaray'ın şansının artması için Mustafa Denizli'nin bazen gerekenden fazla çalışan kafası ve Keita'nın itici gücü şart..

Inter 0-0 Sampdoria


Bu adam şovunu yapar, lafını çakar, ligdeki hocaları kaale almaz, basına ayarını verir.. Sonuna kadar da haklıdır.. Yılların getirdiği iç sahada kaybetmeme rekoru bu gece Sampdoria karşısında 38. dakikada 9 kişi kalınca bu sefer gidiyor dedirtti ama bu sefer de lafı çakmakta haklı olacağı bir başka hocanın hamlesizliğiyle yine yenilmedi, maç sonu kendisi için bu maç özelinde belki de 3 puandan çok daha değerli olan 1 puanı kaptı.. 50 dakika 9 kişi oynayan rakibini evinde yakalamışken beklerini oyuna sürmeden rakip yarı alanda eşit şartlarda oynamaya çalışan Luigi Del Neri'ye hayret etmemek mümkün değil.. 2000'lerin başında Chievo'yu Serie B'den çıkarıp ilk sezonunda muazzam hücum futboluyla ligi sallayarak 5. olan ve Avrupa bileti kapan Del Neri de gençliğinde cesur ve atak başlayıp sonra durulan hocalar arasına adını yazdırmış görünüyor.. Lucescu da geçmişinde böyle bir evrimin olduğunu kendisi söyler zaten ve teknik direktörlerdeki bu hücumdan savunmaya doğru dönüşüm ayrıca incelenmesi gereken bir konudur, fazla eleştiri konusu da değildir aslında artık çağın futbolu söz konusu olunca.. Ama suyunu çıkartmamak gerekiyor.. Benim bugün gördüğüm Del Neri 9 kişi kalan rakibine karşı kaybedip rezil olmamak için risk almayı bırakın 11'e 9 oyunun gereklerini bile yerine getirmeyen bir hoca konumundadır, bu maç için eleştirilerin de odağında olmalıdır.. Mourinho 9 kişi kaldıktan sonra Eto'o'yu en uçta bırakarak 3 içle beraber takımı 4-3-1 gibi dizdi ve diğer forvet Milito'yu da oyunda tutarak sol içe çekti ve 9 kişiyle bile hücumu düşündüğünü gösterdi.. Sampdoria'nın 10 kişi kalmasından sonra Eto'o'nun yakaladığı pozisyon bence gol olması gereken ve yazık olmuş bir maç aksiyonudur.. Inter'in bu güzel mücadelesine ve bu Sampdoria'ya o gol yakışırdı.. Inter galibiyetini izlerken istedim ama olmadı.. Mourinho'ya alkışlar, maçtan sonra mutlu bir şekilde Jose'ye gelip sarılan Del Neri'ye Chievo günlerinin hatrına daha çok şey yazmak istemiyorum..

Jose bu alemin kralı olmaya devam eder Serie A'da..

19 Şub 2010

Kuzeybatı Grubu


Denver Nuggets bu sezon gösterdikleriyle yine Lakers'ın bu konferanstaki en büyük rakibi olduğunu doğrulamaya devam ediyor.. Chauncey Billups takıma takas olduğu günden beri çok farklı bir oyuncu kimliğine bürünen Carmelo Anthony ligin en çok saygı duyulması gereken oyunculardan birine dönmüş durumda.. Onun yokluğunda biraz sendelediler ama 13 maçtan 8 galibiyet çıkararak süreci büyük hasar almadan atlattılar.. Pota altındaki oyuncuların yapısı, oyun kurucu, skorer yıldız, kenardan gelen oyuncularla kimya yönünden bence NBA'in en iyi 2-3 takımından biri konumundalar, belki de bu alanda en iyiler.. Uzun oyuncular birbirlerini çok iyi tamamlıyor ve kısa oyuncuların rolleri coach Karl tarafından müthiş bir uyumla oluşturulmuş görünüyor.. 2005 yılında prostat kanserine yakalanan ligin en değerli coach'larından George Karl amansız hastalıkla maalesef yeniden karşı karşıya.. Onun durumu takımı ne kadar etkileyecek onu kestirmek zor ama ortada ligin en iyi takımlarından biri var ve yüksek rakımlı kendi evlerinde parkeyi rakiplere dar etmeyi başarıyor bu adamlar.. Sezon adına öncelikle konferansta hala en tırstığım takım Denver..

Utah Jazz son 17 maçta sadece 2 yenilgi aldı ve vasatın altında başlayan sezon onlar için bu seriden sonra düzeldi.. Utah her zaman kendi evinde ligin en etkili takımlarından biridir.. Geçen sezon 41 maçta 8, bir önceki sezon ise sadece 4 mağlubiyet yaşadılar ve bu sezon ilk 18 iç saha maçında aldıkları 6 mağlubiyet işlerin onlar için ne kadar kötü gittiğini gösteriyordu.. Son seriden sonra Energysolutions Arena'daki derecelerini de biraz olsun düzelttiler.. Sezona oldukça kalınlaşmış ve vücuduna kas eklemiş bir şekilde giren Andrei Kirilenko çok parlak ortalamalar sunmasa da uzun süre sonra ilk defa istikrarlı katkı veriyor ve kontrat sezonundaki Carlos Boozer çok iyi oynuyor.. Mehmet Okur'da geçen senelere göre müthiş bir geriye gidiş var ama onu da son dönemde coşan Paul Millsap'le tolere ediyorlar.. Dallas ve San Antonio'nun son zamanlardaki düşüşü sonrasında konferansta 3. sıraya kadar çıktılar ve ciddi ciddi Denver'ı da zorlamaya başladılar..

Oklahoma City Thunder çok çabuk başkalaşıp elit oyuncu sınıfına bir anda yükselen Kevin Durant'in omuzlarında yükselmeye devam ediyor.. Sam Presti'yle hala proje takımı vasfını koruyan Thunder'ın oynadığı kişilikli basketbol onlara şimdiden play-off yolunu açtı.. Bu gençler play-off tecrübesini bu kadar erken tatmaya başlarlarsa işler beklenenden 1-2 yıl önce istenen kıvama gelebilir.. Bu kadar genç bir takımla oynadıkları karakterli basketbolun en büyük yansıması 26 deplasman maçından çıkardıkları 15 galibiyetle çizelgeye yansıyor.. Çok büyük oyuncu eksiklerine ve tecrübe yokluğuna rağmen bu kadar etkili olmalarını açıklayan tek şey Kevin Durant'in muazzam basketbolu.. Greg Oden'in yaşadığı talihsizlikler sonrasında Portland'a kafayı yerden yere vurdurması muhtemel Durant inanılmaz bir gelişim gösteriyor.. 3 yıl sonra, o kollar ve bacaklar biraz daha kalınlaştıktan sonra nasıl bir skor makinesine dönüşeceğini kestirmek bile mümkün değil bu aşamada..

Portland bu sene sakatlıklardan en çok etkilenen takımlardan biri ligde.. Greg Oden'in üstüne Joel Przybilla'nın da sezonu kapatmasıyla resmen pivotsuz kaldılar ve tam bu ortamda takımdaki bütün kısa forvetlerin sakatlanmasıyla çok uzun bir süre takımda 3 ve 5 numara olmadan oynadılar.. Üstüne Brandon Roy'un tam 14 maç oynayamamasına neden olan başka bir sakatlık geldi.. Nate McMillan'ın oluşturduğu takım karakteri bu zorlu ortamda daha çok ortaya çıktı ve Portland bu yokluklarla müthiş maçlar çıkararak play-off potasının içinde kalmayı başardı.. Önce 3 numaraları yavaş yavaş döndü, daha sonra Brandon Roy All-Star arasından sonra oynamaya başladı.. Genel menajer Kevin Pritchard da takımın gösterdiği bu başarı sonrasında onları ödüllendirerek ligin en iyi yardım savunmacılarından ve deneyimli uzunlarından Marcus Camby'yi Los Angeles Clippers'ın iş bilmezliği sonrasında yok pahasına bünyeye kattı.. Bundan sonrası Portland Trail Blazers için çıkış zamanıdır.. Hızlı bir şekilde ilk 4'ü zorlamaya başlayacaklarını düşünüyorum eğer başka şanssızlıklar yaşamazlarsa..

Son takım Minnesota Timberwolves grubun çöplüğü konumunda.. Uzun süre New Jersey Nets'in ardında ligin en leş takımlarından biri olarak sürdürdükleri sezonu Kevin Love'ı bench'ten getirmeye başlayınca 4 maçlık galibiyet serisi yakalayarak biraz düzelttiler ama o kadar vasıfsız bir topluluk var ki ellerinden gelen bu kadar.. Yeniden bir 4 maçlık mağlubiyet serisi ve 13-42'yle Minnesota.. Kısa ve hatta uzun vadede takımdan bir şey olması pek mümkün değil.. Planlar hala Ricky Rubio'nun üzerine..

