30 Ara 2010
25 Ara 2010
LakersTR.com'un İstanbul'daki müthiş organizasyonuna Ankara'ya geldiğim için katılamamanın üzüntüsü dururken takımı bugün televizyon başından yalnız destekleyeceğim.. Takım gayet kötü giderken bugünkü Miami Heat mücadelesi iç sahada net bir hedef maçı olacak.. Saat 00.00'da ekran başındayız.. Sonuç elbette ilerisi için fazla bir şey vadetmez fakat son maçında Staples Center'da Milwaukee Bucks'tan 20 yiyen Lakers'ın bu maçta mesaj vermek için ekstra oynaması gerekecek ve benzer bir sonuç insanların kafasında son şampiyon için soru işaretlerini biraz daha artıracak.. Kalbimiz İstanbul'daki muhtemel 50+ kişilik toplulukla birlikte Los Angeles'ta.. Amerika'nın bir Noel gecesinde daha NBA'i neden bu kadar sevdiğimizi hatırlatacak başka bir maç.. Geçen sene Cleveland'da LeBron bizi üzmüştü, bu sene Lakers'lı olmayanlar da bizim tarafta..
Sarı-mor renklim, bir seni sevdim...
22 Ara 2010
21 Ara 2010
5 Ara 2010
Ding Junhui 9-4 Matthew Stevens
Mark Allen 9-5 Tom Ford
Marco Fu - Barry Hawkins
Ronnie O'Sullivan - Stuart Bingham
Stephen Maguire 9-6 Ken Doherty
Mark Selby 9-6 Ricky Walden
Graeme Dott 3-5 Martin Gould
John Higgins 4-4 Stephen Lee
Ali Carter - Mark Joyce
Jamie Cope - Judd Trump
Stephen Hendry - Jimmy White
Mark Williams - Mark Davis
Shaun Murphy - Patrick Wallace
Mark King - Ryan Day
Peter Ebdon 4-4 Andrew Higginson
Neil Robertson 7-1 Rory McLeod
4-12 Aralık tarihlerinde Telford'da International Centre'da düzenleniyor olan UK Championship 2010 bugün itibarıyla başladı.. İlk gün sonuçlanan 4, seans arasına çekişmeyle giren 3 maç var.. Sonuçlanan maçlarda sürpriz yok.. Soldaki isimler ilk 16'da yer alarak ilk turdan direkt başlayan oyuncular.. Sağdaki 16 isimse eleme turlarından geldi.. Ken Doherty ve Matthew Stevens elemeden gelen önemli oyunculardı.. Stevens, Ding karşısında direnemedi.. 8-1 geriye düştüğü maçta üst üste 3 frame'le Ding'i rahatsız etmeye çalıştı ama başaramadı. Durum 7-1'ken 9. frame'i çalma şansı vardı, onu başarsa sonraki 3 frame'le durumu 7-5'e getirecekti ama yapamadı.. Ken Doherty'nin Stephen Maguire karşısındaki maçını izleyemedik ama ilk seansta zorlamayı başarmış..
John Higgins'in UK Championship'e nasıl döbneceği büyük merak konusuydu ve Wizard of Wishaw olaya müthiş girdi.. Aldığı ceza konusunda benim şüphelerim hala devam ediyor ve Higgins'i zorla akladıklarını düşünüyorum.. O videoyu izledikten sonra işin içinde cebir olduğuna inanmak pek kolay değil ama son karar suçsuz olduğuna dairse buna saygı duymak gerekiyor.. Higgins bir daha benim gözümde eski konumuna gelemeyecek ama oyunculuğuna duyduğumuz saygı pek tabii ki değişmez.. Maça 2 tane century'yle iyi girdi.. Stephen Lee'den gelen cevap sonrasında ilk seans arasına 2-2 gidildi.. Dönüşte Higgins yine iyi bir frame çıkardı ve öne geçti.. Sonra temposu düştü, iki oyuncunun da pot başarısında %95'lerde takıldığı maçta Stephen Lee 4-3'lük üstünlüğü yakaladı.. Bugünün bu maçtaki son frame'inde kimin kazanacağı çok önemliydi ama Higgins yakaladığı tek fırsatı değerlendirmeyi başardı.. Yarın bu maç devam edip sonlanacak..
Ronnie yarın akşam seansında sahneye çıkacak, Stuart Bingham'ın sorun çıkarması mümkün değil.. Kazandığı Premier League finalinden sonra güzel açıklamalar yaptı ve UK Chmapionship'e beklediğimden daha iştahlı geliyor.. Ama nereye kadar ilerler o konuda bir şey demek zor, formuna bakmak gerek.. Shaun Murphy ve Mark Williams çok kolay çıkarlar 2. tura.. Sağdaki isimlerin soldakilere sorun çıkarma ihtimali iki isim dışında bence çok düşük.. Kifayetsiz Jamie Cope'a bir başka overrated Judd Trump'tan bir sürpriz gelebilir.. Ryan Day de Mark King karşısında eğer gününde olursa iş yapabilir ki o da son dönemde kifayetsiz muhteris olmaya doğru hızla ilerliyor..
Yarın öğlen ve akşam seansları bugünkü gibi sadece Eurosport 2'de olacak.. Öbür haftayla birlikte Eurosport International da işin içine girecek ve 2 kanal bütün günler öğlen ve akşam seanslarında turnuvaya odaklanacak..
Yarın 15.00'ten itibaren 2. kanalda yayında olacağım, muhtemelen John Higgins maçını bitirip akşamki Ronnie - Bingham mücadelesine geçiş yapacağız.. Kalbimiz Ronnie, mantığımız Neil Robertson'la..
4 Ara 2010
Spor giyimde benim için dünyanın en iyisi olan Adidas Originals'ın ilk getirdiği Star Wars koleksiyonunun beğeni kazanması üzerine yeni seriler futbol odaklı geliştirilmiş.. Jedi vs Sith formaları, çift taraflı ceketleriyle küçük çaplı bir şov yapmışlar.. Milan benzeri Sith formasısı hem tasarım, hem göğüs reklamı, hem de renkleriyle çok sevdim.. Jedi'ların olayı ezik Luke yerine bir Master Yoda ya da Mace Windu üzerinden şekillenseydi farklı düşünebilirdim ama tek Skywalker Anakin'dir düsturunu benimsemiş bir izleyici olarak mavi forma tüm güzelliğine rağmen beni çekemedi kendisine..
Edit: Son Sith foto'su için Müge Seventürk'e teşekkürler..
26 Eki 2010
NBA'de yeni sezon bu gece Miami Heat - Boston Celtics maçıyla başlıyor.. İlk gün 3 maç var ve gecenin kapanışı son şampiyon Lakers'la Houston arasında oynanacak olan mücadeleyle yapılacak.. Sürpriz, NBA TV ve Türkiye'deki yayıncı kuruluş NTV iki maçı da vermiyor.. NBA TV'nin maçları vermeme nedeni Amerika'da TNT'nin maçları yayınlıyor olması.. NTV'nin verememesini de sağlıyor mu bu ondan emin değilim ama NBA TV'nin programı çoğunlukla bunun üzerinden oluşuyor..
İlk günün öncesinde her sene olduğu gibi kapsamlı konferans değerlendirmeleri yapmak isterdim ama yine mümkün olmadı.. Onun yerine grup grup NBA Türkiye'ye yazdık bütün takımları kısa kısa, Kasım'dan itibaren okunur dergiden ama lig başladıktan sonra yine aylık periyotlarla konferanslara topluca bakış atacağız..
Doğu'da oluşan yeni güç odakları bu sezon öncesinde Batı yakasını rahatlattı.. Son dönemlerde Batı'nın bariz güç üstünlüğü artık tamamen dengelenmiş durumda hatta Doğu'da oluşan 4 büyük güçle birlikte Batı'da Lakers artık tamamen yalnız.. Miami Heat'in bu akşam son finalist karşısında neler yapacağı günün en büyük merak konusu.. Bu iki takımı takip edecek olan Orlando ve Chicago'yla birlikte Doğu'dakiler birbirini kırarken Lakers, threepeat öncesinde rakibini bekleyecek.. Sağlık sorunlarını tamamen atlatmış George Karl'lı Denver Nuggets dışında Lakers'a büyük sorun çıkarması muhtemel bir takım Batı'da görünmüyor.. Kevin Durant ve arkadaşlarının ise hala 1-2 seneye ihtiyacı var..
Doğu'da ise sezon liderliğinin en büyük favorisi Miami Heat ama final yolculukları çok sıkıntılı olur.. Boston Celtics'in tecrübelileri bir yaş daha yaşlandı ve 82 maçlık sezonda bu durum etkisini daha çok hissettirmeye başlayacaktır.. Chicago'nun sezona Boozer'sız girmeleri büyük şanssızlık ama injury prone elemanla buna zaten alışacaklardı önümüzdeki senelerde, erken uyarı iyidir.. Orlando ise geçen seneye yakın bir performans gösterir muhtemelen.. Miami Heat'in sahaya ne koyacağını görmeden konuşmak erken ama birincilik için dinamizmleri büyük avantaj.. Sonrası için ise sezon içinde daha rahat konuşulur..
Ödüllerde MVP'lik ve en iyi coach ödülü için Lakers öne çıkar.. MVP'de tek rakip Kevin Durant gibi görünüyor ama onun da yolunu takım başarısı belirler.. Oklahoma City, Batı'da ilk 3'e giremezse Durant'in bu sene MVP olması pek kolay değil zira ödül her zaman konferansın ilk 3'üne gidiyor.. Doğu'da Wade ve LeBron'un rol paylaşımları ise onları elbet geriye atacak biraz.. Kobe gerek 6. şampiyonluğun ve bir başka mertebenin eşiğinde olması, gerek threepeat gazıyla bu sezon şanssızlık yaşamazsa bu ödüle yakın duruyor.. Kariyerinin son coach'luk sezonu olduğunu söyleyen Phil Jackson da takım normal başarısını sürdürürse bir ödülle uğurlanır gibi görünüyor.. Yılın çaylağı için tek favorim Blake Griffin.. MIP ise bir Pacers oyuncusuna gider diyorum.. Favorim Roy Hibbert, plase Darren Collison..
Günün bahis opsiyonlarıyla açılışı sonlandıralım..
