Galatasaray koca bir ilk yarı boyunca ağırlıklı olarak geçen seneki düzeninin devamını kullandığı halde Rijkaard geldiği günden beri dinlediğimiz 4-3-3 yerini Baros ve Jo'nun yokluğunda 4-6-0'a bıraktı.. Şimdi muhtemelen 4-6-0 geyikleri yapılacak basında ve başka mecralarda.. Spalletti ve Ferguson'un adları muhakkak anılacak, araya Moyes'in ismi eklenecek ve Rijkaard'ın farklı bir düzen daha oturtmaya çalıştığından dem vurulacak.. Halbuki ortada böyle bir şey yok.. Rijkaard'a gidip 4-6-0 desen muhtemelen değişik bir yüz ifadesiyle bakar adam.. Spalletti'nin özellikle Roma'daki ikinci senesinden itibaren muazzam kullandığı ve tercih olarak bu yönde gittiği, yine Sir Alex'in çok önemli maçlarda Rooney ve Ronaldo'yu merkeze ya da kanatlara koyarak oynadığı düzeni bugünkü Galatasaray'la karıştırmamak gerek.. Rijkaard tamamen elindeki yokluktan merkez forvetin yerini Arda'yla ya da başka bir oyuncuyla doldurmaya çalışıyor ve oynanan sistemde, yapılmaya çalışılan taktik varyasyonlarda bir değişim yok.. Normalde 4-3-3 olan sistem Jo'nun yerine Arda gelince neden uçtan 3 eksiliyor mesela? Keita ve Gio'nun önceki sistemin açıklarından farkı nedir? Merkezdeki defansif orta sahalar ve önündeki Elano'yla ne derece bütünleşik oynamışlardır? Arda'nın forvete katabildiği orta saha özellikleri nedir? Yoktur böyle bir şey, olacağını da uzun vadede forvet yokluğuna rağmen sanmıyorum.. Oynanmak istenenle yapılabilen arasındaki fark olarak okumanın da mantıklı olduğunu düşünmüyorum bu bağlamda.. Tamamen bilinçli tercihler üzerinden şekillenen ve Rooney, Ronaldo, Totti gibi adamların özellikleriyle bütünleşen bir sistemi Jo yerine Arda geldi diye Türkiye'de yürürlüğe girdi diye savunamazsınız.. Sadece gündemde yer işgal eder, 4-3-3'le yeteri kadar uğraşıyorken futbola yeni bir kavram sokarsınız.. Böyle mecburiyetten oluşan 4-6-0'ın sanıyorum tek örneği var dünyada o da Everton'un Moyes'i.. Uçtaki zibilyon tane oyuncunun sakatlanmasıyla ortaya çıkmış yine underrated'ların kralı Tim Cahill üzerinden ütopik sisteme uyum sağlamış, iyi maçlar çıkmıştır ortaya.. Hiçbir sistem kitabında geçmeyen, futbolun ana kuralları içinde şu an için yer almayan ve hala istisnai bir futbol yaklaşımı olan bir kavramla kafaları bulandırmaya gerek yok..
Bugünün yıldızı Elano'dur Galatasaray'da.. Açık forvetleri ve en uç oyuncusu bu durumdayken orta sahası da bu kadar top tutamayan takımda tek başına çok önemli saniyeler kazandırdı takıma.. Bireysel yetenekleriyle hazırladığı ve girdiği pozisyonlardan çok daha önemlisi budur.. Yine iki defansif orta sahanın önünde ama hem onlarla beraber, hem de ilerideki üçlüye yakın bir şekilde merkezi toparlayan oyuncu rolündedir bugün.. Bir oyuncunun gösterdiği farklı performanslar, ortaya koyduğu değişik roller sistemleri de tamamen farklı bir şekilde gösterebilir.. Bizim ülkede çok farklı sistemlermiş gibi algılanan 4-4-1-1'le 4-3-3 arasındaki fark sol iç ve sağ iç geyikleri dışında bugünküdür.. Benim gözümde Elano'nun komple oyunu bugün sistemi 4-3-3'e yakınlaştırır, Kayseri'deki suya sabuna dokunmayan ve geriden kopuk Elano ise bu geceki takımı 4-4-1-1'e kaydırır ve farklı şeylerin beklenmesine neden olur oyuncudan.. Antalyaspor da bu kadar eksik geldiği maçta ileride Necati ve Veysel'in