,

Atletico Madrid 1-1 Galatasaray


Kader Keita'nın golü gözümde çok büyük piyangodur ve Galatasaray'ın bu sezonki geleceğini şekillendirecek dönüm noktalarından birini oluşturabilir maçın 76. dakikası.. Gösterilen mücadeleye ve ilk defa oyunu oldukça defansif bir şekilde kurgulayan takıma rağmen hücum anlamında bu kadar vasat görünen takımı skoru aldı diye tepeye kaldıramıyorum.. Yenen golden sonra 2-3'e gidebilecek maçta böyle bir organizasyonlukla gelen sonuç sahanın içine bakmaya çalışınca hiçbir umut vermiyor ama bu çöküşün, bu olmayışın çokça dış etkenlere bağlı olduğu bir ortamda alınan muazzam sonuç bu gecelik müthiş keyif veriyor..

Atletico'nun Barcelona karşısında özel kurgusundan sonra sezon seyrine dönüşü vardı sahada.. Galatasaray'ın vasat ileri ucuna rağmen savunma çizgisini Barca maçındaki kadar ileri kurmayan Flores anlamadığım bir şekilde bekleri de oyuna fazla katmadı.. Galatasaray ve Rijkaard'dan çekinmiş olabilir mi? Bilmiyorum, ama Barcelona maçından sonra anormal bir durum olarak değerlendirilebilir.. İlk 15 dakikada ortada net bir karmaşa varken daha sonra Galatasaray'ın da savunmayı çok da geriye yaslamadan Topal ve Sarp'ı tandemin iyice önüne çekerek genel bir savunma futbolu oynamaya çalıştığını gördük.. Atletico Madrid ileri ucuna hiç boş alan bırakmadan, topa sahip olmayı belki de sezonda ilk defa fazla umursamadan doğru bir özel kurgu geldi Rijkaard'dan.. Benim için sevindiricidir.. Maça Arda ileri uçta başladı, ilk 20 dakika yine rakip savunmada eridikten sonra Keita'yla yer değiştirdi ve takım genellikle ilk dakikalarda sol taraftan çıkmaya çalıştı.. Caner Erkin'in sol açıkta yine diri başladığı maçta yerden attığı sert ters topta yaptığı hata ve arkasından gelen pozisyonda yaptığı faulun Reyes tarafından cezalandırılması Rijkaard'ın sigortaları attırmış olacak ki ilk yarı bitmeden oyundan aldı.. Caner oyundan çıkmadan 10 dakika önce Gio'nun oyuna girebileceğini hissettim ama bence doğru karar değildi.. Büyük hataydı ama maçın genel işleyişinde Caner'in oluşturduğu büyük bir arıza bence yoktu.. Skor dezavantajına düştükten sonra rakip morallendi, maçın havasında görünmeyen tribün ateşlendi ve takımdaki eksiklikler daha çok ortaya çıkmaya başladı.. Keita'nın en uçtaki pozisyon alışı kısa süreli oldu, ileride ve Sarp'la Topal'ı barındıran merkezde yine top tutulamadı.. Öyle ki Elano ilk yarının çok büyük bölümünde tandemin içine kadar girerek top istedi ve inisiyatif almaya çalıştı, onun da geriye yaslanmasıyla takımın rakip sahada pozisyon üretme şansı sadece onun uzun toplarına kaldı.. İlk yarının sonlarında Elano'nun şutunda savunma arkasına sarkan Sarp'la ve yine Arda-Elano işbirliğiyle soldan kesilen topta Keita'nın ortaya çevirmesiyle pozisyonlar yakalandı.. Sarp'ın rahat pozisyonda vurduğu kafa hem mental, hem de fundamental eksikliklerini bir kez daha ortaya koydu ama mazur görmeye devam ediyoruz..

İkinci yarıyla birlikte Galatasaray savunması da maç sonuna kadar kademeli bir şekilde kaleye yaklaştı.. Beklerden fazla destek alamayan Atletico, Simao ve Reyes'i bir türlü istediği gibi kullanamadı.. Forlan'ın karıştırıcılığı ve Agüero'nun bireysel yeteneğiyle pozisyon üretmeye çalıştılar.. Uğur Uçar ve Hakan Balta'nın savunma yönünden tandeme müthiş yardımcı olduklarını ve bu yönde muazzam iş çıkardıklarını eklemek gerek.. Neill her geçen gün takıma alışıyor, Servet ise Agüero'yu ilk karşılayan oyuncu olmasına rağmen aradaki çabukluk farkını pozisyon bilgisi ve önsezileriyle harika kapattı.. Maçın ilk dakikaları içinde attığı omuzla aldığı topla da Kun'u fizik gücüyle tanıştırdı, ki Servet'i tanıyanlar için anormal komik bir pozisyondu.. Gio'nun oyuna girdikten sonra yaklaşık 60 dakika yokları oynadığı, Elano'nun geriden top çıkararak helak olduğu ve Arda'nın büyük mücadelesine rağmen teknik anlamda yine eridiği maçta ikinci yarıdaki bütün pozisyonları Keita'nın fizik gücü üzerinden sağ kulvardan yapan Galatasaray'ın bulduğu gol hak edilmiş bir Keita golü olmasına rağmen çok büyük piyangodur.. Keita'nın bozuk sistemi bile tek başına farklılaştırdığı, sol motorun durduğu araçta tek motorla uçurmaya çalıştığı ortamda Ujfalusi'nin sol bekteki ağırlığı da önemli etkenlerden biridir.. Savunma dörtlüsü ve çift önliberosu arasında rakibin hücum silahlarını pasifize eden Galatasaray 4 çekerli arazi aracının zorlama denemeleriyle golü bulmuştur.. Atletico'da oyundan çıkana kadar oldukça iyi bir maç çıkaran De Gea'nın sakatlığı maçın döndüğü noktalardan biri.. Şu ana kadar Madrid semalarında overpaid takılan Asenjo'nun golde çok büyük hatası var.. İlk golde iyi kullanılan frikiği içeri alan Leo Franco'ysa maçın geri kalanını hatasız çıkardı ve geldiğinden beri en iyi 2-3 maçından birini oynadı..

Sorunlar devam ediyor ama bunların çözümü için dış etkenlerin iyiye gidişi şart bizim takımda.. Sabri'nin dönüşüyle savunma kenarlarına hareket gelecek, ileri ucun dönüşüyle merkezde topu tutamayan takım oyunu daha ileride tutmaya çalışacak.. Top kullanırken resmen acı çeken Sarp ve Topal ise Giovani bu performansını sürdürdüğü sürece bu bölgeye neden bir transfer yapmadınız diye bağırmaya devam edecek.. Galatasaray'ın içteki sorunları Elano'nun da rolünü kısıtlıyor ve oyuncuyu geriye, daha arka plana atan sonuçlar doğuruyor.. Giovani'nin kötü başlangıcında uzun süredir oynamamasının yanında hiç tercih edilmediği sol açığa atılması da çok önemli etkenlerden biridir, oyuncuyu temize çıkaracak temel bir pozisyon durumudur..

İlk etap başarıyla geçildi ama ikinci maç da rakip bu ileri uca sahipken tehlikeli olmaya devam eder.. İkinci maçta da yine kaleye yakın kurulan ve oyunu geride kabul ederek rakip silahları nötralize eden bir oyun kurgusu gereklidir bence.. Rijkaard'a futbolun tek yönlü bir oyun olmadığını bizim ülkeye gösterdiği için naçizane bir teşekkür etmek isterim.. Eğer bu tur geçilirse düzelen forvetler ve Sabri'nin dönüşüyle birlikte tamamen zirve olmasa da yavaş yavaş sezon başındaki dönemine geri dönen bir takımı ilerleyen aylarda izleyebiliriz.. Şimdi pazarı bekleme ve koltuğumuza uzanarak çok rahat bir İnönü deplasmanını izleme zamanıdır.. Bu geceki skordan sonra çok umutlu değilim ama takım son haftalarda aldığı sonuçlarla yenilgiyi rahatlıkla tolere edebilecek krediyi kazanmıştır..

Allahına kurban Keita..