Takım bahisleri:
BOS - MIA under 189.5
PHO - POR over 201.5
LAL -7.5
Oyuncu bahisleri:
Ray Allen (sayı) under 16
LeBron James (sayı+ast) under 37.5
Brandon Roy (sayı) over 21.5
Yao Ming (sayı+rebo) under 20.5
Lamar Odom (sayı+rebo) over 20
Bahis rakamları: Betsson
25 Eki 2010
Tüm Türkiye'yi şaşırtan maç dün oynandı ve iki tarafın "En az 3 yeriz.", "Bu sefer yenemeyecekmişiz gibi geliyor." totemleriyle birbirine salvoları göndererek oldukça minimalist takıldığı maçta kazançlı çıkan görünürde bizim taraf oldu.. Bugün 25 Ekim ve oldukça sancılı bir haftayı geride bırakan Galatasaray'da maç sonunda Nevizade'de ve devamında Taksim'de yükselen "I Love You Hagi" nidalarıyla birlikte, Kadıköy'de en sonunda işleri tersine çevirmenin de gazıyla yönetimin planı tuttu gibi görünüyor.. En azından şimdilik tabii.. Öyle ki, beraberliğin gazıyla uzun zamandır sus pus olan Adnan Sezgin bile büyük bir gazla Telegol'e bağlanarak etrafa sallayıp kişileri muhatap almıyor, geçmişle ilgili gerçekleri bir bir ortaya vuruyor.. Büyük yönetici olmak kolay değil tabii.. Şimdi bunları bırakalım ve yine beyaz çizgilerin içine odaklanalım bir süreliğine..
Zamanı tam bir yıl geriye saralım.. Tarih: 25 Ekim 2009.. Yine bir Kadıköy deplasmanına çıkıyoruz.. Yeni hocamız Rijkaard'la tam cicim aylarını geride bıraktıktan sonraki en önemli randevudayız.. Dün gece yapılan birçok şeyin tersi gerçekleşiyor.. Maç içinde dün bizim topçuların yaptığının benzerini daha maç başlamadan Fenerbahçe yapıyor, gerilen taraf yine Galatasaray tabii.. Baros'un sakatlığı belki de tüm seneye mal oluyor vs, bunlar çok önemli değil.. Ama o maçta ortada bir şey var, Fenerbahçe yine hem maç öncesinde, hem de soyunma odasında taktik tahtasının önünde maça daha iyi hazırlanan taraf.. Forvette Colin Kazım Richards sürpriziyle Galatasaray'ın önüne çıkan Daum müthiş enerjik, bilinmez bir bombayı Zan ve Servet ikilisinin ortasına bırakıp arkasına Alex'i yerleştirdikten sonra orta 4'lüyü çok sağlam bir hatla kuruyor.. Roberto Carlos ve Gökhan Gönül'ün önüne Wederson - Topuz ikilisini koyarak kanatlara çift düğümü atan Daum, hem takımın savunma boyuyla ilgili bir çözüm getirip formda Arda - Keita ikilisine önlem alıyor, hem de Emre - Baroni merkezine kenardan savunma ve fizik kondüsyon getirme şansıyla derbilerde her zaman geçer akçe olan mücadeleden olabildiğince nemalanmaya çalışıyor.. Sarp ve Ayhan'ın çoğunlukla Elano - Arda - Keita - Baros dörtlüsü tarafından yalnız bırakıldığı takımda Fenerbahçe'nin orta sahadaki sayısal üstünlüğü Kadıköy, psikoloji ve hırsla birleşince Baros - Nonda değişimiyle fiziği iyice zayıflayan Galatasaray karşısında bir kez daha mutlak bir galibiyete dönüyor..
Şimdi düne dönüyoruz ve çok benzer yapıların savaşında bu sefer beklenmeyen benzerleri Galatasaray kenarının yaptığını görüyoruz.. Forvet yokluğunda daha önce hiç denenmemiş olan Pino'nun Colin Kazım gibi sağ açıktan forvete dönüştürüldüğü takımda Hagi, kenarları Elano ve Ayhan'la destekledi.. Ayhan daha merkez yancısıydı ama bunu da sıklıkla sola kaçan Misimovic'le dengelemeye çalıştı.. Misimovic'in kenara açılması da dünün sürprizi Pino'nun Lugano ve Yobo ikilisiyle baş başa kalarak daha çok boş alan bulmasını sağladı.. İki hücumcu bek ve iki açıkla oynayıp Niang'ın arkasını Alex'le destekleyen, hatta savunma önünde de Topuz ve Emre'yi kullanan Fenerbahçe'ye karşı Galatasaray bu sefer gerçek anlamda oynatmamaya şartlanmış ve bunu başarabilecek bir 11'le çıktı ve maçın başından itibaren neredeyse 90 dakikanın tamamında oyunun kontrolünü elinde tuttu..
Çünkü Hagi buydu, kendi de söyledi.. 25 Ekim 2009'daki şifreleri bırakıp Hagi'nin Galatasaray geçmişine bakalım biraz da.. 5 gün önce burada yazılan yazıda "Elano, Hagi'nin tam istediği tipte bir oyuncudur ve ben yeniden onu takıma monte etmeye çalışacağını düşünüyorum ama şalteri indirmiş bir Elano varsa kulüpte başka bir hüsran yaşanabilir bu konuda.." şeklinde bir pasaj geçer ve bunda dün geceki muhtemel maçlara ve Elano rollerine bir atıf vardır.. Galatasaray'daki döneminde 4-4-1-1 ve 4-4-2 arasında gidip gelen takım içinde Ayhan'ı sol açıktan merkez destekçisi olarak kullanıp sağ açıktaki Ribery'yi daha özgür bırakma ve hücuma yönlendirme eğilimiyle kullanan Hagi'nin Elano'yu da sağ kenarda bu rolle kullanabileceğini düşünüyordum.. Dünkü Kadıköy'e ise bunu yaparken sol kenara yakın bir şekilde aynı Ayhan'ı da kullanarak çifte nostalji yaşatacağını düşünmemiştim..
Hagi'nin oyunun merkezini en az 10-15 metre geriye çekeceği yine imzayı atar atmaz bilinen konulardan biriydi ama bunu Kadıköy'de sergilerken savunmayı bu kadar öne çekmesi ve takımın boyunu çok önemli periyotlarda bile 40-50 metreye kadar çekmeye çalışması bence dün adına en önemli konulardan biriydi.. Terim sonrası dönemde takım boyu konusundaki en başarılı isimlerden biriydi Hagi ama bu kadar cesuruna ilk döneminde bile rastlamamıştık.. Fenerbahçe'yi durdurmak için ileride basma planını yaparken savunmayı kale önüne çekerek Fenerbahçe'ye boş alan yaratmayıp savunmayı çıkarması bence dün geceki planının en zeki yönlerinden biriydi.. Bu düşünce dünyanın en iyi takımlarına karşı bile işler, bunu La Liga'da son 1-2 yılda birçok kez gördük.. Fenerbahçe'nin etkili ileri 3'lüsüne geride boşluk bırakırken bu riski orta saha ve hücum hattının pres gücünden aldığı destekle en aza indirerek sadece Fenerbahçe maçı öncesinde görev alacak kadar değil, aynı zamanda oyun içi kurgularında da oldukça cesur olduğunu gösterdi.. 5 senedir boşta sayılacak bir teknik adam için etkileyicidir ilk maçında..
İlk yarıdaki net dominasyondan sonra ikinci yarıdaki Fenerbahçe baskısına karşı erken telaşa kapıldı gibi görünse ve maç içinde ortaya çıkan galibiyet ihtimalinden çabuk vazgeçse de seri yenen statta gösterdikleri ilk gün için yeterlidir.. Misimovic'i çıkardıktan bir süre sonra Serkan hamlesiyle Elano'yu merkeze çekmesi de ikinci yarıda kenarları daha iyi zorlayan Fenerbahçe'ye karşı hem defansı, hem de hücum adına zayıflayan merkezi güçlendirmesi adına önemliydi.. Elano ortada fazla bir şey gösteremeden yerini Emre Çolak'a bıraktı.. Alex'li hücum dörtlüsünün takımın gerisiyle olan iletişimini maç boyunca harika kesen Galatasaray son dakikalardaki şok baskılarla golü bulamadı ama bu, içinde bulunulan durumda çok da önemli değildi..
Galatasaray, Kadıköy'deki bir derbiyi uzun zaman sonra ilk defa çok daha üstün oynadı.. Bundan yeterli pozisyon çıkmaması karşı yakadan bu nasıl üstünlük sorusunu getirebilir.. Ama Galatasaray, Kadıköy'deki son galibiyetini alırken 2-0'a kadar harika oynamış, sonrasında ise Fenerbahçe'ye bütün oyunun iplerini veren bir takımdı ve dün geceki takım karakteri oyun anlamında son galibiyetten bile öndeydi bence..
Juan Pablo Pino açık ara benim için maçın yıldızıydı.. Sadece enerjisiyle rakip tandemi yerine çakıp Fenerbahçe'nin oyunu ileriye taşıyamamasında başrol oynamakla kalmadı, beklentilerin çok ötesinde top tutarak bu işi Galatasaray'da en iyi yapan Arda'nın yokluğunda inanılmaz bir rahatlık sağladı savunmaya.. Dünkü performansı sözlerin bittiği noktadır ve yine 1 yıl önceki Colin Kazım çıkışı gibi ilginçtir.. Sağ açıkta hiç mutlu olmayan, natureli forvet olarak Türkiye'ye gelen onun gibi forvetteki ilk maçında gösterdiği iştah Pino'nun Türkiye'deki rotasını ilerleyen zamanda değiştirebilir.. Onun Baros'la oluşturacağı muhtemel önlü arkalı bir ikili Misimovic'i Galatasaray'da sezon başındaki Elano konumuna sokabilir zira Elano'nun sağ açıkta bir süre daha devam edeceğini düşünüyorum.. Arda ve Elano'lu kenarlarla takımın Hagi'nin ilk dönemindeki gibi 4-4-2 / 4-4-1-1 kırması bir yapıya girmesi mümkün ve Galatasaray belki de ilerleyen dönemde bunun üzerinden yürüyecek.. Bu bağlamda Misimovic'in de bu seyri değiştirmesi için ani bir gelişim göstermesi şart..
Hagi başlangıcı harika yaptı ve taraftarı coşturdu.. Bu elbet bazılarının isteğidir, zaten yapılan hamlenin temelinde bunu oluşturmaya çalışmak vardır.. Ama yalancıları ve beceriksizleri mutlu etmemek adına Hagi'ye yapılan bu tezahüratlara katılmayacak değiliz.. Dünkü beraberliğin yarattığı sevinç gayet normal bir eylem olup skordan çok oynanan oyuna bir övgüdür.. Galatasaray'ın ezilerek şansla çıkaracağı bir beraberlikte dünkü görüntülerin oluşacağını ben sanmıyorum.. Hagi, Rijkaard'ın 15 aylık süre içinde göstermediği pragmatik zekayı ilk maçında sahaya doğru bir oyun plan ve kurgusuyla sahaya koydu ve müthiş bir açılış yaptı.. Dün hakemin deplasman takımını asla ezdirmeyen ve ev sahibinin zaman zaman tepkisini çekebilecek bir yönetim göstermesine rağmen kötü sonuçtan sonra tek bir hakem cümlesi geçmemesini ve Aykut Kocaman'ın Galatasaray'ı öven açıklamalarını ise derbinin yıllar geçtikçe anlamını yitiren yapısı içinde çok olumlu buluyorum.. TT Arena'da bunun cevabı verilmeli..