varlığıyla top tutmada mümkün olduğunca başarı sağlamaya çalıştı maçın ilk dakikalarında.. Mehmet Özdilek'in bu anlamda istediğini aldığını sanıyorum.. Forvetin arkasında Sedat, Ertuğrul, Korhan ve Gürhan'la elindeki kadrodan optimumu verecek orta saha yapısını da kurmuş Özdilek.. Bugün planlarını ve onun Galatasaray'la ilgili ezberlerini bozan Elano'ydu.. İlk yarının önemli bölümünde Gio'nun yokları oynadığı sol kanattan Caner'le gelmeye çalışan, daha sonra Keita'nın kanat değiştirmesiyle önü açılan Uğur'un bindirmeleriyle vasatın üstünde ama toplamda çok da yeterli olmayan bir ilk yarı çıkardı takım.. Elano'nun penaltısından sonra yenen gol tipik bir hava hakimiyeti unsuru olmasa da Servet'in çıkmasıyla iyice pigmeler takımına dönen Galatasaray'ın bunun farkında olan takımlar tarafından büyük sıkıntıya sokulabileceğinin işaretçisidir.. Tandemindeki iki oyuncusu 1.82 ve 1.84 olan bir takımın daha dikkatli olması gerekir bu konuda.. Bugün sahada 1.85'in üzerinde iki oyuncu vardı, bunlar da 1.87'lik boylarıyla Sarp ve Topal'dı.. İki oyuncunun da hava hakimiyeti zayıftır, fiziklerine rağmen eleştiri aldıkları konuların başında gelir.. Servet'i tekrar 11'e sokmak önemli bu nedenle..
İlk yarının Galatasaray'daki en zayıf halkası Gio'nun yerini Çolak'a bırakması olumlu yansıdı.. Gio muhtemelen yerini de yadırgıyor ama sağa gittiği süreler içinde de oyununa bir farklılık katamadı.. İkinci yarıda oyuna giren Balta, bu maçın iyilerinden Caner'in sol açıktaki yerine dönüşünün müjdecisidir bu açıdan.. Giovani'nin daha zamana ihtiyacı olduğu açık.. Olup olmayacağıyla ilgili yorum yapmanın ise şu anda fazla bir anlamı yok.. Çolak oyuna girer girmez Arda'nın soldan getirdiği topta kale önüne sızdı ve güzel bir gol attı.. Golden sonra da güzel ve pozisyon değiştiren oyununu sürdürdü.. Galatasaray'ın 45-60 arası kurduğu baskıda direkt etkisi olan oyuncuydu.. Onun girişiyle ilerideki üçlü daha hareketli ve yer değiştiren bir oyun sergilemeye başladı.. Golden hemen sonra kaçan 3. gol maçın kırılma noktası.. 65'te yenen golse bireysel anlamda ileride kurulan ve iyi bir ön alan savunmasıyla desteklenemeyen defansın bir sonucu.. Araya atılan topta yine ofsayt anlamında kalkan eller ve Necati'nin golü yapışı.. Bireysel anlamda oraya koşması bile övülecek olan Mustafa Sarp'ın kaleciyi geçmek için topu sağa çeken Necati'ye sağından girmesi ise bu seviyede kabul edilemeyecek bir fundamental eksikliği.. Goldeki tüm suçu Sarp'ın üzerine atacak kadar büyük bir futbol yanlışı.. Yüreğinin büyüklüğü ve yokluk içinde kısıtlı yetenekleriyle Galatasaray'a kattıkları tartışılmaz ama bunun bazı sonuçları da var.. Golde ortaya çıkmıştır biraz..
2-2'den sonra dağılan konsantrasyon ve aceleyle birlikte işler son 20 dakikada çığrından çıktı.. Gerçek bir merkez forvetin yokluğu böyle durumlarda daha çok hissediliyor.. Galatasaray defansı iyice öne çıkardı ve öbür yarı sahada her alanda baskıya başladı.. Rijkaard elindeki uzun boylu oyuncu kozunu da Servet'i oyuna alarak oynadı.. Servet, Skibbe zamanında yaptığı gibi oyuna girdikten sonra defansa pek uğramadı, öyle bir keşmekeş içinde de sadece bir gol çıktı.. Caner Erkin'in kalitesinin yanında mücadele gücünün yüksekliği gelecek adına umutlandırmaya devam ediyor..