18 Şub 2010

17 Şub 2010

Güneybatı Grubu


Memphis sezonun Batı adına en büyük sürprizlerinden biri konumundaydı ama son 5 maçta aldıkları mağlubiyetler onları hedeften biraz uzaklaştırdı.. 5 maç önce play-off çekişmesinin içine girmeye başlamışlardı ki dün gece evlerinde aldıkları Phoenix mağlubiyetinden sonra bile bundan çok uzaklaştıklarını söyleyemem.. İlk beşindeki 4 oyuncudan müthiş bir skor katkısı alıyorlar.. O.J. Mayo bekledikleri gibi bir oyuncu çıktı, Rudy Gay zaten takımı etrafında oluşturmayı düşündükleri oyuncuydu.. Marc Gasol'un evrildiği oyuncu tipi gerçekten inanılmaz, muazzam bir yükselişi var.. Ve sene başında alındığı zaman dalga geçilen Zach Randolph takımın en önemli hücum gücü olmuş durumda.. Son 10 gün içinde %50'nin altına düşen Zach kariyerinin en yüksek ikinci saha içi isabet oranını tutturmuş durumda Memphis'te.. %50'yle 20 sayı atıp maç başına 11.6 ribaunt çekiyor.. Hücumdaki iyi oyunu nedeniyle mi bilinmez en büyük eksisi olan savunması bile şu anda fazla göze batmıyor.. Bu muazzam çıkışı da haklı bir şekilde All-Star'lıkla ödüllendirildi zaten.. Allen Iverson'dan kurtuldukları gün sanki bütün takım özgürleşti.. Play-off'tan 4 galibiyet uzaktalar.. İşleri oldukça zor ama imkansız değil.. Bu bile bu genç takım için oldukça iyi bir başlangıç..

İki teksas takımı Dallas ve San Antonio benzeşiyor.. Hala konferansın en güçlü takımları arasındalar ama hala şampiyonluk uzak görünüyor.. Dallas'ın Josh Howard - Caron Butler takası güzel ama takımı şampiyonluk hedefine yöneltecek kadar büyük bir hamle değil.. Josh Howard son zamanlarda iyice şirazesinden çıkmış eline aldığını potaya sallayan bir kendini bilmez konumundaydı.. Onun gidişiyle beraber muhakkak önemli bir upgrade'dir takım adına ama Butler da topu elinde isteyen bir oyuncu ve bu sezon Gilbert Arenas'ın dönüşüyle Washington'da yaşadığı performans kaybını biliyoruz.. Şutunun olmaması da bu Dallas için bir eksi ama topla birlikte içeri zorlayabilen güçlü bir oyuncu olması Dirk Nowitzki'nin açtığı alanları kullanmasını sağlayabilir.. San Antonio'da ise Tim Duncan uzun süre sonra en güzel sezonlarından birini geçiriyor ama takım artık iyice kırılgan oldu ve eski bildiğimiz Spurs savunması ne yazık ki kalmadı.. Richard Jefferson da Rasheed Wallace gibi sezonun patlak şampiyonluk eklemelerinden biri konumunda şu anda.. Tony Parker 8 maç kaçırdı ve geçen seneye göre rakamlarında önemli düşüş var.. Manu Ginobili ise sorunlu bacaklarıyla geçmiş seneleri aratıyor..

Houston sezona çok iyi girdi ama Trevor Ariza'nın sezon başındaki parlaklığı kalmadı.. Yao Ming ve T-Mac'siz çok iyi bir çıkış gösterdiler ama gerisi gelmedi.. Yeni yılla beraber büyük inişe geçtiler.. Son 19 maçtan sadece 7 galibiyet çıkarabildiler ve doğal olarak büyük çekişme içindeki konferansta play-off sınırının dışında kaldılar.. Aaron Brooks ve pota altındaki skorerler istikrarsız görüntü çiziyorlar ve takımın hücumda bariz sorunları var.. 3 galibiyetlik farkı kapatıp sezon sonuna kadar bu yarışı götüreceklerini sanmıyorum.. Houston'a operasyon gerekiyor..

New Orleans Hornets, Byron Scott'ı gönderdikten sonra yeni hocayla bir çıkış gösterdi ama onlarda da Chris Paul'un yaşadığı sakatlıklar takıma büyük sekte vurdu.. Paul sağlıklı kalabilse tekrar play-off'u zorlayacak konuma gelmişlerdi ve Paul'le birlikte David West de yavaş yavaş kendini buluyordu ama bundan sonra işleri çok zor.. Çaylak point guard Darren Collison son 7 maçta Chris Paul istatistikleriyle oynuyor ama mental yönden ilerleyen dönemde büyük sıkıntı yaşayacak.. Son maçta yaptığı 10 top kaybı da bunu doğrulayan gelişmelerden biri.. Bir diğer çaylak Marcus Thornton da büyük çıkış gösteriyor ve takımın önemli skor opsiyonlarından biri olmuş durumda ama iki çaylak ve dengesiz bir uzun skorerin elinde işler nereye kadar zorlanır kestirmek zor..

Milli Takım Guus Hiddink'in


Türk Futbolu'nun vizyonu nasıl bu kadar gelişti son 2 yıl içinde bilmiyorum.. Ortada net bir başarı yok ama gelen giden büyük isimlerin haddi hesabı yok.. 1 haftadır gündem maddesiydi, bugün federasyonun açıklamasıyla tamamen resmileşti.. Birçok büyük kulübün peşinden koşup ikna edemediği bu büyük hoca artık bizim milli takımımız için çalışacak.. Rijkaard üzerine overdose'dan gitmek için fazlasıyla yeterli bir isim..

Federasyonun gelirleri son zamanlarda çok arttı.. Müthiş sponsorluklar, Süper Lig yayın hakkının satılması derken son iki federasyon yönetimin en büyük başarısı da bu gelirleri artırmak oldu zaten.. Bu artan para yükünü doğru kullanmak her yerde olduğu gibi futbolda da önemli.. Terim'in aldığı yıllık paranın saçma sapan bir şekilde 12 aya bölünmesiyle ortaya çıkan 114 milyarlık meblağın çok olduğunu söyleyip popülist bir şekilde bu ülkenin doktor, profesör maaşlarından, asgari ücretten dem vurarak demogojinin şahını yapan köşe yazarlarının, ülke insanının bugünden itibaren Guus Hiddink'in aldığı miktarı öğrenip halkı bilgilendirme görevleri vardır.. Bakalım küçük dillerini mi yutacaklar, o gerzek söylemleri tekrar mı edecekler, yoksa "e bu adam Hiddink mirim.." mi diyecekler.. Muhtemelen üçüncüsü olur ama zaten futbol yönetimi böyle bir şeydir.. Bir futbol takımı yönetim, futbolcu topluluğu ve teknik kadrodan oluşuyorsa oyuna en çok etki edenin teknik direktörler olduğunu ve hocaya harcanan paralara hiç acınmaması gerektiğini düşünürüm ben.. Galatasaray'da Rijkaard için 3.5 alıyor diyen de var, 5 götürdüğünü söyleyen de.. Benim bildiğim bütün teknik kadroyla birlikte Galatasaray'a maliyeti 6 milyon euro civarıdır.. Böyle muazzam bir reputasyon için de oldukça normal, hatta biraz düşük bir rakamdır.. Vasat bir hocanın eline 100 milyon dolarlık bir takım verirseniz aldığınız 15-20 milyonluk oyuncuların, ödenen büyük bonservislerin yalan olma ihtimali oldukça büyüktür.. Fakat yılda 5-10 milyon euro verip bu işin dünyadaki en iyilerini getirirseniz çok daha düşük harcamalarla çok daha büyük başarılar kazanma vaadini elde edersiniz.. Bu olur ya da olmaz, futbol sayısız bilinmeyeni olan, şans faktöründen de nemalanan çok değişik bir oyun ama yapılan işlem doğru olduktan sonra gerisinin çok da önemi yok.. Bir oyuncuya 15-20 milyon bonservis verip ondan beklediğiniz verimin %25'ini bile alamayabilirsiniz.. Zira bir oyuncunun bir takım içinde yapabilecekleri sınırlıdır.. Ama her şeyi etkileyecek, takımın futbol normlarını belirleyecek beyine 10 milyon euro verirseniz işi en baştan garantiye alırsınız.. Şimdi sıra Hiddink'in kaç milyon euro alacağını öğrenip sırf Terim diye ona vurmaya çalışan kendini bilmezlerin yazacağı kepazeliklerde.. Hadi şimdi de asgari ücretin aylık 600 lira olduğunu, doktorların 1.5 milyara çalıştığını, profesörlerin, fakülte asistanlarının ne kadar zor şartlarda çalıştığından bahsedin.. Futbolun hiçbir zaman bunlarla ilgisi olmadı, olmayacak da.. Hiddink'e verilmiş, verilecek bütün paralar o adamın futbol beynine helaldir, bu işin normali de budur.. Belki ayda 114 milyar alan adamın başarısına bile erişemeyecek ama futbolun doğrularının hiçbir zaman bunlarla da işi olmadı..