Güç, Hagi'yle oldu.. Master'ın mind trick'lere bir an önce başlaması Trabzon ve Kayseri deplasmanları öncesinde takım adına hayırlı olur..
Not: Blog temposu az bir süre daha böyle gidecek gibi görünüyor, kapanma ya da çekilme gibi bir durum söz konusu değil.. Her şey düzenle alakalı ve ilgi için teşekkür ederek bu gecikmiş maç yazısını burada noktalıyorum..
20 Eki 2010
"Sonuç ne olursa olsun, biz Nisan ayında kendisine teklifimizi yapacağız."
2 Eylül 2010, Yer: NTV SPOR, Adnan POLAT
Son açıklamayı yapmak her zaman kamuoyu için yanıltma payını içinde taşır.. Sırbistan'dan yanında bir oyuncuyla gelen Cevat Prekazi'nin iş olmayınca yaptığı zehir zemberek açıklamalar, yönetimi ağır bir şekilde suçlamaları NTV SPOR'da Adnan Polat tarafından harika bir hamleyle savuşturulmuştu.. Son konuşansanız, bu ülkede her zaman avantajlısınız.. Polat'tan sonra herhangi bir medya organı Prekazi'ye gidip Polat'ın son açıklamalarını söylese emin olun ortaya başka şeyler çıkacaktı ama Adnan Polat doğru zamanlamayla hem takım ve kulüple ilgili beyaz yalanlarına devam etmek, hem de Prekazi nedeniyle kendisine yapılan eleştirilere son vermek için 1.5 ay önce ekranlara çıktı ve taraftarı uyutmaya devam etti..
İşte yukarıdaki italik alıntı da o programdan çıkma.. Sonuç ne olursa olsun, dün Rijkaard takımdan gönderildi.. Yaklaşık 3 yıldır, üstüne vazifeymiş gibi takımın oynadığı futboldan mutlu değilim açıklamalarını yapmaya cüret eden bir başkan kendince Türk futbolunun o ünlü neşterini takıma vurdu ve bunun sonucunda ortaya çıkan şey Kocaeli maçından sonra gerçekleşen çok üzücü bir olayın tekrarı, Türkiye için bir klasik olan 'deja vu'ların sonuncusu..
Hikmet Karaman çok saygı duyduğum, Türkiye'nin güzel hocalarından biridir ama Frank Rijkaard'ın yerine, böyle sıkıntılı dönemden geçen bir kulübe gelecek bir hoca değildir.. Ama gördük ki kendisine gidildi ve Adnan Polat vizyonunun ne olduğuna dair müthiş bir açılımı da berbat kriz yönetimiyle tekrar gördük.. Adnan Öztürk'le seçime girdiklerinde kendi içimizde yaptığımız telaş, kendi çapımızda Polat ve yönetimine verdiğimiz destek, futbolcu eskilerinin kongre boyunca birlikte poz verip Polat'ın tam karşısını işaret etmeleriyle desteğimizin artması ve ilk sandıkla birlikte ortaya çıkan Polat üstünlüğünün bizi rahatlatması... Üzerinden kaç ay geçti? Kendi adıma sadece 6 ayda ne kadar büyük bir hata yaptığımı anladım.. Bir başkan, çok önemli bir seçimde kendisine muhalefetin en büyüğünü yapmış, takımdan iki defa göndererek aralarında büyük husumet oluşturduğu eski futbolcusunu Rijkaard takımdan gönderilirken o kriz yönetimi içinde takıma sportif direktör yapmaya çalışıyorsa, hem o kulüp, hem de o idare için çoğu şey bitmiştir..
Karaman sonrası Fatih Terim'le görüşen yönetimin hocadan aldığı ayara olabildiğince sevindim ama zaten yönetimin amacı da Terim'le yeni bir döneme başlamak gibi görünmüyordu.. Adnan Sezgin şartını sunacağı belli olan Terim'e gidiş yine taraftara hoş görünme ve "Biz gittik ama o istemedi." deme şekli.. Zira eğer Terim'den böyle bir yanıt geleceklerini bilmeden bu işe kalkıştılarsa durum daha vahim.. Terim bu ortamdaki çökmüş Galatasaray'ı toparlayabilecek ilk isimdi benim gözümde ama gelmesi durumunda camia içinde iki kutup oluşturacaktı.. Rijkaard'çılar ve Terim'ciler arasında aylar süren tartışmalar başlayacak, kötü ve iyi sonuçlarda sürekli bir taraf baskın olmaya çalışacaktı.. Terim tarafından reddedilen yönetimin gittiği isim doğal olarak bir başka efsane oldu ve Hagi teklife balıklama atlayınca taraftar yeniden bir kış uykusuna yatırıldı über allez şahsiyetler tarafından.. Son 10 senede uzun süreli tek teknik direktörlük kariyerini Galatasaray'da yapan, Galatasaray sonrası 5 sene içinde ciddi hiçbir iş içerisinde yer almayan Hagi'nin niteliğine gidilmediği kesin.. Maksat homurdananları susturmak, çok sevilen Rijkaard'ın gidişinden sonra laf söylenemeyecek bir sevilen getirerek eleştirilerin içinde sıyrılmak.. Rahmetli Özhan Canaydın, Terim sonrası Hagi'yle, Ergun Gürsoy ve Adnan Polat hamleleriyle bunu birçok kez sahneye koymuştu.. Polat'ın da bu hadiselerden nasibini aldığını görmek çok şaşırtıcı değil.. Üzücü olan daha önce böyle bir hadiseyi yaşamış olan Hagi'nin ortadaki gerçeği kestiremeyip aynı sığ havuza ikinci kez balıklama dalmaya çalışması.. Gerçi Hagi müthiş zeki bir adamdır, muhtemelen de Galatasaray sevgisi gözlerinin önüne perde oluyordur.. Zira Fenerbahçe maçı öncesinde hiç düşünmeden görevi kabul etmesi, 'hele şu maçı atlatın' geyiklerine girmeden kolları sıvaması da onun yüreğiyle, kişiliğiyle ilgili önemli donelerdir, ki zaten biz bunları çok iyi biliriz.. Bilmeyenlere de Galatasaray resmi sitesinde "Hagi kimdir" başlığıyla anlattırsın bu muhteşem şahsiyetler..
Frank Rijkaard, bu ülkede bazı şeyleri hareketlendirdi.. Rijkaard'ın 1.5 senelik performansı tam bir fiyasko ve oynattığı oyun başarısız son 10 senenin ortalamasının altında.. Ama bu ülke her konuda olduğu gibi futbolda ve onun bilincinde de değişiyor ve gelişiyor.. 1.5 yıllık net bir başarısızlığa rağmen çok önemli bir kesim Rijkaard'ın arkasındaydı ve bundan sonra da olmaya devam edecekler.. Her ne kadar bunların içinde önemli miktarda samimiyetsiz kesim bulunsa da, Rijkaard'ı destekleyen, onun yanında olan bu topluluk ülke futbolu ve Galatasaray için önemlidir.. Bu konudaki samimiyetsizlik Rijkaard'ın ismi ve başardıkları nedeniyle onun buradaki olmamışlığının altında başka nedenler arayan ama daha önce isimsiz başarılıları öğütmeye çalışmaktan çekinmeyen insanlardan kaynaklanıyor ama bu oyun her sene yeni şeyler öğretmeye de devam ediyor.. Türkiye, belki de ilk defa Rijkaard'la futboldaki başarısızlığın altında başka nedenler olduğunu gördü ve Galatasaray futbolcuları tarihinde ikinci defa bir hocasını yemekten çekinmedi.. Ankaragücü maçının gösterdikleri benim gözümde Skibbe'nin son döneminde Lincoln'a pas atmayan Karan, Arda ve Sabri üçgeninin yeni bir yansımasıdır.. Ama biz bunun temellerini çok önceden attık ve maalesef temizleyemedik.. Galatasaray için benim gözümde en büyük utançlardan biri olan, Lincoln'ün o meşhur Roberto Carlos'lu derbi pozisyonunda takım arkadaşlarını kendilerine pas atmadığına dair bir Fenerbahçeli'ye şikayet ederek en diplerden birini gördüğümüz olayın küçük bir tekrarını yaşadık Ankaragücü maçında.. Daha önceki büyük yanlışları ve utançları ödüllendiren, kovma tehdidinden birkaç ay sonra takımın hiyerarşik yapısı içinde bazılarını zirveye götüren yönetimler oldukça bunları normal karşılamaya devam edeceğiz..
Ben Frank Rijkaard'çıydım.. Ondan önce Michael Skibbe'ci olduğum gibi.. Bu adamların temsil ettiği bir şey vardı ve biz bu olgunluğa ulaşana kadar 10 yıl boyunca Rijkaard'la Avrupa'ya gidememeye razıydım ben.. Ama benim içinde bulunduğum düşünceler elbet Galatasaray camiasını bağlamıyor.. Peki ya Gheorghe Hagi? 2002 sonrasındaki çoğunlukla siyahlarla dolu dönem içinde Michael Skibbe'den sonra benim gözümde bu takıma en iyi topu oynatmış, ülke sınırları dışındaki oyuna en yakın duruşu sergilemiş adamdır Hagi.. Gidişine çok üzülmüştüm çünkü benim için gelecek vadeden bir teknik adamdı ve Galatasaray ruhunu kendi müthiş kişiliğiyle üst seviyeye taşıyan biriydi.. Zor bir insan olması onun insan yönetiminde hatalar yapmasını mutlaka sağlıyor ama bunlar bütün büyük kariyerlerin geçtiği yollar.. Son 5 senede Gheorghe Hagi dünya futbolunu ne kadar takip etmiştir? Kendi enformasyonunu ne şekilde geliştirip dünyada devamlı değişen ve gelişen sistemler yapısını bu birikime entegre edebilmiştir bunları şu anda kestirmek mümkün değil.. 5 sene önce iyi bir teknik adam olmanız son gelişmeleri takip etmemeniz durumunda sizi kısa bir süre içinde vasıfsız hale getirebilir ve geçmişin birçok başarılı hocasının yaşadığı da aslında bundan ibarettir.. Fatih Terim'in de kendisini yenileyemeyerek 2000'de futbol dünyasının ilerisinde olan kafasını geriye düşürmesinde bunun büyük payı vardır bence..