Bu maç ve tur da Necati Ateş'le birlikte anılmayı artık hak etmiştir.. Galatasaray'dan sezon başında gidişi sır.. Pek hoş olmayan şekilde ayrılsa da, ayrılan birçoğundan çok daha güzel ve mantıklı açıklamalar yapmasıyla sempatimi de artırmıştı kendisine.. Her zaman için ligin ortalamasının üstünde bir oyuncuydu ama son haliyle Galatasaray'da tartışılması çok doğaldı.. Oynamaya başladıktan sonra attığı kilolarla hızlanmış ve her zaman var olan bitiriciliğiyle yine ligin iyi forvetleri arasına girmiş Necati.. Bu yönden bir futbolsever olarak, bir eski Galatasaraylıyı izleme yönüyle sevindirdi beni.. Yarın şu rotasyonda Necati olsaydı nolurdu diyenler illa ki çıkacaktır ve Galatasaray'ı elemesinden sonra da haksızsın diyemezsiniz bu adamlara fakat Galatasaray'da yedekte bekleyen Necati'nin bu kiloları atamayacağı ve bu formu tutamayacağı yazıları yazarken elbette unutulmamalıdır.. Galatasaray'ın içinde bulunduğu yokluk ve apar topar takımdan paketlenen bir eski futbolcunun iki maçta yaptıkları da Galatasaray'ın transfer şampiyonluğu arasında moral bozucu bir ironi olarak yükselmektedir kuşkusuz..
Artık Giovani'nin form tutmasını bekleyeceğiz..
13 YORUM:
İlk paragrafa aynen imza koyuyorum.
2 yıldır hemen her gün girerim blogunuza. Galatasaray ile ilgili maç yazılarını da Siz, Uğur ve Borges'den okurum. Sizinle de genelde paralel düşünürüm. Olumsuz düşündüğüm bazı maçlar sonrası bile iyi bir şeyler çıkar bir gireyim tardininin bloguna derim.
Neyse değineceğim nokta şudur ki: Beni bu kadar bağlayan bir blogu okurken inanılmaz yoruluyorum. Yer yer tekrar okuyorum cümleleri. Progresif müzik dinliyorum sanki sizi okurken. Dream Theater'ın karmaşık ritmleri olur ya, yüzlerce kez geri alırsın bu adamlar ne çalmış arkadaş diye düşünürsün. Sonra tek tek ele alıp algılamaya çalışırsın. İşte blogu okurken onu hissediyorum. Bazen sıkılıyorum ama bunu bile bile büyük bir merak içinde girip okuyorum.
"Misal şu cümleniz: Yarın şu rotasyonda Necati olsaydı nolurdu diyenler illa ki çıkacaktır ve Galatasaray'ı elemesinden sonra da haksızsın diyemezsiniz bu adamlara fakat Galatasaray'da yedekte bekleyen Necati'nin bu kiloları atamayacağı ve bu formu tutamayacağı yazıları yazarken elbette unutulmamalıdır.."...
Tarzınızdır muhtemelen, eleştirmek haddime değil ama yazarken bunu farkediyor musunuz merak ediyorum. Bu gibi uzun cümle kurmayı çok seviyorsunuz da bizi de düşünün biraz lütfen :)
Maça gelirsek.
Ya gelmeyeyim ben. Hoşuma gitmedi bu gecenin bitişi.
Teşekkürler tüm yazılar için.
2 sezondur maç/puan/tur kaybedilen her maçın ardından olduğu gibi bugünde aynı adam geçiyor aklımdan en temel sebep olarak: M. Topal.
Belki, hiç bir maça damgasını vuran bir hatası olmadı; ne kendi kalesine gol attı, ne karşı karşıya gol kaçırdı, ne de son adam olarak Necati'ye engel olamadı.
İşte sorun da bu. Hemen hemen her şeyi yapması beklenen bir mevkide oynamasına rağmen bu adam hiç bir şey yapmıyor, yapamıyor.
Basit oynamayı bilmiyor, basit oynamaktan en yanındaki ya da gerideki adama top yuvarlamayı anlıyor. Basit işlerin dışında hiç bir şeye de kapasitesi/yeteneği yetmiyor.
Ofansif anlamda aklınıza gelebilcek hiç bir açıdan katkısı yok,40 yılda bir uzaktan atacağı bir şutu hesaba katmazsak.
Defansif olarak bakarsanız, hava hakimiyeti boyuna rağmen sıfır. İkili mücadelelerde hiç bir üstünlüğü yok, tatlı-sert bir oyuncuda değil, zaten bir sert müdahale yapmaya kalksa önce kendi sakatlanıyor. Aurelio vs tarzında da çok top çalan koşan bir adam da değil. Ne kaldı geriye?