Türk milletine, Türkiye'nin futboluna bu büyük futbol adamı hayırlı olsun..

Güneydoğu Grubu


Charlotte Bobcats'te her şeyi değiştiren adam fotoğraftaki eleman.. İlk 9 maçtan 3 galibiyet çıkaran takım onun gelişinden sonra oynadığı 42 maçtan 23 galibiyet çıkardı.. San Antonio'dan beri gittiği her takıma bir şeyler katan, sarsak stiline ve sorunlu yapısına rağmen söz konusu basketbol olunca mutlaka bir şeyler ekleyen S-Jax, Golden State'i kederlere sürüklerken Charlotte'a can verdi.. Eğer Warriors'ta kalsaydı bugüne kadar bence en az 10 maç daha fazla kazanırlardı ve bundan fazlasını yapabilecek oyuncular Kobe'yle LeBron'un klasmanındalar.. Gerald Wallace'la harika biri ikili oldular.. 1 numarada Raymond Felton, 4 numarada Boris Diaw'la oldukça dengeli bir beşe sahipler.. Tyson Chandler patlağına rağmen onunla ve Nazr'la pivotta da sağlam durmaya çalışıyorlar.. Şu anda konferansta 8. sıradalar ve tek tehdit Milwaukee gibi görünüyor.. İlk defa play-off'a bu kadar yakın konumdalar..

Orlando Magic vasatların yıldızı, son 10 yılın en overrated superstar'ı Vince Carter'la geçen seneden daha kötü ama çok geniş rotasyonla idare eden bir performans gösteriyor.. Takımdaki zeka eksikliği yine ortada, yine ligin en az asist yapan takımlarından biri konumundalar.. Boston'un bu seneki vasatlığı sonrasında ikinciliği kaptılar ama izlediğim hiçbir maçında geçen seneki keyfi ben alamadım takımdan.. Geniş rotasyon sezon sonuna kadar iyice oturursa zorlu play-off yarışında finale kadar gelecek ev sahibi avantajıyla konferans finalini görebilirler ama geçen seneki başarı çok zor görünüyor şu anda..

Atlanta Hawks geçen seneye göre ilerleyen takımlardan biri.. Sezon başında biraz şüpheyle yaklaşılan Jamal Crawford eklemesi müthiş sonuç verdi.. Kenarda gelerek çok önemli bir skor katkısı yapıyor Cemal.. Joe Johnson'dan sonra takımın en skorer ikinci oyuncusu.. 30 dakika civarı süre alıyor ve rotasyonun düştüğü anlarda attığı sayılarla bu atlet takıma muazzam bir verim sağlıyor.. Kariyerinin ikinci senesi dışında ilk defa %45'in üzerine çıktı saha içi yüzdesi ki çok oynasa da kenardan gelen bir oyuncu için bu çıkış çok önemli.. Josh Smith'e All-Star'da yazık oldu ama kesinlikle hem grubunun, hem de ligin en heyecan verici takımlarından biri konumundalar bence..

Miami Heat'te Dwyane Wade yalnızları oynuyor.. En büyük yardımcısı kafadan sakat Michael Beasley olunca düşüş kaçınılmaz.. 7. sıraya kadar gerilediler ama ilk 9'un dışındakilerin şu anda paspas olması nedeniyle çok büyük bir tehlike içinde değiller şu anda.. MVP olan Wade'le ara sonrası bir çıkış yaşayabilirler.. Washington da Eddie Jordan - Philly birlikteliği gibi Saunders'la bir uyumsuzluk yaşıyorlar.. Gilbert Arenas'ın cezası zaten sezonu onlar adına bitirmişti, Caron Butler'ın kendini bilmez Josh Howard karşılığında takas edilmesi imzayı attı.. Wizards'ın geleceği karanlık..

16 Şub 2010

Merkez Grubu


Grubu, konferansı ve ligi domine eden takım Cleveland.. Son Orlando maçıyla 13 maçlık bir galibiyet serisine ulaştılar ve 2 gün sonra iç sahadaki Denver maçını da alırlarsa LeBron James geldiğinden beri en yüksek kazanma serisini yakalamış olacaklar.. Geçen sene de 13 maçlık bir serileri vardı.. Bu seneki maçlar sonrasında hem Doğu'daki en yakın rakiplerine 7 galibiyet fark attılar, hem de Lakers'ın önüne fırlayarak lig birinciliğini ele geçirdiler.. Şu anda Lakers için en büyük tehdit konumundalar ve lig birinciliği sezonun bundan sonraki döneminde asıl hedefleri olacak.. Mo ve Delonte sakatlandığında Daniel Gibson ilk beşe yerleşip iyi maçlar çıkardı.. LeBron zaten son haftalarda kendinden geçmiş durumda.. ShaQ'ın play-off'a ne kadar sağlıklı girebileceği soru işareti olsa da konferanstaki bütün rakiplerine açık ara yapmış durumdalar..

Chicago Bulls sezonun ilk çeyreği geçilirken kendi evinde Sacramento'ya 35 sayı öne geçtikten sonra verdiği maçla birlikte tamamıyla dibi görmüştü.. O gün yeni yetme coach Vinny Del Negro muhtemelen takımda, belki de coach'luk kariyerinde sayılı günlerin kaldığını düşünüyordu.. Düşündü, taşındı ve iki değişiklikle işleri tersine çevirmeyi başardı.. Kings karşısındaki rezaletten sonra muhtemelen oyuncuların da kulakları çekildi.. Birinci değişiklik sezonun ilk 3-4 maçında oynadıktan sonra sakatlanan Tyrus Thomas'ın takıma dönmesi oldu.. İkincisiyse ilk beşte oynayan ve geçtiğimiz sezonki performansının yanından geçemeyen John Salmons'un bench'e alınmasıyla gerçekleşti.. Rotasyon şemaları bu iki oyuncuyla oldukça değişiklik gösterdi ve sonucun Bulls adına gayet iyi olduğunu söyleyebiliriz.. Tyrus ve Salmons'taki bu değişiklik Sacramento maçından 4 gün sonraki New Orleans maçında parkeye kondu.. O günden beri Chicago Bulls'un derecesi 15-9.. Öncesi ise 10-17.. Bu büyük çıkış sonrasında 8. sıraya kadar çıkarak play-off çekişmesi içine girmeyi başardılar..

Milwaukee Bucks'taki gelişmeler de Michael Redd üzerinden okunabilir.. Bu sezon oynadığı 18 maçta Bucks'ın derecesi 6-12.. Yokluğunda ise 18-15'lik bir takım var karşımızda.. Bütün vebali Redd üzerine yıkmaya gerek yok ama onsuz daha takım gibi oynadıklarını ve Skiles'ın egoları daha rahat dengelediğini söylemek mümkün.. Kolpaların guard'ı Brandon Jennings her ne kadar şirazesinden çıksa da Skiles'ın bu kadroyla gösterdikleri şu ana kadar süper.. Ersan İlyasova'nın beklentilerin üstündeki performansı, pota altında Bogut'un sağlam duruşu ve Skiles mücadeleciliğiyle iyi gidiyorlar.. Sezona harika girdiler, Redd takıma dönünce taşlar yerinden oynadı ve düşüş gösterdiler ama sonrasında rolleri yeniden yavaş yavaş oturtuyorlar.. Konferansta 9. sıradalar ve bir üstteki Chicago'yla aralarında sadece 1 galibiyet fark var.. Arkadaki takımların bu grubu zorlaması oldukça zor göründüğü için sezonun bitimine kadar özellikle bu iki takım çekişecekler gibi.. Bulls karşısında kadro farkıyla bir adım gerideler tabii..

Detroit ve Indiana'yı beraber değerlendiriyorum.. 3-4 sezon önce ligin en iyi GM'leri arasında gösterilen Joe Dumars'ın büyük düşüşü var Detroit'te.. Yapılan anlamsız hamlelerin takıma kazandırdığı hiçbir şey yok ve artık o savunma gelenekleri de etkisini yitirmiş durumda.. Sezon başında Tayshaun Prince ve Richard Hamilton başta olmak üzere birçok oyuncunun sakatlıklarıyla uğraştılar.. 51 maçın tamamında oynayan iki oyuncu var.. Rodney Stuckey ve Ben Wallace.. Richard Hamilton 27, Ben Gordon ve Will Bynum 19, Tayshaun Prince 32, Charlie Villanueva da 3 maç kaçırdılar.. Sakatlıkların çok olduğu dönemde çok daha karakterli bir oyun oynamaları bu isimlerin bir araya getirilmesinin ne kadar yanlış olduğunun da kanıtı.. Indiana Pacers'ın geçen seneki performansı benim için sürprizdi.. Bu sezon normallerine döndüler.. Danny Granger hızla eline geleni potaya sallayan, skorer olmasına rağmen takıma pozitif katkı veremeyen yıldızlar arasına doğru ilerliyor.. Toparlansın bir an önce.. Troy Murphy ve Roy Hibbert dışında takımın gerisi çöplük zaten..