Hagi'yle ilgili bildiğim tek şey, gelir gelmez Galatasaray'ın oyun merkezini en az 10-15 metre geriye çekecek olması.. Klasik 4-4-2'nin 4-3-3'e dönüşümünü sağlayan ayaklarından biri üzerinden başarılı bir sistemi Galatasaray'a oturtmuştu ama kötü yönetim onun da kellesini aldı.. Bu sefer bir başka pespaye yönetimin altına, belki de çok daha kötü bir zamanda geliyor.. İşi yine imkansıza yakın.. Hagi'yi desteklememek gibi bir şey söz konusu bile olamaz.. Benim için Terim'de de benzerinin gerçekleşeceği gibi.. Ama bir destek verilecekse bu sadece kendisine verilir, Rijkaard'ı seven ve isteyen çoğu Galatasaray taraftarının da yaklaşımı muhtemelen bu şekilde olacaktır..
Daha defansif, ayakları yere daha sağlam basan ve daha öne çıkmış bir Misimovic'le kısa dönemde çok daha iyi oynayan bir Galatasaray yaratacağından şüphem yok.. Ki bunu gerçekleştirmesi de fiyasko haline gelmiş bu takım içinde büyük başarı olmayacak.. Elano, Hagi'nin tam istediği tipte bir oyuncudur ve ben yeniden onu takıma monte etmeye çalışacağını düşünüyorum ama şalteri indirmiş bir Elano varsa kulüpte başka bir hüsran yaşanabilir bu konuda.. Bunlar da çoğunlukla ikincil meselelerdir şu anda.. Yönetici kılıklı bazılarının ve takım içindeki 2-3 densizin biletini keserek işe başlayan bir Hagi için bu takımı sonuna kadar takip ederim.. Umudum kendini ezdirmeden, kulüp içindeki terbiyesizlere prim vermeden yoluna devam etmesidir.. Bu olmuyorsa zaten emin olsun, biz anlarız.. Son 10 yıldan yeteri kadar şerbetliyiz, bu konularda gayet büyük tecrübeyiz..
Kadıköy'de güç Hagi'yle olsun..
10 Eki 2010
İki sene önce açılışı yapmıştık, bu sezon da kaldığımız yerden devam ediyoruz.. Düzen yokluğu bu sene biraz geç kalmama neden oldu ama kaybedilmiş bir şey yok.. Geçtiğimiz sezonki 1. ve 2. ligler aynı sistemle açılmış durumda.. Oynayan bütün oyunculara mail yoluyla davet yapıldı, öncelik elbette geçen sene oyunu oynayanlarda.. Ama aradan mutlaka fire verenler çıkacaktır, boş kalan yerler için de mail yoluyla başvurunuzu yapabilirsiniz.. İlk gelen boş yerlere oturur.. Eğer iki ligde boş kalan yerlere beklenenden fazla talep gelirse 3. bir ligi de zevkle açarım.. Bu sene 1. Ligi kazanana ufak bir ödülümüz de olacak ki ciddiyet artsın..
1. Ligin draft günü 23 Ekim Cumartesi günü saat 23.00..
2. Lig ise 21 Ekim Perşembe günü saat 22.00'de olacak..
2 lig de live online draft usulüyle ve head to head mantığıyla oynanacak.. Herkese bol şans..
Önemli edit: Oyunu ilk defa oynayacak olanlar lütfen mailinde bunu belirtsin..
8 Eki 2010
Türkiye: Volkan; Gönül, Servet, Ömer, Sabri; Özer, Emre, Aurelio, Nuri, Hamit; Halil
"Servet - Ömer tandemi Klose'yi düşününce fazla sorunlu değil ama Müller ve Podolski'nin içeri dalışlarına verecekleri tepki maçın bizim adımıza kilit noktalarını oluşturabilir.. Bu açıdan bir stoper bek bu maç için şart ve Hiddink bunu nasıl kullanacak maçta göreceğiz.."
Birkaç saat önce yazılan aşağıdaki preview'da geçen bu cümleye Hiddink'in verdiği yanıt yukarıda.. Gökhan Gönül'ün sağ bek olarak yerinin garanti olduğu takımda stoper bek olarak kullanılabilecek tek oyuncu Hakan Balta'ydı ve o da son dönemde yaşadığı rezillikler sonra üstüne gelen Arjantinli junior ve takıma dönen Çağlar'la morali paramparça olmuş bir oyuncuydu.. Doğal olarak Hiddink bu riski almadı ve geçmişte 2-3 maçlık sol bek deneyimi olan Sabri'yi sol beke yerleştirdi.. Euro 2010 yarı finalinde sağdan yardırarak Philipp Lahm'ı maç içinde paspas eden Sabri'nin Almanya'ya karşı oynaması çok anormal değil ama bunun sol bekte, Müller'in karşısına çıkarak gerçekleşmesi ve Sabri'nin uzun zamandır maç oynamadan bu kritik pozisyona yerleşiyor olması ülke insanını huzursuz ediyor..
Orta saha ve forvetteki sürprizler ise daha anlaşılır.. Nuri ve Hamit'ten birinin kenardan merkeze yardımcı olarak orada üstünlük sağlama unsurunu Hiddink, Özer seçimiyle katmerlemek istemiş.. Kendi takımında forma giymeyen Özer'in bu maçta yine kenardan içe girerek orta sahayı kalabalıklaştıran ve top tutan oyuncu kontenjanından 11'e dahil edildiğini anlamak zor değil.. Arda Turan'ın yokluğunda top tutma konusu önemli handikaplardan biriydi ve Özer oyuncu yapısıyla bu sorunu hafifletebilecek oyunculardan biri.. Ama o da maç oynamadan Almanya karşısına çıkacak ve oynadığı dönemde vasatı geçemeyen haliyle takıma ne şekilde katkı yapacak bunu maçta göreceğiz..
3 merkez ve iki kenar oyuncusunun "orta saha" orijinli olduğu (Tamam Hamit devşirme) bir takım Halil seçimini de anlıyoruz.. Böyle bir beşli gerçek bir santrfor istiyor ve Almanya'da bu mevkiiden çoğunlukla uzaklaştırılmasına rağmen natureli bir uç oyuncusu olan Halil'in seçimi mantıklı.. Sırtı dönük oyunuyla Semih de bu beşliye entegre olması açısından iyi bir seçim olabilirdi ve muhtemelen Hiddink tercihini bu iki oyuncu arasından kullandı.. Halil'in sık sık geriye gelen ve orta saha özelliklerini de gösterebileceği bu takımda sürpriz forvet konuşarı kimden ve hangi bölgeden gelecek onu şu anda kestirmek kolay değil..
Hiddink, Schweinsteiger'in yokluğunda Almanya'nın zayıf olduğu bölgesinin farkında ve bizim takımın en güçlü bölgesine daha çok yüklenerek bu zaafiyetten yararlanmak istiyor.. İçeri giren oyuncularla iki hücum bekinin öne çıkışları da önemli olabilir ama ters ayaklı Sabri'den Müller karşısında biraz daha kontrollü bir oyun bekliyoruz.. Hiddink oyun kontrolü ve topla oynamada daha üstün bir takım istiyor.. Almanya'nın yaratıcı hızını kesebilecek olgulardan biri bu ve takımımız maçta bunu yapabilir.. Erken yenebilecek bir gol bütün planı çöpe atar ama ilk yarım saati atlattığımız takdirde oyundaki üstünlüğünü yavaş yavaş artıran bir Türkiye'yi bu akşam görebiliriz..
Bir milli maçı daha bizim medyanın muazzam yardımlarıyla Mesut Özil magazinine çevirmeyi başardık.. İki harika teknik adam, yetenekli futbolcular, bizim vatandaşlarımızla birbirine bağlanan çok yakın iki ülke ve tarih varken futbolun şifrelerini bırakıp olayı Mesut hangi milli marşı söyleyecek ya da gol atarsa ne tepki verecek haberciliğine indirgeyen herkesi tebrik ediyorum..
İki tarafa bakınca Almanya, nasıl bir maça çıktığının daha çok farkında olan taraf.. Onlar da Mesut Özil konusunu bilinçli bir şekilde kaşımaya devam ediyorlar çünkü girdikleri yeni yolda, sempatikleşen Alman takımı için bu vizyon önemli.. Yıllar boyunca geçmişteki hataların diyetini ödeyen, futbol sahasında da bunun izdüşümü olarak soğuk ve burnundan kıl aldırmayan futbolcu profiliyle önyargıları devam ettiren Almanlar, Stefan Effenberg soğukluğundan Mesut Özil sempatikliğine çok çabuk geçiş yaptı.. Gerald Asamoah'la ilk ciddi sınavını veren, David Odonkor'la devam eden ve 2010 Dünya Kupası'nda Türk asıllı Mesut Özil, Polonya asıllı Lukas Podolski, Tunus asıllı Sami Khedira'yla tabuları tamamen yıkarak kupanın en sempatik takımlarından biri haline gelen Almanya'nın Mesut'un bu kadar öne çıkmasından rahatsız olduğunu düşünmek mantıklı değil.. Bizim ülkenin tarafına geçince sadece çifte pasaportun konuşulduğu ortamın futbolculara nasıl bir psikolojik tesir yapacağını tahmin etmek kolay değil.. Maçın merkezinin başka yere kaymasının oyuncular üzerindeki baskıyı kaldıracağı düşünülebilir fakat böyle maçlardaki baskının bizim takımı genellikle olumlu etkilediğine inanan biri olarak Mesut ve Nuri özneli maçın bize katkısı muhtemelen negatif olacaktır..
Almanya 2010 Dünya Kupası'nın en etkileyici top oynayan takımlarından biriydi ve Del BosQue'yle turnuva içinde daha defansif bir yapıya doğru evrilen İspanya'dan bu anlamda çoğunlukla rol çalmayı başardılar.. Çift açık forvete dayalı kendilerine has 4-4-1-1'leri, DK'da neler yaptıkları, nasıl bir ekiple karşı karşıya olduğumuzun burada fazla önemi yok.. İspanya - Hollanda DK final maçını Total Futbol'lerin savaşı olarak gören bir yerden farklısını da beklemiyorum zaten.. Schweinsteiger'in yokluğunu çift yönlü doldurmaları bu kadro içinde mümkün değil ve tercihlerini hücum ya da savunmadan yana yapacaklar.. Toni Kroos herkes gibi benim de beklentim ve Arda'nın yokluğunun bir şekilde hizmet edebileceğini düşündüğüm Türkiye orta sahası bu maçtaki en büyük avantajımız olabilir..