Bence Galatasaray'ın iki senedir yaşadığı sıkıntının en önemli sebebi Mehmet Topal'a muhtaç durumda olmasıdır. Diğer tüm mevkilerdeki oyuncuları tartışabiliriz, ama mutlaka artı olarak bahsedebileceğiniz bir şeyler bulursunuz. Çok ilginçtir ki, bu sürede en az tartışılan adam da yine M. Topal.
Oynadığı pozisyonun öneminden dolayı, buradaki yetersizliği Mustafa Sarp ve Elano'yu da bence çok olumsuz etkiliyor. Uzun lafın kısası, takımınızın merkezinde M.Topal olduğu sürece işiniz pek te kolay değil.
Sistemlerin inceliklerini yeterince bilmeyen ve Avrupa liglerini de takip edemeyen biri olmakla birliktte bu 4-6-0'ın Galatasaray için de bir esprisi olabileceğini düşünüyorum. Rijkaard'ın yola ilk yarıda olduğu gibi ısrarla iki santraforla hatta Baros'un sakatlığını bile bile tek santraforla devam etmek istemesin de, geçici olarak veya maç içlerinde 4-6-0'la veya benzeri bir sistemle; hücumcu orta saha oyuncularına gerçek anlamda birer forvet gibi diğer orta sahalara ise oyunun iki yönünde oynayan ve düşünen oyuncuların vasıflarını zorlayarak, dikte ettirerek kazandırma gibi bir amacı olabilir gibime geliyor.
Makul mu derseniz, neden olmasın derim? Çünkü, anladığım kadarıyla Polat/Üstünel A.Ş. de maalesef bizim Yıldırım A.Ş. gibi lig şampiyonluğuna yoğunlaşmış ve onu tek hedef haline getirmiş gözüküyor. Jo'nun Avrupa Liginde oynamıyor oluşu da bunu destekliyor. E bu durumda da Rijkaard'ın sistemi oturtmak ve oyuncuları sisteme uydurmak maksadıyla böyle şeyler düşünmesi mümkündür. Şahsen Galatasaray'ın Jo ve Santos transferlerinde başka türlü bir mantık bulamıyorum. (Hele ki yazının ilk paragrafını okuduktan sonra...)
Plastik Dikenli Kaktüs, haklı olabilirsin.. Alıntıladığın cümle belki ben yazdığım için bana çok anlaşılmaz gelmedi ama gerçekten biraz uzun ve böyle eleştirileri daha önce de aldım.. Muhtemelen yeterli özeni fazla göstermemem yazılara bunun nedeni.. Özen derken başında geçirilen süreden bahsediyorum tabii.. Bu yazıların çoğu maksimum 20 dakika içinde çıkıyor.. Hatta ilk yazdıktan sonra çok bariz bazı hataları da yolladıktan sonra editliyorum.. Bir an önce yazıp yollama dürtüsü sanıyorum.. O süreleri 40-45 dakikalara çeksem muhtemelen bu uzama durumları da olmayacak ama işte iyi-kötü böyle bir tarz oluştu.. Yine de bu tarz geri dönüşleri alabilmek çok önemli o yüzden çok teşekkür ediyorum.. Dikkate alacağım..
Bu arada progressive metal en çok dinlediğim müzik türü, Dream Theater da favori grubumdur.. Oradan bir bağ kurabilirsin belki :)
Sürekli uğradığın için de ayrıca teşekkür ediyorum..
ne diyeceğimi bilemiyorum o kadar üzücü bi maç oldu ki.. 8-2 bitecek gecede elenmek, üründül gibilerin "nonda yok ondan öle" gibi düz ötesi yorumlarına katlanmak.. sinirimin geçmesi için biraz uyumak zorunda kaldım! tur esas ilk maçta kaybedildi aslında.. böyle abuk skorlarla yenilmeyeceksin işte. elano inşallah hep böyle devam eder.
sadece şunu söyleyeceğim ne yazık ki hangi yazıda olduğunu hatırlamıyorum ama parma keita yı hızı açısından eleştirmişti.. bi kaç yorumcuda "ne diyosun abi" falan diye sorunca açıklamasını yapmıştı. o gün bende çok katılmamıştım.. ama bugün görüyorum ne kadar doğru olduğunu.. arttırmaya çalıştığınız tempoda, pas trafiğinde, bazen resmen el freni..