15 Şub 2010

Atlantik Grubu


Hazır All-Star arasına girmişken gruplarda takımların durumlarına kısa kısa bakalım biraz.. Sezonda 50 maç sınırı devrildi ve yavaş yavaş play-off mücadelesi başlıyor konferanslarda.. Bundan sonra sadece alınan 3 puanlar yetmiyor, rakibin de 0 puan alması bekleniyor.. Altı, hatta dokuz puanlık maçlar önem kazanıyor kademe kademe..

Atlantik'in bombası New Jersey Nets.. Şu anda rekora giden bir performansları var.. NBA'de 80+ maçlık sezonların en kötü takımlarının galibiyet marjı 15 ila 20 arasındadır.. Bu civarlar normal sayılır, bunun altı kötü performanslardır.. 72/73'teki 9-73'lük Sixers ya da 92/93'teki 11-71'lik Dallas Mavericks istisnalar arasında geçer ama Nets bu sene rekor kırmaya aday olduğunu şu ana kadar gösterdi.. 4-48'lik derece tamamıyla gülünç.. Sezon başında bir ara çok büyük sakatlık problemleri yaşadılar ama sonrası tamamen başarısızlık öyküsü.. Sezona harika giren Chris Douglas-Roberts tamamen vasat rotasyon oyuncusuna dönmüş durumda.. Takımın elindeki en değerli oyuncu Brook Lopez iyi oynuyor ama takımın güçsüzlüğüne rağmen takımına sadece 4 maç kazandırabilmesi kendisi için soru işareti.. Geçen sene çok iyi performans gösteren Devin Harris de bu sezon başında yaşadığı sakatlıktan sonra gösterdikleriyle Dallas'ın yaptığı takası doğruluyor.. Bundan sonrası rekoru kırabilecekler mi onu gösterecek ama pek umut yok gibi..

Grubun lokomotifi Boston Celtics'te KG geçen seneki sakatlıktan sonra bu sene oldukça etkisiz.. Her maçta dizine çok fazla güvenemediğini anlıyorsunuz.. Bütün piyasasını atletizmi, hırsı ve müthiş mücadele gücüyle yapan Garnett'i rahatsız etmeye devam ediyor geçen seneki sakatlığı.. Ray Allen da bu sene büyük düşüş yaşayan isimlerden.. Çaylak sezonundan sonraki en düşük sayı ortalamasıyla oynuyor bu sene.. Üçlük yüzdesi ise NBA kariyerinin en kötüsü konumunda.. Takas söylentilerinde adı geçiyor ama elden çıkarmak kolay değil.. Rasheed Wallace da beklenen katkıyı yapmayınca sene başında tekrar iddialı gibi görünen takım doğuda arka sıralara düşmüş durumda.. Play-off yaklaştıkça biraz daha düzeleceklerdir ama ilk 2'ye yerleşemezlerse konferans finalini göremeyebilirler.. Özellikle bu kırılganlıklarıyla saha avantajı olmadan altetik Hawks karşısında bu sene şansları yanında olmayabilir..

Toronto Raptors sezon başında rezalet savunmalarıyla NBA'in dalga konusuydu.. 1 ve 5 numarada Calderon - Bargnani ikilisi bulunan bir takımın en büyük yıldızı da kendi ölçütlerinde vasat bir savunmaya sahipse ortaya çıkan Toronto sezon başındaki kepazelik oluyor.. En büyük çıkışlarını Calderon'un sakatlığında Jarrett Jack'in arka alana oturmasıyla yaptılar.. Jack ilk beş başladığı günden beri dereceleri 20-10.. Ondan önceki performans ise 9-13.. Jose Calderon birkaç sezon önce müthiş bir çıkış yapıp kendisini ligin en iyi point guard'ları arasına sokmuştu.. Ama vasatın altına bile yaklaşmayan savunması büyük sorun.. Second unit'ten gelen Calderon yaratıcılığıyla daha iyi bir hava yakaladıkları kesin.. Hidayet'e sezon başından beri bir türlü biçilemeyen rol sorun olmaya devam ediyor ama şu anki durumları sezon başına kıyasla camia için nimet.. Hedo'nun ilk 5'te tek basketbol aklı olarak kalmasıyla Jack'le birlikte çıkış yapacağını düşünüyordum ama olmadı.. Bizim çocuğa verdikleri kontrat ilerleyen senelerde başlarına iş açabilir tabii..

Philadelphia 76'ers kağıt üzerine güzel kadro, başlarında da Eddie Jordan bu ligin en yetenekli coach'larından biri.. Ama maçlarını ne zaman izlesen ne oynamaya çalıştıkları hakkında bir fikir edinemiyorum.. Sezon başında Louis Williams oyun kurucu pozisyonundaydı ve bu konuda sorunları vardı.. Camianın evladı Allen Iverson'un takıma dönmesi bu anlamda umut verdi ama onun da oynamadığı maçlarda artan galibiyetler AI'ın Detroit döneminden itibaren gittiği takımları baltaladığı gerçeğini Sixers özelinde de soru işareti olarak önümüze koydu.. Elton Brand hala geriye dönemedi, Andre Iguodala hiçbir zaman ortalamalarının adamı olmadı ve AI'ın dönüşüyle takım içinde ufak bir rol değişimine gitti.. Doğu'da 10. sıradalar ama 8. sırayla aralarında 5.5 galibiyet fark var.. 30 maç kala kapanmayacak bir diferans değil ama çok büyük bir çıkış yapmaları gerekiyor.. Şu ana kadar da o ışığı verebilmiş değiller..

New York Knicks geçen sene ligin en eğlenceli takımlarından biriydi.. Bu sezon daha fazlasını bekliyordum ama lige berbat girdiler.. İlk çeyrekte toparladılar biraz durumu fakat son maçlarda yine kötü durumdalar.. Mike D'Antoni tempoyu düşürerek savunmaya yöneldi ilk maçlardan sonra.. Bunu bu yaz yapılacak hamleler sonrasına bir hazırlık olarak mı okumak gerekiyor emin değilim ama eğer Knicks FA pazarından sağlam adamlar kaparsa Phoenix'teki run'n gun'la şampiyonluğun gelmesinin zor olduğunu anlayan üstün coach D'Antoni farklı bir sistem koyacaktır ortaya.. David Lee sezonun en büyük kazancı Knicks adına, seneye ne kadar planlar içinde değerlendirilecek göreceğiz.. Chandler, Gallinari ve Lee dışında bu takım çok büyük oranda değişecek.. Bu yaz piyasasına girmeden önce, şu an için Knicks adına ne söylense az..

,

Atletico Madrid 2-1 Barcelona


Atletico Madrid'in Forlan ve Kun forvet hattına arkadan Simao - Reyes desteğini vererek 3'lü orta sahasını bu maçta sol tarafa atılan Iniesta'yla destekleyen Barca karşısında gösterdiği taktik başarının altında ne yatar? Seydou Keita çıktığında dakikalar 8'i gösteriyordu ve Pep oyuna Pedro'yu alarak düzenini normale çevirdi.. Genelde iç oyuncularını dörtleyerek Iniesta'yı sola atma işlemini önem düzeyi yüksek maçlarda yapar Guardiola, bu maça başlangıcı da Atletico deplasmanına verdiği önemin, bu maçın zorluğunun ne boyutta olduğunun Barcelona ve kendi tarafından kabulu.. Böyle bir takıma iki içle çıkıp oldukça hücumcu bir 11'le oynayan Atletico'nun yapabileceği tek şey vardı.. Defansı olabildiğince önde kurup kendi boyunu kısaltmak ve bu dar alanda kapılan toplarla sorunlu Barcelona defansının arkasına yetenekli forvetlerini kaçırmak.. İlk gol ise bunun başka bir kanıtı.. Geniş bir maç yazısı yazacak mecalim yok şu anda ama maçın genelinde anlık Barca parlamalarının ve pozisyonlarının dışında 90 dakika boyunca muazzam bir şekilde pasifize ettiler Barcelona'yı.. Artık herkesin kabuludur, Xavi ve Iniesta Barcelona'nın kalbidir ve onların oyunu bu müthiş takım hakkında yeterli bilgiyi her maçta verir.. Son dönemin en kötü maçlarından birini çıkardı bu ikili.. QuiQue Sanchez Flores bugün birçok hocanın denemeye yeltenmeyeceği değişik bir kumarı bol hücumcu ve önde kurulan savunma üzerinden kurguladı ve başarılı oldu.. Başka bir hoca en az 1 hücumcuyu kesip bu Barca karşısında geriye yaslardı takımı.. Ama bu istisnalar takımını yenmek için farklı bir şeyler yapmanın önemini kavramış İspanyol.. Muazzam bir üstünlük sağlamıştır Guardiola'ya maçın sonucuyla birlikte..