Muhtemelen Hamit ya da Nuri'den birinin kenara atılarak ortadaki 3'lüye destek vereceği maç içinde 4-4-2'ye geçiş yapan bir 4-3-3'le oynayacağız.. Hamit sağ açığa daha alışkın ama uzun vadede işlerlik kazanabileceğine inandığım Emre - Nuri ikilisi bugünkü Almanya'ya karşı merkezde bir risk oluşturabilir.. Kenarda kimin tercih edileceği biraz da beklerdeki tercihler üzerinden şekillenecektir ki sağ bekteki Gökhan Gönül'ün varlığı Hamit'i bu seçimde öne çıkarıyor..
Almanya'nın DK'daki akıcılığında olmasını beklemenin anlamı yok.. Dünya Kupası futbolun başka mekanlarından biridir ve belli süreli turnuvada devamlı birlikte olan oyuncuların önemli motivasyon unsurlarıyla beslendiği ortamdaki performanslarını liglerin başladığı mevsimde beklemek mantıklı değil.. Türkiye'nin maçın tamamında rakibiyle başa baş oynayacağı bir maç bekliyorum.. Servet - Ömer tandemi Klose'yi düşününce fazla sorunlu değil ama Müller ve Podolski'nin içeri dalışlarına verecekleri tepki maçın bizim adımıza kilit noktalarını oluşturabilir.. Bu açıdan bir stoper bek bu maç için şart ve Hiddink bunu nasıl kullanacak maçta göreceğiz.. Ortadaki 4'lümüzün zayıf savunmalı Mesut ve Kroos'lu Almanya merkezine üstün gelmesi umuduyla bu maçta skorun gösterilecek dirençten daha önemsiz olacağını düşünüyorum.. Bazı maçlarda skor önemli değildir, Almanya deplasmanı da benim gözümde bunlardan biri.. Çok iyi bir oyunla yapılan puan kaybını, şansla gelen kötü bir 3 puana tercih edebilirim bu gece.. Bunu da sağlayan ilk 2 maçını 6 puanla kapatan Türkiye..
Löw'e birkaç ay sonra evimizdeki maçta da bizden daha iyi oynadılar dedirtmek dileğiyle..
29 Eyl 2010
Glasgow Rangers'ın klasik 4-4-2'sini bırakarak ileride Kenny Miller'ı natureli açık olan Steven Naismith'le destekleyerek 3 stoper, 3 tane de defansif orta saha kullanması iç sahada Bursaspor'a karşı muazzam bir futbol hadisesi.. Bursaspor'u ciddiye almak başlığı altında kolaylıkla değerlendirilebilecek bu hamlenin United'a karşı Braveheart'ı tekrar vizyona sokmaya çalışan Rangers'ın puan başarısını devam ettirme amacıyla yeniden değerlendirildiğini söylemek mümkün..
11 tamamen aynı, değişik bir üçlü savunma ve kenarlarda hücum yönü zayıf, asıl amacı savunmayı beşlemek olan bek orijinli iki açık oyuncusu.. Kenarları atıl bırarak Miller'ı Naismith'le çiftlemeye çalışan ve yaratıcı oyuncusu bulunmayan klasik bir 3-5-2'ye yakınsayan Rangers'ın Bursaspor karşısında savunmayı sağlam tutarak bir hatayı kollayacağı ve skor avantajından sonra vidaları tamamen sıkarak rahat bir maç geçirmek istediği ortadaydı.. Buradan sonra devreye giren soru Bursaspor'un Rangers'a bu fırsatı verip vermeyeceğiydi.. Sağdan sola doldurulan uzun topta sol defans Broadfoot'un indirdiği topta oyuncu/alan paylaşımını yapamayan Ali ve Stepanov'un hamle hataları Naismith'in araya sızarak golü yapmasını sağladı..
Rangers'ın Naismith ve bir stoperden destek alan orta üçlüsü, TSL'de birçok takıma ters gelen Bursaspor merkezini dağıttı.. Ergic ve Svensson yeni bir ikiliydi, önlerindeki Batalla'dan gerekli yardımı hiçbir türlü alamayınca Bursa orta sahada oyunu çabuk bir şekilde yönlendirecek rahatlığa kesinlikle erişemedi.. Açık oyuncuları Ozan İpek ve Volkan Şen'in bu seviyede daha çok ortaya çıkan kenardan skora gidememe defoları Sercan'ı 3 stoperin kucağında iyice yalnız bıraktı ve zaman ilerledikçe forvet arkasında daha çok silinen Batalla'yla Bursaspor ilk yarıda yokları oynadı.. Rangers'ın golü attıktan sonra kaleci dahil 9 oyuncuyla düzenli bir şekilde Bursaspor'u karşılaması maça başlarken düşüncelerinin ne olduğunun açık kanıtı.. Ergic'in sakatlığıyla birlikte oyuna giren oyuncunun Insua oluşu işleri tamamen zora soktu.. Sistem 4-4-1-1'ken ve Batalla bu kadar göze batarken yapılması gereken belki de Batalla/ikinci forvet, açık/üçüncü merkez değişiklikleriyken içine düşülen zorunlu durum hamle yanlışlığıyla bence maçı tamamen Bursa adına eksiye götürdü.. Ergic sakatlanırken ve Hüseyin kenardaki tek defansif orta sahayken merkezi üçleme şansı zaten yoktu.. Ama Ergic - Hüseyin ve Batalla - Nunez (Turgay)'la 3 stoper, 5 savunmayla oynayan Rangers'a karşı göbeğe giren çift forvete sahip bir takım oluşturulabilirdi.. Ertuğrul ise başka bir yolu seçti..
İkinci yarıda takımın gidebileceği bir tek yol vardı.. O da Batalla'nın yerine bir forvet sokarak tek önlibero ve çift forvetli o garip düzene gitmek.. Svensson'un yanında kendi bölgelerinden yarım kademe daha geride kalarak orta sahayı diri tutmak için daha arkadan oyun kurmaya çalışan Batalla ve Insua gecenin en kötüleri olunca değişen bir şey olmadı.. 70'ten sonra çift forveti sokarken Sercan'ı Turgay'la değiştirmenin altında muhtemelen Rangers savunmasıyla cebelleşen Sercan'ın fizik gücünün azalması vardır.. Yoksa Volkan Şen'le birlikte Bursaspor adına maçın en iyisi olan Sercan'ın kenara gelişinin altında bir taktik açılım olacağına ben inanmıyorum..
Ertuğrul'un psikolojisi, bozukluğunu Vederson'un vurduğu basit şutlara %100 gol kaçma tepkisi verecek kadar gösterirken Bursaspor'un bu kadar deneyimsiz bir kadroyla daha iyisini yapma şansı fazla değil.. Takım Şampiyonlar Ligi'ne oldukça kötü başladı ve bugünkü sonuçlarla daha ikinci maçlarda üçüncülük şansını bile zora soktu.. Daha farklısını ben bekliyordum ama takıma ekleme yaparken yapıyı bozmayacak hamleler içine giren Ertuğrul Sağlam'ı överken hocanın ileri uçta ve merkezde bir türlü standardizasyonu sağlayamayacağını ummuyordum.. Federico Insua transfer edildiği günden beri bu takım adına benim için en büyük soru işareti ve bu değişmiş değil.. Gelir gelmez yaşadığı sakatlık takıma entegre olmasını şanssız bir şekilde geciktirdi.. Batalla'nın bu seviyede o fizikle çok daha büyük yetenekleri göstermesi gerekir, bu bakımdan Insua oyuncu profili olarak doğru bir hamle ama Türkiye ve Bursaspor için bu doğruluk geçerli mi, onu görmek için daha zamana ihtiyaç var.. Ortam böyleyken Bursaspor'un Turgay, Sercan ve Nunez üçlüsüyle klasik 4-4-2'yi esneten forvet çiftleriyle ve 4-4-2'ye uygun açık oyuncularıyla denemeler yapması bence daha doğru olurdu ama hoca geçen seneden çok uzaklaşmak istemiyor olabilir..
Bursaspor'u yerin dibine sokmak isteyen üç büyük taraftarı için bu maçlar uygun.. Önce Valencia'dan içeride 4, arkasından görece zayıf ve tamamen defansif bir yapıyla bu maça çıkan Rangers'a karşı girilemeyen pozisyonlar.. Lakin yaklaşık 20 yıldır bu statüyle devam eden Şampiyonlar Ligi'nde başarılı olan 3 Türkiye sezonu olduğunu düşününce bu adamların yaşadıkları anormal değil.. Gerçek anlamda bir sistem takımı olmaları onların bütün tecrübesizlikleriyle bir şeyler başarmalarına dair bazı futbol fikirleri oluşturuyordu ama ilk iki maç itibarıyla bunlar boşa çıktı.. Bildiğinden şaşmadan yoluna devam etmeye çalışan Bursa'nın bundan sonra bir şeyler yapmak istiyorsa United'ı iç saha maçında puansız göndermek zorunda olduğu ortada ve bu da büyük ihtimalle Avrupa sezonunun sona erdiğinin habercisi.. Bundan sonra fazla rotasyon geyiklerine girmeden orta ve ön alanda istikrarı sağlayarak yollarına devam etmeleri gerekiyor.. Ligi yeniden ön plana almaları yerel başarının devamı adına onlar için faydalı olabilir..
18 Eyl 2010
Misimovic ve Insua'nın gelip hemen yokluk içindeki bölgelere yerleştiği Galatasaray'dan iki isteğim vardı.. Biri eğer Sabri yoksa sağ bekte Serkan Kurtuluş'un yer alması, ikincisi Lorik Cana'nın artık bu takıma dahil olması.. İlkini görüp rahatladık, diğerini ise Elano'dan sonra bir hücumcu yabancının daha yedek bırakılmaması isteğiyle bir noktaya kadar maruz karşıladık.. Maç öncesinde sahanın durumundan haberdar değildik ve bugün biraz daha akla yatkın bir futbol bekliyorduk ama ikinci pasla beraber düz gitmeye çalışan topun 4 kere zıpladığını görünce zaten sorunları büyük olan takımdan feci bir şeyin geleceğini tahmin etmiştik..
İlk yarıdaki futbol tam bir kepazelik.. Misimovic'in geçen hafta ortaya koyduğu/koymaya çalıştığı beklenmedik performanstan sonra ilk 45 dakikada önemli bölümlerde iç gibi oynamaya çalışması ve birçok pozisyonda Sarp'ın gerisinde kalması Rijkaard'ın düşünce yapısı itibarıyla rahatsız etti ama saha her konuda olduğu gibi burada da mazur gösterici olarak devreye girdi.. Bucaspor'un 3 oyuncuyla savunduğu, pas yapılamayan bir sahada zaten bu konuda büyük eksiklere sahipken Buca'nın oyuna yarım adım önde hakim görünmesi büyük sürpriz değil.. Böyle bir sahada, böyle bir rakibe karşı yapılması gereken şey eğer bir yaratıcın varsa topu olabildiğince onunla buluşturmak ya da mümkün olduğu kadar uzun oynamak.. Halı gibi zeminlerde bile pas yapmakta zorlanan Galatasaray'da bunlar ne kadar beklenebilir bu tartışma konusunu takım daha ilk yarıda gösterdi..