Galatasaray ısırmıyor.
bugün gs belki 4-5 fark da atabilirdi evet.ama olmadı işte.gs, atıyorum, ilk yarıda farka gittiği bjk ve kayseri maçlarında da çok iyi oynamamıştı ki.ama takım o zaman duran toplarda direkt sonuca gidiyordu.ve baros'un da varlığıyla hızlı oynayıp farkı açabiliyordu ve gerçekler biraz örtülüyordu.artık takım duran toplarda çok etkisiz.ve beni en çok delirten iki noktadan birisi: yavaşlık.maçın başladığı anki skorla eleniyoruz,ve ilk amacımız gol atmak.ancak tempo o kadar düşük ki..galatasaray şu an barcelona değil.bunca sakatla 1 dakika boyunca paslaşıp rakip sahaya yerleşemezsin.hızlı oynaman lazım.iyi ki neill caner ve elano vardı da gerektiğinde oyunu terse çevirip bekleri öne çıkararak hızlı ataklar geliştirebildik.ilkinde zaten sarp'ın yüzdeyüz posiyonu oldu.
bir diğer nokta da olmayan pres.zaten antalya'nın antifutbolu yüzünden topun oyunda olduğu toplam süre ancak tek devre kadar; biz de top onlara geçtiğinde neredeyse hiç pres yapmayarak bu süreyi aleyhimize uzattık.takım necatinin ikinci golünden sonra adeta kafasında bitirdi turu.herkes kendi başına birşeyler yapmaya çalıştı ve caner'in golüne kadar sürdü.o golden sonra birden rakibi ısırmaya başladık, ikinci toplara sahip olduk ve baskı kurabildik.öncesi bir hiçti adeta.
ısırmak..barcelona'da xavi ve iniesta gibi göbek adları "pas" olan adamların bile top rakibe geçtiğinde delicesine pres yaptığını görürken,bizimkilerin refakatçi konumunda olması içimi acıtıyor.hele ki aynı maç içinde bi anda gelişen rüzgarla aynı presi uygulayabiliyorsak acım iki katına çıkıyor.o insanüstü performansına rağmen sarp'ın pas akışında yetersiz olması ve topal'ın inanılmaz ürkek oyunu bana her maç "bizde cristian emre olsa açık ara liderdik" cümlesini kurduruyorsa.gene acı.
maçta en çok kızdığım adam keita'ydı maalesef. maç bittikten sonra kurduğum bir cümle şuydu: "keita lyıon'da neden yapamadı bugün anladık iyice".geçen maç olduğu gibi bu maçta da bir kere bile çizgiye inmedi.çizgiye 30 metre kala aldığı topu hemen içeri ortaladı ve ortalar bir kez olsun bizim oyuncularımızla buluşmadı.uğur topu getirirken ileride pozisyon almak için kasmak yerine hemen uğur'dan topu istedi ve 3-4 kişinin arasına dalmaya kalktı.pas trafiğini tıkadı ve takımı bir çok pozisyonda resmen durdurdu.ben terse dönüp 10 kişiyi karşısına alan keita'yı değil, her halükarda ilk düşüncesi çizgiye inmak olan keita'yı istiyorum.bir arda yetiyor zaten artık tembellik yapan.(ilk ciddi inişinde emre çolak golü yaptı)
neill inanılmaz gerçekten.emre de çok iyi.topu oyuna pasla sokmak konusunda çok çabalamalarına rağmen sarp ve topal bu konuda büyük sıkıntı.
antalya'ya,ömer'e,yalçın'a,kendi oyuncusu centilmenlik yapıp topu taca attı diye onun boğazına sarılan sedat'a,dalga geçer gibi 30 saniyede yapılan aut atışlarına ve yine bir o kadar sürede atılan taçlara gık demeyen bünyamin gezer'e en ağır küfürleri etsem ne çare.her türlü çirkeflik yapılıyor,ama elenen biz olmamalıyız.türkiye ligi böyle bir lig işte.hepsini yenmemiz lazım.5 tane yüzdeyüz pozisyon yakalıyorsak tempomuzu arttırıp presi abartıp 10 tane bulmamız lazım artık.tek engel kendimiziz aslına bakarsak.aşmalıyız.
beni rahatlatansa rijkaard.ondan.o her şeyi kafasına yazıyordur.ama bu sezon eldekilerle idare etmek zorunda.seneye artık takıma yarardan çok zarar getiren arda, sisteme uymayan ve nonda'nın gidişiyle de iyice salan keita, yetersiz topal ve ayhan gibi öğelerin takımdan gönderilmesi veya etkilerinin azaltılması ve daha bir takım oyuncularının gelmesiyle iyi olacaktır her şey.sabır yeminleri boşuna edilmedi.ama seçim falan da varken gönül istiyor polat'ın elinde iki yarışta da sağlam giden bir gs olsun, biz de sevinelim.gelecek sene daha iyi başlasın vs.
uzun oluyor ama işte üzüntülüyüm.yalçın'la ömer'in 10 tane antalyaspor taraftarıyla yaptığı şebeklikler vs. insan sinirini anca böyle boşaltıyor.saygılar.detaylı yorum mükemmel gerçekten, teşekkürler.