Barcelona'da Sergio BusQuets'in bu sene sürelerinde artış var.. Geçen seneki çok önemli puan kayıplarında ilk 11'de bu adamın adını görürdü herkes.. Bu takımda hangi özellikleriyle bu süreleri aldığını ben anlayabilmiş değilim.. Sene başından beri sonuçlar ve alınan puanlar itibarıyla Barcelona'nın geçen seneden eksiği yok ama sahadaki oyuna baktığınız zaman erozyon büyük.. BusQuets'in sistem içindeki sırıtışı ve Eto'o yerine Zlatan'ın gelişini en büyük etkenler olarak görüyorum.. Barca'nın bu sene 3-4 atarak rahat kazandığı maçlarda bile geçen seneki tempoyu ve mekanik yaratıcılığı bu sene göremiyoruz.. Zlatan müthiş yeteneğiyle istatistik yapmakta sıkıntı çekmiyor ama hareketsizliği ve yumuşaklığı arkadaki oyuncuların verimini düşürüyor.. Geçen sene ligde 2.76 olan maç başı gol ortalaması bu sene 2.40'a düştü.. Önemli bir diferans ve oyundaki sorunları doğrulayan bir veridir.. Bütün bunlara rağmen ligde çok sıkıntı yaşamalarını bu sene için beklememek gerek ama kriz zamanları gelirse Guardiola'nın bu durumlarda nasıl davranacağını da görmemiz gerekiyor..

Atletico formunu tamamen bulmuş görünüyor ve bunun tam Galatasaray maçı öncesinde yakalanması büyük şanssızlık.. Kura zamanındaki durumun önemi işte bu yüzden yoktu.. Biz geriye gittik, İspanyollar ise önemli aşama gösterdi.. Bugün Flores'in yaptığı özel kurgunun benzerini Rijkaard'ın yapması gerekiyor belki de.. Daha farklı bir yapıyla, beklenmeyeni yaparak deplasmana çıkmamız hayırlı olabilir.. Bugünkü Forlan ve Kun'u gördükçe Galatasaray'ın sorunlu arka çizgisi umutsuzluğu artırıyor.. Savunmayı kaleye yakın bir şekilde kurup pas futbolunu savunma oyununu kurgulayacak bir şekilde devam ettirmek ve çok kontrollü, düşük tempolu bir oyun oynamaya çalışmak bu takıma karşı bence şart.. Onların da en zayıf yeri savunmaları ve bu sistemi devam ettirip savunmayı ileride kurmalarını değerlendirebilecek oyunculara sahibiz.. Elano doğru rolle çok kilit bir konumda olabilir hafta içi..

14 Şub 2010

NBA All-Star 2010


Slam Dunk Contest için geçen seneki düşüncelerimi koruyorum.. Özellikle DeMar DeRozan ve Shannon Brown'un hayal kırıklıklarını izledikten sonra zaten söylenecek fazla şey almaz.. Nate yine hak ederek kazandı.. Bu işte artık yaratıcılık bitmiş, iş teatral boyuta gelmiştir.. Dwight Howard da Superman smacıyla bunu muazzam bir şekilde göstermiştir.. Yıllardır yapılan, artık bütün hareketlerin ve smaçların bittiği bir organizasyonda "ay çok banal" tespitlerinin zerre önemi yok.. Nerede o eski smaç yarışmaları demenin de bir anlamı yok.. Ya bu işi Dwight Howard gibi bir oyuna çevirerek, farklı yönleriyle götürmeye çalışacaklar ya da her sene tekrarlanan aman ne biçim smaç yarışması bu muhabbetleri katlanarak artmaya devam edecek.. Ya da LeBron James gibi yeni nesil yıldızlar korkaklıp yapmayıp oraya çıkacaklar ve bu iş ilgi çekmeye devam edecek..

Bu akşamki maç bir sürü yıldızın saf dışı kalmasından sonra anlamını oldukça yitirdi.. Bu maçlar için de slam dunk contest üzerinden yapılan eleştirileri her sene duymaya devam edeceğiz.. Zira bu kolay ulaşılabilirlik, bu kanıksamışlık devam ettiği sürece hiçbir All-Star'dan 1992'deki keyfi almak mümkün olmayacak.. Geçen sene çekilen ayar sonrasında ciddiyet biraz yukarıya çıkmış ve çok daha erkenden oyuncular maçın hakkını vermeye başlamışlardı.. Artık benim bu maçlardan beklentim tamamen bu yöndedir.. Chris Paul'den sonra Kobe Bryant'ın yokluğu zaten Batı takımını bitirme noktasına geldi.. LeBron, Wade ve Dwight'lı Doğu karşısında şansları yok.. İddaa'da Batı aleyhine 1.5 sayılık handikap var, tek maç olsa ciddiyetsiz bir maç olmasına rağmen kasa gömülürdü rahatlıkla Doğu'ya.. Düşük ihtimalli Batı'nın kazanması halinde MVP için tek aday Carmelo.. Doğu kazanırsa da LeBron ya da Wade alacak ödülü.. Son 2 yılda Billups'ın da yardımıyla başkalaşan ve çok farklı bir oyuncu haline gelen Carmelo ve yaşlı Nash'in birkaç asisti dışında Batı kadrosunda bu maça heyecan katabilecek bir oyuncu yok.. Kobe'nin yerine ilk beşe kendi evinde oynayacak olan Dirk'ün alınması ayrıca mutlu etti beni.. Doğu'da ise spektaküler hareteklerin bini bir para olur büyük ihtimal.. Allahaşkına yarın artık All-Star'lar da eski tadı vermiyor hacı yorumları yapılmasın.. Ekşi sözlük'teki anti klişe timinin eline teslim edeceğim artık böyle konuşanları..

Hadi iyi All-Star'lar..

13 Şub 2010

,

Lamar Odom & PowerBar


Kötü reklamı sadece Ülker yapmıyor.. Ama Lamar'ınki hem kötü, hem de komik olmuş..

11 Şub 2010

,

Parma 1-1 Inter


Parma'nın maça başladığı üçlü defanstaki 3 stoper tercihi oldukça ilginç Guidolin'in.. Lucarelli, Zaccardo ve Dellafiore'nin mevkii portföylerindeki ilk pozisyon bek.. Ama kadrosunda yine geçmişi bek olup yaşlanınca tandeme dönen Panucci'yi saymazsak Massimo Paci dışında natureli stoper olmayan bir takımda bu iki oyuncunun sakatlıkları böyle sonuçlar doğurabiliyor.. Üçlü defansa döndüğü günden beri özellikle sol ve sağ stoperlerde sistemi geliştirme adına böyle oyuncular kullanan Guidolin zaten sistemi bu şekilde köhne bir yapıdan çıkarmaya çalışıyor ama eldeki oyuncu topluluğunun da bu seçimde büyük payı var..

Inter'de Sneijder'in yokluğunda 3 defansif orta sahanın önüne gelen oyuncunun benzer bir oyuncu olan Mariga değil de Afrika Kupası'ndan dönen Eto'o'nun olması da ilginçti.. Cagliari önünde de aynı formülle oynayıp 3 atmışlardı.. Parma'da yeni transfer ettikleri McDonald Mariga her ne kadar önlibero olsa da kendi milli takımında hücumda çok büyük sorumluluklar alan, ayağı oldukça düzgün bir oyuncu.. Kenya'da supporter oynamışlığı çoktur, Parma'da da özellikle Serie B'de fiziğiyle hücuma verdiği destek her zaman övgü konusu olmuştur.. Tardini'de Parma'ya karşı 2 forvetin arkasına Mariga eklemeli bir orta saha mantık olarak daha uygundu ama kazananı bozmayan Jose cesaretini gösterdi maçın başında.. Maçtan önce Antalya karşısında izlenen Galatasaray'dan sonra Eto'o, Pandev ve Milito'yu aynı takım içinde görmek de gecenin ayrı bir ironisi olarak kayıtlara geçti.. Pandev'i iki forvetin yarım kademe arkasına koyan Mourinho hücumlarını sağdan gelen Maicon ve Zanetti işbirliği üzerinden şekillendirmeye çalıştı, zaten başka şansı da yoktu.. Buradan çıkış yapılan hücumlarda Pandev'in uzaktan denemelerini Mirante maçın başında engelledi.. İlk 15 dakikadaki Inter baskısı Parma açıkları ileri çıkmaya başladıkça azaldı ve dengeye oturdu..