Galatasaray'ın en büyük sorunu takımın geri kalanına göre çok daha kalitesiz bir görüntüsü olan merkezindeki yerleşim problemi.. Galatasaray geriden çoğunlukla Servet nedeniyle düzgün top çıkaramadığı için Rijkaard oraya ayağı düzgün bir oyuncu sokmaya çalışıyor ve bu da Galatasaray'da o anlamdaki en iyi opsiyon olan Ayhan'ın önliberoya dönüşüne neden oluyor.. İçeride oynanan OFK Belgrad maçı dahil birçok maçta Rijkaard, Ayhan'a daha geride pozisyon aldırıyor.. Bu yerleşimin yan etkisi olarak Mustafa Sarp'ın artık iyice yalan bir hal almış olan şok preslerinden ve yine tamamen yok olmaya yüz tutan ceza sahası koşularını yapan oyuncu olması nedeniyle Belçika ve Everton'daki Fellaini rolünü kısmi bir şekilde takıma monte etmek düşüncesi de olabilir.. Lakin ortaya çıkan şey takımın pas yapabilen tek içini Galatasaray'ın oyun merkezini taşımaya çalıştığı yerden uzak tutan ve buraya Sarp'ı atarak Galatasaray'ın pas yapamayan yapısını katmerleyen bir merkez keşmekeşi.. Ayhan özellikle ilk yarıda geriden top çıkarmakta çok zorlandı ve çok kritik pas hataları yaptı, Sarp ise bir süredir olduğu gibi yine sahada yoktu.. Galatasaray yine ortada oyunu tutup kenarlara oynama ve topu Misimovic'le buluşturma şansını elde edemedi.. Misimovic'in kazandığı toplardaki hataları ise takımı iyice pamuk ipliğine bağlı bir hale getirdi..
İkinci yarıda değişen fazla şey yoktu.. Tek fark Misimovic'in Baros'a yakınlaştırılması oldu ki bunun yapı olarak Galatasaray'a katkıları olacaksa da bu maç özelinde sahaya bir şeyin yansıdığını söylemek zor.. Sarp ve Ayhan ikinci yarıda enlemesine daha düz ve stabil bir hatta oynadılar ama sol ve sağ Buca içleri tarafından yardımlaşmalı savunulan kenarlar açık oyuncularını yok etti ve Misimovic uyumsuz oyununa devam edince hiçbir artı sağlanamadı..
Bu anda devreye giren Aydın - Kewell değişikliğinde Lorik Cana da oyuna girmiyorsa Galatasaray'ın Cana açılımında sıkıntı var demektir.. Rijkaard, bizim elemanı hala kabullenmiş gibi görünmüyor.. Sarp bu haliyle sahadayken kontenjanın boşaldığı anda Cana da oyuna girmiyorsa benim bu konuda söyleyebileceğim fazla şey yok.. Cana antrenmanlarda kötü çalışıyor ya da başka bir problemi olabilir ama Elano'nun 30 dakikada tükendiği ortamda bile ilk 11 başladığı Galatasaray'da Cana'nın bu uzun süreli bench oyunculuğu umudu azaltıyor.. Geçen seneden beri en büyük problemin orta saha olduğunu düşünen biri olarak diğer 6 yabancının oradaki Cana'dan daha değerli olduğunu kabul etmek elbette mümkün değil.. Oyuna girer girmez yaptığı ceza sahası koşusu bile onu birçok Galatasaray oyuncusundan farklı yere koyuyor.. Sarp'ın yaptığı ama onun yapamadığı/yapamayacağı bir şeyi bulmayı bir türlü başaramıyorum..
Bucaspor, sadece Gençlerbirliği maçında kısmen vazgeçtiği Bülent Uygun 4-3-3'üne Galatasaray karşısında da devam etti.. Beşiktaş'a yapmaya çalıştığı şeyden tek farkı sağ açıktaki Mendy - Musa değişikliğiydi.. Kötü saha onlar için böyle maçlarda bir miktar avantaj olabilir ama oyunu Erkan ve Mendy ile hızlandırmaya çalışacak bir takım da böyle bir tarlayı istemeyecektir.. Bülent Uygun'un maçtan sonra sahanın rezalet olmasına dair açıklamalarını bu açıdan samimi buluyorum.. Yeni takımı zorlu TSL'de tutabilmek için orta sahayı Dağaşan - Ragıp - Leko üçlüsüyle parselleyip Türkiye için birinci öncelik olan fizik mücadeleyi sahaya koyma çabasını gayet normal karşılıyorum.. Elinde bu takıma yetenek eklemesi yapabilecek parçalar da mevcut.. Sistemi oturttuğu vakit bu orta üçlüyü ikiye düşürüp önlerine ekleyeceği Sercan Kaya, Bucaspor'u güzel bir hücum takımı haline de getirebilir ama bunun için mutlaka zamana ihtiyaçları var.. Bucaspor iki büyük maçı da kötü oynamadı ama iki maçı da ikinci yarıda kaybettiler.. Fikstür muhabbetinde onlar için ilk 6 haftada alınabilecek 7 puanın çok değerli olacağını söylemiştim.. 5 haftada 5'te kaldılar ve haftaya Bursa'ya gidiyorlar.. İyi değil ama bu fikstürle kötü başlangıç olduğu da söylenemez.. Oyuncular birbirini biraz daha iyi tanımaya başladıktan sonra bu sene bile önemli bir çıkış yakalayacaklardır..
Bucaspor'da Manucho'nun United'a ilk geldiği günkü fiziğinden sonra şu anda geldiği hali görmek Sir Alex etkisini yine hissettiriyor.. Oyuncunun İngiltere serüveninde bir günde kaç saatini ağırlık salonunda geçirdiğini araştırmak gerek.. Geldiği fizik muazzam, o fiziğine göre çok iyi olan tekniğini bu sahada göstermesiyse pek mümkün değil.. Mendy'nin ilk haftalardaki savrukluğu azalıyor.. Mulemo, Beşiktaş maçında gösterdiği gibi bu lige fazla bir bek.. Orhan ve Tomas'la standart bir tandemi de yakalamış durumdalar.. Orta üçlüde bekleneni veremeyen tek oyuncu şu anda Leko ama o da iki düz oyuncuyla oynamanın sıkıntılarını çekiyor şu anda..
Galatasaray'da Misimovic, Insua ve Pino üçlüsü için hala bir şey söyleyemiyoruz.. Serkan Kurtuluş ve Insua'nın bekte bugün iyinin üstünde olduklarını düşünüyorum ama Arjantinli'den beklenenler daha farklı elbet.. Serkan bence Sabri'den sonra o bölgenin ilk adamıdır ve her maçta anladığımız fizik gelişimi onu ilerleyen yıllarda çok değerli kılabilir Galatasaray için.. Servet bu baltalığına devam ederse Gökhan Zan en azından omzu çıkana kadar 2 haftalığına tandeme oturabilir, sonrası Allah kerim.. Arda dönene kadar Cana'nın ilk 11'e yerleşip Aydın'ın bir kenarı almasından başka belirgin bir düzelme şansını ise ben göremiyorum ama bunlara rağmen berbat futbolla geçen haftaları 3'er puanla kapatmak çok güzel.. Özellikle de rakipler kaybederken..
Ceza sahasına girişi mahkeme kararıyla engellenmiş gibi davranan Ayhan'ın oraya girmeden ama tam sınırdan attığı golün zincirlerini kırmasında faydası olmasını temenni ederim.. Çok kötü pas yaptığı ve rakibe asist sayılabilecek toplar gönderdiği bir maçta yaşına göre gösterdiği muazzam dirençle birlikte bir gol bularak kahraman statüsüne yükseldi.. Hala bu takımın orta ikilisinde iyi bir önliberoyu tamamlayacak en uygun opsiyon olma özelliğini sürdürüyor ama belli bir istikrar olmadan bunların önemi yok.. Golden sonra hocaya gösterdiği sıcaklıksa gecenin en özel anlarından.. Misimovic - Ayhan - Cana - Zan (Servet) - Neill beşgeninin birkaç maç denenmesi de Galatasaray'a istediği iskeleti sağlayamazsa taraftar bu sezondan umudu kesebilir.. Ama o güne kadar acaba ilk iki olur mu be kardeş demeye devam..
14 Eyl 2010
Dün maçtaki koşu bilgileri Lig TV kaynaklı bu şekilde.. Gelmeden önce yeteri kadar koşmaz cümlesini açıklamasında geçiren Balic'in futbol tasvirine hak verdiğimiz ortamda bu rakam şaşırtıcı mıdır? Yoksa futboldaki koşma kavramı sadece bu metrelerle mi ifade edilir? Artık oyuncuların maç içinde 12-13 km'yi gördüğü futbolda koşmaz denen oyuncudan 6-7 km mi bekleniyor ya da? Alex için de aynı tartışmalar yapıldı/yapılıyor, onun ilk 5'e girdiği maçlar da "hani koşmuyordu?" alaycı tavrıyla karşılanıyor.. Misimovic'in dün takımla yaşadığı uyumsuzluğa hazır fiziğiyle mücadeleye odaklanarak katkı vermeye çalışması dünkü maç adına az sayıdaki güzelliklerden biriydi.. Misimovic, gerçekten Baros ve Sarp-Ayhan ikilisi arasında zaman zaman 40 metreye çıkan mesafeyi birçok defa kat etti, Baros'a yakın oynarken alamadığı toplarda devamlı geri geldi ve rakibe gölge pres yapmaya çalıştı.. Ama bu istatistiğin yapılan koşuları sadece nicelik olarak ayırması ve nitelik konusunda ise hiçbir şey söylememesi tartışmaların odak noktası.. Bir maçta 1 km fazla koşup, diğer oyuncudan hem savunma anlamında, hem de toplu oyunda pozisyon alma konusunda oldukça geride olabilir bir oyuncu.. Bunu da izlenmeyen maçta sadece bu istatistiklere bakarak değil, maçı izleyerek (mümkünse stattan) konuşmak gerekir..