Joker, Keita'nın hızına bir eleştirim olmadı.. Olamaz da zaten.. Tek eleştirim tekniğinin vasatın altında oluşu ve topla yumuşaklığının olmayışıdır.. Ona da yapacak bir şey yoktur.. Ama bu özelliklerine eklenen takım oyunu sorunlarıyla takımın hızını etkilediği zamanlar oluyor evet.. Genel bir hız ya da ivmelenme sorunu yok ama, Allah çarpar :)
okay karacan'a rağmen kazanılmış bir turdur bu,
maçın son onbeş dakikasını izlerken çok barizdi (hele üçüncü golden sonra) bu abartılı yanlı anlatım, yakışmıyor okay karacan'a
(hele necatinin ikinci golünde "ankaraspor" deyişi beni benden aldı.
ben olsam anil veya cem'i oynatirdim. emre colak oynayabiliyorsa o genc yasinda onlar da oynayabilirdi. riskli mi evet.. ama boyle de olmuyor.
"İyi gibi görünen kötü oyun" sanırım en tehlikelisi bu. maçı izlerken gerçekten iyi futbol oynadığımızı düşündüm çokça ama skor ve bazı kişisel performanslar ile ritimsizleşen futbol,... düşüncelerimi dengeledi. Ve sonuç nötr. Nötr seviyede tutuyorsa sizin futbolunuzu bazı futbolcular, ve bunların yerine alternatifiniz yoksa sabırdan başka ne çare var?
İyi oyuncular ile vasat oyuncuların karması durumunda Galatasaray. Düşünce bazında sorunlu oyuncular var. Elenecekler büyük ihtimalle, ama zaman gerekli de Rijkaard o zamanın sonunda bizimle olacak mı? Uzun vadede düşününce sorun.
Elenmek, yenilmek, yenmek, abuk goller yemek, puan kaybetmek; maçtan 10 dakika sonrasında bunun sinirini atıyorum. Futbol bu diye düşünüyorum. Dün akşam atacağımız kadar gol bulacağımız kadar pozisyon bulduk. Vereceğimiz kadar minimum pozisyon da verdik. ama olmadı. Bunu kabullendim.
Fakat Antalyaspor'la oynadığımız tüm maçlarda olan şey... Onun siniri hiç geçmiyor.
Maçta kaç dakika oynandı... Kaç dakika yavaşlatıldı maç. Kaç tane çirkeflik yapıldı. Hakem kaçına izin verdi. Bunu kaldıramıyorum. 3-0 yenilelim ama rakip oyunu bu şekilde çirkefleştirmesin. Bunun adı 'profesyonellik' değil! Esas futbol kasaplığı budur.
Hakem oyuncuları ikna etmeye çalışıyor hızlanmaları konusunda. Her taç 30 saniyede kullanılıyor. Tempo artınca hemen birisi yatıyor yere. Kramptan acı içinde kıvranan adam sedyeden inip koşmaya başlıyor. Ömer'e sarı kart göstermek için 90 dakika bekleniyor. Franco 30. dakikada sarı kart görmüştü ve biz çok kızmıştık. Hani bunun standardı?
Bunun yolu tek başına sarı kart değildir. Böyle bir aksiyonu bir kaç kez 15 dakika uzatarak cezalandırmak lazımdır. Oyuna eklenecek sürenin hesaplanmasında bunlar saniye bazında tutulmalıdır belki. Buna karar alacaklar MHK değil, Fifa'dır. Çünkü genel bir sorundur, Türkiye'de standart oturmadığı için daha yaygın olmaktadır.
Maçla ilgili bi yorum degil bu ama aklımı kurcalayan bi durum var. Maçın ortalarında kaleci Ömer sarı kart gördü diye hatırlıyorum. Aynı zamanda Ömer maçın son dakikalarında da aut atışını geç kullandığı için sarı kart gördü. Hatırlayan arkadaşlar varsa yardımcı olabilir mi?
İnternette bazı yorumlarda da benim gibi düşünenlere rastladım.
Yorum Gönder