Parma'nın sağ açığındaki Francesco Valiani gecenin ilginç oyuncularından.. Transferin bitimine yakın yaklaşık bir hafta önce kadroya katılan oyuncu 1980 doğumlu ve 30 yaşında.. Fakat Serie A tecrübesi sadece 2 yıl.. Bundan önce sadece B, C1 ve C2 geçmişi bulunan Valiani'nin bu çıkışı ilginç.. Parma'yla ikinci maçına çıktı ama ben ilk defa izleyebildim.. Gördüklerim fiziği sağlam, güçlü ve tekniği beklediğimin çok üstünde çıkan önemli bir ekleme.. İki açığı da oldukça defansif olduğu için eleştirilen Guidolin'in sağ açığa topla haşır neşir olan bir oyuncuyu transfer etmesi ve ilk maçında hemen 11'e oturması garip değil.. Parma yine Galloppa ve Morrone'nin önüne yerleştirilen Jimenez üzerinden Bojinov'un fırsatçılığını ve Biabiany'nin hızını kullanarak rakip defansın arkasına sarkmaya çalışan bir oyun kurgusu içindeydi.. Inter'e karşı işletmek kolay olmuyor ama..

İkinci yarıda bulunan şans golü işleri oldukça kolaylaştırabilirdi Parma için.. Giuseppe Meazza'daki ilk maçta yine Parma karşısında ecel terleri döküp ikinci yarı oyuna girip sistemi 4-2-4'e çeviren Balotelli'yle oyunu çözen Mourinho golü yer yemez Balotelli hamlesini yaptı.. Sol bekteki defansif Cordoba yerine Davide Santon alındı ve vasıfsızları oynayan Thiago Motta yerine de Balotelli alınarak iyice hücumcu bir yapıya dönüldü.. 11'indeki 4 forvete rağmen klasik bir açığı bulunmayan takıma boyut kazandırmak için geldi Santon hamlesi de.. Sağlam defansı ve orta sahası olan Parma'nın işini oldukça kolaylaştırabilecek bir hamleydi bu ama Mourinho yine oynadığı kumarı kazandı.. Balotelli oyuna girdikten 2 dakika sonra golü buldu ve işler yine dengeye oturdu.. Golden sonra forvetlerden birinin çıkıp Mariga'nın oyuna gireceği kesindi.. Mariga'nın girişine kadar orta sahası iyice boşalan Inter'e karşı Parma saldırdı, bir pozisyona da girdi fakat değerlendirilemedi.. Inter yine işi sağlama aldıktan sonra maçın son yarım saati tamamen dengede geçti.. Valiani'nin atılması bile Inter'i ateşlemedi zira Jose'nin de Tardini'ye 1 puan için geldiği maç boyunca hissedildi..

Inter istediğini aldı ve 9 puan farkla liderliğini sürdürdü.. Parma'da ise işler yolunda gitmiyor.. Son 7 maçtan sadece 2 beraberlik çıkarıldı.. Takım 13 Aralık'tan beri maç kazanamıyor.. Crespo daha oynamaya başlamadı, Valiani direkt ilk 11'e oturdu ve Jimenez de bu gece takımla ilk maçına çıktı.. Kalitesi direkt ortadaydı.. Blerim Dzemaili'ye artık çok sağlam bir rakip var.. Eğer Parma bir opsiyon koydurabildiyse Inter'le yapılan anlaşmaya büyük iş yapmış olur.. Bu geceden sonra Jonathan Biabiany'ye ise futbolun Tony Parker'ı diyorum.. Aaron Lennon'a taş çıkartmayacak bir hıza ve ivmelenmeye sahip olan bu Fransız'a ilerleyen günlerde daha çok dikkat etmek gerekiyor..

10 Şub 2010

Galatasaray 3-2 Antalyaspor


Galatasaray koca bir ilk yarı boyunca ağırlıklı olarak geçen seneki düzeninin devamını kullandığı halde Rijkaard geldiği günden beri dinlediğimiz 4-3-3 yerini Baros ve Jo'nun yokluğunda 4-6-0'a bıraktı.. Şimdi muhtemelen 4-6-0 geyikleri yapılacak basında ve başka mecralarda.. Spalletti ve Ferguson'un adları muhakkak anılacak, araya Moyes'in ismi eklenecek ve Rijkaard'ın farklı bir düzen daha oturtmaya çalıştığından dem vurulacak.. Halbuki ortada böyle bir şey yok.. Rijkaard'a gidip 4-6-0 desen muhtemelen değişik bir yüz ifadesiyle bakar adam.. Spalletti'nin özellikle Roma'daki ikinci senesinden itibaren muazzam kullandığı ve tercih olarak bu yönde gittiği, yine Sir Alex'in çok önemli maçlarda Rooney ve Ronaldo'yu merkeze ya da kanatlara koyarak oynadığı düzeni bugünkü Galatasaray'la karıştırmamak gerek.. Rijkaard tamamen elindeki yokluktan merkez forvetin yerini Arda'yla ya da başka bir oyuncuyla doldurmaya çalışıyor ve oynanan sistemde, yapılmaya çalışılan taktik varyasyonlarda bir değişim yok.. Normalde 4-3-3 olan sistem Jo'nun yerine Arda gelince neden uçtan 3 eksiliyor mesela? Keita ve Gio'nun önceki sistemin açıklarından farkı nedir? Merkezdeki defansif orta sahalar ve önündeki Elano'yla ne derece bütünleşik oynamışlardır? Arda'nın forvete katabildiği orta saha özellikleri nedir? Yoktur böyle bir şey, olacağını da uzun vadede forvet yokluğuna rağmen sanmıyorum.. Oynanmak istenenle yapılabilen arasındaki fark olarak okumanın da mantıklı olduğunu düşünmüyorum bu bağlamda.. Tamamen bilinçli tercihler üzerinden şekillenen ve Rooney, Ronaldo, Totti gibi adamların özellikleriyle bütünleşen bir sistemi Jo yerine Arda geldi diye Türkiye'de yürürlüğe girdi diye savunamazsınız.. Sadece gündemde yer işgal eder, 4-3-3'le yeteri kadar uğraşıyorken futbola yeni bir kavram sokarsınız.. Böyle mecburiyetten oluşan 4-6-0'ın sanıyorum tek örneği var dünyada o da Everton'un Moyes'i.. Uçtaki zibilyon tane oyuncunun sakatlanmasıyla ortaya çıkmış yine underrated'ların kralı Tim Cahill üzerinden ütopik sisteme uyum sağlamış, iyi maçlar çıkmıştır ortaya.. Hiçbir sistem kitabında geçmeyen, futbolun ana kuralları içinde şu an için yer almayan ve hala istisnai bir futbol yaklaşımı olan bir kavramla kafaları bulandırmaya gerek yok..