Misimovic'in dün kat ettiği mesafenin tüm uyum problemlerine rağmen takıma yardımcı olduğu ve hak edilmiş bir takım liderliği gösterdiği ortada.. Ama bu performansın devamını beklemenin futbolda fazla anlamı yok.. Misimovic bu koşu performansını Türkiye'de karakteristiği haline getirirse ondan beklenen 10+ gol, 15+ asist gibi sezon performanslarının yanından geçemez zira üst düzey mücadele var olan tekniği genellikle büyük ölçüde alır götürür.. Ve bu tip oyuncular bu istatistikte ilk 5'e girdiler diye bak koşuyorlarmış demek ki mantıksızlığıyla savunulmazlar zira alan savunma işinde en çakılı olması gereken, takım presine hiç katılmayan stoperler bile zaman zaman bu alanda en öne çıkabiliyorlar.. Eğer hala "eli belinde geziyor" sığlığındaki eleştirileri ciddiye alıyorsanız dünkü Misimovic'i ve bazı maçlardaki Alex'i örnek olarak göstermekte sakınca yok, ama bunun kime faydası var işte onun cevabını ben bulamıyorum..
Görsel: Galatasaray Sözlük & fky nickli kullanıcı
Sarp ve Ayhan'ı tek bir vücut olarak ele alınca onlardan Baros'a giden bir çizgi ve yine Misimovic'i merkez alan Kewell'dan Elano'ya giden başka bir çizgiyi genel bir artı olarak düşünelim.. Elano'nun sağ açık olduğu yeni 4-4-1-1'de bu artının yatay çizgisinin soldan yukarı doğru dönmesini beklersiniz.. Elano geride bekler, Kewell ise daha önde oynama şansı bulur.. Bekler, açıklar, 4-3-3'ün kenarlarındaki açık/forvetler daima bu denge unsurlarının sayısız örneklemesi sayesinde takımın yapısının oluşmasını sağlarlar.. Öğlen saatlerinde Lig TV'de Galatasaray 11'i verildiğinde beklentinin bu olduğunu preview'da kısaca yazmıştım..
Başlangıç farklı değildi.. Yeni düzende birinci beklentim Sarp ve Ayhan'ın süpürücü olarak performanslarının bir miktar yükseleceğiydi ki olmadı.. İkincisi, Elano'nun kenarda başlayarak takımın ileriye çıkış yapmasında ilk opsiyon olmasıydı.. Takım düzenli olarak sağ kenarı kullanarak oyunu kurmaya çalıştı ama Elano'ya Ali Turan'ın yeterli desteği verememesi ve normalinin aksine Brezilyalı'nın fazla içe girmeden oynamaya çalışması oyunu o bölgede sıkıştırdı.. Ali, kısıtlı bek yeteneğiyle çok çabalayarak başladı ama hem önünde boş alan bulamadı, hem de çok şey yapma isteği ilk 10 dakikadan sonra performansını düşürdü.. Elano'nun hem merkezle, hem de arkasındaki bekle bir türlü bağlantıyı kuramaması onun da performansını sağ açık beklentilerinin normaline çekemedi.. Misimovic, ilk yarıda Baros'a yakın başladı ama hem takımla yaşadığı uyumsuzluk, hem de oyunu yine kuramayan Galatasaray'ın topu ileri taşıyamaması nedeniyle yavaş yavaş arkaya yaklaştı ve kaleden uzaklaştı.. Bu da yine orta hattan bağımsız bir Baros ve Elyasa tarafından yavaş yavaş delirtilen Kewell'la birlikte hücumda etkisiz bir Galatasaray ortaya çıkardı..
Tolunay Kafkas'ın çıkardığı kadro sahada dengeli bir 4-3-3 oynamaya çalışıyordu.. Galatasaray'ı 3 maç izleyen her TSL hocasının yaptığını yaparak takımın boyunu uzatma pahasına ön alanda savunma üzerine baskı yaptılar ve birçok takım gibi bunda başarı sağladılar.. İlk yarı sağdan oyuna çıkamayan ve sıkça soldan yarılan Galatasaray karşısında ortadaki dengeli merkezleriyle ilk yarının hakimi olmayı başardılar..
Elano'nun devrede oyundan alınması performansının hak ettiği bence değildi ama Rijkaard'ın sağdaki Elano'ya bakışı bu olabilir.. Sabri ve Aydın'la sağ kenarı tamamen yenileyen takım ikinci yarıya hızlı girdi.. Yine sağ kanadın kullanıldığı takımda görülen fark bariz bir Sabri etkisi ve seyircinin Sabri'nin topu her alışında heyecanının gürültü olarak yansımasıyla bunun hakkının verilmesi taraftar adına güzel.. Elano'yla kenarda sıkışan oyun takıma genişlik kazandırmayı başaran Sabri ve daha dik oynamaya hevesli Aydın'la daha fazla opsiyona sahip bir hale geldi.. Güzel başlangıç daha sonra etkisini yitirmeye başlarken 58. dakikada gelen penaltı skor avantajını getirdi.. Maçın iyilerinden Emre Güngör'ün eli oyuncu adına şanssızlık.. Kewell kötü vurdu ama takım öne geçti ve Misimovic daha rahat bir hareket alanı bulmaya başladı..
İçeride 1-0 öne geçen Galatasaray'dan daha net pozisyonlar bulmaya başlamasını beklersiniz ama bir süredir Sami Yen'de işler böyle yürümüyor.. 65'te Kewell yerine Pino'nun girişi takımın sağ kenarını bozdu ve ateşini söndürdü.. Bunu gören Rijkaard hemen Pino'yu sola çekerek tekrar sağ kenardaki alevi yakalamak istedi mümkün olmadı.. Tolunay golden sonra Serdar Kurtuluş'un yerine Orhan Gülle'yi, etkisiz Beto'nun yerine Ismael Sosa'yı aldı.. Orhan, oyuna top hakimiyeti ve yetenek, Sosa ise hız getirdi ve özellikle son 20 dakikada Galatasaray savunmada dengesiz yakalanmaya başladı.. Maç boyunca büyük hayal kırıklığı yaratan Ayhan ve Sarp'ın tandem önünü mühürleyememesi ve Pino'yla Ayhan'ın kenarlardaki savunma zaafiyetleri Galatasaray'ın öndeyken birçok kontra yemesine neden oldu.. Sosa'nın büyük bir hız olarak Servet ve Neill'a yarattığı sorunlar gelecek adına bir başka uyarı..
Skor her zaman önemlidir ama bazı geceler en önemli şeydir.. Bugün o gecelerden biriydi ve belki de Antep'ten daha kötü performans gösterilmesine rağmen takım bir şekilde 3 puanı kazanmayı başardı.. Benim beklediğim iyiye giden bir oyun ama belirsiz bir skordu.. İlk kısmında aradığımı bulduğumu söylemem zor.. Ayhan ve Sarp süpürücü rolünde de pek başarı gösteremediler ve Cana'nın oraya girişini artık mecburi kılmaya başladılar fakat Rijkaard'ın oyuncuya bakışı bu konudaki soru işaretlerini artırmaya devam ediyor..
Misimovic fizik olarak beklenenden çok daha iyiydi ama uyumsuzluğu net ve takımı yadırgadığı açık.. Normaldir, ilk 90 dakika için iyi durumdaki fiziği ve uzun süre sonra ayağına top gelince heyecanlanan izleyici bile yeterlidir.. Baros'la bağı kurup arkadan sağlam bir şekilde desteklenmeye başladığı zaman çok daha farklı bir yapıya götürecek takımı.. Insua'nın ilk 45 dakikası bence yapılabilecek en kötü başlangıçlardan biriydi.. Beto'nun yanına giren Julio Cesar birçok kez Galatasaray solunu oydu ama ikinci yarıda fizik düşüşü ve skor avantajı nedeniyle oluşan temkinli yapısıyla daha iyiydi.. İlk maç için çok ortalama bir görüntü verdi ve eğer Elano sağda devam edecekse Cana'nın takımdaki (bence) gerekliliği adına ilk aşamada kesilmesi gereken oyuncu olabilir.. Bunun için en az 2-3 maça daha ihtiyacımız var ama Cana için o kadar beklenecek bir periyot yok gibi..
Gaziantepspor çok kaliteli bir takım, bugün de oldukça iyi oynadılar ama daha net bir ileri uç oyuncusu gerekliliği açık.. Sosa bu oyuncu olabilir ama onları da daha çok izlemek gerek.. Bireysel yetenek bazında bu ligin ortalamasının çok üzerindeler ve bunu puan tablosuna yansıtmak için daha yolları var.. Daha sağlam fizikli, sırtı kaleye dönük top tutabilen bir oyuncu seçimi yapılabilirdi, büyük eksiklik olarak görünüyor.. Bek dengesi, Emre Güngör'lü tandem, merkezi ve ileri uç oyuncularıyla, bugünkü iyi oyundan bağımsız çok daha fazlasını vadediyorlar..
13 Eyl 2010
Buradaki her forma muhabbetinin içinde geçen bir olgudur, takımın kendi evinde gerçek formasıyla sahaya çıkmasının gerekliliği.. Son 3-4 yılda kulüp, düzenli parçalısını yapma profesyonelliğine erişti ama sonraki aşama hala gelmiş değil.. Geçen seneki 16 iç saha maçının 7'sinde parçalı forma giyilmedi ve bu sene de değişen bir şey yok.. Bugünkü Gaziantepspor maçı gibi bahaneler çok anormal değil ve rakip takımların forma kısıtlılığı 1-2 maç başka formayı getirebiliyor ama müsabakaların yarısında mor, somon, arslan gibi formalar giyince işin içine pazarlama daha çok girmeye başlıyor.. Formalarda sınır burada devreye girer.. Yaptığın anormal renkli formalar her zaman için güzeldir ama iç sahada giymeye başladığın anda sakilleşir.. Biz yine tutturamıyoruz bu dengeyi..
Kulüp bugün ilk defa organize bir tepki aldı bu konuda ve direkt suçlular.. Metin Oktay üzerinden ajitasyon yapmak istemiyorum ama bir kulüp vefat etmiş bir futbolcusu üzerinden hala para kazanıyorsa, onun ölüm yıldönümünde onunla özdeşleşmiş formayı giymek zorundadır ve bunun özrü yoktur.. Bugünkü bahaneleri Antep'in sarı ve kırmızı taşıyan formalarla İstanbul'a geldiği yönünde.. Bunun doğruluğundan şüphem yok ama eksik var.. Galatasaray, böyle bir günde rakibiyle önceden iletişime girerek giyeceği formayı bildirip ona uygun formayı getirmelerini rica etmelidir.. Bunu yapmayan idarenin yapacağı doğru ama çok eksik açıklamaya itibar etmiyorum..
Forma konusunda son iki yönetimin yaptığı atılımları takdir ediyoruz ama bu eksiklikler dünyanın en güzel domates çorbasında çıkan sinek etkisi yaratıyor.. Bu seneki güzel formaları berbat ötesi fontlarla işportaya çeviren kulüp yönetiminin ikinci büyük forma eksisi olarak kayıtlara geçsin bu açıklamaları.. Bu organize tepkilerin sadece Metin Oktay'ın ölüm yıldönümünde değil, sıradan maçlarda da verilmesini bekliyoruz..
Söz yine taraftarda..
Lig TV'den gelen son kadro bilgisi şu şekilde: Ufuk; Insua, Servet, Neill, Ali Turan; Sarp, Ayhan, Misimovic; Kewell, Baros, Elano..
Muhtemelen ilk 4-4-1-1 denememizi ve Galatasaray'daki ilk sağ açık Elano'muzu bugün görüyoruz.. Şu an benim için Galatasaray'ın ideali olan bu 11 (kişiler bazında değil, yapı anlamında) milli maç arasından sonra çok önemli bir sınav verecek.. Misimovic'in supporter rolüne oturması sonrasında onun arkasını savunacak iki iç oyuncusunun performansında belirgin bir yükseliş olacağını düşünüyorum.. Sarp - Ayhan'da da, Cana - Barış'ta da, ya da diğer kombinasyonlarda da bu böyle.. Misimovic'le birlikte ilerideki 4'lü, merkezden biraz olsun ayrılacak ve onların toplu oyun yetilerinin önemi azalarak savunma güçleri öne çıkacak.. Ayhan elbette bu ortamda orta sahanın en önemli oyuncusu olur.. Ama daha önemlisi Kewell'ın sol açıktan Baros'u çiftleme görevinin tam tersini sağda Elano'nun gerçekleştirecek olması.. 4-3-3'ün merkezindeki Elano benim için sıradan bir oyuncudur ama Kewell'ın solda oynadığı bir Galatasaray'da sağ açıktan içeri girerek hem arkasındaki bekin önünü açacak olan (keşke Sabri oynasa), hem de orta sahanın baltalığını ve Misimovic'in orada yaratacağı savunma zaafiyetini belli bir miktarda azaltmasını beklediğim Elano eğer bu görevi yerine getirmeyi başarırsa Galatasaray bu sezonun en önemli kazanımlarından birini yaşayabilir..
Elano'nun buradaki varlığı Arda'nın dönüşü sonrasında yeni sorunları beraberinde getirir ama 1 aylık yokluğu idealle aşmak gerekiyor.. Ön tarafla bağları azalan orta saha oyuncularının tandem önünde daha stabil bir pozisyonla Servet ve Neill'ı da rahatlatabileceğini düşünerek takımda önemli bir zihniyet farkı bekliyorum bugün.. Misimovic ve Insua'nın uyumsuzluğu, Elano'nun ilk defa muhtemel sağ açık katkısı oyun bazında büyük bir parlaklık getirmeyebilir ama değişen yapı, sistem olarak çok daha iyi bir Galatasaray'ı bu akşam ortaya çıkaracaktır.. En azından benim beklentim bu yönde..
Bir de Ali Turan yerine (Sabri yoksa) Serkan Kurtuluş'a sağ bekte şans verseydi Rijkaard her şey tam olabilirdi.. Takımın Lorik Cana açılımı için ise Misimovic'li yeni düzeni biraz daha beklemek gerekecek..
11 Eyl 2010
Sezonu Konyaspor maçıyla açan Bursaspor geçtiğimiz sezonki orta saha dörtlüsü önünde yine geçen seneden Turgay ve yeni transfer Nunez ikilisiyle çıkmış, maçın ilk 20 dakikası bitmeden Sercan Yıldırım oyuna girerek Bursaspor'u net bir 4-4-2 takımı haline getirmişti.. Bursaspor, Konyaspor önünde oyuna sağlam bir baskı koyup oyunun hükümdarlığını maçın büyük bir bölümünde elinde tuttu ama o hakimiyetten istediği pozisyonları çıkaramamıştı.. Takımda göze çarpan, geçtiğimiz sezona göre farklılaşan en büyük olguysa iki forvetin de sık sık geriye gelip orta sahanın içine girerek Ozan ve Volkan'ı rakip savunma arkasına kenarlardan sarkıtma girişiminde bulunmalarıydı.. Bugün bu aksiyonların tamamını son yarım saatte, Nunez - Sercan ikilisini kullanırken gerçekleştiren Bursaspor'da ilk haftadan sonra 12 puanlı takımda net bir işaret..
Bursaspor 2. ve 3. haftalarda Galatasaray - Sivasspor deplasmanlarında forvet arkasında Batalla'yı kullanarak orta sahayı daha kalabalık tutan bir yapı sergiledi ve 4-4-1-1 oynadı ki normaldi.. Bu sene değişen ve başka bir şey sergileyen Sercan'la Nunez'in takıma kattığı boyut orta sahayı eksiltmiyor, aksine ek kazanımlar getiriyor merkeze.. Ama Batalla tercihinin deplasmanlarda top tutma anlamında da büyük etkileri var takıma.. Bugün, sene başında takıma katılmasının bir risk olduğunu düşündüğüm Insua, Batalla'nın yerine Sercan'ın arkasında maça başladı.. Şampiyon takıma ilk 11'de oynaması için eklenen Insua kendi başına tehlikeyken, oyuncunun gelir gelmez sakatlanması ve takımdan uzun süre ayrı kalması başka bir olumsuzluğu beraberinde getirdi ve 9 puanlı takım iç sahada Insua'yla başlayacak rahatlığa kadar ulaştı..
Insua'nın ilk 1 saatte gösterdiği fazla şey yok.. Batalla'dan neyi daha iyi yapabilir sorusuna "daha hızlı bir Bursaspor" ışığını bugün yaktı ama bunun için daha fit bir oyuncuya ve Insua'yla daha iyi kaynaşmış bir Bursaspor'a ihtiyaç var.. Takımla doğal bir uyumsuzluğu vardı ve bu en çok Sercan'la aralarındaki iletişim bozukluğu olarak ortaya çıktı.. Geride çoğalarak Sercan'ı boğan ve 20 yaşındaki elemanın bireysel hızı/yeteneğiyle pozisyona girmeye çalıştığı ilk yarı büyük kayıp Bursaspor adına.. Eskişehir'in geriye yaslandığı pozisyonlarda Bursa merkezini üzerine çeken yapıları sonrasında planları, Bursa tandemi ve Ergic - Hüseyin arasındaki boşluğu büyüterek o havuza dalma çabalarıydı.. Bunu 1-2 defa Jaycee ile gerçekleştirdiler ve hemen arkasından Ivanov'un yaptığı hatayla 20. dakikada 1-0 öne geçtiler..
İkinci yarı başlarken Sezer'in oyundan çıkması Batalla'nın Bursaspor'a kattıkları bağlamında Eskişehir açısından deplasmanda ve skor avantajı varken önemli handikaptı.. Maç boyu kötü top kullanan Pele'nin yanındaki Bülent ve Alper'le Eskişehirspor'un Bursaspor tarafından merkezde dövüleceği netti ikinci yarıya girerken.. 57'de Ertuğrul Nunez'i oyuna alarak oyunu iyice Eskişehirspor kalesi önüne yıkmayı denedi.. Hem daha hazır olmayan Insua'nın düşmeye başlayan fiziğinden etkilenmedi takım, hem de yine orta sahayla oldukça iyi bütünleşen forvet çiftiyle açıklara hareket getirme şansına sahip oldular.. Konya maçında bu ikiliyle parlayan Volkan Şen 70'te sağdan akıp 'mükemmel' kesti ve Nunez boş kaleye dokunarak oyuna eşitliği getirdi.. Son yarım saatte sağlı sollu gelmeye başlayan Bursa'ya Eskişehirspor'un verebileceği tek cevap Tello ve Burhan'lı kenarlardı ama maç boyunca Ozan - Volkan nedeniyle oyuna katılım anlamında ortaya bir şey koyamayan Eskişehir bekleri bunu da engelleyen faktörlerden biriydi.. 77'de sol açık Ozan İpek'i tandemin arkasına sarkıttılar ve bu sefer kale önüne koşu yapan oyuncu diğer forvet Sercan'dı.. 2-1'i bulduktan sonra yine orta sahayı tazelemek ve fazlalaştırmak adına oyuna Batalla alındı ve çıkan oyuncu doğal olarak sahanın en iyisi Sercan oldu.. En iyi oyuncu doğru bir şekilde sahadan alınır mı sorusuna örnek olarak geçsin Ertuğrul'un bu maçtaki 3. değişikliği..
Bursaspor yine hak edilmiş bir galibiyet aldı, Ertuğrul Sağlam yine zora giren bir maçı oyundaki hamleleriyle çözdü.. Geçen sene bunu çok kısıtlı bir takımla sık sık yapmıştı.. Bu sene hücum hattına Insua ve Nunez'i ekleyen takımda artık çok daha çeşitli opsiyonlara sahip.. Nunez, bence çok değerli oyuncu ve görüntü itibarıyla Bursaspor'un şu ana kadarki en iyi eklemesi.. Insua için zamana ihtiyaç var ama ilk maçında birkaç şey gösterdi ve bu da yeterli.. Savunmayı boşlamayan görüntüsü hız kavramının yanında bu lig özelinde en önemli umut.. Sercan için çok çok büyük potansiyel olmasından başka söylenebilecek şey hala yok ama 1990'lı bir oyuncu olarak boş durmaması ve oyununa eklemeler yapmaya çalışması zaten iyi topçu olmasının yanında ayrıca takdir edilmeli..
Eskişehirspor'a çok değinemedik, zira bu bir maç yazısından çok yenilenmeye çalışan Bursaspor bakışıydı.. Bursa salı günü tarihi bir maça çıkacak ve ligde favori olarak gördüğüm bu takım işin içine CL'nin girmesiyle belki zaman zaman tökezleyecek.. Yeni Valencia Emery'yle büyük tehlike teşkil etmeyi sürdürüyor ama benim gözümde lider o maçın da favorisi.. Eğer ilk maçı almayı başarırlarsa CL gruplarını içerideki Rangers maçıyla bitirmeleri büyük bir avantj olabilir onlar için.. CL'nin lige tökezleme bağlamında elbette yansımaları olacak ve önlerindeki en büyük engel de iki kulvarın ağırlığı.. Buna sığınarak büyük değişimler ve eklemeler yerine kısıtlı bir genişleme içine girmeleri bu sene bazı başarısız maçlar getirecek olsa da uzun vadede bence doğru olan.. Ertuğrul Sağlam sadece iyi bir taktisyen değil, komple bir futbol yöneticisi adayı.. Kırılma anlarında ve zor durumlarda takımı nasıl toparlayacağını ise bu sezon içinde, bazı ağır yenilgilerden sonra göreceğiz..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)