Bugünün yıldızı Elano'dur Galatasaray'da.. Açık forvetleri ve en uç oyuncusu bu durumdayken orta sahası da bu kadar top tutamayan takımda tek başına çok önemli saniyeler kazandırdı takıma.. Bireysel yetenekleriyle hazırladığı ve girdiği pozisyonlardan çok daha önemlisi budur.. Yine iki defansif orta sahanın önünde ama hem onlarla beraber, hem de ilerideki üçlüye yakın bir şekilde merkezi toparlayan oyuncu rolündedir bugün.. Bir oyuncunun gösterdiği farklı performanslar, ortaya koyduğu değişik roller sistemleri de tamamen farklı bir şekilde gösterebilir.. Bizim ülkede çok farklı sistemlermiş gibi algılanan 4-4-1-1'le 4-3-3 arasındaki fark sol iç ve sağ iç geyikleri dışında bugünküdür.. Benim gözümde Elano'nun komple oyunu bugün sistemi 4-3-3'e yakınlaştırır, Kayseri'deki suya sabuna dokunmayan ve geriden kopuk Elano ise bu geceki takımı 4-4-1-1'e kaydırır ve farklı şeylerin beklenmesine neden olur oyuncudan.. Antalyaspor da bu kadar eksik geldiği maçta ileride Necati ve Veysel'in varlığıyla top tutmada mümkün olduğunca başarı sağlamaya çalıştı maçın ilk dakikalarında.. Mehmet Özdilek'in bu anlamda istediğini aldığını sanıyorum.. Forvetin arkasında Sedat, Ertuğrul, Korhan ve Gürhan'la elindeki kadrodan optimumu verecek orta saha yapısını da kurmuş Özdilek.. Bugün planlarını ve onun Galatasaray'la ilgili ezberlerini bozan Elano'ydu.. İlk yarının önemli bölümünde Gio'nun yokları oynadığı sol kanattan Caner'le gelmeye çalışan, daha sonra Keita'nın kanat değiştirmesiyle önü açılan Uğur'un bindirmeleriyle vasatın üstünde ama toplamda çok da yeterli olmayan bir ilk yarı çıkardı takım.. Elano'nun penaltısından sonra yenen gol tipik bir hava hakimiyeti unsuru olmasa da Servet'in çıkmasıyla iyice pigmeler takımına dönen Galatasaray'ın bunun farkında olan takımlar tarafından büyük sıkıntıya sokulabileceğinin işaretçisidir.. Tandemindeki iki oyuncusu 1.82 ve 1.84 olan bir takımın daha dikkatli olması gerekir bu konuda.. Bugün sahada 1.85'in üzerinde iki oyuncu vardı, bunlar da 1.87'lik boylarıyla Sarp ve Topal'dı.. İki oyuncunun da hava hakimiyeti zayıftır, fiziklerine rağmen eleştiri aldıkları konuların başında gelir.. Servet'i tekrar 11'e sokmak önemli bu nedenle..

İlk yarının Galatasaray'daki en zayıf halkası Gio'nun yerini Çolak'a bırakması olumlu yansıdı.. Gio muhtemelen yerini de yadırgıyor ama sağa gittiği süreler içinde de oyununa bir farklılık katamadı.. İkinci yarıda oyuna giren Balta, bu maçın iyilerinden Caner'in sol açıktaki yerine dönüşünün müjdecisidir bu açıdan.. Giovani'nin daha zamana ihtiyacı olduğu açık.. Olup olmayacağıyla ilgili yorum yapmanın ise şu anda fazla bir anlamı yok.. Çolak oyuna girer girmez Arda'nın soldan getirdiği topta kale önüne sızdı ve güzel bir gol attı.. Golden sonra da güzel ve pozisyon değiştiren oyununu sürdürdü.. Galatasaray'ın 45-60 arası kurduğu baskıda direkt etkisi olan oyuncuydu.. Onun girişiyle ilerideki üçlü daha hareketli ve yer değiştiren bir oyun sergilemeye başladı.. Golden hemen sonra kaçan 3. gol maçın kırılma noktası.. 65'te yenen golse bireysel anlamda ileride kurulan ve iyi bir ön alan savunmasıyla desteklenemeyen defansın bir sonucu.. Araya atılan topta yine ofsayt anlamında kalkan eller ve Necati'nin golü yapışı.. Bireysel anlamda oraya koşması bile övülecek olan Mustafa Sarp'ın kaleciyi geçmek için topu sağa çeken Necati'ye sağından girmesi ise bu seviyede kabul edilemeyecek bir fundamental eksikliği.. Goldeki tüm suçu Sarp'ın üzerine atacak kadar büyük bir futbol yanlışı.. Yüreğinin büyüklüğü ve yokluk içinde kısıtlı yetenekleriyle Galatasaray'a kattıkları tartışılmaz ama bunun bazı sonuçları da var.. Golde ortaya çıkmıştır biraz..

2-2'den sonra dağılan konsantrasyon ve aceleyle birlikte işler son 20 dakikada çığrından çıktı.. Gerçek bir merkez forvetin yokluğu böyle durumlarda daha çok hissediliyor.. Galatasaray defansı iyice öne çıkardı ve öbür yarı sahada her alanda baskıya başladı.. Rijkaard elindeki uzun boylu oyuncu kozunu da Servet'i oyuna alarak oynadı.. Servet, Skibbe zamanında yaptığı gibi oyuna girdikten sonra defansa pek uğramadı, öyle bir keşmekeş içinde de sadece bir gol çıktı.. Caner Erkin'in kalitesinin yanında mücadele gücünün yüksekliği gelecek adına umutlandırmaya devam ediyor..

Bu maç ve tur da Necati Ateş'le birlikte anılmayı artık hak etmiştir.. Galatasaray'dan sezon başında gidişi sır.. Pek hoş olmayan şekilde ayrılsa da, ayrılan birçoğundan çok daha güzel ve mantıklı açıklamalar yapmasıyla sempatimi de artırmıştı kendisine.. Her zaman için ligin ortalamasının üstünde bir oyuncuydu ama son haliyle Galatasaray'da tartışılması çok doğaldı.. Oynamaya başladıktan sonra attığı kilolarla hızlanmış ve her zaman var olan bitiriciliğiyle yine ligin iyi forvetleri arasına girmiş Necati.. Bu yönden bir futbolsever olarak, bir eski Galatasaraylıyı izleme yönüyle sevindirdi beni.. Yarın şu rotasyonda Necati olsaydı nolurdu diyenler illa ki çıkacaktır ve Galatasaray'ı elemesinden sonra da haksızsın diyemezsiniz bu adamlara fakat Galatasaray'da yedekte bekleyen Necati'nin bu kiloları atamayacağı ve bu formu tutamayacağı yazıları yazarken elbette unutulmamalıdır.. Galatasaray'ın içinde bulunduğu yokluk ve apar topar takımdan paketlenen bir eski futbolcunun iki maçta yaptıkları da Galatasaray'ın transfer şampiyonluğu arasında moral bozucu bir ironi olarak yükselmektedir kuşkusuz..

Artık Giovani'nin form tutmasını bekleyeceğiz..

ALS için Futbol Kitabı


Böyle güzel bir proje varmış, iletmek boynumuzun borcudur..

"Geliri tamamen ALS MNH Derneği'ne bağışlanacak olan bir futbol kitabı projesi...

Anadolu futbolunu yazan bloggerlar olarak en büyük çabamız sesimizi duyurmaksa, sadece ama sadece Anadolu üzerindeki ilgisizliği biraz olsun kırabilmekse; sadece blog satırlarından değil; sahaflardan, kitapçılardan da insanlara seslenmeliyiz. Bunun için birkaç kitap yazıldı Türkiye'de, lakin çok büyük kitlelere ses duyurulamadı, Anadolu içinse hala aynı tas aynı hamam! İlgisizlik had safhada...

Bizler, biliyoruz ki Anadolu'da büyük bir potansiyel, lakin büyük olumsuz koşullar var. Bu olumsuz koşullardan birisi de, bilgisizlik. Madem takımını destekliyorsun, madem kalemine sarılıyorsun; sen de katıl! Destek ver...

Takımına dair yazabileceğin şeyleri, insanların ilgisini çekeceğini düşündüğün yönlerini; geçmişi, bugünü ve yarını harmanlayıp yaz...

Sayfa sayısı konusunda bir kısıtlama olmamakla beraber, 10 - 15 civarı bir sayfa sayısı olursa iyi olur. Yazı konusu olarak belli bir kıstasımız yok, sadece okuyanın gözünde takımın eskiden bulunduğu ve şimdi içinde olduğu koşullar, futbolun ana şartı taraftar, oyuncular gibi futbol ögeleri canlanmalı.

Futbol bizimle güzel, futbolu güzelleştirmek de bizim elimizde!

----

Yazıları yollamak veya projeye dair bilgiler almak için adres: flagg.a@gmail.com

Twitter: http://www.twitter.com/alsicinfutbol

Facebook Grubumuz: http://getir.net/kvo "

7 Şub 2010

Euro 2012 Grupları


10 maçın 8'ini iç sahada, ikisini de dengede oynayabileceğimiz muazzam bir grup çektik.. 3. torbadan da, 4. torbadan da iyi takımlar çektik.. Son iki takım öyle rahat vurup geçilebilecek takımlar değil ama çok önemli değil.. 1'den de Almanya çok güçlü fakat seyirci meselesi nötrler.. Bizim performans söz konusu olduğu zaman kuranın önemi yok zaten, yine geyik yapıyoruz burada..

G ve H'de kan çıkar 2012'ye doğru.. İkisi de müthiş gruplar.. Portekiz muhtemelen Queiroz vasatından temizlenecek Dünya Kupası sonrası, yoksa şu grupta sıkıntı yaşarlardı.. İspanya'ya da organizasyonun en sağlam grubunun gelmesi bence güzel oldu.. Fransa Domenech sonrası güle oynaya çıkar D'den, F de yine G ve H'nin arkasından geliyor zorluk yönünden..

hit counter
Blogger tarafından desteklenmektedir.